Mektup 4

45 4 0
                                    

Kadir'ime Mektup

13 Haziran

Birden hatırıma düştü. Oysa başka şeyler yazacaktım sana. Geçtiğimiz ocak ayıydı Kadir. Çocuklar henüz uyumuştu, ikisi de aynı anda üstelik, sızlanmadan, birer bardak sütü pekmezle zorla içtikten hemen sonra. Günlerden cumaydı. Mutfağa geçtim. Dolaptan kendinden geçmiş havuçları, pazardan ikiye böldürüp de aldığım pırasaları çıkardım. Sıkılmıştım, kendime iş çıkarıyordum. Dışarıda kar yağıyordu; ben mutfak tezgahında börek açıyordum. Çocuklara normalde pırasa yediremiyorum, biliyorsun. Zaten çocukların pırasayla, bamyayla, ıspanakla, brokoliyle ne gibi bir dertleri olabilir anlamış değilim. Börekte olunca ayırt edemiyorlar Allah'tan ne olduğunu. Kulağımda kablosuz kulaklık, telefon da tezgahın una ve suya çok uzak bir köşesinde, izlerken ağladığım eski bir hint filminin müziği denk gelmişti, onu dinliyordum çalma listesinden. Dışarıda kar yağıyordu, yalnız davlumbazın ışığı aydınlatıyordu mutfağı ve sözlerini bölük pörçük hatırladığım ama dilini hiç bilmediğim bir dildeki o şarkıyı dinleyip ara ara kar yağışını izlerken onuncu kattaki mutfak penceremizden, börek açıyordum. Şarkıda, "Sen kederin farkında değilsin; deli gönlü bilmezsin," diyordu. Cam üzerinde ısınıp da eriyen sularla, kar taneleri pencere önüne yığılıyordu; içeride de cama yerleşen buğu yüzünden dışarıyı göremediğim için mutfak havlusuyla bazen pencerenin nemini alıyordum. Sen de yoktun karabiber koymadım böreğe, çocuklara acı geliyor diye. Yuvarlak borcama yerleştirdim; bir yılanın kıvrılışına benziyordu ya da uzayıp giden yollara. Bilmiyorum. İçimde bir sıkıntı vardı; dışarıda kar yağıyordu. Ve her şey bir kaplumbağanın sürünüşünü andırıyordu bana. Sıkıntım havanın karanlığından mı yoksa soğuk, yoksulun çatısına da yağıyor diye mi anlamıyordum. Soğuk denilince aklıma hep yırtık botlar, tavanı is olmuş damlar, yanmayan sobalar, yorgan altına girmiş yelekli çocuklar gelir bilirsin. Kederimin sebepleri belli değildi. Belki de ikisiydi Kadir, ayrımsayamadığım bir üçüncüyle beraber. Nereden bileyim, borcamı buzdolabına yerleştirdikten beş dakika sonra arayacaksın? Ve ilk defa senden gelen bir çağrı mutlu etmeyecek beni...

Aradın. Lojmandaki odandaydın sanırım. Sakalların daha da bir uzamıştı sanki. Ya da ben artık seni kanlı canlı göreli üzerinden sittin sene geçmiş gibi hissettiğim için usumda kurduklarımla hatırlıyordum. Özlem insana aklını sapıttırır çünkü. Bir elini başının altına destek yapmış yatağında uzanmış, gülümsemeye çalışıyordun. Dürüst bir insan, bir eylemin sahtesini gerçekleştirmeye çalışınca lamı cimi yok yakalanır. Yakalandın. Çekiniyordun da, görebiliyordum bunu. Gittikten sonra ilk defa tatil yapıp gelecektin; ocağın sonuna da biletin vardı. "Tezer...Canım," dedin, susman aramızda yankılanan bir çığlık gibi, yuvarlanan bir kalem gibi büyüdü. Sevmediğim cümleleri duyacağım o kadar belliydi ki suratım düştü. Yine de söylenemedim sana. Devam ettirdin. "Kızma ne olur ama, mühendislerden birisinin annesi hastalanmış, apar topar bilet aldı çocuk. O gidince işleri paylaşmak zorunda kaldık aramızda. Bileti Mart'ın 14'üne erteledim. Sana da danışamadım..." Yüzüme bakıyordun. Mahcuptun. Zaten canın sıkkındı bir de ben üzmek istemedim seni. Çocukları sordun. Uyurlarken masum ifadelerini görmek istedin 15 santimetrelik telefon ekranında. Havadan sudan konuştuk. İkimizin de birbirimizin tenleri hakkında duyduğumuz özlemleri sıralayacak enerjisi kalmamıştı. Kapattık. Telefona gözlerimi dikip de sonlanmış çağrıya bakarken başladım ve uyuyana kadar ağladım Kadir. Halbuki ben bilet alabilirdim, çocukları da Aslı'ya ya da Zeynep'e emanet ederdim gerekirse, bir şekilde ayarlayıp son kez seni görebilirdim. Basiretim bağlanmıştı sanki. Yapmadım. Nasibim seni uğurlarken geldiğim havalimanı yolları kadarmış. Bu kadarmış. Mart'ın 14'üne biletin vardı. Mart'ın 4'ünde telefonum çaldı. Sen o bileti hiç kullanamadın Kadir. Evdeydim, elim ayağım boşaldı bir anda. Telefonda aldığım en karanlık, en iğrenç, en kekre haberdi. Bir kum saati gibi son tanemi de yitirdim. Aslı bizdeydi kocasıyla beraber. Sen o bileti hiç kullanamadın Kadir; ben Aslı'nın dizlerinde çocuklara duyurmadan, nefesimi, sesimi yutarak ağladım. Birden hatırıma düşüverdi işte... Engelleyemedim, engellemek istemedim. Neyse...

Biz, SimdiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin