❇️-5-❇️

423 54 18
                                    

"Ben onun adına gerçekten çok ama çok özür dilerim. Kendim adına da çok özür dilerim. Siparişi ben vermiştim."

Beni o adamdan kurtaranlardan biri gelmişti. Şu an ise karşımda oturarak benden defalarca kez özür diliyordu. Ben ise ne yüzüne bakıyordum ne de ona cevap veriyordum. Sıkıntıyla nefesini verdi. Aramızdaki sehpaya bir telefon bıraktı. Benim telefonumu. Fırlatılmasına rağmen gayet iyi duruyordu.

"Abim fırlatmış sanırım. Camı kırılmıştı. Yaptırdım ve herhangi bir hasarı var mı diye baktırdım. Şu an gayet iyi durumda."

Daha sonra masaya bir miktar para bıraktı.

"Yemeğin parası."

"Bakın ortada ciddi bir durum söz konusu. Her ne kadar sarhoş bile olsa bu onu taciz ettiği gerçeğini değiştirmez." He Joon benim yerime konuşuyordu. Benim aramadığım hakkımı arıyor ve beni savunuyordu.

"Abim bir süre önce sevgilisini kaybetti. Onu gerçekten çok severdi. Gidişini kabullenmiş değil. Bir gün geleceğine inanıyor. Daha önce onu evde tuttuğumuz için böyle bir şey yaşanmamıştı ama yaşanacağını tahmin dahi etmezdik. Yemek siparişini ben verdim. Yanında kalmamız lazımdı ama bir arkadaşımızın hastaneye kaldırıldığını öğrenince yanına uğramak istedik. Biraz geç kaldık maalesef. Tekrar özür dilerim böyle olacağını gerçekten düşünemezdim. Onu bir an önce hastaneye yatıracağız. Ama şikayetçi olmak isterseniz size karşı koymayacağım."

Birini kaybetmek. Bunu anlayabiliyorum. Özellikle de en çok sevdiğin birinin ölümünü kabullenememek.

Sessiz kaldım. Yine konuşmadım. He Joon'un çıkardığı ceketimi giyerek telefonumu da alıp odadan çıktım. Hızla bekleme odasına girdim. Üzerimdeki gözler çok rahatsız ediciydi. Çantamı aldım ve hızla lokantadan çıktım. Yolda giderken derin derin nefesler almaya çalıştım. Gözlerim yaşlarla dolunca akmaması için kafamı yukarı doğru kaldırdım.

Eve vardığımda hızla kendimi yatağa attım ve tuttuğum hıçkırıklarımı tekrar bıraktım. Bu sefer hem kaybettiklerime hem de kendime ağladım. Halime ağladım. Belki de saatlerce ağladım. Ve daha sonra hiçbir şey değişmedi. Kalkıp biraz ders çalıştım ve tekrar yatağıma uzandım. Bir süre yatağın yanındaki duvara astığım San'ın çizimlerine baktım. Gün geçtikçe resim sayısı artıyordu. Defterimde olunca endişeleniyordum biri görür diye ama duvarıma asılı olunca kimse gelip gitmediği için oldukça rahattım. Yatakta yan dönerek yüzümü çizimlere çevirdim. Birebir aktarmaya çalıştığım yüzüne baktım. Sert ve keskin yüzü. Çekici yüzü. Derin bir iç çektim ve elimi resme uzattım. Ama dokunmaya dahi kıyamayarak elimi geri çektim. Elim otomatik olarak boynuma giderken gözlerimden bir yaş daha aktı. Son bir defa yüzüne baktım ve arkamı dönerek gözlerimi kapattım.

Sabah başımdaki ağrıyla uyandım. Dün fazlasıyla ağladığım için hem gözlerim hem de başım ağrıyordu. Banyoya geçerek birkaç defa yüzümü yıkadım kendime gelebilmek için. Mutfakta birşeyler atıştırdıktan sonra ağrı kesici içtim. Dolabımın kapağındaki aynadan kendime baktım. Yırtılmış gömleğimi hızla üzerimden çıkardım. Başka bir gömlek giydim ve düğmeleri sonuna kadar kapattım. Ama boynumdaki bir iki iz hâlâ görünüyordu. Üzerime bir ceket geçirince fazla fark edilmiyordu. Yerdeki çantamı aldım. Derslerimi aksatmaya başlamıştım. Geri toparlanmalıydım. Derin bir nefes verdim ve çantamı kontrol ederek evden çıktım.

***

Okulda ilk iki ders iyi geçmişti. En azından sıradan. Dehun ve arkadaşları kendi aralarında konuşuyorlardı. Umarım tüm gün böyle olurdu. Kafamı sıraya koydum ve yan tarafımda olan San'a döndüm. Yine kitap okuyordu. Şekilli kaşları bir çatılıyor bir serbest kalıyordu. Bir yandan da dudağını ısırıyordu. Öylece ona odaklanmıştım. Zilin çalmasıyla irkilerek yerimde zıpladım. Onu izlemekten zamanı anlamamıştım. Ders matematikti. Dersleri salmamalıydım bu yüzden çok dikkatli bir şekilde dinlemeliydim. Onu tenefüslerde uzun uzun izleyebilirdim.

Hidden Screet / Woosan Where stories live. Discover now