Kişisel Şuur Kayıpları

By biarisoir

380K 46.6K 54.6K

"Ne ölüm ne kalım, ama yine de acıtıyor." More

Kişisel Şuur Kayıpları
1 - Ah canım ya
2 - Cinnet cinayet, kopsun kıyamet
3 - Şarkı değil o, selam okunuyor
5 - Sevgili Freud'a
6 - Adler'ı anlamak
7 - Uydurukçuluk sanatı
8 - Yorgun palto askıları seni taşıyamaz
9 - Düğme kalpli âşıklar
10 - Yüzük parmağı otobanı
11 - Çelimsiz hikâye çocukları
12 - Dününü unutmuş, yarını belirsiz adamlar
13 - Kaybedilen arkadaşlar listesi
14 - Evin en sevilen yeri
15 - Ağlatı
16 - Bol güneşli sağanak yağmurlar
17 - Kalp kırığı
18 - 970901
19 - Bazen böyle olur
20 - Âşık Desi'nin biricik aşkı Elfur
21 - İnsan her neyse o değildir
22 - Şuur Kaybı
23 - Emprovize bulantı
24 - Tereyağlı kedi paradoksu
25 - Otostopçunun Kim Taehyung rehberi
26 - "Çünkü dünya gene de dönecek, biz dönmediğimiz zaman bile."
27 - "Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır?"
28 - "elveda ve tüm balıklar için teşekkürler"

4 - Tavanı değil, yüzünü izliyorum

11.1K 1.7K 1.2K
By biarisoir


Ian Brown - Time is my everything

İlahi güçlerin korkunç bir komedyaya evrilişine şahitlik ediyordum. Üzerinde yürüdüğüm kader çizgimin ayak tabanlarımı yaralıyor oluşunun acısıyla kıvranıyor fakat hiçbir şeyi değiştiremiyordum. Bir şeyler sürekli ters gidiyordu ya da asıl yön orasıydı, bilmiyordum. 

Okulda korkunç bir dedikodu patladı. Duygularımla oynanıyormuş gibi hissettim. Söylenene göre kızın teki okuldaki erkeklere "bir arkadaşım senden hoşlanıyor" diyerek yalan söyleyip, aynı gün ve aynı yere randevu veriyormuş. Evet, bana gelenle aynı kız ve evet, aynı gün, aynı yer.

Bunu öğrendiğimde kendimi darmaduman hissettim. Alaya alınmaktan diğer kimseler gibi ben de hiç hoşnut değildim. Bu sebeple birkaç gün boyunca ruh halim epeyi karamsardı ve hiçbir Allah'ın kuluyla konuşmak istememiştim.

Okula gittiğimde insanların yüzüne dahi bakmadan sadece derslere girip çıktım. Heyecansız ve isteksizdim. Yapmak istediğim tek bir şey dahi yoktu. Ne uyumak istiyordum ne uyanık kalmak. Bahçedeki otlardan en ufak bir farkım yoktu. Ben sadece insan formundaydım ve fotosentez yapmıyordum. 

Sonra bu ağır depresyon başlangıcının eşiğinde seksek oynamaya başladığımdan bihaber bir vaziyette, havanın soğukluğuna rağmen banklardan birine oturmuş öylece insanları izlerken yan tarafıma bir çocuk oturuverdi. "İyi misin?" Dedi bana hitaben.
"Çok." Diyerek yanıtladım onu. İçimdeki dağınıklığın üstüne serilmiş bir çarşafı ağzımdan çıkanlar. "Emin misin?" Dedi. Yüzüne baktım. Benden en fazla birkaç santim uzun, kumral, hafif yapılı bir oğlandı. "Eminim." Dedim. "Hangi bölümdesin?" Diye sordu bu sefer. "Psikoloji." Dedim ona gözdağı verebilmeyi ümit ederek. Belki, onu çözümleyebileceğimden korkup kaçar zannettim. "Adın ne?" Dedi bu sefer. Kuş olup uçabilmeyi diledim o an. "Jungkook." Dedim o yazıyı okumamış olmasını ümit ederek.

Kahkaha attı kendi çapında. "Kişisel şuur kaybı olan Jungkook mu?" Dedi ağzına elimin tersiyle bir tane patlatasımı getirecek bir ses tonuyla. "Jeon Jungkook." Dedim onu açık açık tersleyerek. "Yani kişisel şuur kaybı." Diyerek devam ettirdi. "Benim ismim San." Dedi sonra elini uzatarak. O ne biçim isim be, diye düşünürken, "San Andreas'tan geliyor. İnsanların hayatlarında büyük sarsılmalara neden olduğum için kendime bu ismi verdim." Dedi çok rahat bir şekilde. "Diğer insanlardan daha üstün olduğunu düşünüyor musun?" Dedim ona elimi uzatırken. Gülümsedi, "Hayır, şizofren değilim." Dedi maksadımı anlamış gibi. "Ve tam aksine insanlardan daha alçakta olduğuma inanıyorum. Yerin dibindeyim, bu yüzden fay kırığı diyorum kendime."

Enteresan bir tip olduğu apaçık belli olduğu için kafamı sallayarak önüme döndüm. Onunla daha fazla konuşmak istemiyordum. "Havalar iyiden iyiye soğuyor." Onu burada istemediğimi anlamamış olsa gerek ki konuşmaya devam ediyordu. "Öyle." Dedim kaba olmamaya çalışarak. "Nasıl birisin?" Deyiverdi birden.
"Affedersin?" Dedim kaşlarımı çatarak. 
"O yazıda anlatıldığı gibi misin gerçekten?"
"Kim bilir?" Dedim tekrar önüme dönerken. 
"Sen bilebilirsin.." dedi gülümsemeye devam ederek. "Kendini." 
"Bilmiyorum." Dedim sıkılarak. 
"Yazıyı yazan kişi açıldı mı sana?" 
"Hayır." Söylerken nefesimi bırakmıştım bıkkın bir şekilde.

Ben hiç kimseyle muhatap olmak istemezken tanrı, çatlağın tekini onca kulunun içinde benim yanıma yollamıştı. Teşekkür ettim ona bu iyiliği için. Asabım bozuktu.
"Açılmaz o zaman daha da." Dedi kendin son derece emin bir şekilde. "Romantik biri olduğu belliydi. O tür insanlar sadece uzaktan sevebilirler." 
"Biliyorsun bayağı." Dedim onu küçümseme eğiliminde bulunarak. "İddiasına var mısın? Asla kim olduğunu sana söylemeyecek."
"Umurumda değil." Omuzlarımı silktim. "Öğrenmek istemiyorum." 
"Merak etmiyor musun?"
"Etmiyorum." Dedim gayet net bir şekilde. En azından öyle olmasını umdum. "O yazıyı ben yazsaydım paramparça hissederdim." Dedi sahiden öyleymiş gibi. "Her halini bildiğin biri tarafından herhangi bir şekilde bilinmeyi dahi istenmemek... Travmatik olurdu." 
"Tüh." 

Gülmeye devam ediyor ve yanımdan kalkmıyordu. Şöyle göz ucuyla baktığım kadarıyla kalkası varmış gibi de görünmüyordu. "Bana müsaade." Dedim ayaklanırken. "Nereye?" Diye sordu sanki onu ilgilendiriyormuş gibi. "Dersim başlayacak." Dedim. Tek kaşım havada, yüzüne imalı bir şekilde bakarken, "Psikoloji binasına gidiyorsun yani, değil mi?" Diye sordu bu kez. "Evet." Kafamı sallamıştım. "Birlikte gidelim o zaman." Dedi. 

Ne alaka olduğunu çözmeye çalışıyordum. Daha önce bölümde gördüğüm biri değildi. "Sen de mi psikoloji okuyorsun?" Dedim merakımı gidermeyi amaçlayarak. "Belki bir gün." Diyerek sırıttı. Zerre hoşuma gitmemişti. Rahatsız biri olduğu gözlerinden belliydi. 

"Kahve içmeyi seviyorsun değil mi?" Dedi binaya girmek üzereyken. "O nereden çıktı şimdi?" Dedim onu tersleyerek. "Ben seviyorum." Sormadığımı söyleyecek gibi oldum ancak hemen engelledim bu dürtüyü. Sessiz bir şekilde yüzüne baktım. "Kantine gidebilir miyiz?" Dedi. 
"Dersim başlayacak."
"Çok sürmez." 

İnsanoğlu madalyonunun aydınlık yüzü olmadığım için karşımdaki oğlanın adeta bir sümük gibi üzerime yapışmış olmasına iyice sinirlenmeye başladım. Benliğimin zehirli sularında boğmak istiyordum onu. Tüm hıncımı ondan çıkarmak, esip gürlemek, sinirlerini bozmak istiyordum. "Dersim var." Dedim kesin bir şekilde. Tekrar sırıttı. Hayra alamet bir sırıtma değildi bu. "Neye gülüyorsun?" Sinirlenmiştim.  'İnsan gerçekten bir kaşık suda boğulur mu ve eğer sahiden öyleyse o bir kaşık suyu nereden bulurum?' Diye etrafıma bakınmaya başlayacaktım neredeyse. Cinayet yanlısı bir insan olmadığım halde bana düşündürttüğü şeyler bunlardı. Taehyung'un böyle biriyle karşılaştığı takdirde neler yapabileceğini düşündüm. En iyi ihtimalle katil olurdu. "Dışarıdan göründüğün kadar iyi biri olmadığını biliyordum." Dedi kendince yapmış olduğu siktirik çıkarımı benimle paylaşarak. "Derken?" Dedim şaşırarak. Şaşkın fakat sakindim.
"Bence sen tehlikeli olabilecek birisin." Benimkine yakın bir sakinlikle söylediği için düşmanımın beni alt etmesine izin vermemek adına kafamı salladım sadece. Duruşumu korudum ve "Hangimiz değiliz ki?" Dedim. "Hak vermek zorundayım." Diyerek yanıtladı.

Arkamı döndüğümde peşime takılmayacağını zannetmek gibi bir yanılgıya düştüm. "Kahveyi sonra alırım." Dedi göz ucuyla ona baktığımı fark edince. Cevap vermedim.
Sınıfın önüne gelene kadar yanımdan ayrılmadı. "İyi dersler." Dedi kapının önünde durup. "Teşekkürler." Dedim bir daha yüzünü görmemeyi ümit ederek. 

Sınıfa girdiğim an yüzümün şekli değişti. Takındığım zoraki tebessümün yerini müthiş bir somurtkanlık aldı. Dış kapının mandalı dahi demeyeceğim herifin tekinin, karşıma dikilip de karakterim ile ilgili analiz yapmaya kalkmış olması kanıma dokundu. Derse tam odaklanamadım. Ufak tefek mahvoluş muharebeleri meydana geldi kafamın içinde. Alanın darlığından olsa gerek ki  bunlar öyle çok da uzun sürmedi ama yine de biraz kan döküldü ve birileri kolundan bacağından oldu. Sınıftan gazi edasıyla çıktım. 

Bir an evvel her şeyin bitip gitmesini istiyordum. Mümkün olan en kısa sürede sonu görebilme arzusu içindeydim. Sonun ne olduğunu asla bilmiyor oluşumdan kaynaklanan bir istekti bu. Yine de engelleyemiyordum. Yer yarılır ve içine mi düşerim yoksa gök yarılır ve tepeme mi çöker? Bilmiyordum, bilemezdim.

Yürüdüm biraz. Sinirlerim gerilmişti. Tüm dünya benimle alay ediyordu. Hale bak, diye geçirdim içimden. Tekrar bir banka oturdum. Bu sefer yanıma hiç kimse gelmedi ve yalnızlığın beni lime lime etmesini, kutsal bir bayramı karşılıyormuş gibi bir sevinçle karşıladım. Üzülmek istiyordum besbelli. Ardından, birileri bu isteğe icabet etmiş olsa gerek ki hakikaten çok üzüldüm o dakikadan sonra. 

Taehyung'u  ve kız arkadaşını gördüm. Önümden geçiyorlardı, beni görmediler. Bir şeyler konuşuyorlardı ve ikisi de ciddiydi. Taehyung, kız konuşurken elindeki telefona bakıyor hemen sonrasında da ona gösteriyordu. Karın boşluğuma sert bir darbe almışım gibi iki büklüm oldum. Düğün mekanı bakıyor bile olabilirlerdi. Canım yandı.

Onlar gözden kaybolur kaybolmaz neredeyse koşar adamlarla evimin yolunu tuttum. Halimin perişanlığı ev arkadaşımın ve kız arkadaşının gözünden kaçmadı. "Neyin var?" Sorusu ev arkadaşımdan geldi. "Moralim bozuk." Dedim dürüst bir şekilde. "Gel otur." Diyerek karşı koltuğu işaret etti. Film izliyorlardı. Ne romantik. 

"Bir şey mi oldu?"
"Bilmiyorum." Omuzlarımı düşürüp bomboş bakışlarla yerdeki halıyı izlemeye başladım. "Hiçbir şeyden keyif almıyorum, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Öylece durmak istiyorum sadece."
"Depresyonda mısın?" Dedi tereddütlü bir şekilde. "Belki de." Diyerek geçiştirdim onu. İnsanların benim hakkımda daha fazla çıkarımda bulunmasını istemiyordum sanırım. "Yeni bir şeyler yapmayı mı denemeyi hiç düşündün mü?" Dedi kız arkadaşı. "Ne gibi?" Dedim ikisini de yargılayan bakışlarla süzerek. Umarım aklınızdan ahlaksız bir şeyler geçmiyordur, diyordum içimden. "Okuldaki kulüplere katılmayı düşündün mü hiç?" Diye sordu. 
"Vaktim yok." Dedim ona.
"Biraz değişiklik iyi gelebilir." 
"Ne kulübüne gireceğim ki?"
"Bir sürü kulüp var, illa kendine göre bir şey bulursun."
"Resim mesela?" Dedi ev arkadaşım. "Kulüp başkanı bölümden arkadaşım. İstersen senin için konuşurum, olmaz mı?"
"Olur mu?" Dedim emin olamayarak. "Benim resmim iyi değil hem."
"Nasıl çizdiğinin çok önemi yok. Maksat bir araya gelerek bir şeyler yapmak."
"Konuş o zaman." Dedim kafamı sallayarak. 

Konuştu da. İki gün sonra güzel sanatlar binasının toplantı salonunda buluşacaklarını söyledi. Çok iyi olmadığım bir konuda muhtemelen benden çok daha iyi olacak insanlarla bir arada bulunacak olmak hem endişeli hem heyecanlı hissettirdi. Ertesi gün okula gitmeyip bir sonraki gün gitmeye karar verdim. Kendime bir günlük izin verecek, tüm gün yatakta pinekleyecektim. Plan buydu. Öyle de yaptım. Neredeyse yataktan hiç çıkmadan koca bir günü yatarak geçirdim.

Bir sonraki gün, o gün yeni hayatımın ilk günüymüşçesine gergindim. Kulüp dersim bittikten iki saat sonraydı. Bu sebeple o iki saati kütüphaneye gidip uyuyarak değerlendirmeye karar verdim. Uyandığımda sırtım ağrıyordu. Gerinmemle birlikte kemiklerimden çıkan sesler etrafımdaki birkaç kişiyi rahatsız etse de, bunu hoşnutsuz bakışlarından anlamıştım, oralı olmayarak eşyalarımı topladıktan sonra güzel sanatlar fakültesine yöneldim. Aradaki mesafe kısa değildi, hava soğuktu ve heyecanım giderek büyüyordu. Umarım rezil olmam, diyordum kendi kendime. 

Ardından salonu bulup büyük bir hevesle içeriye girdim ve kelimenin tam anlamıyla dünyam başıma yıkıldı. Kim Taehyung'un kız arkadaşı olduğundan emin olduğum kız bir köşede oturmuş kulaklıkları takılı bir şekilde bir şeyler çiziyordu. Hemen o an orayı terk etmek istedim. Onu bir daha görmemek için yapabileceğim ne varsa yapmak istedim lakin yapmadım. Bu isteğe karşı koyarak derin bir nefes aldıktan sonra sessiz bir şekilde boş olan sıralardan birine geçerek oturdum. 

Ben salona girdiğimde çok fazla insan yoktu. Herkes önündeki kağıtlarla ilgileniyordu. On ila onbeş dakikanın içinde gerçekleşti her şey. Önce başkan geldi ve herkesi selamladıktan sonra, "Diğerlerini de bekleyelim biraz." Diyerek eşyalarını çıkarmaya başladı. Burada işlerin nasıl yürüdüğünü bilmediğim için avuç içlerim terliyordu. Ya cin Ali çizersem, diyordum içimden. Ya çöp adama benzerse çizdiğim şey? Ya o çok güzel çizerken ben hiçbir halt çizemezsem? Yanaklarımın içini yediğimin, yanımdaki sandalye çekilene kadar farkında bile değildim. "Selam." Demişti usulca.
"Senin ne işin var burada?" Demiştim açık açık hoşnutsuzluğumu belli ederek. "Ben de bu kulüpteyim." Diyerek yanıtlamıştı beni. 

Kendine fay kırığının adını koyan deliden bahsediyordum. Herif gelip yanıma kurulmuştu. Şaka mı yapıyorsunuz ya, diyerek bağıra bağıra ağlamak istemiştim o an. "Burada karşılaşacağımızı tahmin etmezdim." Dedi gülerek. Cevap vermedim, konuşmayacaktım onunla. Bana doğru eğilerek, "Küs müyüz?" Dedi bunun üstüne. "Kaç yaşındasın?" Dedim cevaben. O gün olacakların bununla sınırlı kalacağını düşünmüştüm. Ta ki Kim Taehyung o kapıdan içeri girene kadar.

Gözleriyle kısaca etrafı taradıktan sonra beni gördüğünde apaçık bir şekilde afallamıştı. Kız arkadaşıyla aynı kulüpteler demek ki, deyiverdim içimden. Ne trajik. Onlar için değil, benim için. 

Onun yanına otururken öylece onu izliyordum. Acaba kalkıp gitsem çok mu abes kaçar, diye düşündüm. Hatta tanrı biliyor ya buna yeltendim bile. Ben bu haleti ruhiyenin içindeyken, "Tavanı çizeceğiz." Dedi başkan. "Kafanızı tamamen kaldırıp bakmak zorunda değilsiniz. Başınızı biraz kaldırdığınızda gördüğünüz şeyleri çizin."

Karşımda gökyüzüne bakan bir cam, camın üstünde pastel mavi bir duvar ve onun üstünde de beyaz tavan vardı. Ayvayı yedin oğlum, dedim kendime. "Biraz kayar mısın?" Dedi yanımdaki fay hattı. Kafamı sallayarak sandalyemi kaydırdım. 

Avuç içlerim terliyordu, galiba panik atak geçiriyordum. Midem de bulanıyordu üstelik. Benim zaten neyimeydi ki kulüp falan? Yeni meşgaleler bulup depresyondan çıkma umuduyla geldiğim bu yerden dert tasa sahibi olarak çıkacaktım işte. Kendim etmiş kendim bulmuştum yine. 

Devamında hemen hemen yarım saat geçmişken insanlar bitirdiklerine dair bir şeyler söylemeye başlamışlardı. Önümdeki kağıda baktım. Kağıdımı göstermeden aradan sıvışacaktım. Huzursuzca yerimde kımıldanırken yanımdaki oğlanın hiçbir şey yapmadan bana bakıyor olması sebebiyle ona döndüm. "Ne yapıyorsun?" Dedim tek kaşım havada. "Resim yapıyorum?" Dedi aynı ifadeyle. "Nereye bakıyorsun?" Dedim bu sefer. "Tavanı çizeceksin."
"Tavanı değil, yüzünü izliyorum." Diyerek yanıtladı. "Sebep?" Dedim hayret içinde. "Daha cazip geldi." Gülüyordu. 

"Bakabilir miyim kağıdına?" Dedim sinirle. "Bitince neden olmasın?" 
"Gösterir misin?" 
"Bitirir bitirmez."
"Kafayı mı yedin sen?" Dedim. 

Beni çizmiş olması falan zerre umurumda değildi. Asıl mesela az sonra kağıtları gösterdiğimiz zaman tavan olması gereken yerde yüzümün olacak olmasıydı ve insanların vereceği tepkiyi görmek istemiyordum. Odak noktası olmadan buradan çıkacak ve bir daha asla gelmeyecektim. Tek dileğim buydu. "O kağıdı göstermeyeceksin." Ona doğru eğilerek kısık sesle söylemiştim. "Neden?" Demişti o da fısıldayarak. "Pişman ederim seni."
"Ne yaparsın? Annene mi şikayet edersin?"
"Sakin ol Jungkook." Dedim kendi kendime. "Sakin ol." O esnada bu repliğin tanıdıklığı yüzünden gözlerim istemsizce Taehyung'a kaydı. Bana bakıyordu. 
"Kağıdı vermeyeceğim." Dedi. 
"Bana ver."
"Fotoğrafını çekmeme izin verirsen ancak."
"Tacizci misin sen?" 
"Değilim." Alınmış gibi davranarak dudaklarını büzdü. "Sana dair elimdeki tek şey bu kağıt." 
"Kimseye göstermediğin takdirde ne yaptığın zerre umurumda değil inan." Dedim geriye doğru çekilerek. 

Başkan, insanların kağıtlarını topladıktan sonra, San'inki hariç,  çalışma için herkese teşekkür ederek dağılabileceğimizi söyledi. Çalışmamı kimsenin görmemiş olmasının rahatlığıyla derin bir nefes aldım. Kurtulmuştum, mutluydum. Çivi çiviyi söker diye boşuna dememişlerdi. Meğer depresyondan kurtulmam için ihtiyacım olan tek şey, beni depresyona iten şeyin daha katmerli olanını yenmekti. 

Salondan çıktıktan sonra neredeyse gülerek yürüyordum. Bacaklarımın titremesi bile geçmişti. "Kahve içer misin?" Dedi beni yakalayarak. "Uzak dur benden." Dedim öfkeyle. "İstemiyorum." Diyerek reddetti. "Tanımak istiyorum seni."
"Ben istemiyorum ama?" 
"Merak ediyorum." Tavırlarım onu asla etkilemiyordu. Eğlendiğini hiç çekinmeden belli ederek bana bakıyordu. "Jeon Jungkook'un gerçekten şuur kaybı olup olmadığını öğrenmek istiyorum."
"Belanı mı arıyorsun?" Dedim agresif bir şekilde. 

Bu sorunun üzerine hemen arkamızdan, "Dursana." Diye seslendi biri. Kim Taehyung'tan başkası değildi sesin sahibi. İkimizde aynı anda durarak ona döndük. "Gelsene benimle." Dedi yanımdakine hitaben. "Buyur?" Dedi o da canına susamış gibi. Taehyung'un kız arkadaşı da oradaydı ve sanki bu olanlar çok normalmiş gibi en ufak bir tepki dahi vermeden öylece olanı biteni izliyordu. "Taehyung ne oluyor?" Demiştim. Bana ters ters bakmak dışında herhangi bir cevap vermedi.  

Dışarı çıktığımızda binanın yan tarafına geçerek San isimli çatlağı karşısına aldı. "Tanışıyor muyuz?" Diye sordu sözde fay kırığı. Yumruğu suratının ortasına yedi sonra. Dehşet içinde ikisinin arasında girerek Taehyung'a döndüm. "Ne yapıyorsun sen?" Diye bağırdım. "Sen çekil aradan." Dedi öfkeyle. Sinirli olduğu için mi yoksa üzgün olduğu için mi, bilmiyordum ancak gözleri doluydu. "Kağıdı ver." Dedi sonra kırığa. "Benim o." Cevabının üzerineyse yanımdan geçerek tekrar yumruk attı çocuğa. "Ver kağıdı." 
"Taehyung kafayı mı yedin?" Diyordum endişe içinde. Dayak yiyene de üzülüyordum ama dayak atanın ceza alacak olması beni daha çok endişelendiriyordu. 

"Sana çekil demedim mi?" Dedi dibime girerek. "Neden dinlemiyorsun beni?" 
"Çekilmeyeceğim." Dedim kararlı bir şekilde.
"Ya canın acırsa?" Dedi neredeyse titreyerek. "Ya sana bir şey olursa?" 
"Çekilir misin ne olur? Hadi." Diyerek kolundan tuttum. Kız arkadaşı orada değildi. "Derdin ne?" Dedim onu oradan uzaklaştırdıktan sonra haklı bir isyanla başkaldırarak.
"Tipi hoşuma gitmedi." Dedi nefretle soluyarak.
 "Taehyung sen iyi değilsin." 
"Değilim." Gözlerimin içine bakıyordu. 
"Bu şekilde yaşanmaz."
"Yaşanmıyor." 
"Sürekli insanlara sataşıp duracak mısın böyle?" Cevap vermeden yüzüme bakmaya devam etti. "Taehyung," dedim nefesimi bırakarak. "Evleniyorsun sen." 

Kim Taehyung'u darmadağın gördüğüm garip anlardan biriydi. "Kendine çeki düzen ver artık." Hiçbir şey söylemeden boğazını temizledi. Yutkunmakta güçlük çektiği belliydi. Kafasını salladı sadece. Toparlandı ve geriye doğru birkaç adım attıktan sonra arkasını dönerek uzaklaştı.

Eve gittiğimde yorgunluktan öleceğimi düşündüm. Korkunç bir vaziyetteydim. Canım sıkkındı. O gün veya daha sonrasında, toplanan kağıtların akıbetinin ne olacağına dair hiçbir şey düşünmedim. Aklıma bile gelmedi çünkü  bahar sonunda düzenlenen sergilerde sergilenmek için toplandığını bilmiyordum. Henüz bilmediğim şeylerden bir diğeri de sergideki kağıtlardan birinin üzerinde kendimi görecek olmamdı. O sınıfta beni çizen tek kişinin kağıdına el koyduğumu düşünüyordum. Böyle düşünüyordum çünkü ikinci kişisinin varlığından haberim yoktu. 



Continue Reading

You'll Also Like

31.8K 3.1K 13
Madem kardeşimi istiyorsun, o zaman bana kardeşini vereceksin. Texting*
276K 25.9K 31
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
29.7K 4.6K 30
The Babysitter kitabının, 2. Kitabıdır. Felix evine bebek bakıcısı olarak girdiği ünlü iş adamına aşık olur. Ama hisleri karşılık bulduğunda, sonunda...
228K 20.4K 27
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...