Kadın beni duyduğunda bakışlarını sabitlemiş olduğu yerden çekti. Sonrasında bir bana, bir de elindeki poşetlere baktı. Tekrardan bana baktığında yüzünde benimkinin karşılığı olan hafif bir tebessüm vardı. "Sana zahmet olmasın, bir yere gidiyorsan alıkoymak istemem."

"Hayır, hiç önemli değil. Bir yere gitmiyordum zaten, eve dönecektim. Hem gidiyor olsam bile bir insandan daha değerli değil, öyle değil mi?" Kadın bana bir şey demeden, sadece hafif bir tebessümle karşılık verdiğinde dahi yüzündeki gülümsemeden minnettarlığını anlayabiliyordum. Elindeki poşetlerden birkaçını nazikçe aldım, onun elindeyse iki tanesi kalmıştı. "Siz evinize doğru yürüyün, ben de yanınızdan ilerleyim."

"Tamam, çok teşekkürler kızım."

"Hiç önemli değil." Dedikten sonra hafifçe gülümsedim, onun ağır ağır yürümeye başlamasıyla yanından yürümeye başladım aynı hızda.

Adımlarımız ard arda ilerliyor, genellikle pek gitmemiş olduğum sokaklara atıyordu bizi. Kadının yürümesiyle şüphesiz arkasından ilerliyordum, aynı andan da etrafı incelemeyi ihmal etmiyordum. Genellikle klişeliklerle dolu zenginlerin yaşıyor olduğu bir alana gelmiştik. Pahalı evler, pahalı evler ve bolca beyaz renkleriyle klasik stilde evlerden anlaşılabiliyordu bu. Kadının bu kadar zenginse neden tek başına gitmiş olduğunu tartışıyordum kendi içimde ama çok kafa yormamaya da özen göstermiştim.

Evlerden birinin bahçesine girdiğimizde kadın beni de peşinden getirerek ilerlemeye devam ediyor, arada benim de tam arkasında olduğumu kontrol etme adına arkasına doğru bakınıyordu.

Süslemelerle dolu, bakımlı bitkilerle dolu bahçenin sonuna geldiğimizde iki katlı, pahalı evin camlarla çevrili kısmına doğru ilerledi. Ardından ise sürüklemeli cam kapıyı yavaşça açtı, içeriye girdi. İlk başta bakışlarım biraz tuhaftı ancak sonrasında bana girmemi işaret ettiğinde arkasından girmiştim. Evin dışı gibi içi de pahalı olmalıydı ki, duvar kağıtları bunu gösteriyordu ve girmiş olduğum oda, mutfak, oldukça genişti.

"Burda mı yaşıyorsunuz? Gerçekten çok hoş." Diye mırıldandığımda kadın elindeki poşetleri tezgahın üzerine bırakırken hafifçe güldü.

"Hayır. Burada yaşamıyorum, burada çalışıyorum."

"Ah, anladım." Diye mırıldandıktan sonra elimdeki poşetlerden ona ait olanları tezgahta, onun bırakmış olduğu poşetlerin yanına bıraktım.

"Yardımın için teşekkür ederim, sen olmasan muhtemelen buraya gelene kadar çok ağrı çekecektim." Demesi ile hafifçe gülümsedim.

"Hiç önemli değil, ben gideyim artık." Dedikten sonra kapıya doğru adımlıyordum ki arkamdan duymuş olduğum sesle beraber durdum.

"O kadar bana yardım ettin, en azından karşılığını vermeliyim. Çok bir şey veremem ama fırında kek vardı, ben gelene kadar yarım saat olmuştur sanırsam. On dakikaya hazır olur, kalırsan sana da ikram edebilirim." Başka bir insan olsaydı bu teklifi reddederdi ama ben bu tür teklifleri reddetmezdim. Bu da benim tuhaflığım olacaktı ki, bu tür ikramları hoş bulurdum ve kabul etmezsem karşımdakinin incinebileceğini düşünürdüm. Bu da kabul edecek olma sebeplerimden birisiydi.

"Tamam... Bunun için teşekkür ederim." Diye mırıldandığımda bir şey demeden hafifçe gülümsedi, poşetlerdekileri çıkartıp yerleştirmeye koyuldu. Ben sessizce etrafı incelemekle meşguldüm.

good for you, taelice Место, где живут истории. Откройте их для себя