Cesurca Sev ! (Tamamlandı)

By esincee

327K 14.9K 273

Bir kitap çevirmeninin hayatı ne kadar tek düze olabilir ki? Emin olun Zeynep'in hayatı herkesten daha fazla... More

Cesurca Sev! -Tanıtım
Cesurca Sev ! 1. Bölüm
Cesurca Sev ! 2.Bölüm
Cesurca Sev ! 3.Bölüm
Cesurca Sev ! 4. Bölüm
Cesurca Sev ! 5.bölüm
Cesurca Sev ! 7. Bölüm
Cesurca Sev ! 8. Bölüm
Cesurca Sev ! 9. Bölüm
Duyuru...
Cesurca Sev ! 10. Bölüm
Cesurca Sev ! 11. Bölüm
Cesurca Sev ! 12.bölüm
Cesurca Sev ! 13.bölüm
Cesurca Sev ! 14. Bölüm
Cesurca Sev ! 15.bölüm
Cesurca Sev ! 16.bölüm
Cesurca Sev ! 17. Bölüm
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 1. Kısım
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 2. Kısım
Cesurca Sev ! 19. Bölüm
Cesurca Sev ! 20. Bölüm
Cesurca Sev ! 21. Bölüm
Cesurca Sev ! 22. Bölüm
Cesurca Sev ! 23. Bölüm
Cesurca Sev 24. Bölüm
Cesurca Sev ! 25. Bölüm
Cesurca Sev ! Final

Cesurca Sev ! 6. bölüm

12.4K 657 14
By esincee

herkese iyi pazarlar... 

Arnavut taşlarında takır tukur yürüyorduk. Daha doğrusu o sesleri çıkartan benim ayakkabılarımdı.  Düşmekten ödüm kopuyordu. Ona da bir şey diyemiyordum. Ve bu sefer suskun olan benim, adımlarım dikkatli bir o kadar da yavaştı. Sanki her şey çok doğalmış gibi- benim böyle yürümem-  o da benim gibi ağırdan yürüyordu. Şöyle bir yan gözle süzünce iç çekmemek elde değildi. Gür kumral saçlar…  güneş geldiği zaman sanki rengi daha fazla açılıyordu bilemiyorum. Kirli bir sakal, bal dudaklar… yapılı vücudu. Ellerine cebine koymuş umarsız yürüyüşü. Kaç kez iç çektim farkında değilim. Yeniden bakıyorum. Umarsız duruşunu hala koruyor ve hava yeterince soğuk değilmiş gibi sadece kazağı vardı üzerinde sahi yayın evinde de ceket tarzı bir şey görmemiştim üzerinde.

“senin üzerine başına kıyafet alacak paran yok mu da böyle geziyorsun etrafta” tutamamıştım çenemi işte buraya kadardır ancak. Ahh konuşmam sayesinde onun gülümsemesine nail oluyorum.

Artık senli benli de olmuştuk dengesizliğim sonucu. Daha ne isterim?

“son kitaptan o kadar fazla kazanamadım.”

“ bir milyon basımdan ve onun sekiz yüz bin satışından sonra bunu dersen seni döverler.”

“demek kitaplarımı okuyup, beni takip ediyorsun. Hem de sıkı takip !”

Sazan Zeynep!

“tabii ki de hayır!

“ sen benim sıkı takipçim hatta hayranımsın değil m? Hatta her imza günüme geliyorsun. Tamam anladım ben seni sorun yok. Ve senin için konu burada kapanmıştır.”

“hayır itiraz ediyorum!”

“itirazınız kabul edilmemiştir Zeynep hanım!”

Ahh adım dudaklarından ne de güzel çıkıyor. Bir kez daha söyler mi acaba ? Ama şuan buna konsantre olamam şimdi tek bir amacım olmalı o da onun hayranı olmadığım. Tabii bu külliyen yalan! Ama  bunu bir tek ben bir de Sibel biliyor.

“itirazımın kabul edilmemesine de itiraz ediyorum! Bak…” konuşurken onun önüne geçip geri geri yürümeye ve derdimi anlatmaya başladım.” Ben… okumuyorum diyemem. Ama o kadar tutkulu bir hayran değilim. Senin dediğin gibi hiç değilim. Fazlası değil.  Yani ne kitaplarını imzalatmaya gelirim ne de… ne de… anla işte”

Havalanmak ne güzel bir duyguymuş tabii birazdan yere çakılacağımı bilmesem. Başımın sert zeminle buluşmasını bekliyordum onun yerine belime sarılan ellerle ne hissedeceğimi şaşırıyorum. Oysa ben kendimi çok farklı şeye hazırlamıştım. Olmadı bu şimdi. Çünkü kalbim nasıl atacağını şaşırdı. Vücudum kendinden hiç beklenmeyecek tepkiler veriyordu. İlk öncelikle ellerim nereye konacaklarını şaşırmışlardı. Tabii tek çareyi onun  güçlü kol kaslarında bulmuşlardı. Eh bunun bizi yakınlaştırmadığını söyleyemem. O dudaklar neden bu kadar çıkıktı.

“Çok iyi anladım.”

Ney anlamıştı ki şimdi? Bak ter bastı beni yanlış bir şey anlamamıştır umarım. Ama zannetmiyorum. Olabildiğimce açıktım adama resmen sadece okuyorum demiştim. Peki bu adam neden bu kadar güzel gülümsüyordu? Ellerinden birini çekince bende iki elimi birden çekmiştim. Ve beni bir sokağa doğru yönlendirmişti. Ne çok sokağa girmiştik. Hem de hiçbir aracın tam sığamayacağı sokaklara. İlginç.

Birkaç adım sonra dev ahşap kapının önünde durduğumuzda kapıyı benim için açıyor.  İçeri girdiğimizde ahşabın kokusunu ve  onun yanında iştah açıcı bir koku daha alıyorum. Ancak çözümleyemiyorum. Bizi yaşlı bir garson karşılayıp bir masaya yönlendiriyor.

“hoş geldiniz Ömer bey… hanım efendi…”  deyip yanımızdan ayrılıyor.

İnanılmaz. İtiraf etmeliyim ki o kadar ara sokaktan geçip böyle bir yere geleceğimiz alımın ucundan dahi geçmezdi ben daha çok böyle dekoratif taşlarla süslenmiş batı müziği çalan bir yer beklerken burası tamamen farklıydı.

İlk başta neden restaurantın üçüncü katına çıktığımızı sorgulamıştım. Ama böyle bir manzara için çıkılırdı. Karadeniz’in serin suları sanki restaurantın dibindeydi. Uçsuz bucaksız bir mavi. Aynı onun kahve gözleri gibi. Sonra çalan farid farjad müziği.  Ahşap kokusu burada da vardı ve sandal ağacı da kokuyordu. Galiba tütsü yakılmıştı. Bir tarafı boydan boya cam olan yere oturtmuştu garson bizi.

Ne ağır ne salaş ortalama ama çok güzel bir mekan sıcak içi rahatlatan bir yer. Kendi halimizdeyiz. Konuşuyoruz. Hem de bolca bir ay boyunca hiç konuşmadığım kadar! Her ne kasar imza gününü bile isteye kaçıracağım için üzülsem de bugün paha  biçilemezdi.

Yine de imzalatamamak üzücü.  İlk çıktığı zaman sadece ismini ve kapağını güzel bulduğum için almış olsam da okuduktan sonra bağlanmıştım. İçine çekmişti beni. Bir an kurbandım, bir an davayı çözen polis bazen de yardımcısı. Daha sonra ise çıkarttığı tüm kitapları almıştım. Son çıkarttığını da. Cam güzeli’ni. Ama imzalatamazdım işte. Artık gerçekten de ona dediğim gibi biri miyim yani sadece okuyan ! Yoo hayır olmaz. Gerekirse bir hafta sonraki imza gününe kılık değiştirip öyle giderim. Evet giderim!

Düşüncelerime ara verip konuşmaya devam ediyorum.

Ee geldiğimizden beri kimse yanımıza gelmedi. Yoksa kalkıp bizim mi almamız gerekiyordu ??"

"Hep böyle sabırsız mısındır? "

Evet dersem ne olur acaba?? Belki de sabırsızları sevmiyordur? Belki de çok seviyordur?? Karmaşık olmayı ne çok seviyorum.

"Bazen " deyip yanıtlıyorum onu.

"Bazen sabretmen gerekebilir.  Belki de o bazen bu bazendir."

"Tamam sabırla ilgili bir sorunum yok. " deyip elimle ağzıma görünmez fermuar ı çekiyorum.

"Bak işte sesini duymamaya dayanamam "

 "Yalancı"

Tam ağzını açmış cevap verecekken bir garson yanımıza yaklaşıp elindeki tabakları önümüze bıraktı.

Yanımıza kimse gelmedi. Ve Ömer kimseye işaret etmedi buna eminim tamam on beş dakikadır konuştuğumuz için dudaklarına ve gözlerine bakıyor olabilirim ama odaklanmış değildim. Yani karşımda benim için imkansız olan biri otururken sadece gözlerine veya  dudaklarına bakamam benim için her bir hareketi önem taşır ki bu nedenle Ömer'in tek bir işaret vermediğine yemin edebilirim.

Belki de telepatik güçleri vardır. Ve bazen işlerini bu yolla hallediyordu. Bak buna inanırım yani o kadar fantastik kitap yazdıktan sonra yapabilir bence. Hoş geldin dengesiz Zeynep!  Tamam kabul ediyorum şuan ki bütün dengesiz düşüncelerimin sebebi açlık başka bir şey değil !

Tabağımdaki etten bir parça alıp yiyorum. Kabul etmeliyim enfes Sibel’in yaptıklarından daha fazla hem de.  Sonra bir parça daha alıyorum.

Ben neden bu kadar oburum acaba ?? Önümde ne zaman hoşuma giden bir yemek olsa bir çırpıda yiyip bitirmek istiyorum ama şuanda olmaz. Adabı muaşeret kurallarından o kadar da uzak değilim.

Bir yudum da kadehteki içki var olduğunu saydığım sıvıdan alıyorum. Sarhoş olmasam iyidir!

Ama bu şarap değildi ki bildiğin vişneli sodaydı hem de renklisinden !

"Soda mı bu? " diyerek düşündüğümü doğrulatmak istedim

"Ne olacaktı başka??"

"Şarap? "

"Sarhoş olamaya niyetin var galiba ?"

"Ne? Tabikide hayır!"

"O zaman?"

"Sadece  senin bu gibi bir ortamda içki içeceğini düşünmüş olabilirim. "

"Bunu düşündüren nedir?"

"Sensin yani senin sen oluşun."

"Anlıyorum kendini ifade edemiyorsun"

"Aahh hayır ifade ediyorum. Yani edebilirim. Bu zamana kadar böyle bir mekanda kibar olmaya çalıştım ama. Ama doğal konuşmak gerekiyormuş sana karşı bunu anladım. Kimliğinden, statünden, yaşantından yeterli mi daha eklememi ister misin ?"

Daha demin ben sinirimi ortaya mı çıkardım. Yüzünden bakılacak olursa hayır çünkü gülümsüyordu.

"Bence bu kadar yeterli"

"Bence de"

"Bazen insanların umdukları gibi olamıyorum"

"Belki de seni ortalama bir insanın olduğundan daha farklı olduğunu düşündüklerindendir"

“belki de bende ortalama bir insanımdır.”

“işte buna inanmam!”

Suratında hınzır  br gülüş vardı  daha deminkinden çok farklıydı.

“sanki benim hayatımla ilgili daha fazla şey biliyormuşsun gibi geliyor da… aynı tutkulu bir takipçi gibi.”

“hiç de bile! Ben sadece gördüklerimden yola çıkıyorum!”

“açık bir kitap gibi okunduğumu bilmiyordum.”

“ben doydum!”

İşte bir konuyu ancak ben böyle kapatabilirdim. Beni fazla bilmesini istemiyordum. Belki hatırlıyordur beni. Bu kendimin kandırma sözlerim. Kim bir hayranını birebir tanır ki? Onunla oturup sohbet etmediği sürece? İşin doğrusu ise kendimi ona fazla kaptırmak istememem.  O benim gözümde sadece bir yazar değil. Ya da bir yazar olması ün sahibi olması beni etkilemiyor. En azından % 99’luk kısmımı.  Çünkü o okuduklarımda onu görürdüm. Ben sadece okuduklarımla hayal dünyamı geliştirmiyorum. Onun dünyası ile de görmeyi öğrenmiştim. Bu sebepten bu kadar fazla merak ediyorum araştırıyorum onu.

Gülümsüyor. Şimdi ben bu gülümsemeye  nasıl tav olmayayım?

***

Mekandan çıkıp yeniden arabaya gidiyoruz.  Ne konuşacağımı bilmiyorum. Dilimin lal olduğunu söyleyebilirim. Aksi gibi o da konuşmuyor. Evimin önüne gelene kadar sessizdik. Araba durunca ona teşekkür edip arabadan indim. Ancak Ömer hiçbir şey dememişti. Acaba restaurantta yanlış bir şey mi yaptım? Gerçi bugün başlı başına yanlıştım ya! Arabadan inip apartmanın kapısının önüne geldiğimde kafamı çevirip yeniden baktım. Tam arkadaydı.

“bir şey mi oldu?”

“içeri geçelim istersen” dedi. Ona uyup apartmandan içeri girdim. Merdivenleri çıkmadan beni durdurdu ve ona bakmamı sağladı.

“biliyorum seni” dediğinde

 kaşlarımı çattım  ve “ anlamadım” dedim.

“yani tanıyorum seni Zeynep” Kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Biliyordu beni. Hatırlıyordu. Mutlu olamam gerekirken neden bu korku peki?

“ilk imza günlerimi, ilk imza verdiklerimi nasıl unutabilirim. Ayrıca site ile bizzat ben ilgileniyorum ve  görsel hafızam  iyidir. Çok çabuk unutmam.”

Neden bana adım adım yaklaşıyordu ki? Elleri neden belimdeydi ? öğlen ki gibi düşmüyordum da bir yerden. Pardon, kalbim evet kalbim merdivenlerden pata küte düşüyordu. Hem de onun avuçlarına hiç olmayacak bir şekilde! Bana sormadan!

Dudakları dudaklarımı örtmüş bedeni biraz daha bana yaklaşmıştı. Ellerim hangi ara onun sırtına dokunmuştu. Öpülüyordum.

Durmuştu ancak ayırmamıştı dudaklarımızı. Her şeyin kontrolü ondaydı. Çünkü düşünemiyordum. En azından şimdilik. 

“peki” diyorum nefes nefese “bu öpücük  beni hala senin hayranın mı yapar?”

“bilemem. Yalnız bu öpücük beni senin hayranın yapabilir”

İlk önce bedeni ayrılıyor. Sonrada belimdeki elleri. Bense olduğum yerde onun gidişine bakıyorum. Çıkmadan son bir kez daha bakıyor bana. Eğreti bir gülüş yolluyorum ona. o da bana gülümseyip gidiyor.

umduğum zamandan çok geç yayınladığımın farkındayım ve affınıza sığınıyorum. ancak işlerimi yoluna koyar koymaz daha düzenli gelecek bölümler...  

Oy ve yorumlarınızı merakla bekliyorum :)

gününüzün güzel geçmesi dileği ile :) 

Continue Reading

You'll Also Like

11K 846 49
Biraz düşünen genç kız yaşlı kadının yüzüne bakıp "Bir insanı tanımak istiyorum ama bir yanımda tanımana gerek yok diyor. Çok kararsız kaldım ve ben...
251K 25K 52
(5. Hikaye) Geç Gelen Aşk'ın, Bu Defa B'aşk'a'nın ve Geçmişten Gelen Rüzgar'ın çocukları bir hikayede buluştular. Deniz, Peri, Kumsal, Berdan, Baran...
859K 16.9K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
1.6K 160 16
"Pembe rüyalar bitti... Siyah kâbuslar çöktü... Bütün bunlar olurken, Yıldızım bana küstü. Yıldızım küsünce yere düştü, Gökyüzüm karardı, Umutlar yüz...