Bölüm 3

57 7 6
                                    

Yer sallanırken hızla yatağımdan kalkıp düşmemeye çalışarak pencereye koştum. Camı açıp Kaya'ya döndüm. "Tesiste toprak elementinin gücüne sahip olan kim varsa bahçeye gönder. Derhâl." Başını salladı, olabildiğince hızlı bir şekilde yürüyerek odadan çıktı. Ben de kendimi arkaya, camdan aşağıya bıraktım. Havanın beni taşımasını sağladım ve durumu daha rahat görebilmek için geriye doğru yükseldim. Bahçeye çıkan yaklaşık 30 kişi, Kaya komut vermiş olsa gerek, binanın etrafına diziliyorlardı. Kapıdan çıkanlar son bulduğunda, gözüme kestirdiğim boşluğa indim. Ellerimi düz bir şekilde iki yanıma açtım, diğerleri de aynısını yaptı. Avuç içlerimiz birbirine bakarken fısıldadığım sözler, iki elimde yeşil ve kahverengi karışık renkte büyü topları oluşturdu. Sonra yanımdaki, bir diğeri derken hepimizin elleri arasında oluşan toplar, binanın dışını sardığımız için ortada bir enerji alanı oluşturdu.

Büyüyle yavaş yavaş sarsıntı durmuştu. Ardı ardına gelen çığlıklar kesilmişti, herkes sakinleşmeye çalışıyordu. Koşan adım sesleri oldukça kuvvetliydi, bu yüzden onları işitebiliyordum.

Binanın içinden hızla çıkan kişi, bir kadındı. "Vay, vay, vay," dedi bağırarak. "Çok değerli yeğenim de buradaymış." Kaşlarımı çattım. Yeğenim mi?

Hemen arkasından çıkan babam, "Ablan bunu onaylamazdı, Selina." dedi kadına dönerek. "Dennis de öyle."

Bu konuşma kulağa pek hoş gelmiyor.

Ah," dedi umursamaz bir tavırla. "İçerideydi, değil mi? Keşke fırsatım varken onu öldürseydim. Kardeşim diye demiyorum, resmen oksijen israfı." Sonra derin bir kahkaha attı. "Zaten burada eceli olacağım biri var." Üzerime ateş, su veya hava yönlendirmesini bekledim ama bu olmadı. Ayaklarımın altındaki zemin titremeye başladığında az önceki sarsıntının sebebinin o olduğu gerçeği kafama dank etti.

Bir dakika! Dennis babamın kardeşi değil miydi lan! O zaman karşımdaki kişi halam oluyordu.

Fakat beni öldürmek için ufak bir sarsıntıdan daha fazlası gerekliydi.

''Kötü olmayı kitaplardan mı öğrendin pardon?'' Yüzümü buruşturdum. ''Bir de klasik kötü karakter kahkahası atsana, süper olur!" Yukarıya doğru zıplayarak epey bir mesafe yükseldim. Havaya hükmedebilmem beni dengede tutarken havada geriledim fakat ağaçların üzerine gelmem büyük hataydı.

Kaşlarını kaldırarak gülümsediğinde sıradaki hamlesini düşündüm.

Gözleri yemyeşil parladı.

Ağaçların dalları, uzayarak ayağıma dolanıp beni aşağıya çekmeye çalıştı. Az daha başarıyordu fakat ağaca gönderdiğim ateş topu bunu durdurdu. Kendimi kurtardıktan sonra ağaca su topumu yönlendirdim ve söndürdüm. O da bir candı ne de olsa.

"Yetti artık bu kadar!"

Çok sinirliydi, ama bu ona beni öldürme yeteneği vermedi.

Elimde ufak bir su topu oluşturdum ve büyüttüm. Büyüdü, büyüdü, büyüdü... Yeterince büyük olduğunda çok değerli halam olacak kadına gönderdim.

Su ona çarptığında dağılmak yerine onu içine almıştı. Yaklaşık 70 saniye boyunca nefesini tuttu ama yetmediğinde çırpınmaya başladı. Odaklanamadığı için gücünü kullanamıyordu. Babam, "Yeter, Delfin. Bırak onu," diyene kadar bırakmadım. Zaten yavaş yavaş bilincinin kapandığını gözlemleyebiliyordum. Gücümü kullanmayı bıraktığımda su etrafa dağıldı ve herkesi sırılsıklam etti. Kadın yere kapaklandığında rahat bir nefes verdim.

-----

Babam ve Kaya ile birlikte Kaya'nın ofisindeydik. Yaşananları düşündükçe kafamda soru işaretleri çoğalıyordu. "Ya bir şey soracağım," diye sessizliği bozdum. "Niye sadece akrabalarım peşimde?"

Elementlerin VarisiWhere stories live. Discover now