12- "Kusur, görenin gözlerinde"

1.2K 170 241
                                    


(Profil fotoğrafı benim için çok mânidar, sizin için de öyle mi :)

""

Az önceki konuşmanın etkisinden çıkamamıştım. Hamza'nın sorduğu soruya Derman amca cevap vermemişti. Safiye teyze de soran gözlerle bakıyordu. Şuan herkes, az önceki olayı unutmuş gibiydi. Aklım, ruhum, kalbim karman çormandı. Ne yapacaktım, ne yapsam doğru olurdu?

"Yalan söylemedim oğlum, Mülzem'den iyi eş mi bulacağım kızıma. Ahiret sevdalısı, Allah sevdalısı, bir çiçeği koparmaya kıyamaz. Böyle güzel bir adama emanet etmeyeceğim de kime emanet edeceğim?" Derman amcanın dediklerine karşı gözlerim kocaman açılmıştı. Ben, ben mi? Ama nasıl olurdu böyle bir şey? Hamza omzuma bir tane vurup:

"Dildâr'a da diyelim de, olsun bu iş."dediğinde istemsizce gerilmiştim. Hayır, ona derlerse ve kötü bir cevap alırsam çok kötü olurdum. Korku dolu gözlerle onlara bakarken, onlar heyecanıma vermişlerdi.

Evet heyecanlıydım, kalbim boğazımda atıyordu. Ama korkuyordum, çok korkuyordum. Eğer beni istemezse, hayır derse ben nasıl toparlanacaktım?
İçime düşen bu korkuyu geri plana atamıyordum.
Sesim çıkmıyor diye beni istemezse? Hem param da yok, evim de, arabam da. Kızlar öyle şeyler istiyormuş bu devirde. Benim gibisine mi bakacak ki o. Onun gibi biri.

İçimde bana bunları söyleyenin nefsim olduğunu bilmeme rağmen susturamıyordum. Bağırarak benimle dalga geçiyordu sanki. Sen diyordu, koskoca dünyada sen mi kaldın bir tek? Sana mı kaldı?

"Allah'ım bana yardım et, sen beni bu vesveselerden kurtar."içimden ettiğim dûa ile beraber dükkandan çıktım. Henüz kimsenin haberi yoktu, başrolün bile. Tepkisi ne olacaktı acaba?

Belki de, belki de kabul ederdi. Eğer o küçük kız varsa içinde hâlâ, hiç düşünmeden kabul ederdi hatta.
Sonra o konuşurdu, ben dinlerdim. Anlatırdı bol bol, ben tebessüm ederdim. Olur muydu sahi?

"Mülzem, hadi gel camiye gidelim. Vakit girer birazdan."diyen Hamza ile camiye yürümeye başladım. Hamza yanımda sürekli anlatıyordu ama onu dinleyemiyordum. İçim çoktan yolculuklara çıkmıştı bile. Namazlarımızı eda edip biraz Kur'ân okuyup camiden ayrıldık. Hanımların da dersleri bitmişti. İçeriye girdiğimizde hava hafiften kararmaya durmuştu, akşam vakti yaklaşıyordu. Derman amca da, Hamza da buradayken izin istedim. Yapmam gereken bir şey vardı.

Odama girip benim için ayarladığımız masaya oturdum. Yandan bir kağıt alıp kalemi de tuttuğumda zihnimi toparlamak kalmıştı. Evet bilmeliydi. Babası bunu onaylasa da kendi istemeyecek olabilirdi. Onu hiçbir şeye zorlayamazdım. Titreyen elimi kağıdın üzerine koydum, ilk defa adını zikredecektim; çok uzun süre sonra.

"Selamün aleyküm Dildâr Hanım,
Sanırım bugün konuşulanlar size söylendi. Umarım bunu duyunca üzülmemişsinizdir. Babanız istedi diye, istemediğiniz biriyle evlenmek zorunda değilsiniz. Lütfen kendinizi bir şeyleri yapmak zorunda hissetmeyin..

Burayı yazarken kalbimin ne kadar acıdığını hissedebiliyor musunuz? Canımın nasıl yandığını. Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Ama eğer evet derseniz, benim cevabım size hep olumlu. Benim gibi konuşamayan birisiyle hayatınızı geçirmek istemezseniz de sizi anlarım. Bir evim, arabam veya çok param da yok biliyorsunuz. Bunları diyorum diye yanlış anlamayın lütfen. İnsanlar rahat içinde bir hayat elbette yaşamak isterler. Cevabınızı bekliyorum.Allah'a emanet olun."

Ciddi olmak için oldukça fazla özen göstermiştim. Fikrimin olumlu olduğunu bilse yeterliydi. Yavaşça katlayıp cebime koydum, sonra tekrar açtım. İsminin yazılı olduğu yeri birkaç kez daha okudum. İsmi bile gönlümde çiçekler açtırıyordu.

MÜLZEM (Tamamlandı)Where stories live. Discover now