ACIBADEM -DÜĞÜN-

En başından başla
                                    

Araf, bana döndürdüğü bakışlarını çekip kahve doldurduğu kupalara çevirirken onları aldı ve hazırladığı kahvaltı masasına bıraktı. Hazırladığı nefis kahvaltı iştahımı kabartsa da acıkan karnımdan önce merak ettiğim şeyler vardı.

"Tatlıydın."

Araf, tek kelimesini mırıldanıp buzdolabına ilerlerken kapağı araladı ve raftan aldığı ilaç kutusunu tezgahın üzerine bıraktı. Onun ne ilacı olduğunu bilmeden öylece bakınıyorken Araf'ın bana verdiği cevabın yetmemiş olmasını tekrarlıyordum. Üzerimde tatminsizlik vardı çünkü Araf istediğim cevapları vermiyordu. Aradığım cevap tatlı olmam değildi ki.

Ben, Araf'a göre zaten tatlıydım.

"Nasıl tatlıydım? Hiçbir şey demedim mi? Ne bileyim yani, sana rahatsızlık verecek hiçbir şey yapmadım mı?" derken Araf'ın bana itiraz etmesini ve yaptığım aptallıkları anlatmasını bekliyordum. "Hayır Küçük. Hiçbir şey yapmadın." diyen adam beni hüsrana uğratırken üst raflardan büyük bir bardak aldı ve içine su doldurup çıkardığı ilacı su dolu bardağın içine attı. Köpükler çıkararak suyun içinde çözünen ilacı izlerken Araf bedenini tamamen bana çevirdi ve kahverengi gözlerini gözlerime dikti. "İçtin, sarhoş oldun ve seni yatağa taşıdım. Uslu bir sarhoştun. Bana hiçbir sorun çıkarmadın. Biraz şarkılar mırıldandın ve uyumak istediğini söyledin. Uyuduk."

Sakin ses tonu hiçbir şey yapmadığıma beni inandırırken içimdeki değişik hisle sandalyeyi çektim ve masaya oturdum. Demek ki sarhoş Nehir uslu ve sakindi.

"Normal hayatında daha fenasın. Keşke hep sarhoş olsan!" Araf, ağzının içinden homurdanıp ilaç attığı bardağı önüme bırakırken kaşlarıyla içmemi işaret etti. Önüme bıraktığı bardağa cins bakışlar atıp ne olduğunu kavramaya çalışırken Araf kendini yanıma bıraktı. "İç hadi, kötü bir şey değil. Gün içinde mide bulantısı ve baş ağrısı çekersen onu hafifletir." Bana açıklama yapmasıyla ona güvenirken bardağı dudaklarıma götürdüm ve birkaç yudum alıp yeniden masaya bıraktım.

"Gelen postalara bakarken gördüm, araya davetiye sıkışmış. Üst evlerdeki Aysun ablanın oğlu bugün evleniyormuş. Size de gitmiştir davetiye. Gidecek misin sen de?" Araf'ın tabağına kahvaltılık almasıyla onu taklit ederken bilmediğim mevzuya değinmesi başımı kaldırmamı sağladı. Mahallede olan düğünlere tüm mahalleli davet edilirdi ama benim öyle bir davetiyeden haberim bile yoktu. Geneline gitmez ve uzaktan mutluluklar dilerdim, böyle şeyler fazla ilgimi çekmezdi.

"Davetiyle gelmiştir de ben gelir miyim bilmiyorum. İbrahim abiyi görürsem belki mutluluklar dilerim." Mırıldanmamla çatalıma taktığım peyniri dudaklarıma götürürken Araf fincanını kaldırıp dudaklarına yasladı ve gözlerime bakıp birkaç yudum aldı. Onun dudaklarına bulaşan kahve bana fazlasıyla çekici gelirken kendimi zorlayıp bakışlarımı ondan zorlukla ayırdım. Bazen o kadar sapık gibi davranıyordum ki bu davranışım sinirimi bozuyordu. Araf'a karşı fazla sapıktım!

Araf, "Niye gelmiyorsun?" diye mırıldanırken bardağını dudaklarından indirip masaya bıraktı ve yaptığı omlete ekmeğini bastırıp küçük bir parça böldü. Ona eşlik edip ben de bir kenardan yemeğe yumulurken omletle bütünleştirdiğim ekmeği dişlerimin arasına alıp çiğnedim. "Sen düğünleri sevmezsin ama gidecek gibi konuşuyorsun. Gidiyor musun yoksa?" derken kahvemi dudaklarıma görürdüm ve onun yaptığı gibi birkaç yudum aldım.

"İbrahim ile top koşturduk. Büyüyünce aramız açılsa da samimiliğimiz var. Gidip hayırlı olsun demek düşer. Sen de gel, birlikte dururuz. Sıkılırım tek başıma ben."

Araf'ın küçük bir çocuk gibi yanına yandaş araması beni gülümsetirken düğün ortamının göz önüne gelmesiyle yavaş yavaş kaşlarımı çattım. Araf, mahallenin bekar gözdesiydi ve bu mahallede bir sürü bekar kadınlar vardı! Her mahallede varlığına inandığım ve hatta emin olduğum ara yapıcı teyzeler -konu Araf olunca annem de dahil- Araf'a birisini bulma derdine düşecekti! Allah'ım, o düğüne kesinlikle gitmeliydim. Hatta, Araf'ı ikna etmeli ve ikimizin de gitmesini engellemeliydim.

ACIBADEM -ASKIYA ALINDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin