Bölüm 8

19 5 0
                                    

Geçmişte...

Büyük yemek masasını çevreleyen sandalyelerden birinde otururken yüzüne vuran ışık kızın uyku sersemliğiyle asılan yüzüne renk katmıştı. Karşısındaki sandalyede oturan ablası, tabağındaki siyah zeytinlerden birine çatalını saplayıp ağzına atarken, annesi masanın yan tarafında ayakta bekleyen muhafıza emirler yağdırıyordu.

Evet, bu onların her zamanki kahvaltı masasıydı.

Ailenin en küçüğü olan genç kız alayla içinden bunları geçirirken hafifçe dudakları kıvrılır gibi oldu. Ablası kardeşine sorgulayan gözlerle bakarken kız ablasının neden hâlâ onun bu hâllerine alışamadığı hakkında gereksiz fikirler yürütüyordu.

Kahvaltı anne ve kızları arasında tek kelime edilmeden bitti yine, kızlar odasına ve kraliçe de taht salonuna gittiğinde küçük Sera yine kız kardeşinin odasının kapısını gözetliyordu.

Onu özlüyordu.

Anneleri her geçen gün daha da soğuk davranırken kız kardeşi adım adım daha da içine kapanıyordu.

Biri 10, diğeri 14 yaşındaki iki kız çocuğu anneleri yaşamasına rağmen sadece birbirlerine sahipti.

Küçük prenseslerin içten içe hissettikleri bağlılık duygusu, aralarındaki iletişim bozukluğuyla birleşince duygu git gide zayıflıyordu.

Görkemli sarayın ikinci katına nihayet sessizlik hakim olduğunda saat gece on biri geçmişti bile. Ablasıyla aynı duygu ve düşüncelere sahip olan Seray, odasının kapısını açtığında çıkan gıcırtı sesiyle irkilmişti, ayağındaki pembe babetlerini çıkartıp eline aldı ve ayaklarındaki beyaz çoraplar yerdeki tozları tabanında toplarken ses çıkarmamaya çalışarak ablasının odasına doğru ilerledi.

Kapıyı tıklattıktan sonra 45 saniye kadar bekledi, ses gelmeyince dudaklarını bükerek arkasını döndü ama o ilk adımını atarken kapının açıldığını anlatan ses holde yankılandı.

Pencerenin önünde uyuyakalmış Sera, kapının yıklatılmasıyla uyanmış ve uyku sersemliğiyle gözlerini ovuşturmuştu. Kendine gelmesi biraz zaman aldığı için ancak kapıya bakabilmişti ve karşısında kardeşini görmek onu hiç şaşırtmamıştı. Böyle hareketsiz ve sessiz geçen günlerin gecesinde onu uyku tutmazdı, böyle zamanlarda hep ablasının yanına giderdi.

"Sera?" dedi Seray fısıldayarak. Sera gerileyerek kız kardeşinin geçmesi için yer açtığında gecenin karanlığının esir aldığı odaya adımını atmıştı Seray.

Sera kapıyı kapatınca, "Uyuyamıyorum!" diye hiddetle fısıldadı Seray.

"Biliyorum canım," diye yaklaştı Sera. Seray sinirle yatağın üzerine zıplayınca dışarıda yağmur çiselemeye başladı ve şiddetli bir rüzgar esti. Pencereden içeriye sızan ay ışığı Seray'ın parlayan gözlerini aydınlatırken ruh halinin etkisiyle kullandığı su ve hava elementinin gücü göz renginin değişmesine sebep oluyordu.

"Hey, sakin ol biraz. Annem anlayacak." Kraliçe'nin anlaması aslında sorun değildi, kızların problemleriyle çok ilgilenmezdi ama henüz çocuk oldukları için duygusal anlarında güçlerini kontrol edemiyorlardı. Kraliçe ise bunun sebebini sorgulamadan onları çaresizce ve anlayışsız bir şekilde onları durdurmaya çalışıyordu.

Seray sakinleşip dışarıda esmesi gereken sıcak yaz rüzgarına oldukça tezat soğuk rüzgarı ve yukarıdan yavaş yavaş yeryüzüne düşen yağmur damlalarını durdurdu. İçten içe hissettiği o yorgunluk gözlerini kapanmaya zorlarken, ablasının itirazlarıyla onun yatağına uzanıp birkaç dakika içinde uykuya dalmıştı.

Elementlerin VarisiWhere stories live. Discover now