Usj

121 14 1
                                    

İida ikili sıra olmamız için bize bağırıyordu. Otobüse bindiğimizde hayal kırıklığıyla koktuklara bakmasını keyifle izledim. Yolda en çok eğleneceğim yere bakugou 'nun yanına geçtim. Buradan herkesi izleyebiliyorum! Shigaonun yanı çoktan todoroki ile dolmuştu. İkisin de anında uyumaya başlamasına gülümsedim.

"hey midoriya. Aklımdan ne geçerse söyleyenlerdenim ben."

"NE. Hı. ASUİ"

"bana tsuyu de. Özgünlüğün allmight' ınkine benziyor"

Bakalım nasıl sıyrılacak.

"öyle m-m-mi, ama benimki biraz..."

"hey asui, all might olsa asla yaralanmazdı, işte bu yüzden çok da benzemiyorlar"

Bir süreliğine hayal kırıklığıyla ilgimi kaybettim ve uyumayı denedim ama sonra kafamın bakugounun omzuna düşmesi ihtimalini hatırlayıp bu fikirden vazgeçtim. Kimsenin eline koz vermeye gerek yok.

" eğer gösteriş ve güçten bahsediyorsak bakugou ve todorokiyi gözden çıkarmamalıyız"

Bakugou hafif sırıtmıştı.

"bakugou sürekli sinirli olduğu için asla popüler olamaz"

Okulda epey popülerdi gerçi ama büyüdükçe insanlar zorbaların havalı olmadığını anlayacaktır . Ve işte, yine ayaklanıp bağırmaya başladı.

"gördün mü"

" yeni yeni tanışmaya başlamamıza rağmen senin bir lağımda buğu tüten pislik kokusundan farksız kişiliğini anlamamız durumu özetliyor."

"NE! O NE BİÇİM CÜMLE ÖYLE BE! YEMİN EDERİM ÖLDÜRÜRÜM SENİ"

Yerine geri oturan bakugou bana bakıp başını çevirdi, istemeden sırıttım. Tekrar zorbalığıyla popüler olup güçlü diye sevilmeyecek en azından. Bu sınıfı sevmeye başlıyorum.

" NEYE GÜLÜYORSUN BE ÇAKMA SARIŞIN"

"hiç"

"kaiyo-chanın saçı boya mı"

izuku benim yerime ortaya atıldı.

"HAYIR! KESİNLİKLE DOĞAL"

"... Ortaokuldan kalma bir laf. Gerçi bakugou dışında yüzüme söyleyebilen yoktu"

" Çok yumuşak görünüyorlar! Oynayabilir miyim?"

Şaşırsam da cevap vermem gerektiği için yavaşça başımı sallamamla bana doğru koşan mina otobüsün sallanmasıyla kucağıma düştü. Erkeklerden bazıları kızarırken bakugou şaşkınca bakıyordu. Mina umursamadan saçımla oynamaya başladı. Bildiğim kadarıyla kızlar arasında bu oldukça normaldi. Araba durduğunda kucağımdan  kalktı ve beni elimden çekiştirerek aşağı indirdi. Geçerken shigaoyu uyandırmak için alnına fiske attım. Kafası karışmışken aniden ayaklanıp yürümeye kalkınca kendini yerde buldu. Yanındaki todoroki ona yardım etmek yerine yanından geçince o da umursamamaya çalışarak otobüsten indi. Gerçekten bu sınıfı sevmeye başlıyorum. Ama istisnalar var tabi. Bakugou yanımdan geçerken bana omuz atacaktı. Geri çekilmek istemedim ama omzuna çarpmak da istemedim. Onun yerine arkamı döndüm ve başka on üçe odaklandım.

Herşey çok hızlı gelişmişti. Çoğu kişi ne olduğunu anlayamadan mor bir sis bizi bölgelere ayırdı. Shigaonun son anda elimi tutmasıyla aynı yere düşmüştük.todorokinin arkasından saldırmaya çalışan villaini felç ettikten sonra Todoroki diğer villainleri dondururken onların iyi olacağına karar verip çeşmeye doğru koşmaya başladım. Ancak gözümün göreceği kadar yaklaşabilmişken önüme bir villain çıktı. Attığı kaya  yüzümü parçalayacaktı ki geriye takla atarak kurtuldum.

"HAH! Şu marifetli öğrenciye de ba- dur biraz... -SEN?!"

"... Ben?"

"SEN ŞU VİLLAİNİN KIZI DEĞİL MİSİN!"

"... Hangisi?"

"HATS-"

"yanlış cevap!"

Sözünü bitirmeden dikenimi kanımla  zehirledim ve kalbine fırlattım. Küçük olmasına karşı işlevi oldukça büyük. Kalbi felç ederek karşıdaki kişiyi kalp krizinden öldü gösteriyor. Kimse benden şüphelenmiyor bile! Eh yani yaptığımın doğruluğunu savunamam ama nefsi müdafaya girmez mi?

Karşımdaki kişi yere çöküp umutsuzca üzerindeki eski yeleği sıkarak acısını dindirmeye çalışıyordu. Sesi bana babamın yanmış kurabiyelerini yerken boğulma taklidi yapan annemi hatırlattı... O gün inanıp ağlamıştım. Sanırım oyunculuk yeteneğim annemden geliyor. Beklemeden çeşmeye doğru koşmaya devam ettim.

Birgün tüm dünyaya kimin kızı olduğumu hatırlatacağım. Ama o gün için daha çok erken. İlk önce sempati kazanmalıyım. Ve tabi babama söz verdiğim gibi fırsatını bulduğum her anı özgürce eğlenerek geçirmek.

Aizawa sensei villainlerle savaşıyordu. Ellerle çevrili bir adam onu izliyordu. Sanırım patronları. Onu analiz ediyordu. Aizawa sensei patronlarına saldırdığında kocaman bir...şey? Aizawa sensein kemiklerini kırmaya başladı. Bunları uzaktan izlerken tanıdık manzarayla bakışlarımı yere çevirdim...

Aynı şeyler... Sıradan... şeyler...

Flashback

      Huzurlu evlerinin büyük bahçesinde annesiyle birlikte daha önce denemediği bir zehri yapmaya çalışırken, tuvalet için izin almış, eve doğru yürüyordu minik kaiyo. İşini halledip geç kalmamak için hızlı ama paytak adımlarla ilerliyordu çimlerin üzerinde. Bir ses duydu. Bahçede genellikle annesi ve kendisi olurdu, bazen de babası. Ama babası bugün ona işi olduğunu söylemişti. Hatta gelirken ona çikolata bile alacaktı. Merakına yenik düşerek büyük sık ağaçların arasında ilerledi duyduğu sese doğru. Babasıyla oynadığı saklambaç oyunları ona vücudunu gizlemeyi ve ses çıkarmadan yürümeyi öğretmişti bile.

Ama gördüğü manzara babasıyla oynadığı tüm o tatlı oyunlarını unutturmuştu bile. Babasının daha önce hiç görmediği o yüzü.

Babasının özgünlüğü olan birden fazla dikenin, evin aşçısının bedenini deşerken duyduğu o sesi, babasının yüzüne sıçrayan o kanı aklından tamamen silmek istiyordu. Dizlerinin üstüne çökmüş, kulaklarını kapatmış ama gözlerini bir türlü karşısındaki manzaradan ayıramamıştı. Babasının gözü çoktan kızını göremeyecek kadar dönmüştü. Anca kızının korku dolu çığlığıyla fark edebilmişti bu korkunç zamanlamayı.

_________________________________________

Bir sonraki bölüme hızlıca geçmek istiyorum, yanii pek tatmin etmedi ama konu için gerekliydi

Oy ve yorumlarınız  değerli ^¬^

KOMOREBİ [bnha] Where stories live. Discover now