»19.Bölüm«

102K 5.1K 161
                                    

19 ~

Her zamanki gibi okula girdiğimde Çiğdem koluma girmiş ve dedikodu yapa yapa okul binasına yönelmiştik. Bugünde Ulaş'ı görmezden gelecek ve onu çıldırtana kadar bu oyunu sürdürtecektim.

Herkesin mutlaka bir patlama noktası vardı ve Ulaş'ın patlama noktasına basana kadar durmayacaktım.

Hızlı geçen 1-2 dersin ardından dediğim gibi de oldu. Ne Ulaş bana ne de ben Ulaş'a bakmadım. Selin ayrıldığımızı duymuş olacak ki kızıl saçlarını sevinerek etrafta savuruyor ve sürekli Ulaşla konuşma çabaları içerisine giriyordu. Fakat Ulaş ona yüz vermeyince bir nebze de olsun rahatlayabiliyor kendimi sıramda tutabiliyordum.

Ah bu arada sıra arkadaşım Boranla da gayet iyi anlaşmaya başlamıştık. Birbirimize sevdiğim şarkıcılar, şarkılar ve daha değişik birkaç konudan bahsetmiştik. Söylediğine göre Boran okula bu sene yeni gelmiş, başına hiçbir dert almadığı için Ulaşlara bulaşmıyordu. Anne ve babası ayrılmıştı. Onun gözünden bakılınca hayatın gerçekten zor göründüğünü anlayabiliyordum.

Dersler de konulara daha çok kendimi vererek Ulaş'ı önemsememeye çalıştım. Yine de ara sıra gözümün ona kaymasına engel olamıyordum. O saçlarını arkadan bile görmek bedenimdeki tanımlayamadığım yerleri kıpır kıpır ediyordu. Ah bu çocuğun ne lanet gururu vardı böyle?

Sonraki derslerde boş ve sıkıcı geçerken okulun en iyi yanı teneffüslerde Çiğdemle yaptığımız sevimli sohbetlerdi. Hatta o kadar derine inmiştik ki ben ailemdeki sorunları o ise kendi kişiliği hakkındaki birçok yönünü bana açıklamıştı.

Koridorda anlattıklarına kahkahalarla gülerken oradan geçen Ulaş bana baktı ve bende aynı şekilde ona baktım. Yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü anlamak zordu fakat sabrını zorlamaya başladığımı fark ediyordum.

Beden eğitimi dersinde her zamanki gibi hoca bizi serbest bırakmış, bizlerde kız-erkek karışık voleybol oynamaya karar vermiştik. Ulaşların grubu futbol oynamak isteyince canım sıkılsa da belli etmemeye çalıştım.

Ulaşlar futbol oynarken, bizde voleybol oynuyorduk. Boran ve Çiğdem ile aynı takımda olmam tamamen bir şanstı ve çok mutlu olmuştum. Voleybolu iyi oynardım, ne de olsa Demiral kolejinin voleybol takım kaptanıydım.

Gerilip servisimi karşı sahaya yolladığımda kimse karşılık veremedi ve sayı bize verildi. Çiğdem, ben ve Boran üçlü sarılma yaptığımızda aramızda güçlenen bağlara memnun oldum. Ne olursa olsun, Çiğdem ne kadar arkadaşım değil desem de arkadaşımdı. Hem de daha önce hiç sahip olamadım ve olamayacağım bir arkadaşımdı.

Kırasıya geçen maçta karşı takımda Selin vardı ve her göz göze geldiğimizde birbirimize öldürücü bakışlar atıyorduk. Karşı takımdan Cem'in attığı servise Boran ile aynı anda koşunca çarpıştık ve ikimiz de küfürler ederek yere yığıldık. Ben başımı tutmuş kahkahalarla gülerken, Boran çarpışma onu etkilememiş gibi ayağa kalkıp elini uzattı.

İkimizde ayağa kalktığımızda Ulaşların futbol maçının sona erdiğini ve Ulaş önde olmak üzere bütün takımın bize doğru yürüdüğünü fark ettim. Takmadan oyuna devam edecekken Ulaş'ın gür sesi oyunu durdurdu.

"Bizde oynayabilir miyiz?" dediğinde bana bakıyordu ve bunun anlamı açıktı. Bizim takımda olmak istiyordu. Bizim takımdan kimseden ses çıkmayınca kaşlarımı uyuzca kaldırıp ellerimi göğsümün altından bağladım.

"Maalesef bu takım dolu" dedim gıcık bir sesle.

Ulaş reddedilmenin verdiği şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırırken benim de gözlerim meydan okurcasına ona dikilmişti. Emre Ulaş'a böyle karşı çıkmama öylesine öfkelenmişti ki sadece benim duyabileceğim bir sesle adeta tıslamıştı. Takmadım.

Selin carlayarak Ulaş'ın yanında bitip kolundan çekiştirdi.

"Bizim takımda boş yer var Ulaaaşşş!" derken sesi tıpkı kedi ciyaklaması gibi çıkıyordu.

Ulaş bana uyuz bir gülümseme yollayıp karşı takıma geçince hırsla ellerimi ovuşturdum. Ulaşla rakip olacaksak mutlaka o takımı yenmeliydim. Mutlaka!

Ulaş ve arkadaşlarının gelmesiyle oyuna yeniden başlama kararı aldık. Emre ve 2-3 kişi daha Ulaş'ın takımına geçerken karşı taraftaki erkek sayısı çoğalmıştı. Bizim takımda ise sadece Boran ve Ömer bulunuyordu, gerisi kızdı.

Top ilk bizde başlayacağı için elimdeki topu iyice sektirip havaya attım ve bütün gücümle topa vurdum. Servisimle başlayan oyunda öylesine heyecanlı ataklar vardı ki... Ulaş'ın servisime karşılık verip topu buraya yollaması ben, Çiğdem ve Boran'ın sık sık üçlü pas yapıp karşı sahaya smaç vurma çabalarımız...

Top yere düşmeden en az 5 dakika oynadık. Ne onlar ne biz aman vermiyorduk. En son Boran'ın filenin önünde bana kaldırdığı topla sıçrayıp güçlü bir smaç indirdim ve Selin topu karşılayamayınca biz zafer çığlıkları eşliğinde birbirimize sarıldık. Hatta bir ara Boran beni sırtına alıp bütün sahayı dolaştırınca kahkahalarla ona eşlik edip göz ucuyla Ulaş'a baktım.

Öfkeyle Boran'a bakıyor, dişlerin kırarcasına birbirine geçiriyordu. Ulaş'ın pes etmesi çok yakındı ve pes ettiği zaman tüm bu öfkelerin, sinirlerin yok olacağını teminat verebiliyordum.

Kırasıya süren maçta en son 22-22 kalınca Ulaş bana göz kırpıp mükemmel bir servis attı ve hiçbirimiz servisi kurtaramadık. Selin sevinçle Ulaş'ın kollarına atılmaya çalışınca öfkeyle gözlerimi kıssam da Ulaş'ın Selin'in kollarından kurtulması kolay oldu. Hatta onu ittirdi!

İçimdeki hain yan bundan mutlu, dönüp Çiğdem'e gülümsedim.

Maç bittiğinde bizde bitmiştik zira yorgunluktan herkes yerlere serilmişti.

Maçı biz kazansak da aramızda sadece 1 sayı vardı ve kazanmamızı sağlayan Selin'in salakça servisiydi.

Ulaş'ın bana doğru geldiğini fark edince Çiğdem ve Boran su alma bahanesiyle yanımdan sıvıştılar ve bende bundan mutlu Ulaş'a baktım.

"Tebrikler" demişti soğuk bir sesle. Onun bu tavrına anlam veremiyordum. Söylese ne olurdu sanki?

"Teşekkürler" dedim hain gülümsememle. Bu tavrıma sadece gülümseyip arkasını dönüp uzaklaştı.

Zafer kokusunu alabiliyordum, çok çok yakındı.

Başka Bir Lise Hikayesi (1)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon