-4-

5.5K 398 204
                                    


tae'nin telaşlı sesi eşliğindeki elindeki okul gazetesini almış ve ilk sayfada duran resmimin altındaki yazılanları okumuştum.

"aylardır dile gelen bu büyük aşk sonunda park jimin'in günlüğü ile onaylandı. sungheon lisesi öğrencilerinin çoğu bu haberi beklerken jeon jungkook'tan hoşlananlar listesine birinin daha eklendiğini görebiliyoruz."

kaşlarım iyice çatıldığında parmaklarım gazeteyi daha sıkı kavramış ve gözlerim yavaşça dolmaya başlamıştı. aklımdaki tek soru günlüğün jeon'un eline nasıl geçtiğiydi. yokluğunu fark etmemiştim bile, yazmayı kesmiştim çünkü. yaşlar yanağımdan usulca akmaya başladığında tae'nin elini omzumda hissetmiş fakat ani bir hareketle omzumu elinin altından çekmiştim. jeon yanındaki sürtükler ve birkaç arkadaşıyla önümde durduğunda memnun bir şekilde sırıtması sinirlerimi iyice hoplatmıştı.

"ne o park? haberimizi beğenmedin mi yoksa? ne kadar aciz ve zavallı duruyorsun. sence bir erkekten hoşlanabileceğimi düşündün mü?"

tae ona bir adım atmak için hareketlenecekken elimle onu durdum ve burnumu çekip konuşmaya başladım.

"inan bana jeon, senin gibi şerefsiz bir pislik olmaktan çok hem kadınlara hem de erkeklere ilgi duymak daha güzel."

oldukça iğneleyici bir bakış atıp sırıtışı sönen bedeni yalnız bıraktım ve sınıfıma doğru ilerledim. bugün okulda kalmamın hiçbir amacı yoktu, yeterince rezil olmuştum ve o günlüğün kimin aldığını bulmam gerekiyordu. çantamı toparladığım sırada sınıftakilerin, koridordakilerin fısıltıları arasında bana güldüklerini duyabiliyordum. başım öne iyice eğildiğinde çantamı tek omuzuma atıp koşarak okuldan çıkmıştım.

-

evin kapısını açan annemle beraber endişelendiğini hissetmiştim. hem okuldan erken gelmiştim hem de gözlerim yaşlarla doluydu. omzuna çarpıp onu aştığımda merdivenleri çıkarak odama adımlamış fakat annemin cılız sesi ile duraksamıştım.

"jimin, ne oldu güzel oğlum?"

güzel değilim ben, çirkinin en önde gideniyim. hem içim hem dışım güzellikten oldukça uzak. sen de yapma anne, bana güzel demeyi kes artık. oğlunun bu kadar pislik oluşuna güzelliği yakıştıramazsın.

"iyiyim, rahatsız etme beni lütfen."

titreyen sesimle odama gittiğimde kapıyı kilitlemiş ve kendimi yatağa atarak daha da şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamıştım. bu işte hata neredeydi anlamıyordum ama sırf erkeklere de duyduğum ilgi yüzünden bu kadar aşağılanmam kesinlikle normal değildi. aşk bu kadar kötü bir şey mi? sevmek, sevilmek kötü bir şey mi? benim var oluşum, biseksüelliğim kötü bir şey mi? 18 yaşındaki bir lise öğrencisi için oldukça ağır ithamlar ve sorgulamalar içerisinde kalmıştım. başım inanılmaz derecede ağrırken jeon'dan bir intikam almak için içimden kendimce yemin etsem de

ben ona kıyamazdım.

beni ömrüm hayatım boyunca sevmeyecek olsa bile, gözümün önünde kimse dokunmasın ona. kimse öpmesin saçlarını kimse sarılmasın. gerekirse unutmuş rolü yapayım ama kimseye bağlanmasın.

jeon jungkook benim yüzleştiğim kirli yüzümken, onu temizlemeden kimseye gitmesin.

ne ara uykuya daldığımı bilmiyordum fakat yastığımın ve kalbimin sırılsıklam olduğuna emindim.

-
| jeon'un ağzından |

"jeon doğru bir şey yaptığından emin değilim."
"ne demek emin değilim hyung? benden bir erkek hoşlanıyor, elbette ifşa edecektim.
"bunun yerine gidip onunla düzgünce konuşup olmayacağını söyleyebilirdin. sana ne oldu anlamıyorum kardeşim, sıcacık kalpli gülümseyen bir çocuktun. ne değişti?"
"ben hâlâ aynıyı-"

sözümü kesen şey tae'den yediğim sert yumruktu. okuldaki herkes şaşkınlıkla bize dönerken tae'nin yüzündeki öfkeyi hissedebiliyordum. patlayan dudağımdan akan kanı elimin tersiyle silip dudağımda yer edinen sırıtmayla karşımdaki bedene baktım.

"yakın arkadaşının öcünü mü alıyorsun benden?"
"sen ne şerefsiz bir insansın jeon! o, o sadece senden hoşlandı. seninle sevişmek, zorla aşık olmanı istemedi. erkeklerden hoşlanmıyor olsan bile bu yaptığın adilikten başka bir şey değil, insan değilsin sen. iğrenç bir varlıksın."

yüzüme birer birer yediğim itirafların ardından sinirlenen bedenimi bu sefer sebepsiz bir üzüntü kaplamıştı. iğrenç değildim, şerefsiz de değildim. ben sadece park'ı bir daha böyle şeyler yapmaması için uyarmaya çalışmıştım. fazla mı ileri gitmiştim bilmiyordum ama bu düşünceleri elbette ki tae'ye belli etmemiştim. birkaç adım atıp aynı şekilde yumruk atacağım sırada yoongi hyung'un araya girmesi beni duraksatmıştı.

"ikiniz de duruyorsunuz. tae, sınıfa git. sakinleş. okuldan atılmanızı istemeyiz, ne işiniz varsa dışarıda görün. herkes size bakıyor."
"ama şu piçin dediklerine bakar mısı-"
"sus jeon sus, battın batacağın kadar zaten. getirin şunun çantasını yukarıdan, çıksın da biraz aklı başına gelsin."

sinirle ellerimi saçlarıma geçirip dilimi yanağıma bastırırken birkaç dakikaya gelen çantamı bir hışımla kapmış ve okuldan koşarak çıkmıştım. boş olan sokakta hızımı indirip yürümeye başladığımda jimin'in evini görmüş, birkaç saniye duraksamıştım. ne yapıyordu şu an? çok ağlamış mıydı? beni unutmuş muydu?

neden bunları düşündüğümü bilmeden dolan gözlerimle ilerledim. sana çok büyük haksızlık etmiştim. geçmişimi seninle temizlemek istemiştim. bana yaşatılan şeyleri, masum birinden çıkarmanın iyi geleceğini düşünmüştüm. inan bana park, seni çok iyi anlıyorum. büyük ihtimal sana bunu desem kahkaha atar ve dalga geçip geçmediğimi sorardın.

geçmiyorum.

hoseok bana ne yaptıysa, ben de sana aynısını yapmıştım.

the player | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin