Nail uzanıp onun yanağını sıktı sevinçle. "Hacker olacak adamsın ama yanlış yoldasın!"

Kaşlarım düz çizgi hâlini aldığında, "Anlar mısın bu işlerden?" diye sordum istemsizce.

Çağan gözlerini benden kaçırarak, "Çok değil," diye yanıtladı sorumu. Fakat neden şüpheli olduğunu düşünüyordum bu cevabının?

Nail, "Anlıyorsun," diye diretti. "Kursa bile gitmiştin ya!"

Tekrar bakışlarımın odağını Çağan'a çevirdiğimde, "Unutulup gidiyor öyle şeyler," diye geçiştirdi bizi. "Kendime de bir kahve alayım!" Ayaklanıp büfeye doğru koştuğunda gözlerimi kısmış şekilde hâlâ onu izliyordum.

"Dedikodu Sitesi'yle bir ilgisi olabilir mi?"

Fısıldamıştım fakat Nail duymuştu. "Sanmam çünkü defalarca kapatılması için konseyle toplantılara girdi. Hatta öğrenciler kapanmaması için yalvardı ama umursamadı."

"Anladım."

O sırada gözü kafeterya girişine takıldığında ayağa kalktı, gelenleri alkışlamaya başladı. "Benim kader ortaklarım! Benim ilk 50 için değil son 10 için savaşan canım dostlarım! Hoş geldiniz." Omzumun üzerinden arkaya baktığımda Efe, Bulut, Uğur, Öznur ve Gizem'in geldiğini gördüm. Hepsinin yüzünden düşen bin parçaydı.

Bulut gelip sol tarafımda otururken Efe de diğer yanıma geçip beni şaşırttı. Derdi neydi bu çocuğun? Ve neden hepsi benim oturduğum masaya yerleşiyordu? Kendi yuvarlak ve VIP saydıkları masaya ne olmuştu?

Bulut dudaklarını saç diplerime bastırdığında yüz ifademi sabit tutmaya çalışıyordum. Masadaki herkes bize baktığı için aşırı tepki vermem mümkün değildi. Fakat başıma bıraktığı öpücük tüm bedenimden tuhaf bir ürperti geçmesine sebep olduğu için dudaklarımı ıslatıp ona dönmüştüm. "Nasıl geçti?"

"Kötü." Kısa ve net cevabından canının sıkıldığını anlamak zor değildi. Tam iki haftadır onunla görüşmüyor, konuşmuyordum. Bana saygı duyarak eve de gelmemişti. Sınavlarımızın hepsi başka günlerdeydi ve dikkatimi dağıtmamak adına karşıma çıkmamasını rica etmiştim ondan.

Bu sefer sadece ikimizin duyacağı sesle, "Neden çalışmadın?" diye sordum. Tüm bu günler boyunca ne yapmıştı?

Gök mavisi gözlerini özlemle yüzümde gezdirmeye başladı. "Aklım sendeydi." Zorlukla yutkundum. "Sırf telefonlarımı açmadın diye Efe'yle konuşmak zorunda kaldım sürekli."

Gözlerimi devirdim. "Barıştığınıza sevindim."

Bu sefer bana göz kırptı. "Sınavlar bittiğine göre küseriz yine. Sana bağlı bu işler."

Kendi aramızda konuştuğumuz sırada, "Masada bu şekilde konuşmak etik değildir," dedi sert sesle Efe. Her ikimiz ona doğru döndüğümüzde dik dik bize baktığını fark ettim.

Başımı omzuma yatırarak, "Oturmasaydınız buraya," dedim alayla.

"Canım buraya oturmak istedi," dedi tek kaşını kaldırarak. "Var mı bir itirazın?"

"Yo." Sandalyemi geriye itip ayağa kalktığım sırada Bulut'un da hareketlendiğini hissettim. Saniyelerin dahi geçmesine izin vermeden ayaklandığında, "Biz kendi yerimize geçeriz," dedim. Arkamı dönüp pencerenin yanındaki küçük masaya doğru ilerlediğimde Bulut da bana yetişmiş, hatta ben varmadan sandalyemi bile çekmişti.

Onunla beraber oturduğumuzda Efe'nin üzerimizdeki bakışlarına hitaben, "Bunun kafasına taş mı düştü?" diye sordum huysuzca.

"Boş ver onu sen. Bu Cuma gelecek misin bize? Sınavlar yüzünden geçiştirdim bizimkileri ama babam taktı kafayı."

ROTAWhere stories live. Discover now