9

101 10 13
                                    

Renjun Jeno ile oturmuş tuhaflık yüzünden ölürken girdi içeri, oturdu Hyuck.

"Bugün kahve içemeyeceğim" dedi Renjun'a bakarak, "Kendimi sana emanet ediyorum"

Renjun gülümsedi ona, cevap vermeye gerek yoktu zaten. Jeno izledi Renjun'unu. Sanıyordu ki dünya üzerine bahis oynansa tüm elini Renjun'a basardı.

Şimdi neden itirafı onu daha da tatlılaştırması gerekirken uzaktı ki?

Hyuck Jeno'ya baktı, iki gün geçmişti ama Mark çağırmıyordu onu da. Konuşmadı, bir bardağı kafasına dikti.

"Hızlı içme kuzum" dedi Renjun onnu sırtını sıvazlarken, "Uyuşmak seni iyi yapmaz, bunu en iyi ben biliyorum biliyorsun. Bana güvenebilirsin"

Hyuck bir anda koydu masaya bardağı. Aydınlanmış gibi baktı ikiliye. Jeno mesajlaşmayı kesip başını kaldırdı.

"Bugün kim bizim evde korku filmi izlemek ister?!!" diye yarı bağırdı Hyuck heyecanla.

Jaemin gülerek girdi içeri. Huyu muydu neydi, olmadık yerden sırıtarak çıkıyordu. Cevapladı.

"Ben çok isterim!"

Üçü birden Jeno'ya baktılar. Renjun kırılmış gibi sordu.

"Onu mu çağırdın?"

"Hayır, Mark beni sordu!" diye isyana girdi Jeno, "Bu suçlama için teşekkürler Renjun!"

"Kıskanıyorum sadece!" diye isyan etti Renjun da, "Ayrıca Mark nerede?!!"

Bu hikaye niye bok gibi, niye okuyorsunuz lan okuyonuz diye yazıyom... Neyse tarot ekleyelim, hanımlar sever tarot.

Jeno başını kaldırıp Hyuck'un yüzüne baktı, gülümsedi hafif kasılırken.

"Ben Renjun ile gitsem sana ayıp mı olur?"

"Nereye lan?" diye sordu Renjun Jeno onu çekerken. Jaemin Hyuck'un yanına oturmadan konuştu.

"Bir fal baktırdım, diyor ki Mark sana gelecek. Üç vakte kadar"

Hyuck güldü.

"Na Jaemin bilmez, ben tarot çok fena bakarım"

"Bir hikayede de ben baktım, artistlik yapma- ne diyorum ben! Çok güzel, bir gün bana da aç kartları, huh? Ne olur? Kaçmam lazım, çünkü benim aşklar kaçıyor benden!"

Hyuck gözlerini devirdi. Çantasını açıp tarot kartlarını çıkardı, masaya serdi.

Kendine aşıklar ters çıkınca güldü alayla, Mark gülümsedi onu izlerken. Hyuck karaltıyı fark edip başını kaldırdı, nedense çok utandı. Kağıtları avuçlayıp kucağına döktü.

Mark geçip oturdu karşısına.

"Üç" dedi gülümseyerek.

"Kısa sürecek" dedi Hyuck kırgınca.

"Sence neden?" diye sordu Mark merakla.

"Senin peşinden koştuğum için beni sasaeng sandın" diye öne sürdü Hyuck, "Bu nedenle kendi koyduğun kuralı yıkmadan bitiriyorsun"

"Mark değil Minhyung derler Donghyuck, bana yakın olanlar. Çok yakından tanısan bana Min mi derdin?" diye sordu Mark gülümseyerek.

Hyuck gülümsedi. Rastgele bir kartı çıkarıp havaya kaldırdı.

"Üç vakte kadar bana gelen bir umut" dedi, koydu kağıdı. Diğerini çekti.

"Ikilemde kalan biri bu"

Mark güldü, kuleyi aldı eline. Şak diye koydu masaya.

"Bu ne demek?"

"Şu an bir anlam ifade etmiyor, benim falımın içinden seçtin çünkü kağıdı!"

Hyuck'un yüzü parıldayınca Mark da gülümsedi. Kağıtları aldı, Hyuck da kucağındakini koydu ortaya.

"Bana bakma" dedi Mark rica eder gibi, "Gidelim buradan. Millet bize bakıyor"

Hyuck kartları sessiz ve nazik bir şekilde toplarken Mark onu izliyordu. Elini uzattı, saçlarına kadar.

Elini çekti kendine inanmayarak. Bir erkeğin saçını mı sevecekti? Ve bu kalbini tuhaf bir hızla çarptırırken?

Hyuck kaldırdı kartları, başını yukarı kaldırıp sordu.

"Üç bitti mi?"

"K-Kusura bakma, seninle alakası yok ama... BITTI!" diye bağırdı Mark telaşla. Kalktı, döndü gidiyordu ki Hyuck peşine takılıp elini tuttu.

Mark şaşkınca baktı ellerinin bitimine. Gözleri büyüdü biri tarafından koşturulurken.

Bilmediği yollara saptı ama elini geri çekemedi. Hyuck onu bir binanın ikinci katına çıkardı, eli bırakıp cebinden anahtarları çıkardı.

"Donghyuck-" dedi Mark nefes nefese, buz gibi hali cidden kalmamıştı. Bu adam neydi böyle?

Hyuck içeri girip onu da çektikten sonra kapıyı kapattı. Mark etrafa baktı merakla.

Bir koltuk, iki sandalyeli bir masa, uzaktan görünen yatak-

Yatak?

Mark gözlerini kaçırdı. Aklından neler geçiyordu böyle? Deli miydi, aklından zoru neydi?!!

Hyuck onu iki elinden tutup geri geri yürürken masumdu ama Mark kendi ile savaşıyordu. Ellerini savurdu ama Hyuck hüzünlü bakıyordu ya, bırakmadı o yumuşacık elleri.

Hyuck onu koltuğa oturttu, yanına oturdu. Sonra "Kal burada, lütfen" dedi tatlı bir dille, kalktı mutfağa gitti.

Mark cidden istedi ve lanet etti isteğine, mutfağa gidip Hyuck'u izlemeyi.

Hyuck iki kahveyle geldi, uzattı birini aşkına. Artık kalp kırıklığı, hızı ve acısı kalmamıştı. Şimdi tek umudu Mark'ın kendinden kaçmaması olan Hyuck gidip onun önünde yere oturdu.

Mark irkilip "Kalksana!" diye inledi ama Hyuck onun dizlerine bastı elini.

"Benimle on altı kez çık" dedi direkt.

Mark'ın gözleri büyüdü, nefesini tutan Mark "Sen kimsin de?" dedi ama alaycı ya da buz gibi değil korku dolu olduğu için Hyuck gülümsedi.

"Ben Hyuck" dedi tatlı bir dille, "Şu kaçıp durduğun adam"

"Kaçmıyorum!" diye inkar etti Mark.

Hyuck gülümsedi.

Dizlerinin üstüne çıktı, Mark'ı kendine çekti.

"Söyle bana" dedi, "Ben senden uzak durmalıyım, çünkü?"

Mark gözlerini kaçırdı.

"Çünkü sen-"

"Çünkü ben?" diye sordu Hyuck biraz hüzünle, biraz şefkatle, biraz da aşkla.

"Sen eziğin tek- Hyuck lütfen-"

Hyuck dudaklarını Mark'ın dudaklarına kapattı.

Longest Ride // MarkHyuck Where stories live. Discover now