Bölüm 1

289 14 21
                                    

Selam!

Uzun zamandır yayınlamak istediğim fakat ismini bulamadığım için yaklaşık 1 yıldır beklettiğim bir kurgum bu. Daha önce de yazdığım hatta yayınladığım kitaplarım oldu, ancak tahmin edersiniz ki çok acemiydim. Bu kurgum ise kesinlikle daha çok emek harcadığım ve içime sinen bir kurgu. Umarım beğenirsiniz, lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Başlama tarihinizi buraya bırakabilir misiniz?♡

Not: Bölümleri haftada bir atmayı planlıyorum, ama elbette bu gelen yorumlara ve okunma sayısına göre değişir.

✨️

Postal botlarımın topuklarından çıkan tok ses koridorda yankılanıyordu. Nöbetçi korumalara baş selamı verdiğimde ciddi bakışlar bana döndü ve aynı şekilde karşılık verdiler. Asansöre binip doğru katta indiğimde gözlerim sürekli bir hata tespit etmeyi bekleyerek etrafı taramaya başladı, bugün de çok göze çarpan bir şey yoktu. Atılan her adımdan, yapılan her hamle ve plandan ben sorumluydum. Kontrolüm altında olmak zorundaydı. Antrenman sırasında tekmeyi yanlış atıp yanlış öğrenen birinin olası bir kavgada yenilme ihtimalinden ben sorumluydum, yapılan planın başarısız olması sonucunda giden canlardan sorumlu olduğum gibi. Bu büyük tesis benim yönetimimdeydi, bu dışarıdan da görüldüğü gibi zordu.

Lobinin ortasına doğru adımlarken gözüme çarpan tanıdık simayla gülümsedim. Kaya, her zamanki yüz ifadesiyle beni bekliyordu. Sempatik biriydi ama gerektiği zamanda oldukça otoriterdi. Çocukluk arkadaşımdı. Kız kardeşi Buse gibi. Tüm günlerim onlarla geçerdi, onların olmadığı bir anım neredeyse hiç yoktu, veya hatırlanmaya değer anılarımın hepsinde onlar vardı. Tesis için önemli biriydi kesinlikle. Sağ kolumdu, onsuz asla yapamazdım.

"Günaydın," dedim yanına ulaştığımda.

"Günaydın, güzellik. Siz bu günü anma gününe çevirmiş olabilirsiniz ama senin doğduğun gün benim için çok güzel bir gün. Kutlu olsun!" Güldüm. "Senin annen senin için bile bile canını feda etse sen de öyle hissedersin." Omuz silkti. "Annemi iyi tanırdın, Delfin. Umurunda olan tek şey babamdı." Haklıydı. Bir şey diyememiştim.

Günlerden pazartesiydi, takvimler 27 Ocak'ı gösteriyordu. Bugün benim doğum günümdü. Annemin ise ölüm yıldönümü.

Her yıl olduğu gibi yine Kaya ile erkenden tesisten çıkmış, arabaya binerek tapınağa doğru yola çıkmıştık. Bugün gideceğimiz yer kutsal bir yerdi, dört elementten birinin gücüne sahip olan kutsanmışların gittiği bir yer. Kaya da zihin okuma gücüne sahipti, fakat bu tam olarak büyü gücü sayılmıyordu bu yüzden tapınağa elini kolunu sallayarak giremiyordu.

Uzun bir yolculuktan sonra tapınağa gelmiştik. Her zamanki gibi sessiz ve ıssızdı bulunduğumuz dağın tepesi. Antik dönemlerden kalmış kapıya gitmek için mağaraya girdik, adımlarımız hızlanırken karanlık gittikçe bizi içine alıyordu. Elimi önce yumruk yaptım, açtığımda avucumda beliren ufak ateş bize ışık vererek karanlığı yarıp yolumuzu aydınlatmıştı.

Diğer kutsanmışların aksine ben sadece bir elementin değil, 4 elementin gücüne sahiptim.

Ateş, Su, Hava ve Toprak.

Bu yüzden tapınakta olduğum zaman benim sözüm geçerdi.

Taştan duvara gelen farklı biri çıkmaz yola girdiğini zannedebilirdi. Fakat ben hep yaptığım gibi duvarın tam ortasına geçtim ve elimi iki kapıyı ayıracak noktaya koydum. Parmak uçlarımdan gelen büyü gücü yavaş yavaş çizgiyi oluştururken bazı sözler fısıldayarak onları destekliyordum. Çizgi tamamen oluştuğunda kapının iki tarafı benim için iç tarafa doğru açıldı. Bizim içeriye girmemizle arkadan kapanmış, kapı olduğunu belli eden çizgiden anında kurtulmuştu.

Elementlerin VarisiWhere stories live. Discover now