Özür dilerim...

1.1K 34 4
                                    

Emre’nin kollarımda olması bana cesaret veriyordu. Buna rağmen biraz sonra Savaş’ı görecek olmanın verdiği endişeden kurtulamıyordum. Korkudan çok, hayal kırıklığı yaşayacağım düşüncesi, en çok da Pelin ile karşılaşacağım için adımlarım sanki geri, geri gidiyordu.

‘Yorulduysan bebeği bana ver’

Hastanenin giriş kapısının önünde Deniz’in teklifi yüzünden durdum. Deniz’e bakıp ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Dün gece Emre ile ilgilenirken, bana yardım etmişti. Üstüne sabahtan beri sanki bakışları biraz daha yumuşaktı. Bana iyi davrandığı her an, dedemin bana sevgili torunum derken hissettiğim o tiksintiyi üzerimde uyandırıyordu. Uykusuzluk ve yorgunluğun etkisiyle kapanmaya hazır gözlerimi Deniz’in üzerinden çekip, Emre’yi biraz kaldırdım. Ağırlığını kollarımdan, belime verip, uykusunu bölmemeye çalıştım. Deniz’in bakışlarını üzerimde hissettiğim halde, ona bakmadım. Otomatik kapının önüne gidip, açıldığında hiç acele etmeden içeriye girdim.

Sabahın erken saatlerinde kalkıp, yola çıkmamıza rağmen buraya gelinceye kadar öğlen olmuştu. Resepsiyonun önünde sıraya geçmiş insan kalabalığını görünce yüzümü buruşturdum. Özel bir hastane olsa bile, her hastane gibi, burası da bir kalabalıkla kaplıydı. Kalabalığın içinde gözlerimle tanıdık bir sima aradım, bulduğum şeyler yüzünden gülümsedim. Belli köşelerde dimdik duran, sivil kıyafetler içindeki adamları anında fark ettim. Bu karmaşanın içinde aykırı bir şekilde durduklarından habersiz bu adamların varlığı Deniz’in beni doğru yere getirdiğinin göstergesiydi. Bu durum beni biraz rahatsız etti.

‘Gidelim’

Deniz omzuma elini koyup, beni koridora doğru yönlendirdi. Onun yanından uzaklaşarak, omzumu elinin altından kurtardım. Buraya daha önce geldiğini belli eder gibi önden, yanlış yöne doğru gittiğine dair şüphesi olmadan ilerliyordu. Deniz’in dedemin emriyle Savaş’ın yanına geldiğini bu şekilde öğrenmek beni tedirgin etti. Kalbimi sıkıştıran bir duygu selinin içinde yüzüyordum. Her adımım da Savaş’ın bembeyaz yüzünü göreceğim endişesi ile dolup taşıyordum.

Emre boynuma yasladığı başını hareket ettirince düşüncelerimden sıyrıldım. Uyuyup uyumadığını kontrol edip, uyuduğundan emin olunca Deniz’i takip etmeyi sürdürdüm. Uzun boyuyla kalabalığın içinden sıyrıldığı için ona yakın olmama gerek olmuyordu. Anında kısacık saçlarıyla süslü başını seçebiliyordum. Bu yüzden, geriden giderek, odaya yaklaştığımızı belli eden, gizlenmekte başarısız adamları saymaya başladım.

Koridorun sonuna gelip, merdivenleri çıkmaya başladığımız da toplam on beş kişi diye düşündüm. Bir koridor boyunca adım başı bir kişi diye düşüncelerime ekledim. Emre’yi biraz hareket ettirip, ağrıyan kollarımı biraz rahatlattım. Merdivenleri çıkmayı bitirdiğimiz de, yorulduğumu belli edercesine ufladım.

‘Yoruldun mu?’

‘Benimle konuşmasan olmaz mı?’

Onun yanından koridora doğru geçerken, gözlerimi devirdim. Sırf dedemin o saçma anlaşmasını kabul ettiğim için ona katlanıyordum. İlk başta onunla eğlenebileceğimi düşünmüştüm, ama şu anda varlığından nefret ediyordum. Bana cevap vermedi, ama gülümsediğini hissettim. Bir sürü derdim varken bir de Deniz’le uğraşmak beni yoruyordu. Adımlarımı hızlandırıp, arabadayken bana söylediği oda numarasını arayarak, yürümeye devam ettim. Odadan önce Pelin’in duvar kenarındaki bir koltukta, başı öne eğik bir biçimde oturduğu gördüm. Olduğum yerde kalıp, ona baktım. Sarı saçlarını aşağıya doğru sarkıtmış, ellerini saçlarının arasına geçirip omuzlarını düşürmüştü. Şu haliyle bana neşe ile gülümseyen kadına hiç benzemiyordu.

Aşkın Sessiz AdımlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin