Prolouge

2.2K 104 75
                                    

Mikasa, aşık olduğu adamın kaza geçirmesi üzerine haftanın her günü hastaneye gelip onu kontrol ediyordu.

Okuldan çıkar çıkmaz, hastaneye gelerek dersleri ona anlatıyor ve geri kalmasına izin vermiyordu. Çoğunlukla Eren hastanede olmasına rağmen ödevlerini yaparak konudan geri kalmamaya çalışıyordu.

Eren'in bir kalp rahatsızlığı vardı. Doktorlar tedavi edilemezse fazla bir ömrünün kalmadığı ile ilgili sürekli Eren'in ailesini uyarıyordu.

Ancak tedavi yurt dışındaydı ve durumları her ne kadar normal de olsa, ilaca güçleri yetmiyordu. Babası Doktor Grisha, her gün oğlunu hastanede görmekten yıpranmıştı.

Sonuçta nereden bilebilirdi insanların ailesinden birini kurtarmaya çalışırken sıranın kendi oğluna da geleceğini?

Annesi Carla ise pastanesinde fazladan mesai yapıyordu. Ne yapıp edip o ilacı almaları gerekiyordu. Bu yüzden Bay ve Bayan Yeager, Eren'in tedavi ve yurt dışı masrafı için bir kumbara bile hazırlamışlardı.

Neyi var, neyi yoksa hepsini oraya koyuyorlardı. Her şey biricik ve tek oğullarının hayatını kurtarabilmek içindi.

O gün yine hastaneye gelirken, hastane bahçesinden Eren'in odasının camına baktı Mikasa. Odanın içerisinde ilahi beyaz bir renkte ışık parlıyordu.

Ancak çevresindeki kimse bunu fark ediyor gibi görünmüyordu. Endişeyle koşarak hastaneye girdi Mikasa. Asansörlerin tuşuna bassa da, hepsi o kadar yavaş çalışıyordu ki asla yetişebilmesinin imkanı yoktu.

Bu yüzden merdivenleri tercih ederek, yönünü değiştirdi ve 6.kata kadar durmadan koşarak merdivenleri çıkmaya başladı. Kalbi patlayacak kadar hızlı atıyordu, ancak o bunu önemsemiyordu bile. Onun şuan önemsediği tek bir şey vardı.

Eren.

Boğazı yanmaya, dizi ağrımaya ve titremeye başlamıştı bile. Ancak bunun koşmaktan daha çok, korkudan geldiğini düşünüyordu Mikasa.

Sonunda istediği kata ulaştığında, hızını asla kesmeden Eren'in odasına daldı. Hızlı dalmasından olsa gerek ki; gözüne çarpan ve neredeyse onu kör edecek kadar parlayan ışık gözlerini sıkıca yummasına sebep oldu.
"EREEN!"

Bir süre sonra ışık, yavaş yavaş sönmeye başlayınca; Mikasa, kirpiklerini yavaş yavaş kırpıştırarak açtı.

Karşısında gördüğü sarı saçlara ve mavi gözlere sahip olan genç kız, artık sadece kendi bedenine ışık veriyordu. İnsan gibi durmuyordu, ancak aynı zamanda bir insandan da farksızdı.

"Sen kimsin? Ne işin var burada? Söylesene, söyle!"

"Ah." Dedi şaşkınca genç kız, gülmüştü." Demek beni görebiliyorsun, bu çok ilginç."

"Sana kim olduğunu sordum, kafanı gövdenden ayırmadan evvel bana bir cevap ver." Dedi Mikasa, tüm öfkesini kıza göstermekten çekinmiyordu.

Kız bir süre kıkırdadı. Daha sonra ise iç çekerek başını iki yana salladı.
"Üzgünüm canım, bana zarar veremezsin."

Mikasa'nın gözü, odanın mutfak bölümünde ki bıçağa kaydığını görünce genç kız iç çekti.
"İstersen deneyebilirsin tabi, ancak bunu ne sen ne de ben istesem bile gerçekleştiremezsin."

"Kendine çok güveniyorsun."

"Güvenmekten ötürü değil, tamamıyla kendi canımı alamayacağımdan ötürü."

"Grim Reaper'ın* bir kız olduğunu söyleme bana, buna inanmam mümkün değil gibi gözüküyor."

"Olayları çabuk kavrıyorsun, ancak Grim Reaper sadece ikonlanmış bir isim. Benim adım Diana. Tanrıça'nın elçisiyim, ölüme yakın ruhları toplamak için görevlendirildim."

"O hâlde burada toplayabileceğin bir ruh yok."

Tekrar gülmüştü genç kız. Başını çevirip yatmakta olan Eren'e baktı.
"Arkadaşının fazla zamanı yok. En yakın zamanda ona açılman gerektiğini düşünmüyor musun? Yoksa bu sonsuza kadar içinde kalacak."

"O ölmeyecek."

"Hislerini inkâr etmek yerine onun ölecek olmasını inkâr etmen bile onu ne kadar sevdiğini gösteriyor." İç çekip tekrar gülümsedi." Senin için ne yapsam acaba?"

"Lanet kazmanıda alıp buradan gidebilirsin mesela?"

"Buldum!" Dedikten sonra şirince gülümsedi Diana." Onu kendine aşık etmene izin vereceğim. Sana bunun için 90 gün veriyorum. Bu 90 gün içerisinde; onun hastalığını yok edeceğim. Ancak 90 gün sonra hâla sana karşı hiç bir şey hissetmiyorsa, hastalığını öyle ağırlaştıracağım ki tedavi bile işe yaramayacak. Onu da yanımda götüreceğim."

"Sen delirmişsin!" Demişti Mikasa korkuyla." O beni kardeşi gibi görüyor, bunun imkanı yok! Başka bir çözüm yolu olmalı, herhangi bir şey!"

"Tik-tak, tik-tak Mikasa, zaman geçiyor." Dedikten sonra tekrar yaydığı ışık çoğalmış, yine kör edici şekilde parlamıştı. Elini gözüne siper ederek kendini ışıktan korudu, Mikasa.
"DIANA, HAYIR!"

Ancak ışık gittikten sonra gözünü açtığında, Diana'nın artık yanında olmadığını fark etti Mikasa.

Mikasa, yatakta yatan Eren'e dolu gözleriyle baktı.
"Onu kurtaramayacağım."

One More Change.||EreMikaWhere stories live. Discover now