Bölüm 10

14 3 0
                                    

Elimdeki sıcacık kahve kupasının etrafını parmaklarımla sararken aklıma takılan gereksiz soruların cevaplarını aramaya başladım. 2 gündür bitmek bilmeyen yağmurun sebebi neydi acaba? Hava olayı mıydı yoksa su elementinin gücüne sahip birinin yaşadığı güçlü bir duygu muydu?

Tabii son bahsettiğim kişi ben de olabilirdim.

Buse'nin uçurumun kenarındaki haykırışları kulaklarımdan silinmiyordu, onlara gitmek istiyordum.

Gidemezdim. Her şey boşa giderdi. Onlara o anları yaşatmanın bir karşılığı olmalıydı.

Bakışlarımı yağan yağmurdan alarak içinde bulunduğum odaya çevirdim. Siyah koltuklar, siyah duvar kağıdı, siyah masa takımı, siyah biblolarla başlayan siyah eşya listesi gözlerinizi odada gezdirdikçe uzuyordu. Kendimi Beyza Aksoy'un Siyah Kuğu kitabındaki Nil Han isimli karakterin odasında gibi hissediyordum.

Yatak odam ise buranın tam tersiydi. Her şey bembeyazdı.

Beni Aral buraya getirmişti. 2 gündür burada yalnızdım, hiçbir iletişim cihazım yoktu; sanırım kendimi koruyabileceğime inandığından böyle bir destek imkanına gerek duymamıştı. Sessizlik evi öylesine esir almıştı ki, kapıdan gelen anahtar sesini duymamla yerimden sıçradım. Aral olduğunu tahmin edebiliyordum elbette ama tedbirimi alarak yerimden kalkıp odanın kapısının yan tarafına gizlendim. Uzun boylu bir adam kenara sinmiş beni görmeden salona girdiğinde onun Aral olduğunu anlamam birkaç saniyemi almıştı. Buradayım dercesine sesli bir nefes aldığımda hemen arkasını döndü ve göz göze geldik. ''Bu kadar telaş yaptığına inanamıyorum,'' dedim gözlerimi büyüterek. ''Beni önemsemeni bir kenara bıraktım, iki günde beni bulabileceklerine anında inanabileceğin kadar güvenliksiz bir yerde miyim? Hayır yani-''

''Sana da merhaba, Delfin,'' diye kesti sözümü. Burada yalnız kaldığımdan beri ağzımdan tek kelime çıkmadığı için hızımı alamamıştım.

''Merhaba, merhaba. Günaydın.''

Ofladı. ''Sabah ilk iş Buse'yi görmeye gittim, o yüzden günüm aymadı.'' Gözlerimi kıstım. ''Sen ne ima etmeye çalışıyorsun? Onu görmek-''

''Beni çok mutlu ediyor. Ama iki gündür cenazesi varmış gibi ağladığından içim gidiyor.''

''Geri zekalı,'' diye hakaret ederek soru cümleme giriş yaptım. ''Cenazesi olduğu için olabilir mi?''

''Delfin, delirtme beni,'' diye yüzünü buruşturarak ilerledi ve koltuklardan birine oturdu. ''Senin yüzünden hepsi, sen nasıl böyle dalga geçiyorsun?''

''İşin gücün yok, bana duygusallık mı yapıyorsun, Aral? Azıcık empati kur yahu. Ben böyle bir haldeyken bir de ciddi ciddi oturup durum analizi yaparsam depresyona girerim, ama öyle bir girerim ki kimse çıkartamaz beni. Hele saklanıyorum burada, sadece seni görüyorum bak kan kustururum sana. Mental sağlığımı koruma tekniklerimle alay etme sakın bir daha.''

''Aman tamam, kalsın.''

Gidip karşısına oturarak bağdaş kurdum. ''Aral?''

''Ne?''

''Hangi deli tasarlamış bu evi?''

''Bilmiyorum ama senden daha deli olmadığı kesin. Psikolojimi bozuyorsun. Ha bu arada,'' diyerek yerinden kalktı. ''Senin için ufak bir araştırma yaptım.''

''Ne hakkında?'' Yüzündeki tereddüt dolu ifadenin farkındaydım, bu yüzden paniklemiştim. Gözleri tepkimi tahmin etmeye çalışır bir hal aldığında, çekinerek, ''Annen hakkında.'' dedi. Duraksadım, bunu beklemiyordum. Acaba annemin aslında Sera değil Seray olduğunu biliyor muydu?

Elementlerin VarisiWhere stories live. Discover now