35

99 53 3
                                    

-

Ağlayıp zırlamam bittikten sonra ayağa kalkıp pencereden dışarıya baktım. Hava iyice kararmıştı. Camdan yansımama baktım. Yüzüm gözüm yine kıpkırmızı olmuştu. Bundan nefret ediyordum. Camdan bakarken buraya geldiğim ilk günü hatırladım. İhtiyar seyahatte olduğu için iki gün esir tutulmuştum. Sonradan çok düşünmüştüm. O geldiğinde beni insan gibi getirip insan gibi çayla kahveyle ağırlayabilirlerdi. Ama o zamanda annemi öldürenler beni çoktan öldürmüş olurdu. İhtiyar bir iş yaparken her zaman o işin diğer yanını da düşünüyordu. Hesapsız bir işi olduğunu hiç görmemiştim. O hep düzenli bir insandı. İşlerini asla ertelemezdi. O tanıdığım en zeki insandı..

Silah sesiyle camdan uzaklaşıp yere eğildim. Bu sesler tabanca sesi değildi. Bu bir tehditti. Ateş sesleri iki dakika sürdü. Ama o iki dakika içinde Seyhan'ın çığlıklarını ve kırılan camların seslerini duymuştum. Aklıma ilk olarak bebek geldi. Yavaş yavaş ilerlerken giriş kapısının yanındaki camların kırılmış olduğunu gördüm. Silah sesleri susmuştu ama yukarıdan ağlama sesleri geliyordu. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak sesin geldiği odaya -Seyhan'ın ve Cengiz'in odasına- girdim. Neredeyse herkes buradaydı. Seyhan yatağın dibinde yerde oturmuş ayaklarını uzatmış ağlıyordu. Beyaz pijaması kan içinde kalmıştı. O sırada Cengiz'in üzerime geldiğini gördüm. Beynim donmuştu. Beni duvara yapıştırıp boğazımı sıkmaya başladı. Bana bağırıyordu. 

''Senin yüzünden oldu! Senin yüzünden! Biz bu akşam defolup gidecektik! Sen karşı çıktın! Seni kendi ellerimle öldüreceğim kaltak! Kendi ellerimle!''

Arkadan onu çekiştiren Tarık'ı gördüm. Başaramıyordu. Ellerimle Cengiz'in ellerini ittiriyordum ama tüm gücümle değil. Geri çekilmesini istemiyordum. Başladığı işi bitirmeliydi. Başıma doğru bir sızı yayılırken kendimi bırakacağımı hissettim. Ama tam o anda odaya Akın girdi koşarak. Tek hareketle Cengiz'i üzerimden aldı. Ben yere düşerken aynı zamanda nefessiz kalmışlığımla zar zor nefes alıyordum. Akın'ın peşinden Çetin , Zümrüt ve Mustafa'da gelmişti. 

''Ne yapıyorsun oğlum sen! Bu senin suçun şerefsiz! Eve sıkanlar kim biliyor musun Cengiz pezevengi?! Bulut ailesinin adamları! Vuslat Bulut.. Tanıdık geldi mi Cengiz?''

Vuslat Bulut derken ki sesi çok sakindi. Ama Cengiz o ismi duyduğu anda bembeyaz olmuştu. Şimdi Seyhan'da Cengiz'e bakıyordu. Yavaşça doğrulup ayağa kalkan Seyhan'a bakarken Akın'ın yanıma geldiği gördüm. İyi olup olmadığımı sorarken beni doğrultmaya çalışıyordu.

''Vuslat mı? Cengiz?'' Belli ki o da tanıyordu. Ben tanımıyordum.

Akın'ın yardımıyla ayağa kalkarken ona yaslandım. Sonra yine ihtiyarın sesi. Ölmeden önce söylediği sözler..

''Güçlü dur. Tıpkı sana öğrettiğim gibi. Asla pes etme. Sen istersen tüm yollar senindir. Düştüğünde ağlama, kalk. Tekrar ayağa kalk. Ama birinin elinden tutmasına izin verme. Nasıl düştüysen öyle yerden kalk. Senin kimseye ihtiyacın yok. Beni anlıyor musun kızım?''

Akın'dan uzaklaşarak derin bir nefes aldım ve dışarı çıktım. Çıkarken Cengiz'in sesini duysam da arkama bakmadım. Adımla seslenmişti. Duvara tutuna tutuna koridoru geçip merdivenlere yöneldim. Çetin'de arkamdan geliyordu. Salona geçip koltuğa attım kendimi. O da yanıma oturdu. Onun bu sessizliği diğerleri gibi değildi. Sanki sessizken bile bir şey söylüyordu. Yanımda olmasını seviyordum. Ona baktım. Yine gözlerimizle anlaşmıştık işte. Elimden tutup ona sarılmamı sağladı. Eliyle saçlarımı seviyordu. 

''Sence ihtiyarın isteğini gerçekleştirirken yanlış mı yapıyorum? Sence dağılmalı mıyız?''

''Senin doğru yaptığını bildikleri için bunlar. Benim tanıdığım en doğru insan sensin.''

''Ne yani? Kenan değil mi?''

''Hayır. Babam annemi öldürdü Beren. Babamı hiçbir zaman sevmedim.''

Adımla hitap etmesi bana kendimi tuhaf hissettirmişti. Ama iyi yönde. Geri çekilip yüzüne baktım. O hiç değişmeyen sert yüzüyle bana bakıyordu.

''İyi ki yanımdasın.'' 

-

Çetin'in kollarında uyurken karşı koltukta beni izleyen Akın'la karşılaştım. Bu bakışlardan hiç hoşlanmamıştım. Çetin'in de uyandığını fark ettim. Kollarından ayrılıp doğruldum ve ayağa kalktım. Akın'da ayağa kalkmıştı. Gözleriyle ilerlememi işaret ediyordu. Önden yürüyerek ofise girdim. Kapıyı çarparak kapattığında gözlerimi büyüterek ona baktım.

''Yavaş olsana.''

''Sen yavaş ol Beren hanım. Ne yapmaya çalışıyorsun kızım sen?'' Kolumu sıkmasıyla kolumu geri çektim.

''Ne yapıyormuşum ya? Cengiz'i mi savunacaksın bana?!''

''Ne Cengiz'i kızım?! Çetin'le sarılıp uyumak ne Beren?'' Son söylediklerini daha kısık bir sesle söylemişti. 

''Sana ne Akın? Seni ne ilgilendiriyor? Siktir olup gitsene kaç gündür neredeysen? Hangi sıfatla karşıma geçip bana hesap soruyorsun?''

''Ne demek şimdi bu?''

''Bence gayet net konuştum. Bana oynama.''

''Hiçbir şey bildiğin yok.''

''Söyle o zaman! Bilmediğim şeyleri söyle bana.''

''Bu akşam sakince konuşuruz bende sana anlatırım. Tamam?''

''Tamam.!'' 

''İyi.''

''İyi.!''

''Çetin'den de uzak dur.''

''Sus Akın.'' Sinirle bakmasıyla konuştum. ''Korkutamazsın beni. Yemezler.''

''Ben sana uyarımı yaptım. Olay çıkmasını istemiyorsan dikkat edersin Beren hanım.''

Odadan çıkmasıyla arkasından bakakaldım. Tabii ki Çetin'den uzak durmayacaktım. Hatta madem bu kadar kudurmuş sinirden daha da yakın davranacaktım. Çetin'le beni düşünmesine de zaten hâlâ inanamıyordum. Derin bir nefes alıp ihtiyarın koltuğuna oturdum ve bilgisayarını açtım. Şifresini bilmiyordum. İpucu kısmına baktım. 

'Doğum tarihin.'

İhtiyarın doğum tarihini girdim. Kabul etmedi. Sonra bir an durup cümleye tekrar baktım. Benim doğum tarihim olamazdı değil mi? Doğum tarihimi girdim. Bilgisayar açıldı. İhtiyar bilgisayarının şifresini benim doğum tarihim yapmıştı. Benim.

BELAWhere stories live. Discover now