Amnesia | Jackson Wang

By gokceslog

42.6K 2.9K 1.4K

"İnsan nasıl özgür olur?" Jackson bana baktı, ardından elinde tuttuğu sigaradan kısa bir nefes çekip dumanını... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
INSOMNIA | (AMNESIA II)

17

1.2K 84 33
By gokceslog


Shamrain - To Leave

*

Sadece iki gün mü geçmişti onu görmeyeli?

Buna inanmamı kimse bekleyemezdi.

Gözleri kıpkırmızı, dudakları renksiz ve çatlamıştı. Fakat beni darmadağın eden şey bu değildi. Güçsüz sesi ve kırgın bakışları. İşte bunlar kalbimi bir mengeneye almışlar gibi sıkıştırmıştı.

"Jackson?" diye fısıldamama engel olamadım.

Sesimi özümsemek ister gibi gözlerini kapattı. O sırada geri sayım başlamıştı. Lay'in neden hala gelmediğini biliyordum. Jackson'ı görmüş olmalıydı ve eğer Jackson arabadan inerse, diskalifiye olacaktım. Seçimi bana bırakıyordu.

Gözlerini açmış beni inceleyen Jackson ile bakışlarım bir saniyeliğine kesişti ve o an kararımı verdim.

Arabayı tek bir hamle ile vitese takıp, gaza yüklendim. "Sıkı tutun, zorlu bir yolculuk olacak."

Jackson gülümsedi. Gözlerinde parıltıdan eser yoktu. Neden böyle bitkin görünüyordu? Araba, kızgın bir boğa gibi piste atılırken ani hızla geriye doğru yalpaladık. Ah, kes şunu. Düşünmeyi bırak ve yarışa odaklan Hae Rin.

"Sadece diskalifiye olmamak için şu an burada olmana katlanıyorum." diye mırıldanırken, bu söylediğime kendim bile inanmıyordum.

"Bu bile yeterli. Sana söylediklerim..." Dişlerimi sıkarak aniden karşıma çıkan viraja sert bir giriş yaptım ve direksiyonu kırmam ile birlikte Jackson'ın sözü yarıda kesildi. Güzel. Sadece susmanı istiyorum Wang.

Düz yola çıktığımızda derin bir nefes aldı ve koltuğun kolçağına tutunup bana bir bakış attı. Bunu göz ucuyla yakalamıştım ve o an büyük ihtimalle ruhsal durumumu ölçüyordu.

"Bak, sana söylediklerimde ciddi değildim. O an öyle söylemem gerekiyordu. Bunu sana açıklayamam... Ben... Çok üzgünüm."

Sesi cümlesinin sonuna doğru azalırken dudaklarımda vahşi bir gülümseme oluştu.

"Tam olarak hangi kısmında ciddi değildin acaba? Benimle oynadığın kısmında mı yoksa seni sevmemin seni rahatsız ettiği kısmında mı?"

Üstüne basa basa söylediğim kelimelerim zehir kaplı oklar gibiydi. Jackson'ın yüzü acıyla çarpıldığında yeterince doğru noktalara bastığımı fark ettim ve gaza daha fazla yüklendim.

"Biliyor musun Jackson Wang? Acını hissettiğimde, senin yanında olmak istedim. Yixing bana yılarca ağabeylik yapmışken ben ona ihanet ettim ve o hastane yatağında yatarken seninle ilgilenmek için deniz aşırı uçtum. Sonra sen beni öptün. Sonra sen bana ihanet ettin."

Kelimeler, gözlerimi yakan yaşlarla birlikte sert bir şekilde dudaklarımdan dökülüyordu.

"Kalbimi eline alıp ezerek parçalasan bu kadar canımı yakamazdın. Sen benim hislerimi küçümsedin. Sen benimle alay ettin."

Jackson bana döndü ve bağırdı. "Ciddi değildim! Bunların hiçbirini isteyerek yapmadım! Mecburdum, sadece mecburdum!"

Histerik bir kahkaha attım. "Ah hadi ama! Ne gibi bir mecburiyetin olabilir ki? Birisi başına silah dayamış olamaz!"

Jackson da beni taklit ederek güldü. "Birisi başıma silah dayamış bile olsa seninle o şekilde konuşmazdım, Hae Rin. Benim için ne kadar değerli olduğunu hiç bilmiyorsun."

Buruk bir şekilde gülümsedim ve dikiz aynasından arkamdaki arabanın hızlanmasını izlerken, "Yeterince biliyorum." diye fısıldadım.

Derin bir nefes aldı ve ellerini dağınık saçlarından geçirdi. İçim acıyla sıkıştı. O saçlara dokunmak isterdim... Bu düşünceyi aklımda belirdiği hızla zihnimden attım ve daha kendime düşünme izni bile vermeden, "Önemi yok, artık değil seni sevmek, sana bakmaya tahammülüm kalmadı." diye söylendim.

"Öyle mi? Bunu kanıtlaman için tek bir seçenek sunacağım." diye mırıldandıktan sonra aniden arabanın kapısını açtı.

"Siktir! Sen ne yapıyorsun?" diye bağırırken aniden frene asıldım.

Jackson gözlerinde umutlu bir parıltıyla bana bakarken nefes nefese bir şekilde ona bakıyordum. Rakip araba çoktan geçip gitmişti fakat bunu umursayamayacak kadar dağılmıştım. "Ne yapıyorsun?" diye fısıldarken, gözlerine dolan yaşların karanlıkta parıldadığını gördüm. Muhtemelen aynı görüntü benim gözlerimi de işgal etmişti.

Hafifçe bana doğru eğildi. Elleri yanaklarımı bulduğunda istemsizce titredim. Göz kapaklarım titrerken nefesimi tuttum ve beynime komut gönderemeyecek kadar uyuştum.

"Beni seviyorsun..." sesi arabanın içinde yok denecek kadar kısık bir şekilde yankılandı. Fakat kelimeleri kalbime öyle sert batıyordu ki, göğsüme düşen acı cehennem ateşinden ödünç alınmış gibi ruhumu eritiyordu.

"Sevmiyorum..."

Fısıltım, bana yaklaşan dudaklarına düştü. Kendimi geri çekmeliydim. Ona bir tokat atıp siktirip gitmesini söylemeliydim. Yapmam gereken buydu. Fakat gözlerine bakarken, o gözlerde gördüğüm salt dürüstlük kendimle savaşmama ve aynı zamanda kusmak istememe neden oluyordu.

Yanaklarımda gezen ellerinin baş parmakları dudaklarımın üstünde dolaşırken gözlerim benden bağımsız bir şekilde kapandı ve başımı uysal bir şekilde yana yatırdığımı fark ettim.

"Tek dokunuşumla verdiğin tepkiyi görüyor musun? Bana direnme Hae Rin."

Dudaklarının ilk dokunuşu aklımı dağıttı. Kalbim az önce 200 ile giden arabam gibi hızla çarpıyordu. Emniyet kemerini çözüp kendini daha rahat bir pozisyona getirdi ve dudakları, dudaklarımı daha sert kavradı.

Gözlerimden akan yaşlar, birbirine karışan dudaklarımızın arasına sızdı. Jackson hafifçe geri çekildi. Dudaklarımdan ayrılan dudaklarının yarattığı boşluk, içimde ağlayarak ona sarılma isteği uyandırdı.

"Ağlamanı istemiyorum. Seni öpüşümün hiçbir kısmında seninle eğlenmeyi amaçlamadım. Seni öptüm çünkü sen yaralarımı sararken onlara üflüyordun," bakışları dudaklarıma düştü ve dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. "Dudakların çok yakın ve çok baştan çıkarıcıydı." Parmakları tekrar yerlerini alırken, gülümsedi. "Öpmek istedim çünkü ne kadar acı verirsen ver seni istiyordum. Hayır, senden hoşlanıyordum."

Bakışlarımı ondan kaçırmak istedim fakat beni olduğum yerde sabit tuttu.

