Beklenmedik Durum

85 33 94
                                    

Azra'nın ağzından

2 gündür hiç evden çıkmamıştım ve bu hem sosyalliğime hem karakterime hem sinirlerime tersti. Abimde yoktu. Atike ablayla da konuşamıyordum. Kimseyle de görüşemiyordum. Delirmeden şurdan çıkabilsem iyiydi. Aklıma telefonumun hâlâ bende olduğu geldi. Yüz yüze değil belki ama telefonla haberleşebilirdim konuşmak istediklerimle.

Belki biraz rahatlarım düşüncesiyle yerimden kalkıp telefonu en son hangi ücra köşeye koyup da ortadan kaybettiğimi düşünmeye ve aramaya başladım. Bulduğum yer ise tam benlikti. Çalışma masamın üzerindeki onlarca not ve defterlerden birinin arasında sıkışmıştı. Bulmak için 15 dk uğraştığım telefonu elime aldığımda bir sürü arama ve mesaj olduğunu gördüm. En son Atike abla ile konuşmuştum nerdeyse iki gündür elime bile almamıştım. Normaldi.

Aramalar kısmına girdiğimde abimin, Atike ablanın, bi kaç arkadaşımın ve Eymen'in aradığını gördüm. Ne gördüm ne gördüm? Eymen mi dedim ben. Ekranı tekrar kapatıp açtığımda yine aynı ismi görmüştüm. Kalbimdeki hızlanmaya engel olamadım. Eymen benim plotonik olarak sevdiğim sınıf arkadaşımdı. Belki kulağa tuhaf gelecek ama dinî araştırmaları da kendisiyle birlikte yapmıştık. Beni aramasına yada mesaj atmasına en ufak bir ihtimal bile vermemiştim.

Aramalar kısmından çıkıp mesajlar bölümüne girdiğimde bir şok daha yaşamıştım. Mesaj da yazmıştı!

(Eymen) " Selamun aleykum. İyi misin? Şey ben merak ettim de."
(Eymen) "Ev hapsine kapatıldığını duydum."
(Eymen) "Azra?"
(Eymen) "İyice meraklanıyorum!"

Mesaj yazması ayrı yazdığı mesajlar ayrı şaşırtmıştı. Beni merak etmişti. Tabi bu ne kadar hoşuma da gitse sonuç olarak onun için kardeşten öte değildim. Daha fazla meraklanmasını önlemek için cevap yazmaya başladım.

"Ve aleykum selam. Eymen ben iyiyim. Endişelenmene gerek yok.
Evet ev hapsindeyim. Ama bunun dışında bir problem yok merak edip önemsediğin için teşekkür ederim."

Telefonu yatağa atıp hazırlanmaya başladım bu böyle olmayacaktı. Arkadaşlarımı en azından Atike ablayı görmem lazımdı. Bugün 19 a girmiştim. Şuan nereye gidersem gideyim beni polise ihbar etseler bile bişey elde edemezlerdi. Burda kalamazdım. Belki beni kaybetmekten biraz korkarlarsa en azından dinlerler diye düşünüyordum. Bu şekilde birbirimize zarar veriyorduk. Babam benimle konuşmuyor, Eymene söylediğimin aksine ne zaman onla konuşmaya çalışsam bir tokatından daha nasipleniyordum. Sadece ben olsam yine iyi ama ona engel olmaya çalışan annemde bu tokatlardan ve kıfürlerden nasipleniyordu. Abimin engel olacağını bildiğinden de yapacağını o yokken yapıyordu ve annemde ben de ona bişey anlatmıyorduk. Zaten yoğun çalışıyor eve de fazla gelmiyordu. Evde olduğu kısa süreyi de ona zehir etmek istemiyorduk.

Altıma bol paça bi pantolon ve üstünede bol tuniklerimden birini giydim. Örtüm ve feraceme el konulmuştu! En azından yenisini alana kadar olabildiğince bol giyinmeliydim. Saçımı yukardan at kuyruğu şeklinde topladım gitmek için hazırdım. Odamdaki balkondan çıkacaktım. Yerden çok fazla yüksek değildi. Yine de inşallah bir yerim kırılmazdı. Çıkmadan önce telefonumu ve bir kaç parça eşyamı daha yanıma aldım. Odamın kapısını kilitledim ve onlara bir veda mektubu yazdım.

"Anne ve baba sırf Allah'ın emirlerine göre yaşamak istediğim için beni yargılamanızı en başından beri doğru bulmadığım gibi bu kadar sert olabileceğiniz de aklıma gelmemişti. Özellikle sen baba! Bu güne kadar bir kez bile el kaldırmadığın bana iki gündür kaç kere vurduğunu sayamadım. Bana vurduklarından çok da anneme vurdukların yaktı canımı. Daha fazla benim yüzümden sorun yaşamanızı istemiyorum ve bunun için gidiyorum. Hem kendi inancımı daha rahat yaşayacağım hemde sizden nefret etmeme engel olacak bir yere. Çünkü yanında kalıp muameleni gördükçe yüreğimde sana karşı bir soğukluk oluşuyor baba! Sen benim masal kahramanımdın ve ben o kahramanın içimde ölmesine şahit olmaya dayanamıyorum. İşte bu yüzden gidiyorum. Ha bu arada eğer ben gittim diye de sinirini annemden çıkarmaya kalkarsan bil ki evin asla bulamayacağınız yerlerinde ses cihazları ve kameralar var. Seni polise şikayet etmekten ve içimde büyüttüğüm o kahramanı içime gömmekten geri durmam! Hoşçakalın. Hoşçakal annem! Hakkınızı helal edin. Benim ki size helaldir..."

