Karantina Serisi

By beyzaalkoc

109M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Son Perde - 23.Bölüm : Düğün

423K 17.7K 47K
By beyzaalkoc

Selammmm Mahşerin Binlerce Atlısı^^

Yukarıdaki müzik Romeo ve Juliet'in tema müziği. Bu bölümü yazarken hep onu dinledim, okurken veya okuduktan sonra dinlerseniz çok sevinirim <3

Ve sona doğru giderken, sondan üçüncü kez iyi okumalar dilerim.... Bunu yazmak beni çok duygulandırıyor.  Ben de sizlerle beraber okuyacağım bu bölümü bir kez daha. Bölüm sonunda görüşürüz :') 


23.Bölüm : Düğün.
*
Yıldızlar senin içindedir, başını kaldırdığın her an onları görebilirsin. Gözlerin kapalı olsa bile.*



"Zeynep Hanım, şu tonları mı tercih edelim?"

"Fark etmez."

"Peki, hangi ruju kullanalım?"

"İnanın, hiç fark etmez..."

"Makyajdan çok anlamıyorsunuz galiba gelin hanım."

"Hayır. Sadece çok mutluyum, neyin ne renk olduğu hiç fark etmez."

Sadece bir saat sonra, her şeyimle hazırdım. Onur, Burak ve Mert beni kapıda beklerken gelinliğimin içinde, olabilecek en sade topuzumla, dümdüz duvağım ve elimdeki lavantalarla onların yanına gitmek için bekliyordum.

"Güzel oldum mu?" diye sordum beni hazırlayan makyöze. Garip bir şekilde gözleri dolmuştu, başını salladı.

"Çok güzel oldunuz... Artık kapıyı açmamın zamanı geldi galiba..." Heyecanla başımı salladım. Kapı açılırken gözlerim dolu doluydu. Makyajımın akacak olması umrumda değildi. Kapı açıldı, gözlerim onun gözlerini buldu, onun gözlerinin elası beni yıllar öncesine götürüp geri getirdi.

"Onur..." diye mırıldandım titreyen sesimle. O an gözlerimi kapattım ve onun ismini onun dudaklarından bu binanın içinde ilk duyduğum anı anımsadım.

"'Susmayacağım! Sen ne tür bir aptalsın!?''

''Aptal. Güzel kelime. Ama arkadaşlar bana Onur der.''

''Memnun oldum. Gerçekten şuan tek ihtiyacım adını öğrenmekti. Neler yapıyorsun, anlatsana. Hobi olarak insanları ölümle tehdit eder misin?''

Gözlerimi açtım, Onur bana hayranlıkla bakarken gözlerim Onur'un sol yanındaki Burak'a ve sağ yanındaki Mert'e kaydı. Bana ağlamak üzerelermiş gibi bakıyorlardı.

"Burak, Mert..." dedim titreyen sesimle. Gözleri gözlerimi buldu ve onların ismini, yine bu binanın içinde ilk kez Onur'un dudaklarından duyduğum anı anımsadım.

''Burak ve Mert. Arkadaşlarım.''

Duygulanarak gözlerimi kırpıştırdım. Titrek bir nefes aldım. Üçünün hayran bakışları beni baştan aşağı süzerken Onur bana doğru bir adım attı.

"Zeynep..." dedi bir anda, ve o an karşımda duran her şeyim olan bu üç kişinin benim ismimi bu binada ilk kez benim ağzımdan duydukları o anı anımsadım.

''Kaçmak yok. Beni dinleyeceksiniz. Bu işte birlikteyiz. Ayrılmayacağız, katil bulunacaksa biz buluruz. Kimseye anlatmak, ve hiçbir yere gitmek yok. Her şey düzelene kadar buradayız, ve yan yanayız. Anlaşıldı mı? Mert? Burak? Yeni kız?''

''Zeynep...''

İşte böyle başladı her şey. Bu dört kişi, bu binanın içinde bir koridorda durmuş ve başlarına geleceklerden habersizce isimlerini söylemişti birbirlerine. Aradan yıllar geçmişti ve bu dört kişi yine aynı binanın içinde bir odada durmuş isimlerini söylüyorlardı birbirlerine. Asıl hikaye şimdi başlıyordu, asıl serüven buydu.

"Çok güzelsin." dedi Onur titreyen sesiyle, elini uzattı, yanağıma dokundu.

"Teşekkür ederim." dediğimde ayakta durmakta bile zorlanıyordum.

"İyi misin?" diye sordu endişeyle. Başımı salladım.

"İyiyim, neden hep bunu soruyorsun?" dedim gülerek.

"Çünkü sen iyiysen, her şey iyi demektir." Bana doğru eğildi, dudaklarıma ufak bir öpücük kondurdu.

"Gidelim mi artık dünyanın en güzel çifti?" diye sordu Burak kapıdan.

"Gidelim." dedi Onur. Sonra elimi tuttu. Kapıdan birlikte çıktığımız sırada heyecandan ölmek üzereydim. Bir elim Onur'un elini tutuyordu, bir elim karnımdaydı.

"Bak bebeğim, burası annenin ve babanın hikayesinin başladığı yer..." dedim içimden. Onur ile birlikte merdivenlerden çıkarken Burak ve Mert de gelinliğimin eteğini tutuyordu.

"Biz şimdi senin nedimelerin miyiz?" diye sordu Burak gülerek. Kıkırdadım.

"Bir nedimem olmadığınız kalmıştı, o da oldu."

"Onur'un en yakın erkek arkadaşları biziz, Zeynep'in en yakın kız arkadaşları biziz, olaya bak..." diye söylendi Burak gülerek. Mert ufak bir kahkaha attı. Tam o sırada bahçenin kapısına ulaşmıştık.

"Düşmeme izin vermeyin, bacaklarım titriyor." diye fısıldadım, Onur elimi daha sıkı kavradı.

"Düşmene izin vermem güzelim, hiçbir zaman."

"Biz buradayız Zeyno, düşmene izin verir miyiz?"

"Yanındayız Zeyno, her zaman!"

Üçünden de duyduğum cümleler içimi rahatlatırken muhteşem bir keman sesi eşliğinde bahçeye ilk adımımızı attık. Karşımda gördüğüm kalabalık bizi alkışlarken gözlerim tek tek herkesin üzerinde gezindi. Annem, babam, Gece, Zuhal annem, Rıza babam, Burak ve Mert'in aileleri, halalarım, teyzem, dayım, amcam, kuzenlerim, babamın çocukluk arkadaşı, Eskişehir'deki komşularımız... Tanıdığımız herkes buradaydı.

"Hiç arkadaşımız yok." dedim gülerek. Onur, Burak ve Mert de gülmeye başladılar.

"Biz varız ya." dedi Mert.

"Siz binlerce arkadaşa bedelsiniz." dedi Onur.

"Hadi, siz dans pistine!" dedi Burak. Onur beni iki elimden tutup son iki basamağı inmeme yardımcı olurken kendimizi dans pistinde bulduk. Önce güzel bir keman eşliğinde kısa bir dans etmeye başladık.

"Tam buradaydık." dedi Onur.

"Ne zaman?"

"Yedinci Ev konserinde, onları dinlerken tam burada duruyorduk." Gülen gözlerimle onun o güzel ela gözlerine baktım.

"Sana yıllar önce tam burada dururken de aşıktım yani..." diye mırıldandım. Onur'un gülümsemesi büyüdü.

"Yıllar önce tam burada dururken de birbirimize aşıktık, şimdi olduğu gibi." Başımı omzuna yasladım. Herkes hayranlıkla bizi izleyip fotoğraflarımızı çektikten birkaç dakika sonra Burak'ı kucağındaki Gece'yle bize doğru yaklaşırken gördüm.

"Pardon, kızınızla dans edebilir miyim beyefendi?" dedi Onur'a. Onur keyifle güldü.

"Kızım istiyorsa neden olmasın?" Gece keyifle kıkırdadı. Hayranlıkla onları izlerken Burak ve Gece yanımızda dans ediyorlardı. Sonra Mert katıldı bize, Gece'nin bir elini de o tuttu.

"Zülal yok mu?" diye sordum merakla.

"Gelmeye çalışacağını söylemişti. Hala ortada yok."

"Arasana!"

"Şu an meşgulüm. Yeğenim ile dans ediyoruz!"

"Delisiniz!" Dans pistinin ortasında Onur ve ben, yanımızda ise Burak, Mert ve Gece dans ediyordu. Hemen sonra annem ve babam katıldılar bize.

"En son ne zaman dans ettik hatırlamıyoruz bile!" dedi annem gülerek. Tam o an Rıza Babam ve Zuhal Annem göründü, heyecanla dans etmeye geliyorlardı.

"Dünür, biz hayatımız boyunca hiç dans etmedik nasıl olacak?" dedi Zuhal Anne, anneme.

"Olsun dünür, daha genciz, yeni başlıyoruz." Kendi aralarında gülüşüyorlardı. Herkes yavaş yavaş dans pistine gelip dans etmeye başlarken gözlerimi Onur'a çevirdim, o ise zaten hep bana bakıyordu.

"Dünyanın en güzel günü..." diye mırıldandım.

"Hayır," dedi Onur, "Dünyanın en güzel günü senin dünyaya geldiğin gün." Ona minnettarca gülümsedim.

"İyi ki benimsin." diye fısıldadım.

"Hep senindim Zeynep, tüm hayatım boyunca seni beklemişim."

"Hayatım boyunca hep içimde bir eksiklik hissiyle yaşadım Onur. Meğer o eksiklik hissi, sadece senin doldurabileceğin bir hismiş. Senin gelmeni beklemişim, gelmeni ve o hissi doldurmanı beklemişim tüm hayatım boyunca." dedim titreyen sesimle.

"Sen benim için bir hediyesin..." dedi Onur beni öperken. İlk dans bittiğinde herkes yemek yemek için masalara otururken ben, Onur, Burak ve Mert hala ayaktaydık.

"Yedinci Ev geliyor." dedi Burak heyecanla. Gözlerim heyecanla sahneye çevrildi. Grup üyeleri tek tek sahneye çıkarken pistte durmuş onları izliyorduk. Grup üyeleri sahneye yerleştikten sonra solistin bize dönüp gülümsediğini gördük.

"Merhaba sayın konuklar..." dedi solist gülümseyerek.

"Bugün bizim buraya ikinci kez gelişimiz aslında." dedi solist.

"Abi resmen hatırlıyorlar..." dedi Mert keyifle onları kameraya çekerken.

"Ben anlattım." dedi Onur, "Baştan sona her şeyi..." Gözlerimi Onur'a çevirdim, ona gülümsedim. Eğilip yanağımı öptü.

"Burası önceden bir okuldu. Biz de bir konser için yıllar önce buradaydık..."

"Allah belasını versin o okulun..." Önümüzde oturan annemin kısık sesi kulaklarımızı doldurduğunda sessizce güldük.

"O konserde yağmurun altında bizi saatlerce dinleyen iki genç vardı, ne yalan söyleyeyim benim de gözüme çarpmışlardı, dün gibi hatırlıyorum."

"Resmen hatırlıyor abi!" dedi Burak, "Ama bizi neden hatırlamıyor?" Burak'ın hayal kırıklığı içinde söylediği cümleye sessizce güldüm.

"Öğrendik ki, o gün yağmurun altında bizi saatlerce dinleyen o iki genç bugün burada düğünlerinde de bizi dinlemek istemiş. Bugün yağmur yok ve onlar için şarkılarımızı bir kez daha seve seve söyleyeceğiz. Hazırsanız başlayalım."

"Hazırız!" Kalabalıktan çıkan güçlü ses beni şaşırttı.

"Dayına bak," dedi Onur, "Yedinci Ev diye bir grup sahneye çıkmış dayın ayağa kalkmış 'Hazırız!' diye bağırıyor." Gülmeye başladım. O sırada grup ilk şarkısını söylemeye başladı.

"Hangi şarkıydı bu?" diye sordu Onur.

"Sevsene Beni..." dedim.

"Seviyorum zaten güzelim." Onur'un cevabıyla bir an boşlukta bulunup açıklamaya kalktım.

"Şarkının adı 'Sevsene Beni', daha önce söylemiştim." derken Onur'un gülen bakışlarını görünce gözlerimi devirdim, "Bilerek söyledin, değil mi?" Onur başını salladı.

"Ama şu hallerin çok tatlı oluyor, görmek istedim."

"Çok kötüsün Onur." Onur tepkime güldü ve beni kendine çekti.

"Zeynep, Zeynep, Zeynep..." dedi bir anda bana sıkı sıkı sarılırken, "İsmini söylemek o kadar hoşuma gidiyor ki, binlerce kez söyleyebilirim." Kollarının arasında gülüyordum.

"Onur, Onur, Onur..." dedim ben de, "Hayatımın sonuna kadar ismini söylemek istiyorum. Dudaklarımın arasından başka isim çıkmasın istiyorum..." dedim sessizce. Onur kollarının arasındaki bana baktı.

"Hayata borcum var," dedi, "Bana seni verdi... Ne büyük şanstır bu." Başımı omzuna yasladım, orada öylece yavaş yavaş dans edip durduk. Etrafımızda sevdiğimiz herkesin sesi, en sevdiğimiz grubun şarkıları ve birbirimiz... Daha güzeli olabilir miydi?

"Bir şey soracağım..." diyerek yanımıza geldi Burak, "Bu gece hep böyle mi devam edecek?" dedi merakla.

"Nasıl yani?" diye sordu Onur, "Ne demek hep böyle mi devam edecek?"

"Yani hep böyle şarkılar, klasik danslar filan..."

"Ne olmasını bekliyorsun?" diye sordu Onur.

"Ne bileyim, yani halay filan çekilmeyecek mi?" Sessizce kıkırdadım.

"Halay çekmek istiyorsan şurada biraz ötede tek başına halay çekebilirsin, böyle bir yasak yok... İsteyen kalkıp halay çekebilir, buna imkan sağlarız." dedi Onur ciddi kalmaya çalışarak.

"Ya dalga geçme oğlum." dedi Burak, "Ne bileyim, sonuç olarak bu bir düğün. Halay gibi kısımlar olacak mı onu merak ettim."

"Ne diyor yine bu?" diye sorarak yanımıza geldi Mert, "Sizi uzaktan izlerken yüzlerinizdeki ifadede Burak'ın yine saçmaladığını anlayıp geldim."

"Halay çekmek istiyormuş." diye açıkladı Onur. Burak gözlerini devirdi.

"Öyle bir şey demedim. Halay çekilecek mi, bunu sordum sadece. Sözlerimi çarpıtmayın, lütfen..." dedi sanki çok ciddi bir konudan konuşuyormuşuz gibi.

"Gel, ben sana halay çektireceğim. Hadi..." Mert Burak'ı çekiştirirken ufak bir kahkaha attım.

"Ya zaten iki kişi halay çekilmez ki!" diyordu Burak sesleri bizden uzaklaşırken. O sırada grup şarkılarından birini bitirmiş ve ikincisine hazırlanıyordu.

"Şimdi Zeynep Hanım'ın, yani gelinimizin en sevdiği şarkıyı söyleyeceğiz..." dedi solist.

"Gerçekten mi?" dedim heyecanla.

"Hangisiydi senin en sevdiğin şarkı?" diye sordu Onur.

"Utanıyorum Halimden..."

"Neden utanıyorsun güzelim, saçmalama..."

"Hayır Onur, şarkının adı o sanki bi-" derken durdum ve sinirle güldüm, "Yine yaptın! Yine aynı şeyi yaptın! Resmen heyecanlı olmamı kullanıyorsun!" Onur keyifle gülerken solist konuşmaya devam etti.

"2013 yılında yaptığımız bu şarkı, bizden Zeynep'e gelsin... Utanıyorum Halimden..." O sırada yan masadan dayımın sesi duyuldu.

"Bu çocuk niye utanıyormuş halinden? Saçı başı dağınık ya ondan mı?" Onur'la birlikte cümleyi duyar duymaz birbirimize bakıp gülmeye başladık.

"Kime çektiğin belli oldu..." dedi Onur, "Kan bağın yok ama dayına çekmişsin güzelim."

"Onur..." dedim alınarak. Tam o an alnımda hissettiğim bir yağmur damlasıyla kaşlarımı çattım.

"Çok garip..." dedi solist sahneden mikrofona doğru, "Yağmur başladı. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi... Bu da bizim uğurumuz olsun. İyi dinlemeler..."

Grup şarkıya başlarken başımı yukarı kaldırdım, gökyüzüne baktım. Gökyüzünden düşen yağmur damlaları yukarıya bakan benim ve Onur'un yüzüne düşerken sanki orada sadece o ve ben vardık, sanki yapayalnızdık.

"Yağmur yağıyor..." dedim sessizce.

"Belki de geçmişi tamamıyla temizleyecek son adım budur, bu gecenin yağmuru..." dedi Onur etkileyici bir sesle. Dolu gözlerle ona döndüm.

"Satırlar bile bıktı benden, anlatamıyorum seni..." diye eşlik ettim şarkıya.

"Dokundum, dokundum ezberlettim tenime. Kokladım, kokladım doldurdum içime..." diye devam etti Onur. Alnını alnıma yasladı. Orada öylece dakikalarca şarkımızı söyledik.

"Bu bizim şarkımız." dedim sessizce.

"Yeryüzündeki her şarkı bizim şarkımız." dedi Onur, "Dünya bizim, güzelim. Başka kimsenin değil. Sadece sen ve ben varız, sadece biz..."

Dakikalarca dans ettik, solist aynı şarkıyı üç kere üst üste söyledi. Her seferinde ona eşlik ettik, her seferinde sözleri bir bir tekrar ettik. Elleri ellerimdeydi, gözleri gözlerimdeydi. Sanki dokunuşlarını ezberlemeye çalışıyordum, sanki kokusunu içime doldurmaya çalışıyordum, şarkıda dediği gibi...

"Şarkıda dediği gibi." dedi Onur.

"Ne?" dedim, "Bunları sesli mi söyledim?"

"Evet güzelim, onları sesli söyledin..." Şaşkınlıkla güldüm.

"Evet sayın konuklar. Şimdi bir on dakika kadar ara isteyeceğiz. On dakika sonra tekrar buradayız. On dakikalık aramızda sayın Gürkan Korhan sizlere muhteşem kemanıyla birkaç parça çalacak... İyi dinlemeler..." Grup molaya giderken Onur beni elimden tuttu ve yürümeye başladık.

"Nereye?" dedim.

"Bir önemi var mı?" diye sordu.

"Yok," dedim, "Elimi tutan sensen nereye gittiğimizin bir önemi yok."

Bahçede öylece yürüdük. Yağmurun altında, keman seslerinin eşliğinde öylece yürüdük... Kalabalıktan uzaklaşıp tüm kalabalığa doğru dönüp onları izlemeye başladık. Herkes çok keyifliydi, herkes çok mutluydu.

"Çalan müziğin nereden geldiğini biliyor musun?" diye sordu Onur.

"Hayır, bilmiyorum. Ama tanıdık geliyor. Hatırlayamıyorum..." Onur gülümsedi.

"Romeo ve Juliet'in filminden bir müzik... André Rieu'nun müziği. Her notası bana her bir sahneyi hatırlatıyor. Her notası bana seni hatırlatıyor..."

Müzikten o kadar etkilenmiştim ki bir süre hiçbir şey diyemedim. Öylece bir köşede dikilmiş müziği dinliyorduk.

"Ya sonumuz Romeo ve Juliet gibi olsaydı..." dedim bir anda, "Ya bu hayat bizim yaşamamıza izin vermeseydi?" Onur derin bir nefes aldı.

"Birlikte öldüler." dedi, "Sonumuz onlar gibi olsaydı biz de birlikte ölürdük. Ve inan bana, bu mutlu ederdi beni... Seninle birlikte yaşamak kadar birlikte ölmek de mutlu ederdi beni." Ona döndüm, gözlerimi gözlerine çevirdim ve uzun uzun baktım.

"Sana çok aşığım, biliyorsun değil mi?" diye mırıldandım.

"Biliyorum... Ve ben de sana çok aşığım, sen de bunu biliyorsun."

"Biliyorum..." dedim derin bir nefes alarak.

"Hadi gidelim, şu bizim delileri bulalım." Onur beni elimden tutup yürümeme yardım ederken kendimizi arka bahçeye doğru ilerlerken bulduk.

"Neredeler acaba?" diye mırıldandım.

"Gizlice içtiklerine o kadar eminim ki..." dedi Onur gülerek.

"Umarım Burak gecenin sonunda masalardan birinde Aleyna Tilki şarkıları söyleyip dans ediyor ve kravatını sallıyor olmaz."

"Ve bunun yaşanacağına da o kadar eminim ki... Ama üzülme, dayın da ona katılacaktır. Masada gizlice içiyordu."

"Ne?" dedim şok içinde, "Masada gizlice içiyor muydu? Nasıl gizleyebilir ki bunu?"

"Bardağına şampanya doldurmuş..."

"İnanılmaz!" dedim şaşkınlıkla, "O yüzden salak salak sorular sorup duruyordu!" Onur keyifle güldü.

"Yengene şey diyordu, 'Bu kızı bir yerden tanıyorum ama çıkaramadım..."

"Kim için diyor bunu?" diye sordum merakla.

"Maalesef senin için diyordu güzelim." Onur'un yüzüne şaşkınlıkla baktım.

"Dayım beni tanımamış mı?"

"Maalesef güzelim. Üzülme ama en azından bir yerden tanıyorum diyordu... Hiç tanımayabilirdi de."

"Peki kimin düğününde olduğunu sanıyor?"

"Düğünde olduğunu bilmiyor ki." dedi Onur keyifle.

"Nasıl yani?"

"Güzelim, dayın çok sarhoş. Sen nasıl fark etmedin anlamıyorum. Bütün akşam onun konuşmalarını dinleyip durdum. Restauranta yemeğe geldiklerini sanıyor. Ne zaman menü getirecekler, bunlar kim, neden restaurantta başkalarının düğünü var gibi sorular sorup duruyordu..."

"Onur, sen ciddi olamazsın? Bunu hemen anneme anlatmam lazım!"

"Bir ara çok sinirlendi, 'Yemeğe geldiğimiz yerde milletin düğününü izlemek zorunda mıyız?' filan demeye başladı. Yengen ağlıyordu."

"Şaka yapıyorsun, dayım resmen alkolik olmuş. Ben onu en son gördüğümde sudan başka hiçbir şey içmezdi, meyve suyu bile."

"Dayını en son ne zaman gördün ki?" diye sordu Onur.

"Bilmem... Çocukluğumda galiba."

"Eh, değişmesi doğal..."

"Zavallı yengem..." diye mırıldandım. O sırada arka bahçede köşede Burak ve Mert'i gördük.

"Ne yapıyor bunlar?" dedi Onur gözlerini kısarak.

"Mesajlaşıyorlar." dedim, "Hiçbir şey içmiyorlar."

"Ve canları da sıkkın görünüyor..." diye mırıldandı Onur. Yanlarına yaklaştığımızda bizi fark etmediler bile.

"Selam gençler." dedim merakla, "Problem nedir?"

"Bir problem yok." dedi Mert.

"Zülal Mert'le sadece bizimle bu konu hakkında röportaj yapabilmek için konuşuyormuş, Nilsu da evlenmiş." Burak birden tüm olan biteni bir cümlede özetleyince Mert Burak'a bozularak baktı.

"İyi ki anlatma dedim, demesem ne yapacaktın acaba?"

"Yine anlatacaktım."

"Ne demek bu?" diye sordu Onur kaşlarını çatarak, "Zülal seninle bizimle röportaj yapabilmek için konuşuyormuş da ne demek?" Endişeyle Mert'i izliyorduk. Mert hüzünle başını kaldırdı ve telefonunu yanına koydu.

"Öyleymiş abi işte..." deyiverdi sadece.

"Nasıl yani?" dedim merakla, "Ne röportajı?"

"Hikayemizi, görülecek büyük mahkemeyi filan anlattığımda ilk başta yalan söylüyorum sanmıştı. Sonra araştırıp bunların doğru olduğunu öğrenmiş."

"Ne iş yapıyordu bu kız? Nasıl araştırmış?" dedi Onur ciddi bir ses tonuyla.

"Kız gazetede çalışıyor, söylemiştim size."

"Doğru ya..." dedim, "Eee?"

"Mahkemeden sonra bizimle röportaj yapmak istediğini söyledi az önce. Fakat benimle çok az konuşuyor, hiçbir şeyini paylaşmıyor. Tek konuştuğu konu hikayemiz. Sorular sorup duruyor... Beni değil, bizi öğrenmeye çalışıyor yani."

"Peki direkt olarak seninle konuşma amacının bu olduğunu söyledi mi?" diye sordum. Amacının bu olduğu çok belliydi gerçi ama yine de Mert'in üzülmesine dayanamıyordum.

"Söyledi." diye mırıldandı zar zor.

"Nasıl söylediğini de anlat." dedi Burak, "Bilsinler."

"Nasıl söyledi? Kötü bir şey çıkacak, belli... Gidip saçlarını yolmam gerekecek." diye mırıldandım öfkeyle.

"Onu düğüne çağırdığımı söylemiştim. Belki gelirim, belki gelemem diye diye beni oyaladı resmen. Düğünün başından beri onu birkaç kez arayıp gelip gelmeyeceğini sorduğumda da açık açık söyledi. Benimle bir gelecek düşünmediğini, arkadaş kalmak istediğini anlattı. Benimle değil de hikayemizle ilgilendiğini söyledi."

"Aptala bak sen!" dedim öfkeyle.

"Kız gazeteci ve seninle yakınlaşarak mahkeme hakkında bilgi almaya çalıştı, öyle mi?" dedi Onur öfkeyle, "Şimdi de kendi mahkemesi hakkında bilgi almaya çalışsa iyi olur. Avukatla konuşacağım." Onur öfkeyle telefonunu çıkarıp kulağına götürürken Mert derin bir nefes aldı.

"Burak ve benim yapayalnız ölmemiz gerekiyor belli ki Zeyno... Takmayın kafanıza. Ben sadece nasıl bu kadar salak olabildiğimi sorguluyorum. Her şeye bu kadar soğukkanlı yaklaşıp, her şeyi mantık çerçevesinde düşünüp gelip böyle bir konuda nasıl bu kadar aptal olabildim anlamıyorum." dedi çaresizce.

"İnsanın duyguları öne geçtiğinde, mantık maalesef arka plana düşüyor. Üzme kendini..." diye mırıldandım.

"İyiyim, merak etmeyin..." dedi Mert, "Şu salak benden daha üzgün. 'Nilsu bunu bana nasıl yapar?' diye ağlıyordu az önce..." Gülerek Burak'a döndüm.

"Seni aldattığını filan mı sanıyorsun?" diye sordum gülerek.

"Sayılır." dediğinde üzüntüsü yüzünden okunuyordu.

"Saçmalama Burak! Kız senin çocukluk aşkındı, büyümüş serpilmiş ve evlenmiş. Seninle hiçbir ilgisi yok. Deli olma!"

"Çocuğu da olmuş..." diye mırıldandı.

"Ne güzel işte, unut artık onu. Bakın... Hayatlarınıza doğru insanlar doğru zamanlarda girecek. Demek ki şu an doğru zaman değilmiş, demek ki karşınıza doğru insanlar çıkmamış. Size söz veriyorum, bir gün sizin düğününüzde de böyle arka bahçede oturup sohbet edeceğiz. Söz veriyorum."

Onur ileride telefonla konuşurken Burak ve Mert'e sıkıca sarıldım. Sonra Onur'un sesi duyuldu.

"Hadi, gelin bahçeye geçelim. Yedinci Ev son şarkılarını söylüyor... Birlikte bitirelim bu geceyi." Başımı sallayarak ayağa kalktım. Onur'un elini tutup yürümeye başladığımda Burak ve Mert daha iyi gibilerdi.

"Salak Nilsu'nun yanına yeni bir isim eklendi..." dedi Burak.

"Neymiş o?" diye sordu Mert.

"Salak Zülal." Kendi aramızda gülüştüğümüz sırada Yedinci Ev'in şarkılarının seslerini duymaya başlamıştık bile.

"Gıcık olduğun herkese böyle mi hitap edeceksin artık?" diye sordum merakla.

"Evet Zeyno. İçim böyle rahatlıyor... Ben gidip Gece'yi dansa kaldırayım da belki Zeynep'in kuzenlerinden görüp etkilenen olur..."

"Tamam hadi, bu gecelik izin veriyorum." dedi Onur gülerek.

Burak koşa koşa Gece'yi kucaklarken Mert de Burak'ın kardeşi Deniz'i almaya gidiyordu. O sırada Onur ve ben son dansımızı yapmak üzere pistteydik. Herkes etrafımızda toplanmış dans ederken tüm o kalabalığın ortasında yine tek umursadığımız gözler birbirimizin gözleriydi.

"Yoruldun mu güzelim?" diye sordu Onur. Başımı salladım.

"Yoruldum ama hayatımın en güzel yorgunluğu bu..."

"Merak etme, bundan sonra ömrümüzün sonuna kadar dinleneceğiz. Artık yorulmak yok, artık üzülmek yok... Dinlenme vakti." diye mırıldandı. Burak kucağında Gece'yle bize yaklaşırken Gece bize bakıp gülüyordu.

"Sen dünyanın en güzel gelinliğini mi giydin!" dedim ona bakarak. Bana kıkırdadı ve ellerini babasına uzattı.

"Yoksa babanla dans etmek mi istiyorsun?"

"Gel bakalım güzel kızım..." Onur Gece'yi kucağına alırken Burak elini bana uzattı.

"O zaman ben de gelin hanımı çalıyorum sizden damat bey..." dedi Burak. Onur gülümseyerek başını salladı. Burak'la dans etmeye başladığım sırada Gece Onur'la, Mert de Deniz'le dans ediyordu.

"Zeyno, gördüğüm en güzel gelinsin!" dedi Burak.

"Daha güzelini göreceksin, kendi düğününde."

"Eminim ki göremeyeceğim... Onur çok şanslı, ben çok şanslıyım, Mert çok şanslı... Sen hayatımızda olduğun için çok şanslıyız." dedi duygulanarak.

"Asıl şanslı olan benim." dedim dolu gözlerimle. Birkaç dakika Burak'la dans ettikten sonra Burak Deniz'i aldı ve bu sefer bana elini uzatan Mert oldu.

"Sıra bende!" dedi gülerek.

"Sensiz olur mu?" dedim.

"Hep mutlu ol Zeyno, hep mutlu olun..." Mert duygulanarak konuşurken çok duygusal hissediyordum. Burak ve Mert benim kardeşlerimdi, böyle bir günde onlarla dans etmek ve onları böyle görmek içimde hüngür hüngür ağlama isteği oluşturuyordu. Dakikalar sonunda Onur kucağındaki Gece'yi Mert'e uzattı.

"Sana kızımı veriyorum, karımı alıyorum kardeşim..." dedi.

"Gel bakalım ufaklık!" Mert Gece'yle dans ederken artık son şarkıyı dinlemeye hazırlanıyorduk. Onur'un kolları arasına geçip ait olduğum yeri bulmuşken grup son şarkılarından önce bir konuşma yapmaya hazırlanıyordu.

"Sizler için tüm şarkılarımızı söyledik fakat damat beyin bir ricası vardı... Şimdi onu yerine getireceğiz." dedi solist.

"Ne ricası?" diye sordum Onur'a.

"Bekle bakalım..." diye mırıldandı.

"Onlar için çok sevdiğimiz Son Feci Bisiklet grubunun bir şarkısını söylememizi istedi damat bey. Şarkının ismi Elektrot, normalde başka grupların şarkılarını söylemeyiz ama bu bizim onlara düğün hediyemiz olsun. Hazırsanız başlıyoruz..."

"Hazırız!" diye bağırdı dayım.

"Zeynep dayın çok fena sarhoş, haberin olsun..." Burak yanımızda bize doğru fısıldarken benim aklım Onur'daydı.

"Elektrot'u mu söyleyecekler?" dedim gözlerim dolu dolu.

