14. su

910 56 65
                                    

Emma günlerdir ruhsuz bir şekilde geziyordu. Sanki zihni vücudundan ayrıymış gibi tüm gün ev işlerini yapsa da gözleri hep dalgındı.

Charles da Emma'nın nasıl olduğunu yakından takip etse de o da en az Emma kadar kötüydü. İkiz kardeşini kaybetmişti. Sanki vücudunun yarısı kopmuş gibiydi. Başka kelimeler daha iyi anlatamazdı bu durumu.

O gün Charles yeni bir depresif güne uyandı. Günlerdir odasından çıkmıyordu. Artık duş alması gerektiğini düşündü. Odasından çıkıp banyoya ilerledi. Beth'e ılık su istemek için seslenecekti ki Beth'in ailesini ziyaret etmek için izinde olduğunu hatırladı.

Banyo kapısının önünde durduğunda kapalı kapının kulpunu oynattı. Ama kapı açılmadı. Kapı kilitli miydi? Belki de bir şeye takılmıştı?

"Emma?" diye seslendi. Evdeki tek kişi oydu.

Cevap gelmedi.

Charles kapıyı tıklattı. "Emma??"

Charles bu saçma sessizlikten rahatsız oldu. Kapıyı zorlayarak açmaya çalıştı. Şu an duşa girmezse bugün başka hiç girmezdi.

"Hadi aptal kapı..." diye mırıldandı ittirirken.

Sonunda bir omuz darbesiyle vurduğunda kapı açıldı. Charles derin bir nefes verirken banyoya adım attı. Kafasını kaldırıp banyoya baktığında hayatının şokunu yaşadı. Küvetin içinde elbiseleriyle oturan Emma, donuk bakışlarla Charles'ı süzüyordu. Kafasın arkasına yasladı ve gözlerini kapattı.

Charles Emma'nın içinde oturduğu yavaşça kırmızılaşan suya baktı. Yutkundu. "E-Emma?" Gözlerini yerdeki bıçağa yönlendirdi. Bıçağın üzerinde kan vardı.

Charles hızlıca Emma'nın kolunu tuttu ve bileğindeki koca kesiğe baktı. Gözlerini kocaman açtı.

Emma intihar mı etmişti?

Üzerindeki gömleği yırtarcasına çıkarttı ve Emma'nın yarasına baskı yaptı. "Hey! Emma! Sen kendine ne yaptın? Uyansana!" Bileğini sıktı. Kanın dışarı çıkmasını önlemeye çalıştı.

"Hey! Bana bak!" Charles Emma'yı küvetin içinden çekerek çıkardı. Yere otururken Emma'nın kafası kucağındaydı.

Emma gözlerini araladı. Dudaklarının arasından fısıldadı. "Ölmeme izin ver..."

Charles nefes alamayacak gibiydi. Emma'nın kirpiklerinin arasından parlayan gözlerini bir daha görebilecek miydi? Onun rengi solan kırmızı dudaklarına baktı. Dudakları eskisi gibi kırmızı olabilecek miydi?

Emin bir ses tonuyla "Hayır." diye fısıldadı Charles.

Emma kan kaybettiği için baygındı ama Charles'ın varlığını hissedebiliyordu.

Charles neden Emma'nın Nicholas'ın yanına gitmesine izin vermiyordu?

Charles Emma'yı sıkıca kavradı ve ayağa kalktı. Emma'nın bileğindeki gömlek kıpkırmızı olmuştu bile.

Charles derin bir nefes verdi. Emma'yı bu lanet durumdan kurtarıp kurtaramayacağından emin değildi.

Ama gidiyordu işte. Değersiz bir köle için endişeden çıldıracaktı.

Evden çıktığı gibi hızlı adımlarla garaja gitti. İki arabacı da neyseki garajda takılıyordu. Charles'ı görünce gözlerini kocaman açtılar. "Efendim! Ne oluyor?"

Charles "Hastaneye gitmemiz lazım." dedi arabacılardan birinin açtığı kapıdan atlı arabaya binerken.

Arabacı atların iplerini tuttu. "Savaştan yaralananların gittiği o basit yere mi?"

Charles "Git hadi bir yere işte! Züppe doktorun gelmesini bekleyemeyiz." dedi. Arabacının salaklığına kızmanın zaman değildi.

Arabacı kıza yan bir gözle baktı ardından arabayı sürdü.

Charles Emma'ya sıkıca sarıldı. "Aptal kız." dedi fısıldayarak. "Beni deli ediyorsun."

Emma'nın düzgünce hatırladığı son kelimeler bunlardı.

CharlotteWhere stories live. Discover now