Bölüm Altı: Bir Başka Cadılar Bayramı

408 27 65
                                    

            Bundan bir ay sonra sonbahar, Hogwarts arazisine sarı ve turuncuların günbegün çoğalmasıyla yerleşiyordu. Akşamlar biraz daha erken gelir, rüzgâr bir parça titremeye yol açar ve ağaçlar kuru yapraklarını ayak diplerine bırakırken Biçim Değiştirme Profesörü Granger, göle düşen gün batımı manzarasına bakan banka kurulmuştu. Kucağında kitapları, bir ayağını binasının koyu kırmızı rengindeki eteğinin altında toplamış diğerini hafifçe sallıyordu. Narin lodosun inatla yeniden yüzüne savurduğu bir tutam saçı kulağının arkasına atarken önündeki sayfayı anlamak için çattığı kaşlarına karşın hoşça vakit geçiriyor gibiydi.

Rüzgârın sarı saçlarıyla oynadığı genç profesör gölün kıyısından yaklaşırken Hermione daldığı kitabın etkisiyle onu ancak yanı başında durup güneşini kestiğinde fark edebildi. Draco Malfoy, açık mavi gömleğinin kollarını kıvırmış, elindeki elmayı havaya atıp tutarak kadının okuduğu kitaba tersten bakarken mırıldandı.

"Öğrenciliğinde zaten bütün kütüphaneyi okumadın mı sen? İkinci turu mu atıyorsun?"

"Okulun kütüphanesi çok geniş Malfoy, kimse hepsini okuyamaz. Ayrıca ışığımı kapatıyorsun."

Hermione, yanı başındaki adamı oradan çekmek için eliyle onu itelerken Draco esintinin alnına düşürdüğü bir parça perçemi yeniden kulağının arkasına atıyordu.

"Bana sürekli Malfoy demen kırıcı olmaya başlıyor artık." Draco bunu söylerken her zamanki iğneleyici ses tonunu kullanmamıştı ve Hermione zahmet edip başını kaldırdığında onun sahiden biraz alınmış olduğunu gördü.

"Oh! Yani haklısın. Kusura bakma Draco."

Malfoyların varisi doğru hamleyi yapmanın verdiği keyifle bir eli cebinde, diğer elindeki kırmızı elmayı atıp tutmayı bırakarak ona uzattı.

"Önemli değil. Yer misin? Saatlerdir çalışırken acıkmışsındır."

"Onu kendine almadın mı?" dedi Hermione, bir yandan midesinin guruldamasını göz ardı etmeye çalışarak.

"Al hadi, ben gezinirken bir sürü şey atıştırdım."

Genç cadı, sulu elmayı iştahla ısırırken Draco da onun bankta açtığı yere kuruluyordu. İkisi Hogwarts arazisinde bulunan ağaçlardan, seradan ve öğrencilik yıllarında yaptıkları gezilerden ibaret koyu bir sohbete daldıklarında okulun araziye açılan basamaklarından bir çift kara gözün kendilerini izlediklerinden habersizdiler. Severus, Draco'nun son yarım saattir gölün çevresinde dolanışını izlerken pek çoğunun aksine onun Malfoyların itibarını kurtarmak için okula gelmediğini bilmiyordu. Draco ona doğrudan bir şey söylememişti, Slyhterinler arasında hayati öneme sahip olmadıkça hiçbir bilgi öyle pek açıkça söylenmezdi zaten ama yeterince zeki olanları anlardı. Bütün okul hayatı boyunca arkasını kolladığı ve henüz 16 yaşında bir katil olmaktan kurtardığı çocuğu tanıyordu Severus, ilk toplantıda onun heyecandan gözlerinden ateş çıkan cadıya bakışlarını gördüğünde anlamıştı. Doğrusu karanlık bir savaşın içinde olmasalardı henüz okul yıllarında saf kanlığa karşılık muggle doğumlu olmak, Slyhterin'e karşı Gryffindorluluk, kurnazlığa karşı saf çalışkanlık gibi pek çok zıtlıkla stilize olmuş ilişkilerinin sonunda neye dönüşeceğini tahmin etmek zor değildi. Didişmeleri bitmeyen iki parlak genç beynin sonunda kalpleri de işin içine girecekti elbet ve bunun olağanmış gibi gerçekleşmesi için Draco'nun her adımını planladığını görebiliyordu. Yüzyılladır her tür büyücü ve muggle kitabında anlatılanlara benzer bir hikâyeydi onlarınki ve henüz pek kimse fark etmese de Severus biliyordu. Ancak görebildiği kadarıyla Hermione henüz en ufak bir farkındalık belirtisi göstermemişti. Bunları düşünerek gereğinden uzun süredir onları izlediğini fark etti, bakışlarını arazinin diğer tarafına çevirdiğinde bir ağacın altında fazlaca yakınlaşmış iki öğrenciyi hemen buluverdi.

Hogwarts'ın ÇağrısıWhere stories live. Discover now