NEVA

By aycaasenaa_

6.7K 1K 2.9K

Küçüklüğümüzden beri hepimizin başucunda istediği bir müzik kutusu vardır. Kutunun kapağı açılır, balerin dön... More

TANITIM
2. BÖLÜM
3.BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. Bölüm
12. Bölüm
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM (+18)
18. BÖLÜM

1. BÖLÜM

816 106 204
By aycaasenaa_




Okumadan önce oy verirseniz ve okuduktan sonra fikirlerinizi belirtirseniz beni çok mutlu edersiniz, fikirleriniz benim için çok önemli. şimdiden gözlerinize sağlık, satır aralarında bekliyor olacağım, keyifli okumalar.

Hislerin egemen olduğu savaşı insanın beyni kazanabilir miydi? Yıllardır önümüze sunulan mantık mı, duygular mı sorusunun kazananı kim oldu?

Duygularımızı hiçe sayamazdık, yıllardır en iyi öğrendiğim şey buydu. Kendini istediğin kadar kitle, istediğin kadar tuğlalar koy ve duvarlar oluştur... Yine de zaafının olduğu bir ip benliğinden çekildiği anda yerle bir olursun. Zaaf edinme diye çokça öğüt verilir ama zaaflarınız olmazsa kendinizi gerçekleştiremezsiniz. Zaaflar insana, kalbi olduğunu hatırlatır. Kalbiniz olmadan yaşayamazsınız.

Onun için mantığını eline, duygularını ruhuna koyacaksın.

Mantığınla insanları, duygularınla içindeki şeytanı yeneceksin.

Bunu başardım mı diye düşündüğüm her an, gözümün önüne akıp giden 9 yılım geliyor. Başardım. Hiçlikten nasıl var olunur herkese gösterdim, hala da göstermeye devam ediyorum.

En büyük zaafım ise buzun üstünde durduğum dakikalar.

Yanımdaki sandalyenin çıkardığı gürültü ile düşüncelerimden kurtulup gözlerimi televizyon ekranından ayırdım. Birinciliğe oynanan bir ligdeki Rus patencileri izlemek artık ayrılamadığım bir bütünüm haline gelmişti.

"Dalmışsın yine." Sandalyeye yerleşen Şura'ya dönüp uykumu alamadığım için şişen gözlerimi kıstım. Her zamanki gibi sabah yedide uyanmış gibi değil de günlerdir uyuyormuş gibi enerjik ve bakımlıydı.

"Ligin finallerini izliyordum." Dedim tekrar televizyona dönerken. Çantasıyla uğraşmayı bırakıp benim gibi ayaklarını ısıtıcının önüne uzattı ve başını omzuma yasladı.

"Biz de bir gün bu liglerde yarışır mıyız?" sorusuna sesli bir şekilde gülüp elimi kızıllığına hasta olduğum saçlarına daldırdım. Şura ile birbirimize tek benzeyen yanımız bembeyaz tenimizdi. Diğer her özelliğimiz birbirine öyle zıttı ki bazen nasıl anlaştığımızı uzun uzun düşündüğüm oluyordu. Hayatımda canımı yakmasına izin verdiğim ve sevgisini sonuna kadar hissettiğim nadir insanlardandı.

"Tabii ki yarışacağız, kızılım." Dedim başımı onunkine yaslayarak. "Şüphen mi var?"

Kıkırdayarak bana daha çok sokuldu ve ellerini omzuma attığım şalın içine soktu. Kış aylarının tam ortasındaydık ve bizim soğuğa alışık bünyemizi bile titretecek bir hava vardı. Vera'nın en önemli özelliği yazının bile soğuk olmasıydı.

"Seçmelerden sonra kategorilere yeni kişiler eklenecekmiş. Babam ve müdür konuşmuş geçen gün, diğer kulüplerden transferler sağlanmış." Derin bir nefes aldı. "Ona yakın kişi gelecekmiş, ortalık yine karışacak gibi."

Gözlerimi devirip bacaklarımı kendime çektim. Her yıl bir şeyler yapıp ortalığı karıştıran bir yönetim kurulumuz vardı. Onlar benden, bende onlardan hazzetmezdim ama ikimizde birbirimize mecburduk.

"Her yıl birileri geliyor sonra kaçarak geri gidiyorlar. Diğer kulüpler de bir saat çalışma varsa bizde beş saat var, hala öğrenemediler ve hiçbiri de sıkıya gelemiyor." Kantine girenlerin uğultusu kulaklarıma dolarken Şura omzumdan ayrılıp dikleşti.

"Bir şey diyeceğim," gergin çıkan sesi ile gözlerimi karşımızdaki duvardan çekip ona baktım. Vücudunun kasılmasından ve kahverengi gözlerinin titremesinden büyük bir şey patlatacağı belliydi. Hiçbir şey demeden ona baktığımda, "Arsal Korkut gelebilirmiş." Dedi.

Aldığım nefes boğazımda kalırken hafifçe öksürdüm. Benden bağımsız kocaman olan gözlerimle yüzüne baktım ve şaka demesini bekledim ama tedirgin bakışları bana istediğimi vermedi.

"İmkânsız." Dedim reddederek. "O çocuğu alacak kadar sağlam bir teklif yapmamışlardır." İçimdeki korkuyu itmeye çalışırken bizi dinleyen biri var mı diye kontrol ettim. Sesim olduğundan daha yüksek çıkmıştı.

"Müdür alacağı konusunda eminmiş." Dedi Şura bana yaklaşarak. İkimizin de korktuğu konu aynıydı, 24 kategorisinde tek kişi olabilirdi ve şu an o kategoride bulunan kişi bendim başka birisinin gelmesi demek, benim gitmem demekti.

"Şura." Dedim çaresizce. "Kaybedemem." Belirsizlik hissi kalbime büyük bir gürültüyle yerleşirken derin bir nefes almaya çalıştım. Bu zamana kadar o kategoriye bir kişi dışında kimseyi almamışlardı. Şimdi karşıma çıkartacakları kişi, Arsal Korkut'tu.

Bir tek yeteneği değil, arkasındaki torpil de sağlam olan birinden bahsediyorduk. İstediğim kadar lig birincisi olayım yine de bir yerden sonra yanında hiç kalırdım.

"Bir sakin ol." Dedi Şura elini omzuma koyarak. "Sözleşmen var çıkartmaları imkânsız, hem daha bir şey belli değil."

"Sözleşmem seçmelerden on gün sonra sona eriyor." İçimdeki korkuyu dudaklarımdan bıraktıktan sonra arkama yaslanıp başımı geriye attım. O sözleşme üç yıldır mecburi olarak yenileniyordu, piste çıkacak benim derecemde kimse olmadığı için gözlerini kapatıp önüme kağıtları koyuyorlardı şimdi işler tamamen değişmişti. Aniden aklıma gelen düşünceyle Şura'ya döndüm. "Melike ve Eda ile konuştun mu? Sonuçta biri kardeşi biri kuzeni." Şura başını olumsuz anlamda salladığında elimle yüzümü ovaladım.

"Kalk." Ona doğru döndüğümde çantasına uzanıp eliyle hızlı olmam için hareket yaptı. "Seçmelerde Melike ve Eda'da var, sen kategorilerde olmadığın için çalışman yok ama bizimki devam ediyor. Pisttelerdir gidip konuşalım."

İçimdeki ağırlığı yok etmek adına hızlıca ayağa kalkıp sırt çantamı ve montumu aldım. Kantinin çıkışına doğru yürüyen Şura'yı takip ettim. Kulübün merkezinden sola döndüğümüzde iki tarafı da tablolar ve madalyalarla dolu olan koridora girdik. Tabloların üstünde yazan, yaşayan efsane ve rahmetli kelimelerini her gördüğümde beynime dolan sorular bu sefer yaşadığım belirsizlikten dolayı arka taraflara sürüklenmişti.

Yıllar sonra rahmetli diye mi anılacaktım yoksa yaşayan efsane diye mi? Sırf bunu öğrenmek için bile derhal yaşlanmak istiyordum. Verdiğim her çabayı efsane olarak anılmak adına vermiştim ama insanın geçmişi bazen bütün geleceğini lekeliyordu. Benimki o geçmişlerden biriydi.

Hem lekeli hem de üstü kapanmayacak kadar delik deşik.

