3. Yardım ♣

2.4K 197 35
                                    

İçinden buharların yükseldiği porselen bardak, damarları belirginleşen avucumu ısıtıyordu. Bardaktan bir yudum daha alıp o aşina olduğum buruk tadın, sürekli yaralanan bedenimi gevşetmesine izin verdim. Kahvem bile acıydı.

Hayat, bana sunduğu her şeyin içine biraz acı serpiştirmişti sanki. Nefes alırken dahi acı çekiyordum. Bedenimle ilgili hissettiğim duyguların tümü acıya bağlanmıştı. Vücudu ayakta tutan iskeletse beni de dimdik kılan acıydı. Fakat her şeye burnunu sokan ve yaralara tuz basma hevesi olan acının karışamayacağı tek şeye sahiptim; ruha. Ruh denen şey, üç harfin aksine sırtında binlerce gizem dolu kelimeyi taşırdı, kudreti olmayan insanlar dokunamazdı; bu yüzden bendeki hasarsız tek şey ruhtu.

"Evet, başlayabiliriz. "

Sedat Bey'in en az yüz ifadesi kadar sevecen sesi, sohbete olan soğukluğumu yok etmek için yeterli değildi. Aklımdaki düşünceleri baltalayan kalın sesini kontrol altında tutarak elinin tersiyle yaklaşık yarım saattir beklemem sebep olan önündeki kâğıtları kenara itti. Beni çağırmasındaki temel neden ilgimi çekiyordu ama Sedat Bey'in yorgun görünüşüyle tüm kuşkumu geriye tepmiştim, bu adamla iyi anlaşamadığımız gün gibi ortadaydı. Fiziksel özelliklere pek bir önem verdiğim yoktu, ama bu adamdaki tüm tiksinti özellikler zaten ruhundaydı. Benim üzerime nefret etmekten başka bir şey düşmüyordu.

"Aslında ben gitsem daha iyi olur." dedim huzursuzlukla kıvranırken. Dakikalardır karşısında oturduğum Sedat Bey, beni yanına çağırarak konuşması gereken önemli bir konu olduğunu söylemişti. Bir psikolog tarafından çağrıldığımı öğrenince bir sürü senaryo sıralamıştım ve korku daha ilk dakikalarda içimi kaplamıştı.

Belirli aralıklarla yere vurduğum sabırsız adımlar, Sedat Bey'in konuşmasını hızlandırmak için yaptığım bir hareketti. Tavsiyeleriyle insanların pusulası olduğunu iddia eden psikolog, bana da ısmarladığı kahvesinden bir yudum aldı.

Bakışları zihnimdeki tehlike çanlarını alarma geçirdiği için tedirgin olmuştum. Bu yüzden gözlerim bir noktada sabit kalamıyordu. Sedat Bey benim varlığımı umursamadan işlerine yoğunlaştığında odayı inceleme fırsatı bulmuştum. Duvarlar pastel renklerin ağırlıkta olduğu bir palete batırılmış gibiydi. Soluk, başka bir deyişle renksiz tablolar sadece sinir bozuyordu. Buraya gelen insanların sabretme sürelerini test etmek için yapılmış olmalıydılar. Zira bu tablolar, 15 saniyeden fazla bakınca mide bulantısına yol açıyordu.

"Hadi ama Ada! Sakin ol." dedi alayla. Benimle dalga geçiyor oluşu gerilen sinirlerimin iyice kasılmasına neden olurken, psikolog gayet rahattı. Her ne kadar geniş bedeni oturduğu koltuktan taşıyor olsa da rahat görünüyordu.

"Peki, dinliyorum." dedim ve nereye koyacağımı şaşırdığım ellerimi masada birleştirdim. Aldığım vitaminler sayesinde cilalı gibi duran tırnaklarımı avucuma geçirerek sakin kalmaya çalışıyordum.

"Senden bir ricam var Ada. Biliyorsun, ben bir psikologum ve uğraştığım sorunlu insanlar var." dedikten sonra eliyle ampul takıyormuş gibi yaptığında, bu mesleğin ona yakışmadığı konusundaki tezim doğrulanmıştı.

Danışılacak kadar geniş seviyede bir psikolog değildi. Hatta nazik sayılmayan hareketleri, insanlık kavramının sınırlarını bile zorluyordu.

"Biliyorum." dedim uzun bir oflama eşliğinde. Bakışlarımda bile seçilebilir düzeyde var olan sıkıntıyı fark edemiyor olduğuna inanamıyordum.

"Sınırlarını çizmekte zorlandığım bir hastam var. Bu konuda yardımın gerek."dediğinde konuşmanın gittiği yönün ciddi bir hal aldığını anladım fakat amacını kavrayamamış olmak, içimi daraltıyordu.

NEFESWhere stories live. Discover now