Chapter 16 : Escape

840 122 28
                                    

Kraliçe bileğimden tuttuğunda ona döndüm. Ne olduğunu anlamadan koşmaya başlayınca şok ile ne yapacağımı şaşırdım. O mükemmel mağaranın tepesindeydik ve görünüşe göre üstünden atlayacaktık. Ayaklarım boşluğa düşünce gözümü kapattım. Bacaklarımın karıncalandığını hissediyordum ama yine de gözlerimi açamadım. Sonunda her tarafımı kaplayan suyu hissettiğimde gözlerimi açtım. Direkt bacaklarıma bakarken onun yerini siyah bir kuyruğun aldığını fark ettim.

"Suya girmeyeli yıllar oldu! Çok özlemişim..." Diye mırıldanan kraliçeye baktım. Denizkızı hali daha bir güzeldi. Hiç yaşlanmamış hep gençmiş gibiydi. Kafasındaki taç tam olarak onun için yaratılmış gibiydi. Gözlerindeki inciler parıl parıl parlıyordu.

Diğerleri de suya girdiğinde onlara da bir bakış attım. Gerçekten bu durum benim için çok farklıydı. Her gün arkadaşlarınızı ve kendinizi bir balık olarak görmüyordunuz sonuçta.

"Hadi gidelim!" Kraliçe yine bileğimden tutarak beni sürüklemeye başladı. Zaten normalde de yüzemediğim için bunu sorun ettiğim söylenmezdi.

Kraliçenin ağzından değişik sesler çıkmaya başlayınca şaşkınlıkla ona döndüm. Beni takmayıp biraz daha devam ettikten sonra önümüzde bir deniz gergedanı durduğunda gözlerim yuvarlarından çıkacaktı sanırım.

"Ah, Jake seni ne özledim bir bilsen!" Deyip hayvanı biraz okşadı kraliçe. Bir kaç tane daha biriktiğinde ben kraliçeyle önümüzde duran Jake'e bindik. Jake son surat ilerlerken stres yapmadım desem yalan olurdu. Hiç bilmediğim bir ortama giriyordum. Ayrıca Felix buradan nefret ediyorsa çok güzel de olmasını beklemiyordum.

Geçen dakikaların sonunda Jake durdu ve sevimli sesler çıkardıktan sonra yanımızdan uzaklaştı. Sağ tarafıma baktığımda Atlantis'in heybetli girişi bariz bir şekilde belli oluyordu. Tahminimce karadan kilometrelerce derindeydik. Bu yüzden burayı insanların bulması bariz bir şekilde imkansızdı.

O girişe doğru ilerlemeye başladığımızda çoktan gerilmiştim. Kraliçe yanımızda olduğu sürece üstünlüğümüz vardı fakat kralın da nasıl biri olduğunu sadece söylenilenlerden biliyordum.

Tam girişin önünde durduğumuzda iki muhafız önümüzde durdu. Önce hepimizde teker teker gözlerini gezdirdiler. Sonda kraliçeyi görünce gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "K-kraliçe! Siz yaşıyorsunuz!"

Kraliçe tüm heybetiyle öne çıkarak sert bakışlarını muhafızlara yönlendirdi. "Evet, şimdi yolumdan çekil."

Muhafızlar hemen başlarını öne eğip geri çekildiler. Bu sırada Minho'nun onlara dil çıkardığına yemin bile edebilirdim.

Sakince ilerlediğimizde bize doğru dönen bakışları yoğun bir şekilde hissediyordum. Rahatsız ediciydi fakat bir süre sonra alışıyordunuz. İlk şaşkınlıklarını attıklarında hemen eğilmelerine karşı gülmek istiyordunuz fakat saygısızlık etmek istemezdik değil mi?

Öte yandan etrafta kocaman deniz kabuklarıdan yapılmış evler vardı. Arıca deniz süngerlerinden yapılan bir kaç tane daha yapı vardı. Bir yapının daha önüne geldiğimizde bu en görkemlisiydi. Atlantis'in dillere destan mükemmel şatosu. Buradaki tek farklı malzemeden yapılmış yer. Büyük ihtimalle Atlantis çöktüğünden beri şatonun değiştirilmesine izin verilmemişti. Diğer evlerin yıkıldığı çok barizdi.

Kraliçe havalı bir şekilde içeri girerken ben arkasından sırıtarak ilerliyordum. Bir kaç bölmeyi geçtikten sonra büyük bir kapının önüne gelmiştik. Bu sırada her zamanki gibi askerler önümüzde boyun eğiyordu.

Bir muhafız kılıcıyla kapının açılmasına engel olurken "Buraya sadece kral, prens, prenses ve soylu kişiler girebilir efendim." Dedi.

"Öyle mi?" Deyip sinsice sırıttı kraliçe. "Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun sanırım."

Muhafız kafa karışıklığı ile kraliçeye bakarken diğer askerlerde de gözlerini gezdirdi. Askerlerden korku dolu bakışlar yakalayınca hemen bize döndü. "Ben Atlantis'in Kraliçesi Victoria ve seni beni tanımaman yüzünden şu anda cezalandırıyorum. Şimdi hemen kapıyı aç!"

Muhafız mahçupça kafasını eğerek hemen kapıyı araladı. Çok beklemeden içeriye yöneldik. İçeride olabildiğine bir karmaşa vardı. Bir anda sesler durdu ve borazan sesi bütün odada duyuldu.

"Atlantis prensi Lee Felix ve prenses Min Soyeon'un düğün seremonisine hoşgeldiniz!" Alkışların duyulmasıyla kulaklarım uğuldamaya kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı.

Deniz insanlarını ittirerek öne ulaşmaya çalışırken bir kaçından küfür yemiştim ama umrumda değildi. Sonunda öne ulaşınca derin bir nefes verdim. Oradaydı, kocaman tahtında bıkkın bir yüz ifadesi ile oturuyordu. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Duygularımızın yoğunluğu birbirine karışmış bedenlerimizi zorluyorlardı. Felix de bu garipliğin farkına varmıştı. Elimi yukarıya doğru kaldırıp bağırdım. "Felix! Buradayım!"

Felix anında bana dönerken yüzünde şaşkınlıkla karışık mutlu bir ifade vardı. Bir muhafız "Bu ne cüret!" Diyerek beni itti. Felix bana bakıp yüzünü asarken ona herşeyin yolunda olduğunu belli etmek için kocaman gülümsedim.

Tüm bunlar olurken kraliçe çoktan öne çıkmıştı bile "Herkes dursun!" Bakışlar benden ona kayınca herkesin dili tutulmuştu. Kraliçe durgunluktan faydalanıp beni de alıp tahtların önüne gelmişti. Bu sırada kral olduğunu düşündüğüm kişi de bizim yanımıza geldi.

"Victoria sen... Senin burada ne işin var?" Herkesten hayret nidaları koparken kraliçe kışkırtıcı bir gülümseme sundu. "Oğlumu almaya geldim."

Felix hemen olduğu yerden kalkıp kraliçeye sarıldı. "Anne! Sen gerçekten yaşıyorsun!"

Kraliçe şevkatle gülümserken "Bir şüphen mi vardı?" Diye sordu.

Bu sırada salon yine gürültülenmeye başlanmıştı. Kraliçe ortamın kaynadığını fark edince "Herkes sussun!" Diye bağırdı.

Felix'i kendi yanıma çektiğimde kraliçe konuşmasına krala bakarken devam etti. "Bugün buraya oğlumu istemediği bir evlilikten kurtarmaya geldim. Onu zorla kimseyle evlendiremezsiniz. Sana bunu o doğduğunda da söylemiştim."

"Prensin bunu istemediğini nereden biliyorsunuz peki?" Diye sordu kral alayla.

Kraliçenin kışkırtıcı gülümsemesi yine yüzünde belirdi. "İste böyle." Dedikten sonra ellerini alnımıza yasladı. Sonrası ise tamamen karmaşaydı.

~🧜‍♂️~

Mermaid °Changlix°✓Where stories live. Discover now