Bölüm On Bir: İsim Meselesi

480 28 48
                                    

            Tipi, içinde ilerlemeye çalışan büyücünün hızını ve tenini kesiyordu. Siyah pelerin ıslanarak ağırlaşmış, yine de rüzgârla havalanırken siyah cübbeli adamla ulaşmaya çalıştığı kulübe arasındaki mesafe bata çıka ilerlediği kar olmasa epey kısa sayılabilirdi. Soğuk içinde rüzgâra karşı yürümenin yarattığı paradoksla ciğerleri her soluk alışverişinde donuyor, aynı anda dakikalardır hareket halinde olmanın sıcaklığını hissediyordu. Oysa pek çok gün yaptığı gibi elinde bir bardak ateş viskisi, karın yağdığını bile görmeden, sualtına bakan penceresinden karanlık gölü izleyerek saatlerini geçirebilirdi. Kısa bir ara verdiği alışkanlığına devam ettiği geçen bir yıl gibi. Ama onun yerine Severus, başını karşısından gelen iğneleyici kar tanelerine karşı eğmiş, durmadan yürüyordu, durursa dönme ihtimalinin olduğu bilinciyle.

Başka mevsimlerde pek çok kez aklına gelen ama yapmamak için mantıklı bahaneler bulduğu bir ziyaretti bu. Mesela yazın kendisi yerine bir başkasını bulan zehirleme girişiminin Azkaban'daki aptal Avery'nin 2. kuşaktan ahmak kuzenlerinin intikam için başının altından çıktığı anlaşılıp cezalandırılmalarını takiben yapabilirdi. Onların Bakanlıktaki rüşvetçi suç ortakları temizlendiğinde de yapabilirdi. O, bir sonraki sene Hogwarts'a dönmek yerine dönemi tamamlayıp istifa ettiğinde de epey uygun bir zamandı. Dönem başında Draco halen K.S.K.S. hocası olarak devam etmeyi başaran ilk hoca olduğu için Milena'nın verdiği yemekte sarışın adam kendisini kenara çekip ondan çok önce Potter'ın bir benzerini yaptığını bilmeden güzel bir nutuk çektiğinde de aklından geçmişti. Ardından onun doğum gününde, cadılar bayramında, Noel'de. Her seferinde de kısa süre içinde insanın aklına olmadık bir ziyareti sokabilecek ne çok tarih oluştuğuna şaşırmıştı. Yok edemediğiniz bir fikir zihninizde yüzeye çıkmak istediğinde ne çok bahane buluyordu kendine; ama aynı ısrarcı fikir gibi onu görmezden gelmekte de adamın üstüne yoktu. En azından o güne dek.

Düşünmek tüm yolları olduğu gibi onunla kulübe arasındaki yolu da kısaltmıştı. Bu düşünceler arasında verandaya çıkan üç küçük basamağa adım atmak için acele etmedi. Bıraktı kar onu biraz daha hırpalasın. Potter'ın arkasında onu bulacağını söylediği ahşap kapıyı üç kez çaldı. Kafasını dinlemek için çekildiği köşede kötü bir olayın habercisi olabilecek bu çağrıya hızla cevap verdi kadın. Ama karşısında tek bulduğu görmeyi beklemediği biriydi. Severus ıslak siyah saçları rüzgârla dağılırken yavaşça bakışlarını onun yüzüne kaldırdığında, Gryffindor kırmızısı boğazlı kazağının içindeki kadının ağzının aralık kalmasından yaşadığı şoku ön görebiliyordu.

"Severus" diye fısıldayabildi Hermione.

Açık kalan kapının ardındaki oda soğukla doldu.

"Biraz konuşabilir miyiz Hermione?" dedi adam. Sesinde kendisiyle birlikte getirdiği beklenmedik haberin ne olduğuna dair en ufak bir iz taşımıyordu.

Kahverengi saçlı cadı, adamın soğukla kızarmış yüzünü o anda fark etti ve hızla kenara çekilip yolu açtı. Kapı kapandığında şömineden yükselen ateş içeriyi birkaç dakikada eski haline getirmişti. Basit, başka insanlardan uzak, içinde ahşabın yoğun olduğu bir dağ eviydi. Salon ve birleştiği mutfaktan yukarı çıkan merdiveniyle epey küçük denebilirdi. Hermione, birkaç ufak eşyanın bulunduğu mutfağa yönelip elinde bir bardak çayla geri döndüğünde onu halen ayakta dikilirken buldu.

"Üşümüş olmalısın." dedi elindeki çayı uzatarak.

"Böyle iyiyim." dedi soğuk bir sesle.

Hermione, reddedilen teklifine karşılık elindeki kupayı üşümüş parmaklarıyla sardı ve şimdi kendine bakmak yerine koltuğu inceleyen adamı beklemeye koyuldu. Çok sürmeden Severus, sessizliği uzatmanın kendi zararına olacağına kanaat getirerek konuştu.

Hogwarts'ın ÇağrısıWhere stories live. Discover now