Koridoru geçip sağa döndüğümüzde piste inen merdivenleri hızlıca atlayarak sürgülü kapıdan içeri girdik. Alt kategoriden insanların doldurduğu alanın uğultusu büyük alanda yankılanırken dar alandan çıkıp bizim için ayrılan banklara yürümeye başladık. Rana Hoca her zamanki gibi masasında oturmuş pistte kayanlara bakarak elindeki kâğıda notlar alıyordu.

Şura'nın bileğimi tutmasıyla gözlerimi ondan ayırıp beni yönlendirdiği yere yürümeye başladım. Melike ve Eda pisti koruyan siyah bariyerlere yaslanmış, Ekin ile sohbet ediyordu. Melike ve Eda ile tanışmamın üzerinden çok zaman geçmemişti, ikisi de benden üç yaş küçüktü ama herkesin aksine yargısız davranmayı çok iyi biliyorlardı. İlk geldikleri günü hiç unutmuyordum, senden öğrenecek çok şeyimiz var diye başlayan cümlelerini de öyle. Birinin kuzeni birinin abisi benimle aynı pozisyonda hatta daha iyi komundayken bunu söylemeleri beni inanılmaz mutlu etmişti. Ekin ise onların kulübe girmesini sağlayan kişi ve Melike'nin sevgilisiydi. İkisinin arasındaki bağa da sevgiye de bayılıyordum.

Önlerinden geçtiğimiz kişilerin bakışlarını umursamadan onların yanında durduğumuzda üçünün de başı bize döndü.

"Ayza." Eda'nın kollarını boynuma dolamasıyla gülümseyip ona karşılık verdim. Abisi ile ne kadar tanışamamış olsak da Eda'ya bayılıyordum. Küçük bir kız kardeşten daha fazlasıydı. Benden ayrılıp, "Nasılsınız?" diye sorduğunda fazladan kelimeleri hiçe saydım. Belirsizlik içimde büyüdükçe sıkıntım daha da artıyordu.

"Abin buraya mı transfer olacak?" diye sordum lafı dolandırmadan. Gözleri benimle Şura arasında gidip geldikten sonra kollarını vücudumdan çekip başını salladı.

İçimdeki yangının körüklendiğini hissettim.

"Evet dün sözleşmeyi imzaladı ama siz nereden biliyorsunuz ki?" diye sorduğunda duvarlarını indirdiğim gözlerle Şura'ya baktım. Kulüp resmen beni gözden çıkarmıştı ve benim bundan, transferlerin bittiği gün haberim oluyordu.

"Yönetimden duyduk." Dedi Şura, sesinde sitem vardı. "Çift kategorisinden girmedi değil mi?" Yanan gözlerimi Eda'ya çevirip umutla ona baktım ama başını imkânsız bir şey söylemişiz gibi sallamasıyla tutunduğum son dalda büyük bir gürültüyle koptu.

"İmkânsız." Az önce yaptığı gibi bariyere geri yaslandı. "Abim çift artistik yapmaz." dedi kendinden emin bir şekilde.

"24 kategorisinde tek kişi olabilir." İçimdekileri ortaya dökerken Ekin'in kaşları şaşkınlıkla kalktı. Melike ona sardığı kolunu gevşetip aramızdaki mesafeyi azalttı. Hislerimi hepsinin yüzüne serpiştirmiş gibiydim, benim hiç şansım yoktu.

"O zaman sen?" Eda'nın çaresizlik kokan sesi aramızda dağılırken devamını getirmesine izin vermeden başımı salladım. "Ayza, abim bilse asla yapmazdı." Dedi savunmaya geçerek. "Eminim haberi yoktur. Sen yönetim ile konuştun mu?"

Elimdekileri arkada duran banka bırakırken içimdeki sinirle baş etmeye çalışıyordum. Her şeyi yakıp yıkmamak için hiçbir sebebim yoktu. Kimse emeklerimi önemsemiyordu. 9 yıldır ilmek ilmek işlediğim varlığımı hiçe saymalarını mı yoksa bundan en son benim haberim olmasına mı sinirlenmem gerekiyordu? Belirsizlik ağları içimde ince ince örülürken sıkıntılı bir nefes aldım.

Fevri hareket etmemeliydim, hiç etmemiştim, şimdi de sakin olup mantıklı düşünmem gerekiyordu.

"Yeni haberim oldu." Dedim Eda'ya bakarak.

"Arsal Abi böyle bir şeye izin vermez." Ekin ellerini saçlarından geçirip etrafına bakındı. "Eda'nın dediği gibi bilse yapmazdı, öğrendiğinde mutlaka gereken tepkiyi verir. Sıkıntı yapma, senin gibi birini hiçe saymaları büyük hata olur."

Kelimeleri beni avutmak için olsa da içime hiçbir yararı dokunmamıştı. Sessiz kalarak piste baktım, seçmelere çalışanların bazıları pistte kayıyor, bazıları ise kenarda sıralarını bekliyordu. Bir yanım gidip Rana Hoca'ya sormak istese de eğer böyle bir şey varsa bile kılını kıpırdatmayacağını bildiğim için kendimi dizginlemek zorunda kaldım.

Arsal benden daha değerli bir oyuncuydu, kimse kendini böyle bir şey için riske atmazdı.

Yanımdakiler kendi aralarında teoriler üretirken evim gibi olan alana sığamadığımı fark etmem çok kısa sürdü. Sanki tavandan etrafa yayılan parlak, beyaz ışık içimi görünür hale getirip, beni çıplak bırakıyordu.

Elim banktaki çantama ve montuma gittiğinde Şura'nın başı bana döndü. "Gizem'e gidiyorum." Dedim hiçbirine bakmadan. "Sonra konuşuruz."

Hızlı adımlarla pistin arka kapısına ilerlerken Şura'nın önüme geçmesiyle aniden durdum. Ellerini yüzüme yerleştirip gözlerimin içine baktığında biriken her şeyi orada kusmak istiyordum. Aniden gelen bu iğrenç duygu beni mahvetmişti.

"Halledeceğiz." Diye fısıldadı, kollarını boynuma dolarken. "Her zaman başardın, şimdi de öyle olacak."

Sarılmasına karşılık verirken inanmak istedim, öyle olmasa da kanmak istedim her bir kelimesine. Çünkü inanç, insanı kör kuyudan kurtaran tek şeydi. Bir nesneye veya bir insana inanmak kolay değildi ama olduğunda karmakarışık yollar bile düzleşiyordu.

"İyi ki varsın." Dedim sıcaklığından ayrılırken. Gözlerimiz kesiştiğinde ona hep söylediğim cümleyle gülümsedi. Hayatımda olan her insana bu kelimeyi söylemek alışkanlık haline gelmişti.

"Gizem'den ayrıldığında tek kalmak istemezsen beni ara." Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra sanki uzağımdaymış gibi elimi sallayıp çıkışa yürüdüm.

Tam aksine yalnız kalmak istiyordum.

Tesisin bahçesinden çıktıktan sonra sokağın başında kalan taksilerden birine bindim ve Gizem'in ofisinin adresini verdim. Tek şanslı yanım akıl alacağım insanların olmasıydı ama şu an buna kulüp dışındakiler dahildi. Herkesin aklı seçmelerdeyken kimseden beni düşünmesini isteyemezdim.

Kulaklıklarımı taktıktan sonra beyaz montumun şapkasını takıp, başımı cama yasladım. Gri bulutlar yağmurun habercisiydi, en sevdiğim koku yine bütün şehre hâkim olacaktı; yağmurdan sonraki toprak kokusu.

Annem küçükken bunu sevmenin çok yanlış olduğunu söylerdi, toprağı koklarsan seni çeker diye direttiği zamanlar bile olmuştu ama onunla alakalı aklımda doğru bulmadığım tek şey buydu. Toprak kokusuna aşıktım, annemin sözleri bile bunu gölgeleyemiyordu. Hayatımız zaten bir gün toprakla son bulacaktı, kokusunu içimize çekmek bize ne kaybettirirdi ki?

Taksinin kaldırımlara sıçrattığı sulardan gözlerimi çekip çantamdan telefonumu çıkardım. Gizem'e geldiğime dair kısa bir mesaja attıktan sonra mesaj kutumda Savaş'ı buldum.

Neredesin?

Mesajı gönderdikten sonra arkama yaslanıp cevabını beklemeye başladım. Savaş 18 yaşımda tanıştığım ve bu zamana kadar beni birçok bataktan kurtarmış kişiydi, çoğu kişi ona sadece arkadaş dese de abiden öteydi benim için, gölgesinde dinlendiğim hiçbir anı unutamazdım. Kaybetme korkusunu en derinden yaşadığım yıllarda onun hayatına bir kız girmesinden deli gibi korkuyordum, onu elimden almasından ve elimi uzatacağım kimse kalmamasından... ama hiçbir zaman böyle bir şey olmadı. Şimdi 24 yaşımda en sağlam kişiliğimle yine yanımdaydı.

