Zamana göre değişen kader - Bölüm 4

Start from the beginning
                                    

"Kaç yaşındasın Jisung?"

"On dokuz. Neden sordun? Çok mu küçük görünüyorum?"

Şaşkınlıkla yüzüme bakarken "On dokuz mu? Sınıfta mı kaldın? İki yıl önce okulu bitirmen gerekmiyor muydu?" diye sordu ellerini birleştirip masaya yaslarken. Yüzündeki şaşkınlık dudaklarıma hafif bir gülümseme kondururken sakince kafamı salladım. "İki yıl değil de bir yıl önce bitirmeliydim. Okula yazılmam gereken yaşta boyum küçükmüş ve çok zayıfmışım. Ailem okulda başıma bir şeylerin gelmesinden korktuğu için bir yıl ertelemek zorunda kalmış."

Yüzündeki şaşkınlık her saniye silinirken onun yerini alan güzel gülümseme gözlerine kadar ulaşmış, dişlerinin görünmesine sebep olacak kadar kocaman gülümsemeye başlamıştı. "Şimdi bile çok küçük gözüküyorsun. Sen söylemesen 16 yaşında olduğunu düşünürdüm. Peki o bir yılda gelişebildin mi?"

Saf merak kokan sesi ilk önce şaşırmama daha sonra rahatsızca kıpırdanmama sebep olmuştu. Birisinin benimle bu kadar yakından ve samimi bir şekilde ilgilenmesi beni rahatsız ediyordu. Bu zamana kadar insanları tatmin etmek için yalancı samimiyetlerine inanmış gibi yapan ben, karşısında onlardan çok farklı, gerçek duygularıyla bana yaklaşan birisini görmek beni korkutuyordu. Hem de çok fazla.

Şimdilik görmezden gelerek saçlarımı geriye attım. "Çok bir değişiklik olmasa da eskisinden daha iyiymişim okula yazıldığımda. Peki senin yaşını öğrene bilir miyim? Benden büyüksün dimi?"

Samimi gülümsemesi muzip bir gülüşle yer değiştirirken fincandaki son birkaç yudumluk sütünü içtikten sonra "Sence kaç gösteriyorum?" diye sormuştu fincanı tekrar masaya bırakırken. Meraklı bakışları eşliğinde yüzüne bakarken omuzlarımı çekerek "Yirmi bir?" dedim kafamı omzuma yaslayarak. Gülüşünü soldurmadan kafasını sallayıp arkasına yaslanarak rahat bir şekilde oturdu. Hareketleri o kadar sakin ve uysaldı ki içeri ilk girdiğimdeki gerginliğim yüzünü gördüğüm an yavaş yavaş solup giderken, şimdi tamamen yok olmuştu. Onda bir şeyler vardı ve ben bu şeyin ne olduğunu çözmek için o kadar heyecanlıydım ki kendimi utandıracak bir şey yapmaktan korkuyordum.

"Yirmi dört yaşındayım Jisung. Yani senin hyungunum."

Şaşkınlıkla açılan ağzım onu güldürürken "Ohh," diyebildim sadece. Daha sonra sesli bir şekilde yutkunarak "O zaman sana Minho Hyung demeliyim." demiştim kısık bakışlarla yüzüne bakarken. Ağzımdan dökülen kelimelerden sonra gözlerinden farklı bir ifade geçerken kafasını sol omzuna yaslayarak "Garipmiş," dedi dudağının kenarı hafif bir şekilde havalanırken. "İsmimi ilk kez sesinden duyuyorum. Farklıymış ve garip hissettirdi."

Nefesim kırılıp kalbimin tam ortasından yüzüme bakarken hafif açılmış ağzım, yumruk yaptığım ellerimle sakin ama bir o kadar dikkatli bir şekilde gözlerimin içine bakan parlak gözlerine bakıyordum. Alışılmışın dışında onu her gördüğümde hissettiğim duyguların isimleri neydi, neden beni bu kadar çaresiz ama bir o kadar da mutlu ediyordu bilmiyorum ama bu kısa zaman içinde gerçekten yaşadığımı hissediyordum. Kendimin çizdiği karaktere ayak uyduran Jisung değil de gerçek Jisungmuş gibi hissediyordum. Yarınına yetişmeye çalışan çocuktan çok yarınının ona gelmesini bekleyen bir çocukmuşum gibiydi. Yüzünün her karesinde ayrı bir hikaye vardı ve ben o hikayenin her satırını ezberlemek istiyordum. Aileme inat. Hayata inat. Dünyaya inat. Ve en önemlisi kendime inat.

Sakince kırptığı uzun sık kirpikleri eşliğinde gözlerine yayılan duyguların yoğunluğuyla bir anda masanın üzerine bıraktığım telefonumun sesi irkilmeme sebep olmuştu. Hissettiğim yoğunluk tüm hareketimi kısıtlamış, gücümü çekmiş gibiydi. Kimin aradığını bakmadan telefonu açıp kulağıma tuttum.

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now