BÖLÜM 44 ⚜ AMA EN ÇOK...

Start from the beginning
                                    

"Başıma ne geldiyse dikkatsizliğimden geldi. Ayağımı çatlatmam da, bu da..."

Nefesi boynuma çarparken "Ben de..." diye fısıldadı. Çatlayan ayağımın yanında bonus olarak almıştım onu da, doğru.

"Şimdi sana bir hata sonucu ortaya çıktın dersem ayıp etmiş olurum." deyip gülümsedim.

"Benim farkım da bu olsun." O derin ses tonunu duymak içime garip bir heyecan bıraktı. Başımı geri çektiğimde o da sırtımdaki elini indirmiş yüzüme getirmişti. Örgümden taşan bebek saçlarımı ufak ufak tutup başıma yatırıyor aynı zamanda dikkatle yüzümü inceliyordu. "Sadece bir gün uzak kaldım senden ama en çok..." deyip susunca merakla devam etmesini bekledim.

"En çok ne?" Yüzümde gezinen gözleri meraklı gözlerimle buluşunca bakışlarındaki gülüşü fark ettim. Dudağının sağ tarafını hafifçe kıvırdı, gözlerimde gördüğü merak iyice hoşuna gitmişti. Bakışlarını cam tarafına çevirip dudaklarını yalarken bu merakım onu keyiflendirmişti. "Ben aşağı ineyim, sen dinlen."

"Ne diyecektin söylesene?" Kaşlarım çatılmış iyice ciddileşmiştim. Yine gıcıklık yapası tutmuştu.

"Ne diyecekmişim?"

Kesik bir nefes alıp ellerimizi ayırarak kollarımı göğsümde bağladım. Resmen oynuyordu. Ben de ona uydum. "Diyeceğin şeyi."

Alaylı gülüşünün yüzünü soktuğu o şekil tüm yüz ifadesinde belirirken kapıya doğru ilerliyor ama bana sırtını dönmüyordu. Söyleyeceği şeyin yüzümde nasıl bir ifade bırakacağını kaçırmak istemiyor olabilirdi ya da beni ne kadar kızdıracağını tahmin edip ona yastık fırlatacağımı da ön görmüş olabilirdi.

"Yani hiçbir şey." dediğinde ciddi anlamda öfkelenip yatağın üstündeki yastığı kaptığım gibi üzerine fırlattım. "Seni döveceğim cidden!" Kahkaha atıp göğsüne çarpan yastığı tuttuğunda o kadar da öfkeli değildim. Daha deminki ruh halini çoktan üzerimizden sıyırmıştık. Kendi kendimize eğleniyorduk işte.

"Şeytan taşlıyor sanki." deyip gülüşünü devam ettirdi. Yastığı yatağa geri fırlatırken gülüşümü engellemeye çalışıyordum.

"Şeytan değil ama, ayı!" Bir an duraksayıp cümleye devam ettim. "Kapanı olmayan biri..."

Ayı dediğimi duyduğu an bakışları değişti, kaşlarını 'Öyle mi?' der gibi kaldırıp kapıdan çıkmaktan vazgeçti ve üzerime yürümeye başladı. "Gelme buraya orman çocuğu!" diyerek ellerimi öne uzattım, aynı zamanda geri geri adımlar atıyordum. "Gelme!" dedim tekrardan ama o bakışlarını üzerime dikmiş, adımlarını hızlandırmıştı.

Kolları belimi sardığında başımı geri atıp ellerimi göğsüne koyarak kendimi ondan uzaklaştırmaya çalışıyor aynı zamanda kahkaha atıyordum. Sorgular gibi "Önce ayı, sonra orman çocuğu demek?" derken ses tonundan güldüğünü anlayabiliyordum. Göğsünde duran ellerimi ensesinde birleştirip alınlarımızı birbirine yaslarken bilerek kafalarımızı tokuşturmamla ciddi durma çabası sona erdi. Gülerken gözleri kısıldığında ben de gülüyordum. Zaten ben deminden beri gülüp duruyordum. "Asker arkadaşım sanki..."

"Rahatsız mı oldu orman çocuğumuz?" diye meydan okuyuşumla dudaklarını birbirine bastırdı.

Kaşlarını kaldırıp gülüşünü tutmaya çalışarak "Orman çocuğu deme bana." demesiyle gülüşüm genişledi. Ben de onun gibi kaşlarımı kaldırdım. "Neden?"

"Sevgilim de, kalbimin sahibi falan da kabulüm ama orman çocuğu ne?"

Kaşlarım çatılarak gülerken "Çok haklısın biliyor musun?" diyordum. Gerçekten hak veriyordum ona. Omuzlarımı kaldırıp tekrar indirirken yüzümde ki gülümseme de sözlerime eşlik ediyordu. "Ama canım öyle demek istiyor. Ne yapalım katlanacaksın artık. Mecbur bakıyorsun zaten. Bir de bu çıktı başına."

Yedi Saniye Virüsü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now