1. Bölüm|•

2.4K 73 114
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oy ve yorum atan elleriniz dert görmesin~Mr

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oy ve yorum atan elleriniz dert görmesin~Mr. Turp

ⓈⒾⓁⓀ•ⒻⒾⓇⒺ

1. Bölüm: 𝕂𝕌𝕐𝕌

Ateş Hekimoğlu; oldukça zeki, insanların pencerelerinden bakarsak rahatsız edici derecede kibirli, egoist ve bencildi. Bu yüzden de yanında ne bir arkadaşı vardı ne de bir sevgilisi. Ya da bunun gibi herhangi birisi -tabii iki kişiyi saymazsak. Bunlardan biri her daim yanında olan, ona kol kanat geren, çocukluk zamanlarından edindiği arkadaşı Orhan Yavuz. Ve o ne kadar arkadaş olarak görmese de tıpkı bir anne gibi arkasını toplayan, bir baba gibi de azarlayan İpek Tekin. Deyim yerindeyse bir elin parmağını geçmiyordu onu anlayan, onu seven insan sayısı. Ne kadar içten içe tavrı ve dili yüzünden onları kaybetmekten korksa da bunu asla dışına vurmaz, tipik bir Hekimoğlu gibi davranırdı. Ki kendine bile bu durumu itiraf edemezken onlara karşı içinden güzel sözcükler bulunduran bir cümleyi nasıl kurardı, bilmiyordu. En iyisinin içinde yaşamak olduğuna emindi.

Başında dedesinden yadigar kasketi, üzerinde yıllardır kullanmaktan sıkılmadığı gri kabanı ve avucunun içine sıkıştırılmış yılan başlı bastonu ile oldukça sıradan gözüküyordu -topallaması dışında. Bu yollar Ateş'e aşikar olduğu için garip tepki yahut bakışlar ile karşılaşmıyordu fakat ne zaman sınırları dışına çıksa insanların bakışlarını hemen üzerine çekerdi ve üşenmez hepsine tek tek göz devirirdi. Oldukça zevk alıyordu bu işten.

Kafasına geçirdiği kulaklıktan Erkut Taçkın'ın sesi yükselirken soğuk, güzel bir sabahta yavaş adımlarına devam etti Ateş. Hastane; dünyada en az nefret ettiği yerdi. Bir an önce oraya varmak için can atmasa da vakitlerin akmasını ve kendisini orada bulmayı da istiyordu. Kısacası garip bir ikilemin arasında kalmıştı. Derken kavşaktan döndüğü sırada -çokta küçük olmayan- erkek çocuğunun kendisine çarpması ile bir kaç adım geriye doğru sendeledi. Çocuk ise tabiri caizse yeri öpmüştü. Biraz da olsa telaşın buğulandırdığı kahve gözleriyle çocuğa doğru eğildi Ateş;

"Bırakıyorsunuz böyle çocukları ulu orta yere sonra gelip bana çarpıyorlar," zayıf kolundan tutup ayağa kaldırdı. "İyi misin?"

Çocuk, dudaklarına nüfus etmiş olan büyük gülümsemesiyle konuştu, "Ben iyiyim ama kardeşim değil! Aşağı düştü! Lütfen yardım edin!"

𝐚𝐠𝐚𝐢𝐧Where stories live. Discover now