Kardeş Dertleşmesi

113 38 43
                                    

                 İthaf; Hame-ran

"Bak Azra" Diye söze başladı Akif.
"Ben içimde çok derin bir boşluk hissediyorum. Ve bu boşluğunda yaratıcımdan uzak bir hayat yaşamamdan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kendi kendime bir çok şeyi araştırmış olsamda sağlam bir kaynaktan dinimi öğrenmeyi, 26 yıllık boşa geçen ömrümün kalanını hak olan dine hizmet ederek, ilim almakla geçirmeyi istiyorum. Boğuluyorum Azra kaç gece kaç gündüz daha böyle boş geçecek. Ben bir doktorum biliyorsun ki ve her gün o hastanede birileri ölüyor buna şahit oluyorum ve biliyormusun bize verilen 'Yaşlanınca yaparız ibadetlerimizi. Şimdi genciz hem bi daha mı geleceğiz dünyaya' düşüncesinin zıttına o ölülerin çoğu genç Azra. Daha doğar doğmaz ölen bebeklere bile şahit oldum defalarca. Ya bende ölürsem Azra? O beni yaratan bana sayısız nimet veren yaratıcıma ne şekilde bir hesap vereceğim? Bu kadar boş geçirdiğim, işten eve, evden işe yaşantımın hesabını ona nasıl vereceğim? Ben yorgunum Azra. Çok yorgunum ve korkuyorum. İnan bana O benden razı olmadan ölmekten çok korkuyorum." Son sözlerinin ardından gözünden bir kaç damla yaş yavaşça çenesine doğru yol aldığında Azra çoktan biraz önce abisinin durdurduğu göz yaşlarını şimdi de abisinin konuşması yüzünden serbest bırakmıştı bile. Aynı dertle dertlenmişlerdi. Kalpleri aynı dertten dolayı sızlıyordu. Ve bu kalp sızısının tek bir şifası vardı o da yaratıcılarını tanımak ve ruhlarının aç olduğu Kur'an ve sünnet hakkında bilgi sahibi olup onlarla amel etmekten başka birşey değildi.

Akif devam etti sözlerine.
"Sadece birkaç saat önce de bu içimi sıkan beni boğan ve Allah'tan sürekli çaresini istediğim derdin çaresini senden duydum. Benim o bahsettiğin kadınla görüşme imkanım varmı Azra?"
"Bilmiyorum sormam gerek. Ama bildiğim kadarıyla çok zorunlu kalmadıkça hiçbir şekilde kendilerine haram olan erkeklerle görüşmüyorlar o insanlar. Zaten arayacaktım artık gelemeyeceğimi haber vermek için bunu da sorarım."
Azra'nın dedikleri biraz tuhaf gelse de anlayışla karşıladı Akif. Tuhaf gelmeside normaldi. Sonuçta çalıştığı hastanede türlü türlü kadınla karşılaşıyor onlara bakmakta veya onlarla konuşmakta bir mahsur görmüyordu. Zaten o kadınlarda Akif'le konuştuklarında ve ondan gözlerini alamadıklarında bundan rahatsız görünmüyorlardı. Çoğu için cıvık demekte yalan olmazdı. Tabi bununla birlikte eğer hak olan dinde, İslam'da kadınların ve erkeklerin zorunlu olmadıkça birbirlerine haram olanlarla görüşmeleri yasaksa buna kimse bişey diyemezdi.
"Ben odama gidiyorum ve senden haber bekliyorum." Dedi Akif. Ardından kardeşinin saçlarına bir buse kondurup odadan çıktı.
Düşünceler beynini kemiriyordu herzaman ki gibi. Nefes almayı mı unutmuştu yada daha önce hiç gerçek manada nefes alamamış mıydı bilmiyordu ama boğulduğu kesindi. Bir nehirde akıntıya kapılmış gidiyordu sanki tutunabileceği hiçbir şey yoktu etrafında uzanıp tuttuğu dallar ise hemen kırılıveriyordu. Yorulmuştu su yutmaktan yorulmuştu tutunmaya çalışıp da tutunacak hiçbir şey bulamamaktan. Mücadeleyi bırakıp boğulmalı mıydı bu nehrin içinde yoksa kendisini kurtaracak kuvvetli bir dal bulana kadar mucadeleye devam mı etmeliydi? Bilmiyordu. Ama galiba mücadele etmekten yanaydı. Etrafındaki her insan bataklığa batmış gibiydi sanki ve onu da bu batakılğa çekmek istiyorlardı eğer şimdi bu mücadeleyi bırakırsa henüz çıkamadığı bataklığın dibini boylayacaktı. Asla! Ama asla pes edemezdi. Kurtuluşa bu kadar yaklaşmışken pes etmesi mümkün değildi. Sabrdecekti... sabretmeliydi... Hem ne diyordu Alemlerin Rabbi? "Ey iman edenler! Sabırla ve namazla benden yardım dileyin. Şüphesiz ki ben sabredenlerle beraberim." (Bakara/153)
Düşüncelerinin içinde neredeyse boğulacakken onu kurtaran, Azra'nın çığlık gibi çıkan sesiydi:
"Abiiiiiii !"
"Ne?" dedi endişeyle. "Ne oldu Azra?"
"Önemli bişey yok." Dedi omzunu silkerek.
"Kaç kere seslendim ama duymadın bende bağırdım."
"Peki sesi kulağımın kanayan yarası olan kardeşim söyle ne söyleyeceksen haydi seni dinliyorum." Dedi Akif gülümseyerek. Azra ise yalancı bir kızgınlıkla baktı Akif'e. Abisi onun bu ifadesinin üzerine küçük çaplı bir kahkaha attığında o da güldü.
"Atike ablayı aradım. Bana : "Abinle benim görüşmem uygun olmaz. Ancak babamdan sorularının cevabını alabilir. Hem babamın ilmi benimkinden daha çoktur. Ben babama danışayım. Sonra abin sana bildireceğim vakitte verdiğim adrese gelebilir" dedi."
"Peki. Vakti söylediğinde ve adresi attığında bana hemen bildirirsin."
"Tamam. Hayra vesile olur inşallah bu görüşme."
"İnşallah güzelim, inşallah."
"Neyse abi ben gideyim. Sen de dinlen yarın işin var yine. Hayırlı geceler."
"Sanada hayırlı geceler."

TEVHİD'İN SEDASI (ASKIDA! DEVAM EDECEK!)Where stories live. Discover now