Kalp İkizi (Umut Serisi 6)

By seyma_demir

196K 17.5K 6.5K

İnsan gördüğüne mi aşık olur, hissettiğine mi? Kader mahkumu olan Musa evvelden beri aşık olduğu Yüsra'dan me... More

1. Musa
2. İsa
3."Çelişkili Duygular"
4."Çıra ve Koca Meraklısı"
5. "Arsız"
6. "Baykuş"
7. "Suç Ortağı"
8."Kümes""
9."Şüphe"
10-"Görünen Yol"
11. "Buldum Seni"
Bana Öyle Bakma Satışta!
13. "Pinokyo/1"
13.Pinokya\2
14. "Sakar"
15. "Prangalar"
16. Sır
Duyuru
17. "Kibar"
17 "Beyefendinin Çiftliği"
18. "Selamet"
19. "İlk Adım"
20. "Kahve"
21. "Leyla"
Geçici Final

12. "Paratoner"

6.3K 745 441
By seyma_demir

Şuan karantinadayım maalesef. Baş ağrım çok fazlaydı ama son günlerde epey hafifledi. Laptopun başına oturabilecek hale gelmem uzun zaman aldı. 

Gelecek bölüm daha erken gelecek. 

İsa, kınada dövüldü. Ayakkabısı çalındı. Kafasında soğan kırıldı. Ceketini kaptırdı. Daha fazla başına ne gelebilirdi?

Kına gecesi gelini göreceğini ummuştu ama buranın adetleri çok sıkıydı. Damat kendi kınasında, gelin kendi kınasında bulunuyordu. Erkek kardeşlerinin bir kaçı da ona destek çıkmak için gelmişti. Ama daha çok, dalga geçmek için oradaydılar. 

İkizi düğüne katılmayacaktı. İsa, ondan özellikle katılmamasını rica etmişti. Hayatına yön vereceği şu günlerde, Kayseri'den uzaklaşmasına gönlü razı değildi. Musa anlamadığı bir şekilde, mektup arkadaşına doğru çekiliyordu. Onu halen Yüsra sanıyordu ama kalbi biliyordu. Ve o yolu takip ediyordu. İsa, onun doğruları çözeceğini umuyordu. Ya da Rana'nın ona açılacağını... Eğer hiç biri olmazsa, İsa sonunda gerçekleri söylemek zorunda kalacaktı. 

İsa, o sabah düğüne katılmak için kalktığında, bütün kemikleri ağrıyordu. Yataktan doğrulamadı. Sanki bedeni yatağa yapışmıştı. Bacakları şu kemer oyunuyla dövülmekten yanıyor, tüm kasları gerilmekten sızlıyordu. 

Yeniden denedi ve bir erkek kahkahası işitti. Yataktan doğrulamamasının sebebi, gerçekten yatağa yapışık olmasıydı. Hırsla kollarını çekince, hem pijamasından, hem de yataktan yırtılma sesleri geldi.

Koca bir kahkaha tufanı o zaman başladı. Kapı ağzından içeri doluşan kardeşleri, Uğursuz Uğur, bir kaç tane daha genç iki büklüm olmuş, haline gülüyorlardı.

İsa, homurdanarak doğruldu. Kendiyle beraber kalkan döşekle, adeta yürüyen bir gulyabaniydi. Onları alkışlamaya çalıştı ama kolları güç bela bir araya geliyordu. 

"Pekala, bu şekilde damat olamam. Bana makas getirmek zorundasınız."

"Makas kesmiyor!" diyen Osman kahkahalarla gülmeye devam etti.

"Ulan, insanın kardeşi düğününde elini cebine atar. Benimkiler elini benim cebime atıyor."

"Pijamanın haline bakılırsa cebin epey delik ağabey."

Uğur'a yılgın gözlerle baktı. "Oğlum, senin aklın hep itliğe çalışıyor. Hiç yorulmuyor musun?"

"Hayatımda daha çok eğlendiğim bir düğün hatırlamıyorum. Hem halamdan kurtuluyorum hem de eniştemden para koparıyorum." 

İsa, hafif bir tebessümün suratını işgal etmesine engel olamadı. "Enişteyim değil mi?" 

"Şuna bak!" ağabeyleri olan ikizlerden Kasım uykulu gözlerini devirdi. "Bu da ağabeyimiz Mehmet gibi körkütük olmuş. Bize hayrı dokunmaz."

İsa sırıtarak Kasım'a baktı. Her yanı ağrısa da, mutluluk kalbinde filizlenmişti. "Küçüğün senden önce evleniyor diye mi bu sitemin?"

"Aman Allah korusun." Koltuğa doğru gerindi. "Evlilik uykumu böler. Yok orada yatma, oraya oturma, orada kestirme, burada şekerleme..."

Kasım, bulduğu her yerde uyurdu. Yanına kendini atan Kazım, tıpatıp benzer ikizine sırıtıyordu. "Gelecekle ilgili tüm hayalin uyumak mı?"

"Tabi ki!" Kasım esnedi. "Yurt dışında böyle bir meslek varmış. Yatakları deniyormuşsun. Bu gidişle ben oralara gider, hayalini kurduğum yata yata para kazanma işini elde ederim."

"O iş öyle işlemiyor." İsa, Uğur'un ipleri keserken pijamasını da kesmesini kaşlarını çatarak izledi. "Dilenci gibi görünüyorum." 

"Bence çok havadar oldu." İsa, yanı başındaki yastıklardan birini kardeşi Salih'e fırlattı. Ona, "Aklı Havada" diyorlardı. En küçüğün bir büyüğüydü.

"Ağabeylerim..." Uğur düşünüyormuş gibi her birine bakıp parmağıyla saydı. "Adlarınızı hatırlamak için beynimi epey zorlamak zorundayım. Bu sebepten konuşurken isminizi söyleyerek söze başlarsak."

"Ben Gökhan..." Ortanca ikizlerden Gökhan, Uğur'u kolunun altına sıkıştırdı. "Genelde Evde Yok Gökhan derler."

"Evde yoksan, neredesin?"

Gökhan'ın ikizi Hakan, Uğur'un kafasına şakadan vurdu. "Orda burada. Kimse Gökhan'a nerede olduğunu sormaz. O beleşçidir. Dışarda yer, bazen dışarıda uyur ama beş kuruş harcamaz."

Uğur'un gözleri ışıldadı. Gökhan'a hitaben, "Eğit beni!" diye yalvardı. "Kölen olayım ağabey."

Çocuk bunu söylerken Hakan'a bakıyordu. İkisini ayırt etmek güçtü. Ama kardeşler ikizleri ayırmak konusunda uzman olmuştu. Gökhan, Uğur'u gömleğinden çekerek yüzüne çevirdi.

"Önce doğru ağabeye yalvar. O Hakan."

Uğur kafasını kaşıdı. Kazım ve Kasım'a, Gökhan ve Hakan'a baktı. "Vallahi kafam çorba oldu."

"Musa burada olsa, kafan keşkül olacaktı."

Uğur gözlerini büyüterek, "O kimin ikizi?" diye sordu.

"Benim." derken İsa gururluydu. En iyi ikize o sahipti. Benzemeseler bile, en iyi arkadaştılar.

"Enişte senden bir tane daha mı var?" Kafasını yumrukladı. Hayal kırıklığıyla yatağı yere attı.

"Bilmediğin bir şey var ahmak çocuk. İkizler bedenen benzer. Ruhen değil."

"Şimdi şu iki adamın farklı insanlar olduğunu mu söylüyorsun?" Gökhan ve Hakan'ı işaret etti. "Gömleklerine kadar benziyorlar."

İkizler bir ağızdan güldü. İsa da sırıtıyordu. Sefil haldeydi. Pijaması yırtılmıştı. Saçları karman çormandı. Buna rağmen hayatının en hafif döneminde gibiydi. Ve en heyecanlı. 

"Bugün beni ne bekliyor?"

Gözlerini kısarak Uğur'a ve elebaşlarına baktı. Uğur ellerini havaya kaldırdı. "Tüm damada yapılacak eziyetleri dün gece yaptık. Düğüne pek bir şey kalmadı."

"Bir şey sorabilir miyim?" İsa, Uğur'a yaklaşarak homurdandı. "Siz her damada bunu yapıyorsanız, nasıl sağ kalıp, ailenize katılıyorlar?"

"Bildiğim kadarıyla başka halam yok." Uğur sırıttı. "Biricik halamızı da öyle geleneksiz verecek değiliz. Elbette kabuğunu deneyecekler. Bakalım kalıbının adamı mısın?"

"Öldürmezseniz evlenebiliyoruz yani? Bu Osman'ın oynadığı oyunlara benziyor."

"Tek farkla..." Uğur sırttı. "Kazanırsan prensesi değil, bölüm sonu canavarını alıyorsun."

"Halana böyle söylemeye devam edersen, o bölüm sonu canavarı seni çiğ çiğ yer."

"Sakin ol Mario." Kasım, esneyerek söze girdi. "Dikkat et de seni de yemesin."

İsa kızardı. Ama içinde bir yerde, kızla edeceği kavgaları bile sabırsızlıkla beklediğini biliyordu. Onun kafasının etini yiyebilir, didişebilirdi. Suratı büzüldü. Gülümsemesini gizlemeye çalışıyordu.

"Şuna bak şuna!" Mehmet ağabeyi gösterişle giriş yaptı. İsa'ya bir babanın gururuyla bakıyordu. 

"Ağabey?" İsa mutlulukla ağabeyini kucakladı. "Gelmeyeceğini sanıyordum."

"Gelmem mi?" Kardeşlerine gülen gözlerle baktı. "Şu koca eşeklerin arasında evlilik kervanına katılan biricik kardeşimi tek mi bırakacaktım?"

İsa gururla omuzlarını kaldırmak istedi. Komik bir edayla gözlerini kaçıran bekar kardeşlerine baktı. 

"Sırayı İsa bozdu." diye homurdandı Kazım. "Sırada ben vardım."

"On dakik arayla." Kasım gözlerini zorlukla açarak sordu. "Ne yani, Kazım evlendikten on dakika sonra mı gelinimi bulmam lazım?"

"Sen bu gidişle gelinini sadece rüyalarında bulacaksın." Mehmet ağabeyinin lafıyla herkes kahkaha tufanına tutuldu.

"Ben de öyle umuyorum." Sırıtarak yastığa sarıldı Kasım. "Adı da Hülya falan olur herhalde."

"Hülyaların bundan haberi var mı?" Mehmet sırıtarak kardeşine sarıldı ve "Biri daha geldi." dedi.

İsa anlamayarak etrafına bakındı. "Nerede?"

Önce bir çocuk sesi geldi. İsa, sevinçle ağabeyinin kızını ve eşini de getirdiğini fark etti. Hatice, güzel sarı saçları omuzlarında hoplarken İsa'nın kollarına atladı.

Sevimli, kalp şeklinde suratıyla neşe saçıyordu. "Artık evli amca mı olacaksın?" diye sordu. İsa utanarak kafasıyla onayladı. 

Hiç ummadığı bir ses araya girdi. "Ya da aptal aşık amca da olabilir."

İsa, kolları titreyerek kapıya döndü. Mehmet ağabeyi Hatice'yi kucağından alır almaz, İsa kapıda dikilen ikizine doğru koştu.

Musa, onu öyle büyük bir kucaklamayla selamladı ki, sanki aradan hiç üç sene geçmemişti. Sanki Musa, tanıdığı, şair ruhlu arkadaşıydı. Gözleri yanan İsa, "Sen neden geldin?" diye sitem etti. "Gelme dedim."

"Bir tane ikizim var. O da bir kez evleniyor."

İsa, ağlamak üzereydi. Bu zamana kadar onu ağlatan yegane kişi ikiziydi. Fedakar, güzel ruhlu, sevdikleri için gözü kapalı hayatını feda edecek kişi.

"Bir dakika..." Uğur, onların bu duygu dolu anını böldü. "Bu mu senin ikizin? E ama bu sana benzemiyor ki!"

"Benziyor." dedi İsa, kalbi sevinçle şişerek. "Bizim ruhumuz benziyor."

Musa da ona sevgiyle bakıp sırtına sertçe vurdu. "Bence sen ruhunun ikizini şimdi bulmuşsun."

"Aksine, o ruhumun paratoneri."

Musa sırıttı. "Desene, oldukça hareketli bir evliliğiniz olacak."

"Eh, benden başka türlüsü beklenmezdi."

"Yenge hanımla ne zaman görüşeceğiz?"

Musa, bir anda susan erkek güruhuna baktı. Sanki yasak bir kelime kullanmıştı. İsa, iç çekerek suratını astı. "Öğrenirsen bana da söyle."

"Ne yani, müstakbel eşini halen görmedin mi?"

"Bugün nikah kıyılacak. O zaman göreceğim."

Musa, gülümsedi. "Kalabalık ailenin kızını alan, kalabalık ailenin oğlu. Daha yolun başındasın değil mi?"

"Hiç sorma." İsa iç çekti. Üstlerini değiştirmek için herkes bir köşeye dağıldığında, İsa gömleğini giyerken Musa'yı sorguya çekti.

"Sen nasılsın? Biraz daha iyi gördüm sanki."

"Sonra konuşalım." Musa kaşlarını çattı. İsa, onda garip bir hava sezinledi.

"Neden sonra?"

Öfkeli gri gözler sabırsızca ikizini ikaz etti. "Bugün damatsın. Yüzünde yara bere istemezsin."

İsa daha da şaşırdı. Demek ki bir şeyleri anlamıştı. Ama ne kadarını? "Bunu konuşacağız." Aksi tonlamasına engel olamamıştı.

Musa, eğer aptallık edip kızı üzdüyse ona haddini bildirecekti. Allah ona aydınlık bir yol gösteriyordu. Musa'nın bunu görmesi lazımdı. Bu kıza iki elle sarılmalı, öfkesini bir köşeye bırakmalıydı. 

Düğün, asıl adıyla "Kız Alma." umduğundan daha hızlı oldu. İsa, bu anda bile Havin'i göremedi. Kızı kırmızı beyaz duvaklarla kapatmışlardı. Ta ki nikahları kıyılana kadar. Resmi nikahı kıyılırken, neyse ki sesi Havin'e benzeyen herhangi biriyle evleniyor olma korkusunu yendi.  Güzel kehribar gözleriyle ona baktı ve "Kabul ediyorum." dedi. 

İsa da buna benzer bir şeyler söyledi. Memur onu uyardı. "Daha yüksek sesle."

İsa, göğsünden kopup gelen kabullenmeyle, "Kabul ediyorum." dedi Erkek kardeşlerinin ıslıkları, alkışları ve tezahüratları ile ayağında keskin bir acı hissetti. Yerinden doğrulmaya çalışırken sandalyesi devrildi. Kafasını masaya çarptı ve bel kemiği, yüksek standın yanı başında ki ışıklandırmaya çarptı. 

Ona yukarıdan bakan Havin'in gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. "B-ben... üzgünüm."

İsa, sırıtarak yerden ona baktı. "Daha önce yapmadığın şey değil. Alışığım."

Havin kıkırdadı. Beyazlar içinde çok güzeldi.  Yanakları al al, gözleri olduğundan daha parlak görünüyordu. Ve, İsa'nın eşiydi. Beşik kertmesi, baş belası, nişanlısı değil. Karısı.

"Damat ölmeden halamı götürün bence." diye bağırdı Uğursuz Uğur, milleti kahkahaya boğarak. "Neyse ki nikah kıyıldı da, damat kaçamaz artık."

Havin'in tüm ağabeyleri bir anda Uğur'un kafasına vurdu. "Vallahi iki gram aklı var, onu da dayak yiye yiye kaybedecek." diye söylendi Uğur'un annesi. 

Kız alırken ağlayan aile, şimdi şen kahkahalarla gülüyorlardı. Sadece iki aile bir aradayken bile, koca salonu dolduruyordu. 

"Onlardan ayrılacağın için üzgün müsün?"

Havin, İsa'ya hüzünle gülümsedi. "Senelerce bu anın gelmesini beklemişim gibi umutlu, aynı zamanda bilinmezliğe gidiyormuşum gibi korku doluyum."

"Beni biliyorsun..." İsa gülümsedi. Onu rahatlatmak için elini gelinliğin eteklerinin arasında tuttu. "Korkma Kürt Güzelim. Kolay alışacaksın."

"Seni ya da kendimi öldürmeden bir ömrü nasıl geçireceğim?" 

İsa kısık bir kahkaha attı. "Tehlikeyi sezince sana alan bırakırım."

"Hiç ummadığın bir anda gelebilirim." Bu sefer Havin de gülüyordu. İsa, onu hep böyle güldürmeyi umdu. 

...

"E, orada da düğün yaptıydık." İsa somurtmamak için zor tutuyordu kendini.

"Oğlum, burada da en azından bir yemek dağıtmak lazım. Gelini görmeye gelenler olur. Takı takanlar olur."

"Gelinimi kimsenin görmesine ihtiyacım yok. Parayı da sana taksınlar."

"Ne kadar ayıp." diyen annesi cık cık, çekiyordu. 

"Şaka demiyorum anne. Sana taksınlar, biz sonra alırız." İsa huysuz bir çocuk gibi odanın öbür ucunda oturan karısına baktı. Kıza süslü bir elbise giydirmişler, İsa'nın ulaşamadığı bir yere oturtmuşlardı. 

"Ateş başına mı vurdu?" Anası öfkeyle iç çekti. "Kaldı sekiz. Kazasız belasız hepinizi nasıl everecem ben?"

"Ben halen evlendiğime inanmıyorum." İsa, anasına yan yan baktı. "Karımla aynı arabada bile yolculuk yapmadım."

"Bugünden sonra karını alır, evine götürürsün. Kafamda dikilme de, git erkek misafirleri selamla."

"Bir insan üç gün nasıl düğün yapar?" İsa, ona gülerek bakan Osman'a suratını astı. "Sen sen ol, başka şehirden kız alma."

O gün, İsa karısını göremedi bile. Misafirler karşılandı, ikramlar yapıldı, hediyeler verildi. Bir düğün gibi değil de, düğün daveti gibiydi. Tek fark, ailesi öyle kalabalıktı ki, davet düğün kalabalığını aratmıyordu. 

Gece çöküp herkes dağılınca, İsa yorgunluktan uyuklar vaziyetteyken anası yanına geldi. "Burada mı uyuyun istersen. Eviniz uzak, yol da uzun."

"Evime gideceğim." İsa doğrulmaya çalıştı ama öyle halsizdi ki, sendeledi.

Yengesi avluya geldi. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı. "Havin tüm bu yorgunluğa dayanamadı. Uyuyakaldı."

İsa, ansızın koltuğa oturdu ve şöyle dedi:

"Bende şans olsa zaten, on kardeşli ailenin ortancası olmazdım."

"Sen ortanca değilsin," annesi ona aptala bakarmış gibi baktı. "Musa senden önce doğdu."

Kardeşlerin hepsi bir köşeye dağılmıştı. Musa'ya bakındı. "Musa nerede?" 

Selnur yengesi, sanki diken yutmuş gibi bir anda omuzlarını kaldırdı. Gözlerini kaçırdı. Yalan söyleyemediğini biliyordu İsa, onu zorlamak istemedi ama Musa ile ilgili bir şeyler bildiği kesindi.

"İstersen sana eski yatağını açayım?"

"Havin nerede yatıyor?" diye sordu İsa yengesine. 

Yengesi kızardı ve gülmemek için kendini tutuyormuş gibi yanaklarını kastı. "Hatice ile, misafir odasında."

"Hatice ile mi?" İsa, yenilgiyle omuzlarını düşürdü. Odasına doğru ilerlerken, "Musa gelince yanıma gönder yenge." dedi. "Onunla konuşacaktı."

"Gelirse tabi," diyen yengesine garip garip bakarak odasına girdi. Yüz üstü kendini tek kişilik karyolasına attı ve acı bağırtısını yastığa gömdü.

Senelerdir nişanlı olduğu beşik kertiğiyle evlenmişti. Yine de, bu erkek odasında, bir başına yatıyordu. Kollarıyla onu sarmanın hissini anımsayarak, yastığına sarılarak uyudu. Neyse ki çok yorgundu da, hemen uyuyakaldı. 

Gecenin bir yarısı sadece bir çıtırtıya uyandı. İkizi, odaya sessizce girmeye çalışıyordu.

"Neredeydin?" diye homurdandı İsa.

"Senin burada ne işin var? Artık karınla yatsan diyorum."

"İkizimle ayrılmaya gönlüm el vermiyor." İsa uykulu sesinde ki alaya engel olamadı. 

"Kız sonunda senden koca olmayacağını anlayıp, düğün gecesinde köyüne mi döndü?"

"Hayır, üç yaşında ki yeğenim tarafından alıkonuldu."

Musa yatağına yatarken kısık bir kahkaha attı. Üstünde garip bir neşe vardı. Kapşonlusuyla yatağa yatıp, ellerini başının altına yerleştirdi. "Bu son gecemiz." Ona gülen gözlerle bakıyordu. "Artık benimle yatamazsın ikizim."

"Ağlatacaksın beni. "İsa homurdanarak tavana bakıp, uykuya dalan zihnini uyandırmaya çalıştı. "Bu saatte nereden geliyorsun."

Musa, yakışıklı yüzünü tamamen ortaya seren bir gülümsemeyle sırıttı. "Küçük bir pinokyoya ders verdim."

İsa, algıları onu uyarsa da uyanamadı. Sadece şunları söyleyebildi. "Onu üzme kardeşim."





Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 384 14
Bir kaza sonucu anne babasını kaybeden genç bir kızın kendine aile kurma çabasının en acı verici hikayesi... Kimsesiz kalan ve bunu hayatının gerçeğ...
53.2K 4.5K 44
Ayakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini...
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
1M 56.7K 54
"Gülmeyi sevenlere ithafen..." Bir derginin genel müdürü olan Ali Ömer Erez; görünürde çapkın, hovarda ve ciddi ilişkiden kaçan bir adamdır. Tamamıyl...