Bölüm 38

233 8 0
                                    

Madem gelecektin niye gittin?

Her son bir başlangıcın habercisi olabilirmiş. Kuşlar fısıldamadı bir yerlerden duydum da hatırlamıyorum. Şimdiye kadar olan kısımları da hatırlamasaydım keşke.
Binlerce hayal kurdum, yüzlerce kez düştüm, bir kez yıkıldım. O gün benden gözlerini esirgeyen adam şimdi karşıma geçmiş yalvaran gözlerle bakıyordu. Sen bana acıdın mı ki ben sana acıyayım? Yüzü çok güzel olmasaydı okkalı bir tokat patlatmıştım çoktan.
Burnun sürtsün istemiyorum Çınar burnunu koparmak istiyorum!
Bak ne hallere düştüm aklımda kalan tek şey yine sensin. Karanlıktan kurtulmuş olabilirim ama göğsümdeki kapkara yaralar onlar ne olacak? Sen ışıkları açtın ama kapatan da sendin.
"Niye gelmiş bu?"
Başımı çevirip Fulya'ya baktım. Hiç onunla muhatap olmadım. Nefret ettiğimden değil gözlerine bakarsam yenileceğimden.
"Fırat arayıp haber vermiş o da çıkıp gelmiş."
"İyi, söyleyin gitsin. Ben bazılarının aksine sözümde dururum."
"Duydun mu len dingil kalk hadi." Ruhi sert bir şekilde kovmaya çalışsa da pek etki etmemişti Çınar'a.
"Konuşmamız gereken şeyler var Leyda ama şimdi değil."
"Şu arkadaşa söyleyin ben Sevgi'ye söz verdim onun adını anmam, hatıramı bırakmam diye. O ait olduğu yere gitsin, yeniden doğup büyüdüğü yere."
Uzanıp elimi tutmaya çalıştığında geriye gittim. O kadar çok özlemiştim ki kokusu burnuma geldikçe hasretim büyüyordu. Yine de yapamazdım. Bana söyledikleri biraz önceymiş gibi kulaklarımda yankılanırken.
"Eve gitmek istiyorum."
Son sözüm bu olmuştu, arkama yaslanıp gözlerimi kapatmadan hemen önce.
Sonrası zaten çok hızlı gelişti. Babam gelip hemen eve götürdü. Annem başımdan hiç ayrılmadı. Evdeki herkes etrafımda pervane oldu. Yaptığım nazlar, umutsuz hallerim, herkesi tersleyişim gözümde canlandı. Etrafımı kuşatan insanları ezip geçtiğim o zamanlar iki gün önceydi. Hepsine eziyet etmiştim resmen ve onlar benden hiç vazgeçmemişti. Aptal! Hepsi o aptal yüzünden oldu. Duygularımı öyle bir dağıttı ki kimse toplayamadı.

"Utanmadan gelmiş bir de!" Burnumdan soluyordum konuşurken. Teyzelerim, ve halam oturmuş çekirdek çay eşliğinde Çınar'dan nefret etme seansımızı gerçekleştiriyorduk.
"Fırat'ta tutturdu bir konuşsunlar diye."
"Yok artık!" Dedi Mine hayretle.
"Bence de cüş artık. Ayrıca Fırat'tan hiç beklemezdim. Benim tost arkadaşımdı o demek bizi sattı ha!"
Avucuma doldurduğum tuzlu çekirdeği aniden ağzıma atmasaydım her şey gayet yolunda ilerliyordu.
Hunharca öksürmeye başladığımda Mine bir şeylerin ters gittiğini anlayarak sıcak çayı zorla içirmeye çalıştı. Çırpındıkça dökülen çay yakıyor ben daha çok bağırıyordum. Bir gün sadece bir gün normal geçemez miydi?
"Doktor kafasını çok hızlı hareket ettirmemesini söyledi." Diyerek annem olaya dahil oldu. Ben yardım edip kurtaracağını düşünürken gelip kafamı tuttu.
Mine çayı içirdi, çekirdeklerin yarısını tükürdüm ve sonunda 'Aaaaaaa!' Haykırışım yükseldi.
"Manyak! Ocaktan alındı bu çay! Kaynar çayı içiriyorsun! Hiç mi elin yanmadı? Hiç mi anlamadın vicdansız!"
Mutfağa geçip dolaptan soğuk su alıp içmesem içimde gerçekten patlama olduğunu sanacaktım.
"Ay aşko ben terlediğim için çay sıcak geliyor sandım."
"Seni çayla yıkarım Mine!"
Geçip yerime otururken gözlerimden alevler çıkıyor gibi bakmaya devam ettim.
"Hele sen anne! Sen ne diye yardım ediyorsun bu manyağa? Bir bak, anla neyim var diye. Ben canımı kimlere emanet ediyorum?"
"Şşt sessiz ol plan düşünüyorum." Fulya araya girince şaşkınlığım daha da arttı.
"Çok pardon ya, içimde kazan kaynamak üzereydi de."
Gözlerini devirip elindeki çekirdekleri hırsla çitlemeye başladı. Nasıl dâhiyane bir şey düşünüyorsa hırsından parmaklarını ısıracaktı.
"Buldum." Dedi ayağa fırlayıp çekirdekleri her yana saçarak.
"Kız sen mi temizliyorsun buraları? Keyfe bak saçıyor çekirdekleri."
"Abla bir dur gözünü seveyim. Buldum diyorum buldum. Çınar'a vereceğimiz dersi buldum."
Hepimiz heyecanla ve can kulağıyla Fulya'ya dönmüşken annem 'uğraşamam sizinle' diyerek ayrıldı yanımızdan. Konunun bir şekilde Çınar'a çıkıyor olmasından rahatsızlık duyuyordu belli ki.
"Dı dın dın. Dı dın dın."
"Gerilim yaratmadan anlatsana!"
"Gençler şimdi düşünün, bu adamın zaafı ne?"
Hepimizin yüzünde sersem bir ifade gezdi.
"O kadar geri zekâlısınız ki. Benim gibi müthiş bir zekâya yakışmıyorsunuz. Neyse."
Bedenini dik tutarak boğazını temizledi ve ellerini beline yerleştirdi.
"Kıskançlık. En büyük zaafı bu. Buraya ilk geldiğinde hatırlıyor musunuz kafasına taş gelen adamdan nasıl kıskanmıştı."
"Bir şey sorabilir miyim?"
"591 Leyda kalk söyle bakayım."
Delinin eline sopa verirsen ilk seni dürter demişti anneannem, haklılığını görüyorum.
"Çınar buraya benim için mi döndü? Nereden biliyoruz ki bunu? Adam sadece eskiden bir hayatı paylaştığı insanın durumunu öğrenip geçmiş olsuna gelmiş. Onun bir hayatı var. Biz kimden neyin hesabını soruyoruz?"
Mine ve Fulya kol kola girerek işaret parmaklarını şakaklarına dayadılar. Madem bu kadar akıllısınız niye bu ihtimali atlıyorsunuz acaba?
"Çınar düzenli olarak Fırat'ı arayarak senin hakkında bilgi alıyormuş." Dedi Fulya.
"Ayrıca Fırat onu çağırdığında tereddütsüz geldi ve kapından bir dakika bile ayrılmadı. Tuvalet çay molası bile yapmadı." Diyerek destekledi Mine.
"Ha bir de Fırat ona gitmesini söylemiş ama asla kabul etmemiş şu anda da otelde kalıyor."
Umut etmek istemiyordum çünkü beni en çok yakan, yaralayan şey bu oluyordu.
Onun başkasına nasıl baktığını, sahiplendiğini ve gerçekten yeni bir hayata başlama arzusunu gördüm. Neden buradaydı? Bana azap vermek hoşuna mı gidiyordu?
Tam iyileşiyorum dediğim yerden vuracak diye ödüm patlıyordu.
"Sabah konuşalım mı? Benim dinlenmem gerek artık."
Yanlarından ayrıldım odama geçip yatağa uzandım. Aklımda onlarca düşünce varken bir ihtimale takılı kaldım. Yeniden giderse.. ben kaç defa biteceğim bir ömür içinde?

Serpme kahvaltı ile kandırılıp evden çıkarıldım ama kendimi kuaförde buldum. Çünkü ben her sabah kuaföre gider fön çektirir manikürsüz güne ayamam. Geçen gün kendimi sorguladığım anlarda falan iyi ki varlar demiştim bu ikisi için. Ne yazık ki o, o günde kalmış bugün için geçerli değilmiş.
Kendi kafalarında kuruyorlar ve beni de alet ediyorlar. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum kanıyorum onlara her seferinde.
Kahvaltıya da saçlarım fönlü, üzerimde yeşil elbisemle ve abartı bir makyajla gittim. Karşımda oturan Mine ya da Fulya değildi çünkü kendileri toz oldular.
"Sen pek memnun olmadın galiba."
Bu sesin sahibi de Sercan, geçmiş zamanda bana bahsettikleri kişi oluyor. Yalan söyleyemem adam çok yakışıklı. Sarışın, mavi gözlü ve 1.90 boylarında. Adamın giyimi zaten pahalıyım diye bağırıyor fakat asla öyle bir tip değil. Sorun şu ki birinin yakışıklı olması bir şey ifade etmiyor. Galiba insanın kalbi birine kilitli olunca tüm anahtarlar bozuk çıkıyor.
"Memnun olmadım değilde kaldırılmaktan hoşlanmıyorum."
Gülümsedi çarpık bir şekilde. Diyemedim ki benden sana yâr olmaz kardeş yoluna bak.
Belki ben Çınar'ı unuturum ama bu ben istediğim zaman olur. Sırf onu hayatımdan çıkarabilmek için nasıl bir başkasıyla görüşeyim? Bu en çok kendime yaptığım saygısızlık olur.
"Bana da aynısını yaptılar."
"Hadi ya!" Çok girişken davranınca ben kendi istedi sanmıştım.
"Ama burada olmaktan çok memnunum. Sana baktıkça ufkum açılıyor."
Tebessümle başımı eğdim. Bu iltifatlar Çınar'dan gelince şımarıyordum.
"Seninde zor geçmişin var galiba."
Bu sanki muhabbet için fırsatmış gibi başladı konuşmaya. Keyifli ve tatlı bir sohbeti vardı sahiden zamanın farkına varamadım.
Onunda bir beklentisi yoktu, benim gibi. Sadece anlaşılmak istiyor her anlaşılamadığında biraz daha kabuğuna çekiliyordu.
"Seninle bir şansım olsun isterdim."
Gülüşün havada asılı kaldı, kalbim direkt reddetti hatta aklım bile istemedi.
"O şansı ben devralayım!" Diyerek Çınar araya girdi.
Yine bir mucize gibi çıkıp gelmişti. Yine benim hayatımın ortasına dahil olmuştu. Ve yine berbat edecekti. Biliyordum. Burada aptallığım devreye girdiği için karşı koyamıyordum.
Nasıl olsa alıştım berbat olmalara belki bu defa değişir, en fazla kaybederim nasıl olsa sonunu yaşadım defalarca.

Pırlantaların HanımefendisiWhere stories live. Discover now