Şura ile 15 yaşımda kulübe ilk girdiğimde tanışmıştık. İlk başta birbirimizden öyle nefret etmiştik ki eğer ikimizde şiddete meyilli olsaydık muhtemelen çok kötü şeyler yaşanırdı ama sonrasında en büyük iyilikleri de kız kardeş sıcaklığını da onda görmüştüm. Kış gecelerinde birbirimize sarılışlarımızı asla unutmazdım. En büyük farklılığımız ailelerimizdi, hatta bir ara aramıza büyük bir bariyer bile örmüştü bu farklılık ama Şura tek kelimesiyle onu yerle bir etmişti.

Kardeşim.

Kan bağıyla asla tatmadığım ama bir gülümsemeyle hayatımı kaplayan o güzel kelime.

Gizem'le olan bağımız ise hepsinden farklı. İki yıl önce hayatımın en büyük depreminde sözlerime inanan ve beni suçlu göstermeye çalışan her tezi çürüten avukatım, sırdaşım ve dostum. İlk tanıştığımızda korkudan dilim dönmezken gözlerimden anlamıştı ne olduğunu ne demek istediğimi ve neyi savunduğumu... ona minnettardım.

Derin bir nefes alıp yavaşlayan taksiden dışarıya baktım, Yelaldı tabelası gözüme çarptığında telefonu son kez kontrol ettim ve cüzdanımdan ücreti çıkartıp beklemeye başladım. Taksi büronun önünde durduğunda parayı şoföre verip kendimi dışarıya attım.

Küçük yağmur damlaları yüzüme vurduğunda gülümseyerek büronun bahçesine girdim. Savaş hala geri dönmemişti, muhtemelen Gizem ile işim bittiğinde dönmüş olurdu ama Gizem'i de kaçırmış olurdu. O ikisi arasında bir şeyler vardı ama ne olduğunu bir türlü çözememiştim. 2 gündür beni aramadığı için çözecek zamanım da olmamıştı, bunun sebebini de hala bilmiyordum ama yoğundur diye kendimi kandırmak en büyük özelliğimdi.

Gizem'in kare şeklini almış çimlerle döşenmiş bahçesinden geçip geniş cam kapısını açtıktan sonra parlak beyaz fayanslarla süslenmiş koridoruna girdim. Düzen ve temizlik takıntısı bürosunda da çok iyi belli oluyordu. Her yer göz alıcı şekilde parlarken önünden geçtiğim masaların simetrisi kusursuzdu.

Diğer avukatların önünden geçerken başımı kaldırmadım ve adımlarımı hızlandırıp Gizem'in sekreteri olan genç adamın önünde durdum. Başını kaldırıp bana baktığında gülümseyip, "Gizem Hanım içeride mi?" diye sordum. Gülümsememe karşılık verirken elindeki kalemi bırakıp ayağa kalktı. "Evet sizi bekliyordu." Masanın yanından çıkıp yanıma gelirken elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Ben hallederim rahatsız olma. Kolay gelsin."

Siyah kapıyı çalmaya gerek duymadan içeri girdiğimde Gizem ağzına götürdüğü kupayı hızla masaya bırakıp ayağa kalktı.

"Ayza'm." Topuklularının sesi oda da çınlarken gülümseyerek masasının arkasından çıktı. "Hoş geldin." Gülümsemesine karşılık vererek onu süzdüm ve hep yaptığım gibi tek kaşımı kaldırdım. Vücut hatlarını belli eden simsiyah bir elbiseyle öyle şık görünüyordu ki yine kendimi pijamalarla karşısına çıkmış gibi hissetmiştim.

Kollarını bana uzattığında ona sokulup başımı omzuna yasladım. "Hoş buldum." Dedim. Kendi gibi kusursuz kokusunu içime çekerken. Elini dağınık saçlarıma geçirip hafifçe okşadıktan sonra kendini geri çekip omzumu sıktı.

"Bir şey olmuş." Dedi yüzümün her detayını incelerken. Dudaklarımı sarkıtıp sabahtan beri doyamadığım havayı tekrar içime çektim. "Gel bakayım." Beni elimden tutup masasının önündeki koltuklara oturttuktan sonra telefonuna uzandı. "Kahve?"

