4. Dengesiz ♣

1.9K 188 30
                                    

Kan. Her harfinden uğursuzluk damlayan, telaffuz ettikçe damağımda metalik bir tat bırakan bu kökü kuvvetli kelimenin hayatımı daha ne kadar çıkmaza sokacağını bilmiyordum. İnsan bedeninin daimi parçası olan kan, benim içi boş ruhumun duvarlarına da yapışmış gibiydi. Gittiğim her yerde, elimi sürdüğüm her noktada, attığım her adımda kanın ayak izleri vardı ve en güçlü darbelerle silinemeyecek kadar katılaşıp sindiği zemine çökmüştü. Ne zaman birine dokunsam, parmak uçlarım kanayıp karşımdaki insanı uğursuz bir mürekkeple lekeliyordu. Ne zaman birine bağlansam üzerine taşlar oturan kalbimden damla damla akan kanlar asit gibiydi, dokunanı eritiyordu. Eğer zihnimin adi bir oyunu değilse, bazen kan kokusunun soluklarıma karıştığını hissediyordum, ölümün simgesi bana bu kadar yakındı.

Bu kısır döngüyü yok etmeye çalıştıkça işler daha çok yüzüme gözüme bulaşıyordu, en sonunda kara bir bulut gibi tepeme çöken lanet, aileme de sıçramıştı. Benim için işler artık alışılmış olsa da, onların bu girdaba dahil olmaları içi boş yabani bir duyguyu bana dibine kadar hissettiriyordu.

Annemin karnındaki yuvarlağın içine saklanarak dünyanın kötülüğünden arınan bebeğin, kardeşim olduğunu bilmeme rağmen ona karşı besleyebileceğim merhamet duygusu körelmiş gibiydi ama öte yandan henüz bir benliğe sahip olamamış kardeşimle aramda saydam bir bağ olduğunu hissediyordum. Hayatla imtihanı daha başlamamış olan bu küçük, annemi sadece kendisine değil; acılara da gebe bırakmıştı. İlerlemiş yaşta hamile kalma tehlikesini bilmesine rağmen ilik nakli gibi zırvalıkları kendine bahane ederek böyle riskli bir işe soyunmuştu ve ben kaybettiğim bir vicdanla hala kardeşimi suçluyordum; kardeşim gerçekten, varlığını her uzvumda hissettiğim suçluluk duygusunu üstümden silmek için uydurduğum bahanenin kurbanıydı.

Tıpkı şimdi olduğu gibi her acının ucu bana dayanıyordu, her karmaşanın içinde bana ait bir parmak izi vardı. Ben olmasam bir bebeğe ihtiyaç duyulur muydu? Annem plastik borularla donanacak kadar ağır bir kanama geçirir miydi? İnsanı amansız bir duygu tufanıyla birlikte arafta bırakan bu sorulara verebileceğim hiçbir cevabım yoktu, yanıt torbamın içi milyonlarca duygunun kırık parçalarıyla doluydu.

Omzuma bir yük gibi binen saatlerin ağırlığı artık dinlemem gerektiğinin sinyallerini veriyordu ama saatteki akrebin zehri ayakta durmam için yeterliydi. Akrep her hareket edişinde annemin uyanmayışı işin ciddiyetinin boyutun arttırıyorken görünürde tek bir kıpırdayış yoktu. Uzun süredir şeffaf bir camdan izlediğim annemin uyanmasını ve o küçük sızılarını devasalaştırarak anlatmasını istiyordum. Belki de hiç tadamayacağım o hamileliğin ona yüklediği duygulardan bahsederdi bana. Asla bir evlat sahibi olamayacağım gerçeği tren altında kalmaktan daha beter bir ağırlıkla geldi üzerime, evimde tepinecek ve geceleri beni uyutmayacak bir bebeğim olmayacaktı. En kötüsü de daha evlat olmayı becerememişken, anne olmak istememdi herhalde. Aileme fiziksel acının bile üstünde bir hayal kırıklığı yaşatıyordum ama yapabileceğim hiç bir şey yoktu.

Hastane kurallarını yıkarak, yoğun bakım yazan tabelanın altına bir sandalye çekip, pencereden annemi seyrediyordum ve geçen her dakika, bir öncekinin üstünü ezerek ilerliyordu.

Bacaklarımı kendime çekerek çenemi dizlerime dayadım. Beynimin en ücra köşelerindeki hücreler varlığını hissettirmek için ayaklanmıştı ve inanılmaz bir sızı kafatasımın içine sıkışmıştı. Kıpırdandıkça etkisi arttığı için kısıtlı hareket ediyordum, ve kısmen yaşayan ölü gibiydim; cılız bacaklar, cılız kollar, yer yer morarmış ten ve uykusuzluktan şişik gözler.

"Annen mi?" Sert, güçlü bir ses.

Issız koridorun içine pat diye düşen sandalyenin gürültüsü ve ardından dizilerek kulaklarımı ısıran soruyu, Deniz sormuştu. Gayet rahat bir tavırla, yanıma çektiği sandalyesine yaslanıyordu. Uzun bacaklarını dikkatsizce uzatırken şaşkınlıkla irileşen gözlerimin arasından dik dik ona baktım ama Deniz de aynı inatla, biraz ötedeki camdan içeriyi izlemekte kararlıydı.

NEFESWhere stories live. Discover now