The Orphanage

245 46 41
                                    

1 Şubat 2012

Harry, elindeki kurabiye poşetini sallaya sallaya buz gibi hava şartlarına aldırmadan karın içinde yürümeye devam etti. Burnunu çekti, yine hasta olacaktı. Aslında kış olduğunda her zaman burnu akardı onun. Üzerindeki rengi solmuş kahverengi montun lekeli koluna burnunu sildi. Ayaklarındaki ayakkabıların uçları geçen seneden beri yırtıktı, artık giyerken de ayaklarını acıtıyordu zaten. Chad'e söylese kesin kızardı. Büyüyüyor olmak onun suçu değildi ki...

Sokağın köşesini dönünce iki çocuk gördü. Birbirleri ile tartışıyor gibi gözüküyorlardı. Harry, onların üzerindeki birbiriyle aynı montlara, dizlerine kadar olan botlarına, sırtlarındaki aynı baskılı çantalarına baktı. Başını eğip bir kendi üzerine bir onlarınkine baktı. Her yeri leke içerisinde olduğu için utanıp onlar gidene kadar çıkmamaya karar vererek duvarın arkasına saklanmak için dönmüştü ki bir tanesi ona doğru seslendi.

"Hey! Yolumuzu kaybettik, yardım eder misin?"

Harry, dudaklarını ısırarak utangaç bakışlarını çocuklara dikti. Eliyle gel işareti yapan mavi gözlü çocuğa baktı ama adım atmak istemiyordu. Utanıyordu; üzerindekilerden, saçından başından, onların yanında kim bilir nasıl saçmalayacağından... Hem Chad ona senin aklın çalışmaz diyordu, 'Ya gider de saçma sapan bir şey söylersem?' Diyordu kendi kendine.

"Gelsene! Sana diyoruz!"

Harry, istemeye istemeye yanlarına gitti. Biri mavi diğeri kahverengi gözlü iki çocuğa baktı ikisi de kumral gibi duruyordu biri daha sarışın gibiydi.
"Biz yetimhaneden geliyoruz, kurabiye satmak için yolluyorlar. Bu mahalleden ne taraftan çıkılıyor anayola?"

Harry tir tir titreyen eliyle sokağın girişini gösterdi. Mavi gözlü olan merakla ona doğru yaklaştı.
"Sen üşümüyor musun?"
Harry, gözlerini ucu açık ayakkabılarına dikti. Onlarınki gibi güzel botları yoktu.
"Üşüyorum." Dedi kısık sesiyle.

Kahverengi gözleri olan diğerine yanlış bir şey söylemiş gibi gözleriyle uyarırmışçasına bir bakış attı. Mavi gözleri olan onu umursamadan sorularına arka arkaya devam etti.
"Adın ne? Kaç yaşındasın ki? "
Elindeki poşeti işaret etti.
"Bu ne?"

Harry, çekinerek kaldırdı yeşillerini.
"Kurabiye." Dedi kısık konuşmasını bozmadan.
"Bizimkiler gibi mi?!" Diye sordu çocuk heyacanla.
Harry, başını iki yana salladı.
"Hayır, bunlar yemek için değil."

"Ne için ki o zaman?"
"Bilmem, Chad yememe izin vermiyor."
Kahverengi gözleri olan diğerini kolundan tutarak çekiştirdi.
"Teşekkür ederiz, biz gidelim artık."

Çekiştirilen çocuk rahatsızca kıpırdanıp sinirle ona bakarak durdu.
"Liam bir dur! Daha adını söylemedi!"
Harry, kendisine dönen bakışların altında mahcupça soğuktan yeterince kızarmamış gibi kıpkırmızı oldu.

"Harry, adım Harry. On bir yaşındayım. Bilmiyorum, sanırım."

Eve gelen bazı adamlar Chad'e 'Kaç yaşında bu?' Diye sorduklarında Chad söylerken duymuştu yaşını,dokuz yaşındayken. O adamları hiç sevmezdi, hep çok korkunç bakarlardı. Harry onlar evdeyken her saniye izleniyor gibi hisseder, yatağın köşesine saklanmak isterdi.

"Öyle mi!? Biz de on bir yaşındayız! Liam bak Harry bizimle yaşıt! Ben Niall!"
Harry, heyecanla bakan çocuğa boş bakışlarını sundu. Ne tepki vermesi gerekirdi ki? Birisiyle tanışınca ne yapılırdı?

Ice Angel-LSWhere stories live. Discover now