Hala topraktan yayılan yağmur kokusu burnunu sızlatıyor, siyah spor ayakkabıları çamura batıyordu. Orman yolunda ilerlerken tanıdık bir koku, his aradı.
Yalnızdı.
Sanki tüm kasaba onunla beraber uykuya dalmış, onu yalnız bırakarak cezalandırıyorlardı şimdi. Devrilmiş ıslak bir kütüğe otutururken uzaktaki göle ve iskeleye baktı. En son kendini Taehyung'un kollarına bıraktığı anı hatırlıyordu. Bir erkek bebeği olacağını bile ona söyleyememişti.
Çok güzel bir erkek bebek.
Ağlamamak için direnirken gözlerine söz geçiremedi, yaşlar yavaşça yanağından süzülerek inerken burnunu çekti, bebeğinin hareketlerini hissederken ellerini karnına koydu ve sevdi, ben buradayım demek istedi ona.
Son dört ayda yaşayabilecekleri, kaldıramayacağı kadar yoğun ve ağırdı. Kendini keşfetme yolunda ilerlemenin yanısıra, ne yapacağını bilemez halde dolanmasına da sebep oluyordu. Kim olduğunu kavramaktan çok uzaktı.
Her zaman kendini omegalarla eşit, hatta onlardan daha aşağıda gören benliği, öğrendikleri ile ne yapacağını bilemez halde kıvranıyordu.
Yağmur gözyaşlarına eşlik etmeye başladığında montunun kapüşonunu kafasına geçirdi, kütükten kalkarak iskelenin tam tersi yönde eve yürümeye başladı.
Verandada oturmuş onun dönmesini bekleyen annesine baktı, "Bir şeyler hazırladım, yemek ye." dedi kapıyı açarak, montunu portmantoya asarken ilk defa annesinin kendisi ile böyle konuştuğunu görüyor olmak onu üzüyordu.
Geniş yemek masasına tek başına oturduğunda annesi salondaki koltuğa geçmiş, sevdiği bir televizyon dizisini izlerken ne yapacağını bilemez haldeydi. Kalkıp ona sarılmak isteyen içgüdülerini bastırarak bebeğin isteklerine uydu, sessiz bir şekilde yemeğini yemeye devam etti.
"Taehyung'u üzmek istemiyorum."
Yemeği bitirmenin ardından masayı toplamış, annesinin hemen yanındaki tekli koltuğa oturmuştu. "Ben onu çok seviyorum, anne. Korktum ona veya size bir zarar gelmesinden." Annesi pes ederek kendisine döndü. "Ya sana bir şey olsaydı, Jeongguk? Biz dayanabilir miydik senin zarar görmene?" Başını iki yana sallarken koltuktan kalktı ve annesinin yanına oturdu. "Babamla konuşmam gerek, nerede?" diye sordu, "Konsey evindedir herhalde, bilmiyorum. Jeongguk, biz korkuyoruz. Sana zarar gelmesini istemiyoruz. Bebeğe bir şey olsaydı, bununla yaşayabilir miydin?" Yaşayamazdı, annesi de bunu çok iyi biliyordu.
Konsey evine gitmek yerine odasına çıktı, sıcak bir duş alarak yatağın çarşaflarını değiştirdi. Taehyung'un pijamalarını kirliye atarak ona yeni bir takım çıkardı, kendine de yeni bir takım çıkararak hemen ayakucuna, Taehyung'un pijama takımının yanına bıraktı.
Bebek iyiydi. Kendisi de iyi olacaktı.
Mutfağa yemek yapmak için girdiğinde yardımcı kızlardan biri halledeceğini söylese de buna aldırmadı, Taehyung'un en sevdiği yemekleri yapmak istiyordu. Son dönemlerde onu çok fazla korkuttuğunun, onun üzerine gittiğinin farkındaydı.
Taehyung'u çok seviyordu.
Ona baktığı anda tüm dünyanın kararmasından ve yalnızca kalanın Taehyung olmasından hoşlanıyordu. Hızlanan kalp atışları, ona uyan adımları, elini tutmaları ve hatta yanağına bıraktığı minik öpücükler bile Jeongguk için her şey demekti. Kalbi kim ne derse desin, sadece Taehyung için atıyordu.
YOU ARE READING
invisible string' taekook
Fanfictionomegaverse* twin* ''beni çeken bir ip tüm bu yanlış yollardan, doğruca kasaba barına tek bir altın iplik beni sana bağladı'' jeon jeongguk, kendini bir alfanın kollarında bu kadar güvende ve huzurlu hissederken, kendinin de bir alfa olduğunu unutuyo...
otuz beş, a tiny war inside your head
Start from the beginning