"Evet sevgilim... Senin için."

"Bizim için..." diye düzelttim onu. Sonra solist şarkıyı söylemeye başladı. Bir yandan dinliyor bir yandan sözlerine eşlik ediyorduk. Sanki salondaki herkes bu şarkıyı biliyordu. Yağmur çiseliyordu, herkes mutluydu...

"Ay benim gece senin..." dedim gözyaşları içinde şarkıya eşlik ederek.


"Bakar bakar gülümserim."
diye devam ettirdi şarkıyı Onur.

Binlerce anı geçiyordu gözlerimin önünden. Binlerce tanıdık koku, binlerce tanıdık ses, binlerce görüntü. Onur'un yıllar önce odamın duvarına yazdığı o kelimeler şimdi düğünümüzde kulaklarımda yankılanıyordu. "Ay benim, gece senin." yazmıştı duvarıma yıllar önce. Sonra gelmişti, ayı da benim yapmıştı geceyi de. Hayat bir kabustu ve o her şeyi rüyaya dönüştürmüştü.

Bu okula ilk kez ayak bastığımda on yedi yaşındaydım. Kendimi bir "bela mıknatısı" olarak tanıtıyordum. Gittiğim her yerde üzerime belayı çekiyordum, evet. Bu sefer üzerime çektiğim hikaye dünyanın en güzel hikayesiydi. Her şey gerçek olamayacak kadar güzeldi, her şey sanki bir rüyaydı. Gözlerim sevdiğim adamın gözlerinde, ilk gün olduğu gibi heyecanlı bakıyorum o güzel ela gözlere. O asker adımların sahibi şimdi dans ediyordu benimle. Onur, benim yıkılmayan duvarım, taşlarını bir bir yıktığım o güçlü duvarım şimdi yeni baştan inşa ediyordu o duvarı. Çünkü artık ayakta durmak istediği bir ailesi vardı.

Hani yıllar önce, yıldızları görebilmek için duvarları arasında yaşadığımız evimizden vazgeçmiştik ya, hatırladınız mı? Artık yıldızları da görebildiğimiz bir evde yaşıyorduk.

Ve sen, eski dostum... Kaldır başını, bak yıldızlara.

Oradalar, baktığın her yerde.

Çünkü bil ki, yıldızlar senin içindedir, başını kaldırdığın her an onları görebilirsin.

Gözlerin kapalı olsa bile.

Sen yeter ki başını dik tut... Eğme hiçbir zaman. 



---

Tekrar selam Mahşerin Binlerce Atlısı^^

Size daha kaç kere böyle hitap ederim diye düşünüyordum ama anladım ki ben size sonsuza kadar böyle hitap edeceğim. 

Kafanızda bir ton teori var biliyorum, içinizde hep bir "Ya bir şey olursa?" korkusu var, bu korku onlarda olduğu gibi hepimizde var... Sizi çok iyi anlıyorum. İki bölümümüz kaldı, yarın ve Cuma günü... Finali yazmak, son satırları yazdığımı bilmek beni çok ama çok zorladı. Size daha önce dediğim gibi, final günü size içimi bol bol dökeceğim çünkü söyleyecek çok şey var. 

Bunu hep söyledim, bugün de söyleyeceğim, yarın da ve sonraki gün de. Sizi çok seviyorum. Sizler için ve kendim için yazmayı bırakmak gibi bir niyetim asla yok ama her hikayenin bir sonu olduğu gibi sona doğru gidiyoruz, üstelik çok ama çok az kaldı. 

Asıl meselenin karantinadan kurtulmak olmadığını en sonunda anlayacaksınız. Size hep "ruhunuzun karantinasından kurtulmanızı dilerim" dedim, kendim için de aynısını diledim. Fakat serinin sonuna doğru bambaşka bir şey fark ettim, asıl mesele bu değilmiş, bu serinin bize verdiği mesaj beni bile beklenmedik bir yere götürdü, inanın bana. 

Şimdi yorumlarınızı okumaya geçeceğim, muhtemelen bunun sondan üçüncü bölüm olduğunu bilerek ağlayarak okuyacağım yorumlarınızı. O zaman ne diyelim, yarın görüşmek üzere :') 

Ve sonra, Cuma günü son kez görüşmek üzere...

Sizi çok seviyorum canımın içleri. Kendinize çok iyi bakın^^

#BüyükFinaleSon2 

Continue Reading

You'll Also Like

1M 35.3K 46
Bardağı geri tezgaha koyduğum esnada ensemde hissettiğim nefes ile çığlık atmak için ağzımı açtım. Ne yapacağımı önceden biliyor gibi eliyle ağzımı k...
1.4M 82.5K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
995K 57.9K 39
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
386K 32.5K 51
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.