Başımı yavaşça sallayıp üzerimdeki montu çıkarmaya başladım. Gizem telefondaki kişiye komutlar verirken montumu arkama bıraktım ve gözlerimi masanın arkasındaki yarısı cam olan duvara diktim.

Bulutların grileşmesi yanında hava da kararmıştı. Gece, şehrin üstüne kasvetli bir şekilde çöküyordu.

"Anlat bakalım." Yine dolaylı yoldan anlatmak yerine direkt olarak konuya girmeyi seçtim.

"Kulüp bana haber vermeden sözleşmemi bitirmiş." Gizem arkasına yaslanmak yerine kaşlarını kaldırıp bana doğru eğildi. Yüzümdeki ciddiyeti ölçmek için bana bakarken bakışlarımı kaçırmadan bal rengi gözlerine baktım.

"Senin haberin var mıydı?" dedi ciddi bir ses tonuyla.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır. Bugün Şura'dan öğrendim, Arsal Korkut'la sözleşme imzalamış. Benim kategorimde."

"Sözleşmeyi imzaladığına emin misin?"

Tekrar başımı salladım. "Kardeşi onayladı."

"Bir tanem bu suç." Odanın kapısının açılmasıyla gözleri oraya kaysa da ciddiyetini bozmadan devam etti. "Senin sözleşmen bitmeden birisine sözleşme imzalatamazlar, haksız fesih." Genç bir kız tepsideki kahveleri önümüze koyarken bu tarafını düşünmemenin saflığıyla Gizem'e baktım.

"Ne yapabiliriz?" içimdeki dallar yeşerirken koltukta öne kayıp Gizem'e yaklaşabildiğim kadar yaklaştım. Önündeki kahveden bir yudum aldıktan sonra masaya koyup koyu kahve saçlarını omzundan geriye attı.

"Bekle." Dedi gözlerimin içine bakarak. "Sözleşmenin kesin olarak bittiğini bilmiyorsun, sana bir şey söylemediler değil mi?" başımı olumsuz anlamda salladım. "O zaman sürecin dolmasını bekleyeceksin, eğer senin sözleşmeni bitirirlerse bunu senden habersiz ve sözleşmen bitmeden yaptıklarını hatırlatarak hukuki süreci başlatırız." Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. "Ama şu an fevri davranmaman gerek, bu konu hakkında kimseye bir şey söyleme ki duyup da önlem almasınlar."

Dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirip önümdeki sade kahveden büyük bir yudum aldım. "Kulübün bunu bilmeme imkânı var mı ki? En iyi avukatlarla çalışıyorlar."

Gizem kendinden emin bir şekilde gülümseyip masadaki telefonuna uzandı. "En iyi diye bir şey yoktur. Kendini mükemmel sanan herkes büyük hatalar yapar, bakarsın sizin kulübün büyük hatası da bu olur." Telefonun tuşuna dokunup ekranı aydınlattıktan sonra kısa bir süre bakıp tekrar kapattı. "Tabii ki unutmama ve buna karşı tedbir alma ihtimalleri var burası da sakinliğini ele alman ve her şeye hazırlıklı olman gereken yer." Dedi yine öğüt vererek. Abla gibi bakan gözleriyle gerilmem gereken yerde rahatladım. "Çok zor şeyler atlattın güzelim, buna dağılman olur mu? Elinden sadece kayacağın yerin adını alıyorlar, yeteneğini veya benliğini değil. Bunları hiçbir zaman alamazlar. Bu şehirde seni istemeyecek bir tane kulüp yok." Dişlerini göstererek gülümsedi. "Bırak onlar istemesin."

Dedikleri bir yandan rahatlatsa da üstüme çöken şey elimden aldıkları kulübün ismi değildi, o kulübe verdiğim emekti.

"Emeklerim." Dedim sadece içimdekileri dökerek. Emeklerim, her yaşım, hislerim, o piste attığım her çizik.

"Emek bir kere verilince biten bir şey değil, Ayza." Masanın üzerinden bana uzanıp kucağımdaki ellerimi avuçlarına aldı. "Yine çabalarsın, başka bir pistte, başka bir şekilde."

Önümdeki kahveye uzanmaktan vazgeçip oturduğum koltuğa gömüldüm. Her kelime duygularıma işlese de içime işlemiyordu. Başka bir pist demek en baştan başlamak demekti, resmen 15 yaşına geri dön ve emekle demekten farksızdı. Bunu anlatabileceğim kimse yoktu, bunu anlatırken kullanabileceğim bir kelime de yoktu.

Gizem'in telefon sesi oda da yankılanırken koltukta geriye attığım başımı kaldırmadan kirpiklerimin altından ona baktım. "Efendim Savaş?" ağzından dökülen isimle kaşlarım çatılırken masanın üzerine bıraktığım telefona uzandım ve mesaj kısmına girdim.

Savaş geri dönmemişti.

Gizem telefonda gülerek bir şeyler söylerken aldığım nefesi geri verip telefonu masaya bıraktım. Bunu düşünemeyecek kadar yorgundum. Evime gitmek istiyordum.

Yavaşça doğrulup arkamdan montumu alırken Gizem'le göz göze geldim. "Eve gideceğim." Dedim yorgunluğumu belli eden bir ses tonuyla.

"Yemeğe gideceğiz gel sende."

Huzursuzluk içime taht kurarken başımı salladım. "Yok." Çantamı ve telefonumu aldıktan sonra ayağa kalktım. "Yorgunum, duş alıp uyuyacağım. Selam söyle." Dedim Savaş'ın duyacağı bir şekilde. Gizem'in yanağına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra telefonu kapatmasına izin vermeden hızlıca odadan çıktım. Arkamda kalan bakışları veya koşar gibi attığım adımlar yüzünden bana bakan insanları umursamadan kendimi dışarıya attım ve hızlıca büronun bahçesinden ayrıldım.

Savaş'ın iki gündür süren tavrını anlamıyordum, hayatıma şimşek gibi düşen olayları anlamıyordum. İki gündür mesajlarıma cevap vermeyen insan bugün benim dışında kimseyle sorunu olmadığını göstermek istercesine yemeğe çıkıyordu.

Ben hiçbir şey anlayamıyordum ve bilmediğim her şey içimdeki belirsizlik çukurunu daha da genişletiyordu.

Büro'nun olduğu sokaktan çıkıp ana caddeye adımımı attığımda yere sertçe dökülen damlalar hızını arttırdı. Montumun şapkasını takıp ellerimi ceplerime soktuktan sonra caddenin sonundaki taksi durağına doğru acele etmeden yürüdüm. Cebimde titreyen telefonu umursamadan başımı gökyüzüne kaldırıp damlaların tenimi acıtmasına izin verdim.

Soğuğu seviyordum, hissettirdiği gerçekliği ve bilinçsiz gözüken insanları kendine getirmesini seviyordum.

Peş peşe telefonuma düşen mesajlarla oflayarak telefonu çıkardım.

Şura: Arsal yarın kulübe geliyormuş.

Şura: Sabah hem de.

Şura: Konuşabiliriz.

Şura: Eda çok anlayışlı olduğunu söyledi.

Şura: Anlatırsak anlarmış.

Şura: Deneyelim lütfen.

Şura'nın tek tek attığı mesajları okurken sokağın ortasında durup kısa bir süre gözlerimi kapattım. Sakinliğimi korumak en büyük silahımdı, yine aynısını yapacaktım.

Hayır. Gelsin, ne olacağını görürüz ama bu konu hakkında kimseye tek kelime etmek yok.

Cevap beklemeden telefonu cebime atıp ileride duran boş taksilere doğru yürüdüm ve taksiye binip evin adresini verdim.

..

Uzun ve sıcak bir duşun ardından havluya sarınıp mutfağa girdim. Isıtıcıya su koyduktan sonra eve geldiğimde salondaki sehpaya bıraktığım telefonu alıp kapatma tuşuna bastım.

Şura beni ikna etmek için bir yığın mesaj atmıştı ama şu an bunların hiçbirini düşünmek istemiyordum.

Salonla mutfağımı ayıran adanın önündeki tabureye oturup elimi çenemin altına koydum. Evim binanın en üstünde olduğu için çatıya vuran yağmur damlalarının sesi müziğe olan ihtiyacımı yok ediyordu. Baş parmağımı çenemden boğazıma kadar uzanan derin izde gezdirirken gözlerimi kapattım.

