~

370 17 0
                                    

Taşı en son elime aldığımda olanlar aklıma geldi. Yaşananların tekrarlanmamasını umdum. Derin bir nefes aldım ve taşı kavradım. Öncekinden daha zayıfça bir ışık yayıldı etrafa. Sonradan beklediğimiz ses duyuldu;

"Zeus'un kızı Melinoe, sen hayaletlerin ve kabusların kudretli tanrıçasısın ."

Taş Melinoe adını söylemiş olsa da galiba umursamamışlardı. İsmi duymamış olmalarını diledim.

Muhafızlar bileklerimizi sıkıca saran kelepçelerimizi çıkardılar. Cevaplarını almış gözüküyorlardı.

"Kız masum, gidiyoruz!"

Masumiyetimin kanıtlanmış olmasından ziyade, cadı değil tanrıça olduğumu duymam beni daha mutlu etmişti. Ayrıca fena değildim, hayaletlerin ve kabusların tanrıçasıydım. Taş kudretli demişti benim için, bu kötü anlama gelmezdi.

Şimdi olup biten olayları boşverip, verilen formu geç olmadan doldurmalıydım. Daha karanlık bir eğitim almayı tercih edecektim, ne de olsa gücüm pek aydınlık sayılmazdı.

Formu doldurduktan sonra teslim etmek için müdürenin yanına gidiyordum. Ona soracağım sorular da vardı, neden benim cadı olduğumu söylemişti ve neden gerçek olmadığı halde muhafızlara bunu anlatıp kötülüğümü istemişti. Kin mi duyuyordu bana, duyuyorsa nedendi?
Odasına gittim, müdüre orada değildi. Çatıya çıktım, bahçeyi gezdim. Oralarda da yoktu. En sonunda kütüphanede buldum onu, diğer öğrencilerin formlarını topluyordu. Yanına gidip formu verdim.

-"Size bazı sorular soracağım müdüre hanım."

"Sorabilirsin lakin yanıt alamazsın. Yanıt alsan da anlayamazsın, anlamayacaksın. O yüzden en iyisi sorma Melinoe."

Sustum. Verdiğim kağıdı inceledi:

"Doğru seçimi yapmana sevindim."

-"Farklı bir şey seçseydim ne olurdu?"

"Her birinizin potansiyeli var, potansiyelini keşfedemezdin. Gücünün sınırlarını zorlaman için yapabildiğinin en iyisini yapman gerekiyor."

-"Yani kapasitemizin dışına nasıl çıkacağımızı öğreteceksiniz."

"Kesinlikle fakat sadece belirli öğrencilerde yapacağım bunu."

Sözünü bitirdi ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Gitmesini izledim. Şifreli konuşuyordu, açık ve net konuşmak onun gizini bozardı. Bunları düşünürken Nauplios aklıma geldi. Ne yaptığını merak ettim, o da kütüphanede olacağını söylemişti. Gözlerimle onu aradım. Sessizce kitap okuyordu.
Usulca yaklaştım, yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Ses çıkarmadan seyrettim, ciddiyetle ve odaklanmış biçimde okuyordu kitabı. Geldiğimi farkedince okumayı bıraktı ve kitabı eskimiş raflardan birine koydu. Tekrardan yanıma oturdu.

"Her günümüz olaylı geçiyor."

-"Her günümüz dediğin toplamda 5 gün. Seninle beş gündür tanışıyoruz."

"Ben seni 5 yıldır tanıyormuş gibi hissediyorum ama."

-"Şuana kadar hiç yakın arkadaşım olmamıştı. Benim için ne kadar anlam ifade ettiğini bil istedim."

Güldü. Onun gülmesi beni de etkiledi, yüzüme mutlu bir ifade takındım ve söze devam ettim:

-"Bugün beni kurtarmaya çalıştığın için teşekkür ederim."

"Ne demek, elimden daha fazlası gelsin isterdim. Ayrıca onların benden güçlü olduğunu varsayarsak yapabileceğim pek bir şey yoktu."

-"Biliyor musun, bahar hiç bitmesin istiyorum. Eğer 5 günde bile bu kadar çok olay yaşadıysam, kim bilir daha neler yaşayacağız burada."

"Beraber yaşayacağımız çok şey var."

Neredeyse her gün bulunduğumuz yer olan çatıya çıkıp günbatımını seyrettik. Güneşin aldığı turuncu rengi, rengini gökyüzüne yansıtmasını gözledik.
Mutluydum, ilk defa kendim gibi ve özgür hissediyordum. Yeraltına dönmek istemiyordum. Rutubet kokan simsiyah kabuslarla donatılmış o şatoda yaşamak kendimi cezalandırmaktan başka bir şey değildi. Kendi kendime artık evimin yeraltı olmadığını, yaşamımın kalan kısmını geçireceğim yerin burası olmasına karar verdiğimi söyledim. Diğer tarafı, yani Olympos'u kesfettiğimden beri bana iyi gelen yeri bulduğumu düşünüyordum. Kararım değişmeyecekti.

Melinoe: Goddess Of NightmaresWhere stories live. Discover now