Acı Haykırış

127 37 97
                                    

İthaf; tuhafkz1
   Babasının gözlerinin içine bakarak konuştu:
"Bak canım babam okula gitmeme sebebim bir hafta önce bir kafede tanıştığım peçeli bir abladan dinimi öğrenmekti. Dilek teyzenin başımda gördüğü örtü ise dinimin gereği... Evet ben kapandım ve yakın zamanda da peçeye girmeyi istiyorum ancak bunu sizden gizlemek için evden çıktığımda feracemi giyiyor ve başımı örtüyordum eve gelmeden de açıyordum."

"Sen ne diyorsun? Annen dininin gereğini yapmıyor mu yani biz müslüman değil miyiz?"

"Yapıyor mu?"
Babasının tepkisiz kalıp gözlerini kaçırdığını görünce devam etti Azra:

"Söylesene baba biz dinimizin hangi gereğini yerine getiriyoruz? Hangi gereklerini yerine getirdik şimdiye kadar? Sen ve abim cumadan cumaya namaz kılıyorsunuz abim yeni yeni beş vakit kılmaya başladı. Annem hiçbir namazı kılmıyor. Başı kapalı değil. Ömrümüz onun bunun yanlışını aramakla, eksiğini tamamlamakla, onu bunu eleştirmekle ve gıybet yapmakla geçti. Kendi eksiklerimizi hiç görmedik biz baba! Şimdi ölsek Allah bizden razı olur mu diye kaç kere düşündük? İnsanları razı etmek için çaba harcadığımız kadar herşeyin Rabbi, sahibi olan Allah'ı razı etmek için çabaladık mı? Biz sadece Allah'ı mı ilah ve rab edindik yada O'nun dışında bişeyleri ilah edinmek ve rab edinmek suretiyle ona şirk koşmakla mı ömrümüzü geçirdik baba?

"Tövbe de kızım ne biçim konuşuyorsun. Tabiki sadece Allah'ı ilah edindik."
"Hayır baba biz sadece Allah'ı ilah edinmedik ilah ne demek biliyor musun baba veya rabbin manasını?"
Bilmiş bir gülüşle cevap verdi Semih bey;
"Tabii ki biliyorum kim bilmez? Rab de İlah da Allah'tır."

Acı acı gülümsedi Azra;
"Ah babam ah! Nasıl kandırmışlar bizi bir bilseniz nasıl koyun gibi gümüşler..."
"İyimisin kızım sen ne diyorsun? Ne koyunu, ne gütmesi,ne kandırması?"
Selma hanımda en az eşi kadar garipsemişti kızının dediklerini. Ne diyordu, kızına ne olmuştu anlamıyordu.

"Bakın baba kişinin birini ilah edinmesi için onu uluhiyette birlemesi gerekir. Yani mesela kişi en çok kimden korkuyorsa veya kimi seviyorsa bu onun ilahıdır. Yani kişinin Allah'ı ilah olarak birlemesi için en çok Onu sevmesi en çok O'ndan korkması gerekir. Rab kavramına gelince insanlar genelde burda çok fazla şirke giriyorlar. Rab; terbiye eden demektir. Birinin Allah'ı rab olarak birlemesi için O'nu onun sıfatlarında birlemesi gerekir. Yani tek yaratıcının, tek mülk sahibinin, tek hüküm sahibinin, kulları üzerinde tek tasarruf sahibi olanın, ve tek rızık vericinin Allah olduğuna inanılmalıdır. Bunlar oluştuğunda ve insanlar tağut kavramını öğrenip onu inkar ettiklerinde sonra da Allah a iman ettiklerinde gerçekten iman etmiş olurlar. Bunun dışında bunlardan habersiz yaşayan insanlar müslüman değil müşriklerdir!"

"Ne saçmalıyorsun sen Azra! Hiçbir şey anlamıyorum sen şimdi bize müşrik mi diyorsun? O yarasalar, o işidçilermi yıkadı beynini! Git odana sana dışarı çıkman yasak!"

"Lütfen hakaret etme baba tanımadığın, hakkında hiçbir fikrinin olmadığı insanlara. Onlar kötü insanlar değiller! Hem okul ne olacak?"

"Okula da gitmeyeceksin. Gidersen bir yolunu bulur o kişilerle yine görüşürsün. Bir ay ev hapsinde kalacaksın ben müdürü arar konuşurum."

"Siz bilirsiniz ." Diyerek odasına çıktı Azra. Konuşmaları başından sonuna kadar dinleyen Akif de avını bulmuş avcı misali peşinden gitti tabi.

