06

159 29 7
                                    

"...Burası da yatak odanız." Geniş odada bir tam tur gösterip şov yaptım. O kadar çabalamıştım bu odayı çıkartmak için biraz gösteri hakkımdı. "Jakuzi de dahil her şey istediğiniz gibi, ayrıca tüm kıyafetleriniz ütülü bir şekilde dolabınızda. İsterseniz yanınızda getirdiklerinizi de yerleştirebilirim. Ya da yalnız kalmak isterseniz-" Konuşmamı gülerek böldü. Yakışıklı adamlar akla zarar, bir de gülünce...

Neye gülüyor bu, açıkta bir şey mi gördü?

"Pardon Bay Cavill, neye güldüğünüzü öğrenebilir miyim?" Konuşmam durulan gülmesini tekrar canlandırdı. Ne oluyo kardeşim, ALOOOOO!

"Sanki iş görüşmesindeymişiz gibi konuşuyorsun, gerçi benim iş görüşmelerim bile bu kadar kasıntı olmaz ama. Demek istediğim ben bir politikacı değilim böyle konuşmana gerek yok."

Baya hızlı ve aksanlı konuşuyordu ya da aksanlı olduğu için bana öyle geliyordu bilmiyorum ama böyle devam ederse yıllardır kurslara verdiğim parayı boşa çıkaracaktı. "Kusura bakmayın lütfen. İlk defa bu kadar ünlü biriyle bir diyaloga giriyorum, ayrıca makale dışında İngilizce konuşmam da gerekmedi. O yüzden seni anlamam için biraz yavaş konuşmalısın ve bana da biraz sabır göstermelisin."

"Peki." Tamam o zaman. Kal'i yatağa bırakırken odada fazlalık gibi durmaktan rahatsız olup salona geçtim. Oturmalı mıydım? Yok ayakta durmak en iyisi.

"Bir şey içer misin? Çok güzel bir bira kokteylim var. Ahh çok güzel istediğim her şeyi almışsın." Kal'in iyi olduğunu duyunca yüzü gülmüştü sonunda paşamızın. Bir de bilse o içkileri aldıkça Tövbe Estağfurullah çektiğimi ve çevredeki teyzelerden duyduğum 'Cık Cık Cık' seslerini. Ne utanmazlığım kalmıştı ne günahkarlığım, zamane gençlerinin bütün pisliklerini temsilen teyzelerden duymadığım kalmamıştı.

"Teşekkürler, ben alkol kullanmıyorum. Bu arada alışveriş listende domuz bir şeysi falan da vardı ama, burası Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülke. O yüzden bulamadım. Satıldığını da sanmıyorum. Burada olduğun müddetçe dana eti yemek zorundasın."

"Önemsiz. Sen de Müslümansın değil mı? Ondan mı içki içmiyorsun?"

"Evet. Ben gideyim artık. Telefon-"

"Hey hey! Dur. Daha iş anlaşmanı düzenleyeceğiz. Biraz sonra Dany arayacak. O yüzden bir içecek al ve otur." Gergince ayağa kalktım ve mutfağa girdim. Ata sporumuz olan buzdolabının kapağını açıp boş boş bakma işlemini gerçekleştirirken iri bedeni mutfağa girdi ve yanımdaki dolaptan bardak almak için kolunu kaldırdı. Sadece kolunu kaldırmasını size söylememin nedeni anatomi atlaslarında bile bulunmayan bir kolu olması tabi ki. Hey maşallah, analar neler doğuruyor!

Boş boş, ağzım açık ona bakarken yakalandım haliyle. "Gunes, bir sorun mu var?" yüzündeki pis sırıtma olmasa bu söylediğine inanırdım ama ondan etkilendiğimi bildiğinden adım gibi emindim. Telaşla elime gelen şişeyi alıp dolabı kapattım. Kızardığımı biliyordum ve bu daha da sinir bozucuydu. Bir film oyuncusuyla yan yana olmak her şey filmlerdeki gibi oluyor demek değildi. Mesela kızarınca sadece yanaklarınızda tatlı bir kırmızı olmazdı. Boğazınıza bir şey kaçmış gibi tüm yüzünüz, hatta boynunuz bile kızarırdı.

Bir de dibinize girip göz teması kurunca...

"Bak Guness, bir süre tek arkadaşım sen olacaksın o yüzden lütfen rahat ol." Sonra yüzünü buruşturdu ve "Ayrıca Bay Cavill demeni de istemiyorum. Henry yeterli."

Enough enough olalı böyle telaffuz edilmedi!

Tamam her şeyi resetleyip tekrar başlıyoruz.

"Henry."

Are You Kidding Me?जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें