Karantina Serisi

By beyzaalkoc

110M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?

528K 20.9K 54.9K
By beyzaalkoc

Selam mahşerin binlerce atlısı!

Bu bölüm itibariyle bizi bol duygusal bölümler bekliyor. Hazır mıyız? :')

O zaman yukarıdaki müziği açmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim sevgili sevgililerim <3 


6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
* Gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar...*


(Günler Sonra)

Bir müzik açmışsın, açtığın müziği unutmuş bir müzik daha açmışsın, onu da unutmuş ve bir müzik daha açmışsın. Arka planda üç farklı müzik çalıyor fakat sen bunun farkında değilsin. Kafan karma karışık, beyninin içi üç farklı müzisyenin üç farklı müziğini aynı anda dinliyor adeta. Ve bu üç müziği tek bir müzik sanıyorsun. Çünkü bunun içinde büyüdün sen, kaosun içinde, karmaşanın içinde, kalabalığın içinde, uyumsuzlukların içinde... Buna alıştın. Hatta daha da kötüsü, sen buna dönüştün... Karmaşaya, kaosa, karışıklığa dönüştün... Sen artık üç farklı müzisyenin üç farklı müziğinin bir araya gelişisin.

Sen Zeynep'sin... Zeynep Akay.

Ve bu senin karanlık içinde başlayıp karanlık içinde bitecek hikayenin sıradan bir günü. Ayların, günlerin ve saatin önem arz etmediği bir gün daha...

Defterin kapağını kapatıp defteri komodinin üzerine bıraktım. Yatağa uzandım ve yanımda uyuyan Onur'un kollarının arasına girdim. Onur beni kollarıyla sıkıca sararken öksürmeye başladığını fark ettim. Kendimi ondan çekip doğruldum ve yüzüne baktım. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elimi Onur'un alnına koyduğumda Onur'un ateşinin olduğunu fark ettim. Telaşla kalkıp Gece'nin dolabından ateş ölçeri aldım ve Onur'un kulağına yerleştirdim.

"38.2..." diye mırıldandım, "Onur..." Onur'u uyandırmak için ona doğru eğildim ama pek uyanacak gibi değildi. Burnunu çekti ve arkasını dönüp uyumaya devam etti.

"Sevgilim iyi misin? Ateşin var, kalk hadi bir hastaneye gidelim..." Saat sabahın 04.15'iydi.

"İyiyim ben, sadece başım ağrıyor..." Onur'un halsiz cevabı beni çok daha fazla endişelendirdi çünkü sesi de kısılmıştı. Belli ki feci üşütmüştü. Telaşla ne yapacağımı düşünürken bu saatte kimseyi arayıp uyandırmak istemediğimi fark ettim. Çünkü bu saatte çalan bir telefon onları telaşlandıracaktı. Araba kullanmayı bilmiyordum, bu durumda geriye tek bir seçenek kalıyordu. Taksi... Evin elli metre ötesinde bir taksi durağı vardı. Derin bir nefes alıp telaşla montumu giydim. Gece'nin uyuyup uyumadığını kontrol ettim ve telefonumu cebime alıp evden çıktım. Onur o kadar hastaydı ki benim evden çıktığımı duymayacaktı bile. Hızla merdivenleri indim. Sokağa çıkıp koşar adımlarla taksi durağına doğru ilerliyordum ki gecenin sessizliğinde belli belirsiz bir ses duydum.

"Kız çıktı. Tek başına. Alıyorum."

Hayatım boyunca hiçbir zaman çok hızlı düşünebilen, çok hızlı hareket edebilen, çok hızlı karar alabilen bir insan olmadım. Fakat bu cümle kulaklarıma ulaştığı anda beynim devreye bile girmeden delice bir şüpheyle beş adım geri gidip binanın içine girdim ve kapıyı kapattım.

"Bu da neydi?" dedim şok içinde, "Halüsinasyon mu?" Duyduğum ses gerçek miydi değil miydi bunu bile bilmiyordum. Kalbim deli gibi atarken bir kat yukarı çıktım ve merdivende bulunan küçük pencereden gizlice sokağa göz attım. Şimdi, durum şuydu... Saat 04.25. Bomboş bir sokak, kapımızın karşısında duran siyah bir BMW, takım elbiseli iki adam ve duyduğum o cümle.

"Kız çıktı. Tek başına. Alıyorum." Bu cümleyi duyduğuma her şeyin üzerine yemin edebilirim. O an sokakta benden başka kimse olmadığına göre bahsedilen kız benim. Peki korkuyor muyum? Asla. Peki kim bunlar? Ne yapmalıyım? Ne yapacağım? Kafayı yemek üzereyken merdivenleri çıktım. Eve geri dönüp hızla atan kalbimin sakinleşmesini bekledim ve telefonumu çıkarıp Mert'i aradım. Bu saatte arandığında en sakin kalabilecek isim Mert'ti. Telefon dördüncü çalışında açıldı.

"Zeyno? Ne oldu? Bir şey mi oldu? İyi misin? Gece'ye mi bir şey oldu? Kime ne oldu!" En sakinimiz bile pek sakin değildi.

"Bir şey yok, bir şey yok! Korkma... Onur hasta, ateşi 38'in üzerinde. Öksürüyor. Buraya gelebilir misiniz diyecektim?"

"On dakikaya oradayız." Mert telaşla cevap verip telefonu yüzüme kapatır kapatmaz montumu çıkardım ve önce odaya dönüp Gece ile Onur'u kontrol ettim. Sonra sokağa bakan oturma odamıza geçip perdeyi araladım. Araba hala oradaydı. Arabanın şoför koltuğunda oturan adamın yukarıya, buraya baktığını gördüm. Sonra arabaya yavaş yavaş sokaktan çıkıp gitti. Geriye ise sadece aklımda kalan plakası kaldı. 34 ZD 2725... Bu bir İstanbul plakasıydı. İstanbul'dan gelen iki adam evimizin karşısında durmuş benim tek başıma dışarı çıkmamı mı bekliyordu? Aklımı kaçırmak üzereydim. Nedenini sorgulayışlarım, anlam vermeye çalışmalarım kafamın içinde savaşıyordu adeta... Yaşadığım kaosla birlikte Onur'un yanına döndüm. Üzerini sıkıca örttüm ve ateşini bir kez daha ölçtüm.

"38..." dedim kendi kendime, "Biraz düşmüş..." Sonra elimi Onur'un alnına koydum, terlemeye başladığını gördüm. Ellerimi saçlarında gezdirdiğim sırada kapı çaldı. Korkarak yerimden sıçradım ve elim kalbimde kapıya doğru ilerledim. Kapının deliğinden tereddütle baktığım an Mert ve Burak'ı gördüm. Kapıyı açtım ve sessiz olmalarını işaret ettim.

"Gece uyuyor... Uyandırmayalım, bu saatte uyanırsa bir daha uyumuyor!"

"Tamam Zeyno. Bizimki nerede?"

"İyi mi?"

"Uyuyor... Ateşi 38.2'ydi, şimdi 38'e düşmüş."

"Ben birkaç ilaç getirdim. Bence kaldıralım, yemek yedirelim. İlaçlarını içsin eğer hala aynıysa hastaneye götürürüz." Mert montunu asıp yatak odasına doğru ilerlerken Burak'la peşinden ilerliyorduk.

"Gece'yi sallasana, uyanmasın..." Fısıltılı sesimle Burak'a Gece'yi işaret ettim. Burak başını sallayarak beşiğin başına geçti. Mert ve ben ise Onur'un başındaydık. Onur hala ter içindeydi, yüzü bembeyaz olmuştu...

"Sevgilim... Uyan hadi..."

"Zeynep... Beş dakika daha... Saat kaç?" Onur gözlerini açmadan kısık sesiyle mırıldanınca Mert'le göz göze geldik.

"Fena üşütmüş." dedi Mert, "Zeynep Gece'nin başına sen geç. Biz Burak'la Onur'u kaldırıp duşa sokalım. Kendine gelsin."

"Tamam... Dikkat edin. Soğuk suya tutmayın sakın."

Burak'la yer değiştirdiğimiz sırada gözlerimi Onur'dan ayıramıyordum. Onu hiç böyle hasta görmemiştim, onu hiç böyle güçsüz görmemiştim... Ona o kadar kıyamıyordum ki bir üşütme yüzünden bile oturup ağlayabilirdim. Burak ve Mert Onur'un güçsüz bedenini kaldırırıp banyoya götürürken Onur'u bu kadar halsiz görmek beni mahvediyordu.

"Abi ne yapıyorsunuz?" Onur halsizce çatallanan sesiyle olan biteni anlamaya çalışıyordu.

"Ateşin var abi, seni bir duşa sokalım, yemeğini yedirelim, ilaç içirelim. Sonra uyumana izin vereceğiz, tamam mı?"

"Başım ağrıyor Mert... Bırakın uyuyayım... Zeynep nerede?" Onur halsizce konuşurken Gece'yi bırakıp banyonun kapısına doğru gittim.

"Buradayım sevgilim. Lütfen bırak sana yardım edelim. Sonra uyursun, tamam mı? Lütfen..." Onur gözlerini açamıyordu. Ellerini başına koymuş baş ağrısıyla mücadele etmeye çalışıyordu.

"Çok mu başın ağrıyor?" diye sordum telaşla, "Direkt hastaneye mi götürsek?" O sırada Mert ılıklaştırdığı suyu Onur'un başına doğru tuttu. Sonra yaşananlar ise kaosun yansımasıydı sanki... Onur ılık su vücuduna değer değmez kusmaya başladı. Gözlerimizin önünde yere yatmış kıvranıyordu. Burak ve Mert onu tutmaya çalışırken ben donakalmıştım.

"Zeyno ambulansı ara!" Duyduğum cümleyi bile belki on saniye sonra algılamıştım.

"O iyi olacak mı?" diye sorduğumu hatırlıyorum çaresizce.

"AMBULANSI ARA!" Mert'in bağıran sesi kulaklarıma ulaştığında koşmaya başladım. Yatağın üzerine ne ara bıraktığımı bilmediğim telefonumu elime aldım ve ambulansı aradım. Ne dedim, nasıl adres verdim bunu bile hatırlamıyordum.

"Başım..." diyordu Onur sadece, "Başım..."

"Mert bir şey yap!" diye ağlıyordum bir köşede, diğer köşede Gece ağlıyordu.

"Onur, beni duyuyor musun abi?"

"İyiyim..." demeye çalıştı Onur nefes nefese, "Başım..." Ve sonra tekrar kusmaya başladı.

O sırada Gece'nin ağlaması çığlıklara dönmeye başladı, Burak nefes nefese Gece'yi kucağına aldığında dakikalar sonra kapının çaldığını duydum. Onur'un ellerini ne arar tutmuştum hatırlamıyordum, yerden zar zor kalktım ve koşarak kapıyı açtım. Sağlık görevlileri içeri girerken kendimi kapının önünde yerden kalkamaz bir halde bulduğumu hatırlıyordum. Onur'un gözlerimin önünde sedyeyle götürülmesini izleyemiyordum bile.

"Burak Zeynep'i al, Gece'yi anneannesine bırakın, oradan hastaneye gelin. Ben ambulansla gidiyorum."

Hayatımın en hızlı geçen bir saatini yaşadım. Burak beni kolumdan tutup zorla arabasına doğru götürürken Gece'yi kucağıma almaya çalıştım oysa ellerim titriyordu.

"Özür dilerim anneciğim, özür dilerim..." diyordum gözyaşlarımın arasında.

"Zeyno, sakin ol!" Burak'ın telkinleri arasında, annemin ve babamın binlerce sorusundan sıyrılıp en sonunda kendimi hastanede bulduğumda Burak, Mert, Rıza baba, Zuhal Anne ve babam ile birlikte Onur'un acil servisten çıkarılmasını bekliyorduk. Annem iki dakikada bir arayıp Onur'u sorarken Gece'nin onun yanında uyuyor olduğunu bilmek beni biraz olsun rahatlatıyordu.

"İki saat oldu..." dedim öfkeyle, "İki saat! Neden çıkarmıyorlar hala? Bizi neden yanına almıyorlar!"

"Söylediler ya Zeyno, birkaç test yapacaklarmış işte... Muhtemelen birazdan sonuçlarıyla birlikte Onur'u da alır gideriz. Sakin ol..."

"Sakin ol kızım... Benim oğlum güçlüdür, sen Onur'u benden daha iyi tanıyorsun. Midesini üşütmüştür, günlerdir kaç kere yağmurun altında kaldık. Birazdan bizim oğlanı alır çıkarız, güzel bir yemek yeriz. Hadi, gülsün o güzel yüzün..." Rıza Baba bana sıkıca sarıldığında gözlerim Zuhal Anne'ye kaydı. Herkese göre çok daha endişeli görünüyordu, çok daha korkuyordu.

"Onur Boysan'ın yakınları..." Hemşire doktorun odasından çıkıp koridora doğru seslendiğinde hep birlikte ayağa kalktık. Umutla doktorun odasına doğru ilerledik.

"Onur'u alıp gideceğiz, değil mi?" diye sordum Burak ve Mert'e bakarak.

"Gideceğiz tabi Zeyno..."

"Birkaç dakika sonra Meşhur Adana Kebapçı'sındayız. Güven bana..."

Umutla gülüşerek doktorun odasına girdik. Doktor masasındaki test sonuçlarına, röntgen görüntülerine bakarken bizi görünce başını salladı.

"Hoş geldiniz..." diye mırıldandı.

"Hoş bulduk, nedir bizim oğlanın durumu? Midesini üşütmüş, değil mi?" dedi Rıza Baba.

"Dışarıda üşüyüp üşüyüp gelip buzdolabından su içiyor hala!" dedi Zuhal Anne gözyaşları içinde gülerken. Hep birlikte buruk bir halde gülüştük. Doktor derin bir nefes aldı ve önündeki sonuçlara tekrar baktı.

"Size midesini üşütmüş demek isterdim... Fakat Onur'un kusmasının da ateşinin de ses kısıklığının da sebebi baş ağrısı. Bunu o da biliyordu, kendisini kusturan baş ağrısıydı. İlk geldiğinde muhtemelen migreni olduğunu düşündüm fakat yine de birkaç test ve röntgen sonuçlarına bakmak istedim."

"Yani?" dedim korkuyla, "Sonuç ne?"

"Tümör." dedi tekdüze bir sesle, sanki "grip" der gibi.

"Ne?"

"Tümör..." Kafamın içinde bu ses defalarca yankılandı.

"Tümör."

"Tümör."

"TÜMÖR."

"Böyle bir şey olamaz." dedim şok içinde, "Bir yanlışlık var. Onur'da tümör olsa ben bunu bilirdim!" Sinir krizi geçirmek üzere elim kalbimde tir tir titreyerek konuşurken babam beni kollarının arasına aldı. Ben babamın kollarında şok içinde ağlarken ne Zuhal Anne'den ne Rıza Baba'dan ne Burak'tan ne de Mert'ten ses çıkmıyordu. Şoktalardı.

"Tümör derken?" dedi Rıza Babam, "Ne diyorsunuz siz doktor?"

"Öncelikle sizden sakinleşmenizi rica ediyorum. Her gün birçok insan bu teşhisi alıyor ve artık beyin tümörleri kolaylıkla atl-" derken şok içinde sözünü kestim.

"Beyin tümörü mü?" Dudaklarım titriyordu."

"Böyle bir şey olamaz. Bir yanlışlık yapıyorsunuz." Burak gözyaşları içinde tir tir titreyerek konuşurken herkesin ağzından şok içinde bilinçsizce birkaç cümle döküldü.

"Onur'u alıp gidemeyecek miyiz şimdi?" diye sordu Mert tek nefeste.

"Benim oğlumda böyle bir şey olamaz!" Zuhal Anne hüngür hüngür ağlayarak Rıza Baba'ya sarılırken ben doktora yalvarıyordum.

"Lütfen, beni onun yanına götürün! Lütfen!" Sonra tek hatırladığım babamın kolları arasında güçsüzleştiğim, bilincimi kaybetmek üzere olduğum o andı. Doktorun son açıklamalarını dinlerken bilincimi kaybettiğimi biliyordum.

"İyi huylu bir tümör de olabilir kötü huylu bir tümör de..." diyordu doktor,

"Ameliyatla halledebiliriz." diyordu, "Fakat zor bir sürece hazırlayın kendinizi."

"Ona ne olacak?" diye sorduğumu hatırlıyordum belli belirsiz. Doktorun ağzından yüzlerce belirti çıktığına yemin edebilirdim fakat kayıp bilincimde sadece birkaç tanesi yer etmişti.

"Unutkanlık..." diyordu, sonra yetmezmiş gibi ekliyordu,

"Kıvrandıran baş ağrıları, denge bozuklukları, yürüme problemleri, zaman zaman bulanık görmeler, bazı kelimeleri unutmalar, bulantı dolu geceler..."

Doktor bunları sıralarken kafamın içinde Onur'la yaşadığımız her şeyin bir bir yenilen canlandığına şahit oldum. Onu gördüğüm ilk anı, ondan duyduğum her bir cümleyi, ona sarıldığım her bir anı, Gece'nin doğumunu, dördümüzün birbirimize sarılıp kendimizi tüm dünyaya kapattığımız her bir saniye bana acı çektirmek istercesine geçti aklımdan.

-

Şok içinde oraya doğru bir adım attığım sırada birinin beni arkamdan yakaladığını fark ettiğim an ağzımdan büyük bir çığlık bırakıyordum ki bir el ağzıma kapandı.

''Sakın!'' dedi elin sahibi. Gözlerim kocaman açılmış ela gözlerin ardındaki sis bulutunu görmeye çalışırken ellerinden kurtulmaya çalışıyordum. Ela gözlerin sahibi ise beni bırakmaya niyetli değildi, öyle güçlüydü ki kıpırdayamıyordum. Bana gözleriyle emreder gibi bakıyordu,

''Sesini çıkarmayacaksın.'' diye fısıldadı, korkuyla tir tir titreyerek ona baktığım sırada başını sağa ve hemen sonra ağır ağır sola salladı.

''Ağzını açacağım. Ve sesini çıkarmayacaksın.''

-

Her şey böyle başlamıştı. Gözlerim o ela gözleri ilk kez gördüğünde bu gözleri hayatım boyunca göreceğimi biliyordum. Elleri dudaklarımı kapatırken anlamam gereken bir şey vardı, karşımdaki bu yabancı kimdi bilmiyordum ama sanki yıllar önce tanışmış gibiydik. Bu yabancı aslında bir yabancı değildi... O benim geleceğimdi.

-

"Ben geceyi ikiye bölerim hep, insanlar cama balkona çıktıklarında izleyecekleri iki seçenek vardır. Ya geceyi yani karanlığı izleyeceklerdir, ya da ayı yani aydınlığı izleyeceklerdir. Gece denen şey ikiye ayrılır. Biri gecedir, evet. Ama diğeri aydır. Biri karanlıktır. Biri aydınlık. Bu yüzden madem aşık olmuşum, ben geceyi ikimize paylaştırmayı isterdim. Karanlığı sevmeyen birine aşık olabileceğimi sanmıyorum. Karanlık aydınlıktan çok daha güzel. Sırf o karanlığı sevsin diye aydınlığı almaya razı olurdum. Duvarına bir ay resmi çizerim, sonra aklıma gelen ilk şarkı sözünü yazardım, 'ay benim... gece senin...' Sonra ışıkları kapatır çıkardım.''

-

Kendime hiç itiraf edememiştim ama sanırım bu benim Onur'a aşık olduğum ilk ve esas andı. O gün o bunları söylerken benim gözlerim hayranlıkla onu izliyordu. Hayatımda duyduğum en güzel cümlelerin sahibiydi o, hayatımda duyduğum en güzel ruhun sahibiydi.

-

''Juliet'im olmaya hazır mısın?'' Doruk'un sorusuyla birlikte şaşkınlıkla başımı kaldırdığım sırada, tam o an garip bir şey oldu. Ben daha verecek cevap bile düşünememişken diğer yanımdan kusursuz bir ses geldi, Onur'un sesi...

''Çok heveslenme,'' diye mırıldandı, ''Juliet Romeo'nundur."

-

Ve sonra, Juliet gerçekten de Romeo'nun olmuştu. Zeynep gerçekten de Onur'un olmuştu... Onur benim Romeo'm olmuştu, ben ise onun Juliet'i. Geride bir sürü insan bırakmıştık, bir sürü acı, bir sürü gözyaşı, bir sürü kabus dolu geceler...

-

''Ben yapmadım.'' dedi tek nefeste, ''yapmadım...''

Savunmasız bir çocuk gibi duruyordu karşımda. Yaşadığı her türlü kötülükten sonra annesinin omzuna ihtiyacı olan bir çocuk gibi. Artık yaslanması gereken bir omuz ihtiyacıyla sallanan bedenine doğru yöneldim, kollarımla sıkıca sardım boynunu. Başını göğsüme gömüp bana sıkıca sarıldığında ağlamamı durduramıyordum. Onur Zorlu, benim sert duvarım... paramparça olmuştu. Parçalanan yerlerini birleştirmek için bana sarılıyordu. Oysa daha fazla yapıştırıcıya ihtiyacı vardı o parçaların. Sonra, bir parça daha birleşti Burak kollarını etrafımıza sardığında, sonra bir parça daha... Mert Mahşerin Dört Atlısı'nı tamamladığında hiçbir kitapta okuyamayacağınız, hiçbir filmde göremeyeceğiniz bir manzara vardı karşınızda ;

Buz gibi karanlık bir deponun tam ortasında, kanlar içinde yatan genç bir kızın ölü bedeninin yanında dördümüz sıkı sıkı sarılıyorduk... Birimiz paramparça olmuştu, ve parçalarının birleşme vakti gelmişti...

-

İçinde bulunduğumuz her yer buz gibiydi aslında. Mevsim ne olursa olsun öylesine zor günler öylesine zor geceler geçirmiştik ki ruhlarımız hep üşüyordu. Ve biz her şeyin sonunda, hepsinin ötesinde hep birbirimize sarılmıştık. Dört kişiydik, hep öyle kalacağımıza dair söz vermiştik birbirimize. Şimdi ise bir hastanenin koridorundaydık. Onur'umuz yanımızda bile değildi. Zuhal Annem, Rıza Babam ve babam doktor doktor gezip sonuçları incelettirirken bizi Onur'un yanına bile almıyorlardı. Onur'u yoğun bakıma almışlardı, fakat içerisini gösterecek bir cam bile yoktu... Burak, Mert ve ben ise ilk defa bu kadar güçsüzdük. Birer küçük çocuk gibi yoğun bakımın önünde yere oturmuş ve duvara yaslanmıştık. Hiç konuşmuyorduk, öylece ağlıyorduk.

"Onur..." diye fısıldadım kapıya doğru, belki duyar diye... Sonra titreyen sesimle devam ettim,

"Hala bizimle misin?" Burak başını kaldırdı, gözlerime baktı. Mert'in dolmuş gözleri de benim üzerimdeydi.

"Hala bizimle misin?" diye sordu Burak gözlerini kapıya çevirerek.

"Hala bizimle misin?" diye tekrarladı Mert. Bir şekilde bizi duyduğunu biliyorduk. Bir şekilde konuşamasa bile bize cevap verdiğini biliyorduk.

"Sizinleyim." dediğini hissediyorduk.

"Biz seninleyiz..." diye mırıldandım titreyen dudaklarımın arasından, "Gökyüzündeki son yıldız..." diye mırıldandım ama devam edemedim.

"Yanıp..." diye devam ettirdi beni Burak.

"Kül oluncaya kadar..." diye tamamladı Mert.

Sonra birbirimize sarıldık. Onur'umuzun yattığı odanın tam önünde çaresiz üç çocuk gibi koridorda yere oturmuş birbirimize sarılmış ve her şeyin geçip gitmesini bekliyorduk. Her zaman olduğu gibi yine üşüyorduk, tir tir titriyorduk. Üçümüzün de bildiği bir şey vardı...

Biz Mahşerin Dört Atlısı'ydık, üç kişi değildik ve olmayacaktık. Bizim bir dördüncüye ihtiyacımız vardı ve biz onu asla bırakmayacaktık.

Gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar...


---

AĞLAMIYORUM. AĞLAMIYORUM. AĞLAMIYORUM. AĞLIYORUM TAMAM...

Ya ben Onur'a o kadar kıyamıyorum ki bunu size anlatamam... Siz de böyle hissediyorsunuz biliyorum. Zeynep'in, Burak'ın Mert'in yaşadığı acının aynısını onlarla birlikte yaşıyoruz, biliyorum. Çünkü biz de onlardan biriyiz, biz mahşerin yüz binlerce atlısıyız... 

Onlar asla ve asla sadece dört kişi değiller. Başta dört kişilerdi, evet. Sonra bir bir çoğaldık, bir bir çoğalarak kocaman bir aile olduk. Yüzlerce kişi olduk, binlerce, on binlerce, yüz binlerce... Ve belki de şimdi sizin yaşlarınızda olup Karantina'yı hiç duymamış tek bir insan bile yok. Hepinize benimle ve onlarla büyümeyi seçtiğiniz için çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız ve evet ben şu an çok duygusalım... Hepsi benim için birer bebek. Sizler de öylesiniz. Elimde büyüyorlar ve sanki siz de elimde büyüyorsunuz gibi hissediyorum. Onur'a, Zeynep'e, Burak'a ve Mert'e kötü bir şeyler olması beni ne kadar üzüyorsa içinizden birinin hayatının yolunda gitmediğini öğrenmek de beni o kadar üzüyor. Ben gerçekten de bir aile olduğumuzu biliyorum, beni buna siz inandırdınız. Geçen bölümün sonunda canımın sıkkın olduğunu söylemiştim, bunun üzerine Twitterda bir etkinlik yaptığınızı gördüm. #GöğeBakBeyzaIşıklarınSeninle yazılı yüzlerce tweet atmışsınız ve size yemin ederim bunu bu sabah görmem ve oturup mutluluktan ağlamam bir oldu. Çünkü gerçekten ne kadar şanslı olduğumu fark ettim o an. Evet bazı şeyler yolunda gitmeyebiliyor ama siz varsınız ve siz benim en büyük şansımsınız... Hepiniz birer kardeş gibisiniz hatta resmen çocuğum gibisiniz <3 

Neyse bu kadar duygusallık yeter shbdfnjdfndjngd 

Peki sizce Onur'un durumu kötüye mi gidecek yoksa iyi huylu bir tümör mü çıkacak ortaya?

Son olarak sizce bu süreçte Zeynep'in başına bir şey gelir mi?

Sizi seviyorum ve yorumlarınızı okumaya geçiyorum <3 Hoşçakalın^^

Continue Reading

You'll Also Like

731K 23K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.4M 53.9K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
944K 62.1K 50
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1M 62.1K 42
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...