Bir iz, bütün duyguları anında vücuduma yükleyebilirdi. Bunu engelleyemezdim.

Göz bebeklerimi hapsettiğim karanlıkta ortaya çıkan görüntülerle derin sularda soluksuz kalmış gibi derin bir nefes aldım ve gözlerimi hızla açtım.

O görüntülerle yüzleşmeye cesaretim yoktu.

Suyun kaynama sesi mutfağı doldururken sandalyeden inip odama yürüdüm. Küçük koridorun ucundaki beyaz kapıyı açıp yan tarafında kalan dolaba yürüdüm ve üzerime pijamalarımı geçirdim. Camın önündeki geniş yatak bana göz kırpsa da küçük koltuğumun üstünde duran battaniyeyi alıp odadan çıktım.

Gözlerime çöken ağırlık kahve içme isteğimi hiçe saydığında ısıtıcıyı kapatıp kendimi büyük koltuğuma attım.

Hiçbir şey düşünmeden kendimi sıcaklığa emanet ederek gözlerimi kapattım.

...

Kulübün merdivenlerini hızla çıkıp içeriye daldığımda sıcak havanın yüzümü acıtmasını önemsemeden kantine doğru koştum. Gece uyumak ve uyumamak arasında gidip geldiğim için bir türlü dinlenememiştim. Sabah kalktığımda evdeki saate bakmadan telefonu açmıştım ve onlarca mesaj telefonu kilitlemişti.

Rana Hoca bugün küçük bir çalışma için beni çağırmıştı ve uyandığımda bu çalışmaya 20 dakika vardı. Hala Rana Hoca'ya önceden haber vermediği için saydırırken bizimkileri görmemle kantinin ucundaki masaya yürüdüm.

Bu çalışmaya katılmasaydım zaten ucunda yürüdüğüm ip paramparça olacaktı. Resmen bilerek yapıyorlardı. Önümdeki masaya çantamı sertçe koyduğumda herkes beni yeni fark etmiş gibi irkildi. Hadi Melike, Eda ve Ekin yan yana oturuyordu ve kapıya arkaları dönüktü ama Şura beni nasıl fark etmemişti anlamıyorum...

İçimden her şeye saydırmayı bırakıp hepsinin gözlerine baktım.

"Ne çalışması bu?" diye soluduğumda Ekin, Melike'ye doğru tedirgin bir bakış attı. "Ve benim niye son dakika haberim oluyor?" sesim olması gerekenden yüksek çıktığında artık hepsi kendimi zor tuttuğumu anlamıştı.

Tutunmayı bırak, patlamak üzereydim.

"Ayza..." Şura'nın kısık çıkan sesi ile hızla ona döndüm. "Kıpkırmızı olmuşsun, geç kalmadın sakinleş biraz."

"Sorun geç kalmam mı sence?" dudaklarımı birbirine bastırıp sesimin titremesini engelledim. Ağlayacağım için değil, sinirden titriyordu. Ellerimi yüzüme bastırıp derin bir nefes aldım. "Resmen bahane üretmek için, kuyumu kazmaya çalışıyorlar." Ellerimi yüzümden çekip kollarımı iki yana açtım. "Neden? Bunca yıllık emeğimi başka birine vereyim diye!" duygularım beni bile delip geçerken Şura'nın bana bakmamasıyla daha da sinirlendim.

"Abi!" Eda'nın sesiyle ona döndüm, gülerek kantinin girişine bakıyordu.

Şura'nın kolumu tutup, "Sakın yanlış bir şey yapma." Dediğinde onu umursamadan kantinin girişine döndüm.

"Abim." Arsal Korkut kollarını Eda'ya uzatırken gözümü kırpmadan onu izledim.

Bugün 1 Kasım ve ben 15 yaşımdan bu yana geleceğim için dizdiğim her tuğlanın yıkılışına şahit oldum.

Kimse, kimsenin verdiği emeği umursamazdı. Bunun en büyük kanıtı, karşımda Eda'nın saçlarına başını gömmüş adamdı.


22 Haziran 20.00'da 2. Bölümde görüşmek üzere, iyi ki varsınız!

instagram: moondailys_ gelin konuşalım, sizi seviyorum!

Continue Reading

You'll Also Like

354K 22.8K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.7M 68.4K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
4.4M 123K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :