From The Grave To The Stars In The Sky

289 47 19
                                    

Her insana yakışır gülmek. En az ağlamak, ömür boyu düşmek bıkmadan kalkabilmek kadar.
Her insana yakışır sevmek. Acıyla yoğrulmak, inatla köklenip büyümek kadar.
Ama her insanda ayrı durur gözyaşı dökmek.
Tıpkı kimine sinirle gülmenin, kimine mutlulukla ağlamanın, kimine delice sevmenin en çok yakıştığı kadar."

Louis, kolundan dürtülmesiyle açtı mavi gözlerini. Felaket bir baş ağrısı karşılıyordu onu bugün. Bir önceki gece geçirdiği en zor geceydi sanki. Hiç hali kalmamış yaşam arzusu emilmişti yine hayat tarafından. Yorgun gözleri odağını toparladığında gördü yeşil hareleri. Onun tüm yaşam arzusu yeşil gözlerde can bulmuştu. Daha parlak, daha dinç, daha hevesli gibiydi yaşamaya karşısındaki kıvırcık. Titremiyordu bu sabah, daha az ürkekti duruşu, daha çok huzurluydu.

"Seni, onunla tanıştırmak istiyorum."

Louis, anlamayarak çattı kaşlarını. Kimden bahsediyordu? Saat kaçtı? Harry kaçta uyanmıştı? Doğru düzgün uyumamışlardı bile. Doğrulup yüzünü ovuşturdu,komodinin üzerindeki saate baktı sonra. Saat sabahın altısıydı sadece üç, dört saat uyumuşları. Ama kıvırcık olan hiç olmadığı kadar istekli duruyordu. Belliydi, onun için cesaret etmesi bile zor olan bir şey için hevesliydi. Louis çok kolay anlayabiliyordu, bilmediği bir bağ varmış gibi ne hissetse sanki algılıyordu.

"Kiminle?"

Diye sordu uykulu boğuk sesi. Harry'nin şiş gözlerine, karmakarışık saçlarına rağmen nasıl da güzel olduğunu sabahın bu saatinde düşünmesi normal miydi? Ama o... O çok güzeldi, Louis'nin gördüğü en güzel varlıktı. İç çekti düşüncelerine Louis, içinden geçenleri kendine bile anlatamazdı.

Harry, dudaklarını ısırarak indirdi gözlerini kucağına. Ellerini birbirine geçirmiş kendini hazırlıyordu. Bahsetmesi bile zorken az kalsın kırılacaktı cesareti.
"Melek... Onunla tanıştıracağım seni."

Louis, istediği şeyin bu olduğunu duyunca ürperdi. Bu kadar güvenmiş miydi? Harry'nin kendisini nasıl açtığını, yaralı yüreğini ona nasıl gösterdiğini anladı. Nefesleri istemsiz hızlanırken utanmasa ağlardı. Beklemiyordu, bunu hakettiğini bile düşünmemişti. Anlaşılan Harry'nin duygularını işleyen meclis tahmininden daha minnet üzerine çalışıyordu. O; sevildiğini, ilgiyi hissettiği anda kendine borç biliyordu. Karşılığında vermesi gereken şeyler varmış gibi, insanlar onu sevsin diye onlara bir şey vermesi gerekliymiş gibi...

Ellerini Harry'nin yüzünün iki yanına koyarak kaldırdı başını. Dolu dolu olmuş yeşillerin içine baktı, yutkunmamak için zor duruyordu, yutkanacak olsa da yutkunamazdı gerçi. Buruk bir gülümseme yer etti yüzünde.

"Bunu yapmak zorunda değilsin."

Louis, dakikalar önce titremiyor diye şükredeceği bedenin tekrar titrediğini gördüğünde dişlerini kıracakmış gibi sıktı çenesini. Harry kaçırdı gözlerini, bakamadı Louis'nin şefkatine. Çok fazlaydı... Görmemişti, bu kadarını. Louis'nin şevkati çok fazlaydı.
"B-ben istiyorum."

Louis, sonunda yutkundu. Ağzının içi kurumuştu. Harry'ye dokunsa kıracaktı sanki. Başını sallayarak daha fazla uzatmak istemedi. Biraz daha konuşsa yakactı kelimeler dilini. Tıpkı onun hakkında her düşüncenin zihnini, yüreğini yaktığı gibi.

Ayaklanıp Harry'nin çekinmekten yapmayacağını bildiği için elini tutarak banyoya sürükledi onu. Önce ellerini ıslatıp yıkamanın aksine okşuyormuş gibi ıslattı yüzünü, göz kapaklarını geçti parmakları. Gözlerinin altını, yanaklarını turladı. Ne büyük keyifti; parmak uçlarıyla sevmek, Tanrı'nın onun gözünde en güzel sanatını.

Ice Angel-LSOnde histórias criam vida. Descubra agora