8- "Yüreğin en ince sızısı"

1.4K 182 86
                                    


Bir sabah daha doğmuştu. Bir gün, yepyeni, bir şeyleri değiştirmek için... Her sabah gözümüzü açmamız boşuna mıydı? Değildi. Eğer yarı uyku hâli olan uykudan sıyrıldıysak ve bir gün daha nasip edildiyse ömrümüze, boşuna değildi.

Hani o insanlardan hep istediğimiz bir şans varya, her şeyi düzeltmek için. O şansı bize her uyandığımız günde veren Rabbimiz vardı. Yoluna dön, yönünü bil, belki fark et ve düşün diye verilen o şans. Sonsuz merhamet sahibinin hazinesinden gelen, bizim için. Bana olan sevgisi ve güveni için. Ahsen-i takvim olan âdemoğlu için. Ya ben; tüm kâinat benim içinken ve her gün bunu fark etmem için bana şans veren Rabbim varken, ben ne yapıyordum?

Ne yapsam bunun hakkını verebilirdim ki? Görüp göremediğim, gafletine daldığım, unutup aldandığım her türlü nimet için, bilhassa yeni bir güne müslüman olarak uyandığım için hamd etmekten başka elimden ne gelirdi.

Sabah namazından sonra oturmuş, günlük Kur'an'ımı okumuş ve oturmuş tesbih çekerken aklıma doluşan düşüncelerimle beraberdim. Elhamdülillah, düşünmek de nasip olmazdı her sineye. Bugün, dünden aldığım bir miktar parayla beraber bir şeyler yapmaya karar verdim. Benimki denizde bir damla bile olmazdı ama yine de sadaka vermek hoşuma gidiyordu.

Hızlıca kahvaltı yapıp üzerimi giyindim. Burada pek bir kıyafet de almıyorduk, Derman amcanın eşi ve kızı dikiyordu sağ olsunlar. Hamza beni güç bela ölçmüş, kilo aldıracağım sana diye ölçülerimi birkaç santim daha büyük yazmıştı. Sonuç olarak ben aynı Mülzem olduğum için, değişen bir şey olmamıştı. Kıyafetlerin büyük geldiğiyle kalmıştım. 

Kendimi mahalleye atmadan önce Devran amcanın gelmesini bekledim, cuma günleri erkenden gelirdi. O geldiğinde ben de kendimi sokaklara attım, burada en sevdiğim yerlere gidecektim. İlk önce yem ve mama almak için bir yere girdim ve alıp yavaş yavaş hayvanların ulaşacağı yerlere yerleştirdim, bazılarını ellerimle besledim. Sonra bir bakkala girip çocuklar için biraz atıştırmalık aldım. En son ise kahve çektirmeye gittim, kahvenin kokusu bile bu kadar güzel nasıl olabilirdi?

Aldığım atıştırmalıkları parkta olan çocuklara dağıtmış, yüzlerindeki gülümsemeyle içimde çiçekler açmıştı. Dildâr'la beraber eskiden kedileri beslerken oturduğumuz yere oturdum, yanıma gelen hayvanları besleyip onları sevdim. Şimdi o olsa ikimizin yerine de konuşurdu değil mi? Yüzümde hafif bir tebessüm olunca şeytanın kanıma girmeye başladığını hissetmiştim. Evet, çocukluk hayalini sevmenin bir mahsuru yoktu belki ama onun büyüdüğünü düşünmeye başlıyordum.

"Bir ağabey yerimize oturmuş kızım, olsun sessiz ol da bizi duymasın. Nasılsın görüşmeyeli, ben seni çok özledim. Senin miyavlamanı yerim ya, yaradanına kurban. Sadece cuma gelebiliyorum biliyorsun, elhamdülillah yoğun bir hayatım var." uzaktan ve sessizce kedilerle konuşan bir kız sesini duymamla bir anda refleks olarak başımı kaldırıp sesin geldiği yöne doğru bakmıştım. Kızın yüzü diğer tarafa dönüktü ve sesi de çok az çıkıyordu. Zaten simsiyah giyindiği için tanıyamazdım, başımı hemen önüme çevirdim. İnsanların mahremine ne zamandır dinlemeye veya bakmaya başlamıştım? İsteyerek dinlememiştim zaten ama nefsime uymuştum işte.

Hızla yerimden kalktım, üzerimi silkeleyip oradan uzaklaştım. İçimde anlamını henüz kavrayamadığım bir değişim olmuştu. Ya oysa diyordu içim, ya oysa? Sonra zihnim devreye giriyordu. Oysa da o, ne olmuş. Harama mı gireceksin, hem senin gibi konuşamayan birisine kim bakar? Ezilmiş yüreğimle beraber uzun süredir gitmek istediğim, bir türlü gidemediğim yere doğru adımladım.

Buraya geleli dört ay olacaktı, üniversiteliler şimdi başlamışlardı bile. Ben okuyamamış olmanın hüznüyle beraber nasip diyordum. Nasip deyince içimde üzülen o çocuk gülümsüyordu sanki. Evvela nasip, her şey nasip. Rabbim eğer bu hâlimden razıysa, tasalanacak neyim olabilirdi ki?

MÜLZEM (Tamamlandı)Where stories live. Discover now