Mektubu yatağımın üstüne bırakıp evden inmek için hazırlanırken telefonuma gelen mesaj sesiyle durdum. Telefonumu sessize almayı unutmuştum ve bu beni ele verirdi. Açıp mesaja baktım. Yazan Eymendi.

(Eymen) "Azra iyi olmana sevindim. Senin için yapabileceğim bişey olursa lütfen yardım istemekten çekinme."

Bu çocuk ne zamandan beri bu kadar düşünceliydi acaba?
"Yardıma gerek yok ben gidiyorum Eymen. Ama teklifin için tekrar teşekkür ederim."
Mesaj bu sefer gecikmemişti

(Eymen) "Ne? Nereye gidiyorsun?"

"Bilmiyorum. Önceliğim evden çıkmak onu sonra düşüneceğim."

(Eymen) "Hayır Azra bekle. Konum at bana ve bekle hiçbir yere gitme lütfen."

Bu ısrarı karşısında ne diyeceğimi şaşırmıştım. Ama düşününce evden çıktıktan sonra gideceğim yere kadar yardıma ihtiyacım da olacaktı. Sanırım gurur veya fazla ve boş özgüvene kapılma zamanı değildi.

"Peki bekliyorum. Yalnız eve çok yaklaşma arka taraflarda bekle. Dikkat çekmemelisin. Ayrıca acele edersen iyi olur."
(Eymen) "Peki."

Telefonu sessize alıp odamın balkonuna çıktım. Balkonun demirlerinden önce sağ sonra sol bacağımı çıkardım balkona kadar uzanan koca ıhlamur ağacının mis gibi kokan dallarından yardım alarak aşağıya indim. Evin arka bahçesinden yavaşca çıktım. Eymen de gelmiş ve beni bekliyordu. Önce sırt çantamı koyup sonrada kendim arka koltuğa oturdum.

"Esselamu aleykum."
(Eymen) "Ve aleykum selam."
"Geldiğin için teşekkür ederim. Beni ablanın yanına götürür müsün?"
(Eymen) "Rica ederim. Evet istiyorsan götürürüm tabi ama orda seni bulmaları kolay olmaz mı?"
"Oraya daha önce gitmediler ve kim olduklarını bile bilmiyorlar ki."
(Eymen) "Peki gidelim o halde."

Yol boyunca bi daha hiç konuşmamıştık. Açtığı neşitler yüzünden gidene kadar ağlamaktan içimin çıkmış olmasını ve ağlarken tutmayı ne yazık ki beceremediğim hıçkırıklarımı söylemiyorum tabiki. En son açtığı neşit ise beni benden götürmüştü...

"Hasret çil çil olur belim bükülür
Dilimden günahkar sözler dökülür
Yüreğimden kanlı ahlar sökülür
Acılar kalbimde gülümser yüzüm..."

Akif'ten

Sevde : "Mavi lotus..."

Karşımdaki kız şaşkın ve dolu gözlerle getirdiğim ve hâlâ ne olduğunu anlamadığım şeye bakıyordu. Sesinden ağlamaklı olduğu boğazına bişeylerin düğümlendiği net olarak anlaşılıyordu. Ne yapacağını merak ederek ona bakarken kafasını kaldırıp dolu gözlerle bana baktı ve kısık ama acısını her halinden belli eden bi sesle
"Beni ona götürür müsünüz?" Dedi. Hatta demedi resmen yalvardı.

Usame uyanmadan Sevde'yi ona götürmek için gelmiştim zaten buraya. Ama şimdi hiç vakit kaybetmemem gerektiğini bi kere daha anlamıştım. Karşımda benden bir cevap bekleyen kıza:
"Tabi. Tabi buyrun hemen gidelim."

Hemen arabaya binip çalıştırdım. Ardımdan da Sevde ve annesi olduğunu tahmin ettiğim kişi bindi arka koltuğa. Tam gaz hastahaneye sürdüm. Geldiğim konum hastahaneye çok fazla uzak değildi. Yarım saat sonrasında hastahanenin önündeydik. Arabayı parkettikten sonra hızla Usame'nin odasına çıktık. Kapının önüne geldiğimde Usameden sorumlu stajyer doktorla karşılaştım.

"Hocam!"
"Acelemiz var Merve sonra."
"Hocam hastayla ilgili."
"Söyle bişey mi oldu yoksa Usame'ye?"
"Hocam şey..."
"Ney Merve konuşsana!"
Daha fazla karşımda kıvranıp duran stajyeri sinirlerim kaldırmayınca onu itip hızla odaya girdim. Ama gördüğüm görüntü yüreğime baskı yapıyordu. Ben bunu ablasına nasıl açıklayacaktım ki şimdi..?

Dın dın dıınnn
Ben geldimm.
Sizce Azra nereye gidiyor?
Eymen kim? Kimin kardeşi?
Akif'i zor durumda bırakan beklenmedik durum neydi?
Tahminlerinizi ve yeni yorum ve beğenilerinizi dört gözle bekliyorum...
Allah'a emanet olun.🌼🌹🌼

TEVHİD'İN SEDASI (ASKIDA! DEVAM EDECEK!)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora