4 - Tavanı değil, yüzünü izliyorum

11K 1.7K 1.2K
                                    


Ian Brown - Time is my everything

İlahi güçlerin korkunç bir komedyaya evrilişine şahitlik ediyordum. Üzerinde yürüdüğüm kader çizgimin ayak tabanlarımı yaralıyor oluşunun acısıyla kıvranıyor fakat hiçbir şeyi değiştiremiyordum. Bir şeyler sürekli ters gidiyordu ya da asıl yön orasıydı, bilmiyordum. 

Okulda korkunç bir dedikodu patladı. Duygularımla oynanıyormuş gibi hissettim. Söylenene göre kızın teki okuldaki erkeklere "bir arkadaşım senden hoşlanıyor" diyerek yalan söyleyip, aynı gün ve aynı yere randevu veriyormuş. Evet, bana gelenle aynı kız ve evet, aynı gün, aynı yer.

Bunu öğrendiğimde kendimi darmaduman hissettim. Alaya alınmaktan diğer kimseler gibi ben de hiç hoşnut değildim. Bu sebeple birkaç gün boyunca ruh halim epeyi karamsardı ve hiçbir Allah'ın kuluyla konuşmak istememiştim.

Okula gittiğimde insanların yüzüne dahi bakmadan sadece derslere girip çıktım. Heyecansız ve isteksizdim. Yapmak istediğim tek bir şey dahi yoktu. Ne uyumak istiyordum ne uyanık kalmak. Bahçedeki otlardan en ufak bir farkım yoktu. Ben sadece insan formundaydım ve fotosentez yapmıyordum. 

Sonra bu ağır depresyon başlangıcının eşiğinde seksek oynamaya başladığımdan bihaber bir vaziyette, havanın soğukluğuna rağmen banklardan birine oturmuş öylece insanları izlerken yan tarafıma bir çocuk oturuverdi. "İyi misin?" Dedi bana hitaben.
"Çok." Diyerek yanıtladım onu. İçimdeki dağınıklığın üstüne serilmiş bir çarşafı ağzımdan çıkanlar. "Emin misin?" Dedi. Yüzüne baktım. Benden en fazla birkaç santim uzun, kumral, hafif yapılı bir oğlandı. "Eminim." Dedim. "Hangi bölümdesin?" Diye sordu bu sefer. "Psikoloji." Dedim ona gözdağı verebilmeyi ümit ederek. Belki, onu çözümleyebileceğimden korkup kaçar zannettim. "Adın ne?" Dedi bu sefer. Kuş olup uçabilmeyi diledim o an. "Jungkook." Dedim o yazıyı okumamış olmasını ümit ederek.

Kahkaha attı kendi çapında. "Kişisel şuur kaybı olan Jungkook mu?" Dedi ağzına elimin tersiyle bir tane patlatasımı getirecek bir ses tonuyla. "Jeon Jungkook." Dedim onu açık açık tersleyerek. "Yani kişisel şuur kaybı." Diyerek devam ettirdi. "Benim ismim San." Dedi sonra elini uzatarak. O ne biçim isim be, diye düşünürken, "San Andreas'tan geliyor. İnsanların hayatlarında büyük sarsılmalara neden olduğum için kendime bu ismi verdim." Dedi çok rahat bir şekilde. "Diğer insanlardan daha üstün olduğunu düşünüyor musun?" Dedim ona elimi uzatırken. Gülümsedi, "Hayır, şizofren değilim." Dedi maksadımı anlamış gibi. "Ve tam aksine insanlardan daha alçakta olduğuma inanıyorum. Yerin dibindeyim, bu yüzden fay kırığı diyorum kendime."

Enteresan bir tip olduğu apaçık belli olduğu için kafamı sallayarak önüme döndüm. Onunla daha fazla konuşmak istemiyordum. "Havalar iyiden iyiye soğuyor." Onu burada istemediğimi anlamamış olsa gerek ki konuşmaya devam ediyordu. "Öyle." Dedim kaba olmamaya çalışarak. "Nasıl birisin?" Deyiverdi birden.
"Affedersin?" Dedim kaşlarımı çatarak. 
"O yazıda anlatıldığı gibi misin gerçekten?"
"Kim bilir?" Dedim tekrar önüme dönerken. 
"Sen bilebilirsin.." dedi gülümsemeye devam ederek. "Kendini." 
"Bilmiyorum." Dedim sıkılarak. 
"Yazıyı yazan kişi açıldı mı sana?" 
"Hayır." Söylerken nefesimi bırakmıştım bıkkın bir şekilde.

Ben hiç kimseyle muhatap olmak istemezken tanrı, çatlağın tekini onca kulunun içinde benim yanıma yollamıştı. Teşekkür ettim ona bu iyiliği için. Asabım bozuktu.
"Açılmaz o zaman daha da." Dedi kendin son derece emin bir şekilde. "Romantik biri olduğu belliydi. O tür insanlar sadece uzaktan sevebilirler." 
"Biliyorsun bayağı." Dedim onu küçümseme eğiliminde bulunarak. "İddiasına var mısın? Asla kim olduğunu sana söylemeyecek."
"Umurumda değil." Omuzlarımı silktim. "Öğrenmek istemiyorum." 
"Merak etmiyor musun?"
"Etmiyorum." Dedim gayet net bir şekilde. En azından öyle olmasını umdum. "O yazıyı ben yazsaydım paramparça hissederdim." Dedi sahiden öyleymiş gibi. "Her halini bildiğin biri tarafından herhangi bir şekilde bilinmeyi dahi istenmemek... Travmatik olurdu." 
"Tüh." 

Gülmeye devam ediyor ve yanımdan kalkmıyordu. Şöyle göz ucuyla baktığım kadarıyla kalkası varmış gibi de görünmüyordu. "Bana müsaade." Dedim ayaklanırken. "Nereye?" Diye sordu sanki onu ilgilendiriyormuş gibi. "Dersim başlayacak." Dedim. Tek kaşım havada, yüzüne imalı bir şekilde bakarken, "Psikoloji binasına gidiyorsun yani, değil mi?" Diye sordu bu kez. "Evet." Kafamı sallamıştım. "Birlikte gidelim o zaman." Dedi. 

Kişisel Şuur KayıplarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin