Renklerin sesi - Bölüm 1

Start from the beginning
                                    

Çok güzeldi. Çok fazla renk karmaşasıydı. Ama o kadar güzeldi ki bir an çöküp ağlayacakmış gibi hissetmiştim. Elimi duvara yaklaştırıp üzerinde hafif dokunuşlarla gezerken daha tam kurumadığını gördüğüm için hemen elimi geri çekmiştim.

Bir an dokunuşumla güzelliğini bozmuşum gibi hissetmiştim. Hayretlerle resme bakarken derin bir nefes alarak kocaman gülümsemiştim. O kadar güzeldi ki kelimelere dökemiyordum. Birçok rengin birleşmesiydi ama bir hikayesi varmış gibi hissediyordum. Dili olsa konuşacakmış gibiydi.

Biraz daha yaklaşmak için birkaç adım atmış ama ayağıma değen sert bir cisimle olduğum yerde durmuş, kafamı eğerek ne olduğuna bakmıştım. Boyalar. Bazılarının kapağı kapalıydı ama bazıları hâlâ açıktı. Kenara atılmış birkaç kullanılmış fırçalar istemsizce eğilip içlerinden birisini elime almamı söylüyor gibiydi. Ailem burada olsaydı delirirdi herhalde ama şu an onları düşünmek istemiyordum.

Sadece bir günlük kendime izin verecektim. Bu yüzden kenardaki fırçalardan birisini elime alarak kapağı açık olduğu halde kurumayan mavi boyaya daldırdım. Boyanın içine giren fırça kalbimin heyecanla çarpmasına sebep olurken, fırçayı geri çekerek duvardaki resme yaklaştım.

Asla başkalarının sanatına dokunmazdım hatta bundan nefret ederdim. Başkalarının hikayesini değiştiriyormuş gibi hissederdim ama bugün bu duygu beni terk etmiş gibiydi. Küçük bir dokunuş olsa bu resme dokunmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.

Fırçayı duvara yaklaştırıp üzerinden geçerken, nefesimi tutarak duvarda kayan fırçayı izliyordum. Bu duyguyu çok seviyordum. Ailemden gizlenerek, boyamaya çalıştığım tablolar her zaman nefes alma sebebimmiş gibi hissediyordum. Tablonun üzerinde akıp giden renkler, kalbimden tabloya damlıyormuş gibiydi benim için.

Birkaç kere mavi boyaya daldırıp boyadığım kısma bakarak geri çekildim. Küçücük bir dokunuştu. Resmin sahibi baksa bile anlamayacak kadar küçük bir dokunuştu ama benim için dünyalar kadar değerliydi.

Biraz daha burada kalırsam daha fazla boyamaya devam edecektim ki bu da resmin sahibine yapılmış saygısızlık olurdu. Bu yüzden kapağı açık boyaların kapaklarını kapatıp fırçaları toplayarak kenara bıraktım. Boyalar ve fırçalar buradaysa demek ki daha bitmemişti bu resim.

Son bir kez daha resme bakıp iç çektikten sonra yere bıraktığım çantamı elime alarak hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. Kalırsam daha fazla dokunurdum. Daha fazla dokunursam kendim mutlu olurdum ama resmin asıl sahibini üzerdim. Bu yüzden gitmek en iyisiydi.

O an sadece 'Belki,' dedim içimden. 'Belki bir gün bende özgürce kendi hikayemi anlatabilirdim insanlara. '

***

Yine sıkıcı bir okul günü geçmiş, sakin adımlarla eve doğru yürüyordum. Aklım hâlâ dün gördüğüm resimdeydi. Bu yüzden yine çocukların oyun oynama tekliflerini red etmiş, istemesem de kendime söz geçirmeyerek dün resmi gördüğüm yere doğru yürüyordum. Belki de benden sonra resmin sahibi gelmiş, resmini bitirip gitmiştir.

Dudaklarımı ısırarak karşıdaki binaya doğru yürüyerek derin bir nefes aldım. Dün bıraktığım gibiydi. Hiçbir yeni dokunuş yoktu. Gözlerimin önündeki renkler yine yüzüme kocaman bir gülümsenin konulmasına sebep olurken, bir anda "Demek resmimi bozan kişi sensin." diye bir ses duymamla yerimde sıçrayarak yüzümü sesin geldiği yere çevirdim.

Siyah maskesi, siyah tişörtü ve siyah kotuyla maskesinin ardından yüzüme bakan yabancı çocuk, gerilmeme sebep olurken "Efendim?" diye mırıldandım sakince.

"Diyorum ki resmimi mahveden kişi sensin değil mi?"

Resmin sahibiydi. Ben hiçbir şekilde fark edemeyeceğini düşünüyordum çünkü o kadar küçük bir dokunuştu ki benimkisi fark edilmeyecekti. Ama o fark etmişti.

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now