********

    Akif evin içindeki merdiveni çıktığında Azra çoktan kapısını çarparak odasına girmişti bile. Yaklaşık beş dakikadır kardeşinin odasına girmekle, onu biraz yalnız bırakmak arasında gidip geliyordu.

    En sonunda kararını kardeşinin yanına gidip onunla konuşmak yönünde vererek hızla Azra'nın odasının önüne gelip kapıyı çaldı. İçerden gelen ağlamaklı "gel" sözüyle içeri girdiğinde o sesin ağlamaklı değil gerçekten ağlayan Azra'nın sesi olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti. Kırmızı bir burun, kızarmış gözler ve ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarıyla kendisine bakan kardeşini gördüğünde içi burkulmuştu. Yanına gidip yatağın ucuna oturdu ve kardeşine sarıldı.

"Yanındayım, seninleyim ve seni çıktığın bu yolda yalnız bırakmayacağım güzel kardeşim. Şimdi sakin ol ve sil o göz yaşlarını. Ağlamasın deniz gözlerin daha fazla" dedi.

    Azra'nın gözlerinin mavi olması sebebiyleydi bu benzetmesi. Aslında ailecek mavi gözlülerdi. Akif, ailesinde ki herkesi sevmekle birlikte kardeşini daha da çok seviyordu ve ona çok düşkündü. Öyle ki onun gözünden akacak tek bir yaşa dahi tahammülü yoktu. Azra abisinin bu sözlerine karşılık gözündeki yaşları sildi gülümseyerek sarıldı abisine. Bunun üzerine Akif "Hah şöyle gülsün yüzün." Dedi gülerek. Sonrasında aklına gelen şeyle yüzündeki gülümseme yavaşça soldu ve kaşları çatıldı. Aslında kardeşiyle veya ailesiyle geçirdiği zamanların dışında hep ciddi bir ifadesi vardı ama bu sefer her zamankinden farklı olarak daha fazla ciddi ve düşünceli gözüküyordu. Bunu farkeden Azra da kaşlarını çattı ne olduğunu anlamaya çalışır gibi. Ardından

"Ne oldu abi?" Diye sordu.

"Azra..."

"Efendim? Söyle hadi."

"Ben buraya seni sakinleştirmenin dışında başka bir sebeple geldim aslında"

"Söyle artık abi! Meraktan çatlamamı mı bekliyorsun? Biraz daha konuşmazsan az sonra konuşacak bir kardeşin olmayacak meraktan çatlamış olacağı için..."

"Tamam sus Azra. Tamam anlatıyorum dinle. Mübarek nasıl bi çeneyse açılınca kapanmıyor."
Deyip ofladı bıkkın bir ifadeyle.

   Azra ise sadece gülüyordu abisisin tavrına onu gıcık etmek hayatında ki en büyük zevk olmalıydı. Gülmesini durdurup tekrar abisine çevirdi meraklı bakışlarını
"Dinliyorum. Yoksa..."
Kardeşinin yine konuşacağını anlayan Akif hızla söze başladı.

"Seninle konuşmak istediğim şey..."
Bu seferde sözünü kesen annesinin seslenmesi olmuştu.
"Akif! Azra! Yemek hazır sofraya gelin çabuk."

"Tamam." Diye seslendi annesine ardından Azra'ya bakıp sıkıntılı şekilde nefesini dışarı verdi. Tek kaşını kaldırarak gülümsedi

"Konuşamayacağız galiba."
Azra da güldü ve abisinin omzuna vurarak
"Eğer" dedi. "Beklemek yerine konuşsaydın konuşmuş olacaktık."

   Sözlerinin ardından gözlerini deviren abisine gülerek ayağa kalktı.
"Hadi ya kızma yemekten sonra konuşuruz. Hem beni bu kadar meraklandırdıktan sonra seni anlatmadan bırakacağımı düşünmezsin herhalde abicim?"
"Ne mümkün?"
Gülüşerek yemek masasına geldiklerinde anne ve babaları daha az önce olan olayları unutmuş gibi gülen kızlarına şaşkınlıkla bakıyorlardı. Gerçi Akif işin içine girdikten sonra bu hali normaldi. Sessiz geçen yemeğin ardından sofra toplandığında Akif ile Azra yine bir aradalardı. Uzun bir sessizlikten sonra Akif artık konuşması gerektigine karar vererek boğazını temizledi.

TEVHİD'İN SEDASI (ASKIDA! DEVAM EDECEK!)Where stories live. Discover now