"Sadece fiziksel bir çekim olabileceğini düşünerek üstünde durmadım. Fakat o gece, seni uzun zaman sonra gördüğümde... Mark'ın yanında, o kadar güzel ve eşsizdin ki." başını iki yana salladı.

"Sen kapıma gelmeden önce, seni daha orada ilk gördüğümde gerçeği anlamıştım."

Gözlerimden akan yaşları parmaklarıyla sildi ve eğilip gözlerimin altından öptü.

"Seni seviyordum."

Nefessiz bir şekilde durdum. İki gün ara ile ne değişmişti? Bana neden böyle davranıyordu? Benden ne istiyordu?

Kelimeler, cümleler, sorular beynimdeki kasırganın içinde dönerken, bedenim onları umursamadan tek bir şey yaptı. Ellerimi boynuna uzatıp onu kendime çektim ve dudaklarımı dudaklarına kapattım.

Hayat kısaydı.

Sevdiğim adam, beni sevdiğini söylüyordu.

Siktir, iki gün önce beni kullandığı ile ilgili alay ederken şimdi dünyasındaki en güzel şey benmişim gibi bakıyordu.

İçimdeki savaş o kadar kuvvetliydi ki, daha ne yaptığımı fark edemeden emniyet kemerimi çözüp üstüne çıktım ve bacaklarımı iki yana açarak kucağına oturdum. Sert bir şekilde dudağını ısırarak çekiştirdiğimde beni eritecek bir sesle inledi. Ellerim saçlarını çekiştirirken, bir yandan da kendimi ona sürtüyordum. Elleri sırtımda dolaşıyor, o ise bana uyarak kendini bana bastırıyordu.

Beni o derece parçalarken, nasıl beni seviyor olabilirdi?

Ellerim üzerindeki kazağı parçalarcasına çekiştirdiğinde dudaklarımız bir saniyeliğine ayrıldı ve gülüşü arabanın içini doldurdu. Sesi hiç beklemediğim bir şekilde bacaklarımın arasında büyük bir infilak yarattığında sertçe inledim ve kazağını kenara atışını bekleyemeden onu kendime çekip dudaklarına asıldım.

Acı.

Vücudumu kavuran bu acının sahibi bu adamdı.

Zihnime kurduğum surlarımda delikler açan, beni yakıp yıkan adam bu adamdı.

Nasıl vazgeçemiyordum?

Dudaklarım boynuna indi. Sert ve vahşi denebilecek bir şekilde ısırdığımda parmakları demirden parmaklıklar gibi kalçalarıma sabitlendi. Dudaklarım ve dilim ile boynuna küçük bir iz bıraktığımda geri çekildim.

Bakışlarım karşımda alev alev yanan gözleriyle beni izleyen adamda dolaştı.

"Bana böyle bakabiliyorsan, beni kapının önünden kovarken nasıl o şekilde bakabildin?" diye fısıldadım.

Gözlerini kapattı ve elleri kalçalarımın üstünde yumruk şekilini aldı.

"Söyleyemem..."

"Pekala." Üstünden inmeye yeltendiğimde beni kolları ile sarıp çıplak göğsüne bastırdı.

"Bana güvenemeyeceğini biliyorum. Ama güvenmeni istiyorum."

Gözlerim dolarken, dudaklarım bir bebeğin çaresizliğinin şeklini alarak büküldü.

"Beni nasıl kırdığın hakkında hiçbir fikrin yok." diye fısıldarken, sesim boğazımı yakan acıdan ötürü kısıktı.

Elleri sırtımda dolaşıyordu. Çenesini başımın üstüne, saçlarımın arasına gömdüğünde derin bir iç çektim. Her ne kadar acı verirse versin, tam da burası olmam gereken yermiş gibi hissettiriyordu.

"Özür dilerim... Sadece... Bana güven."

Teslimiyet.

Gözlerine baktığım ilk anda ona koşulsuz teslim olacağımı anlamıştım. Arabayı vitese takıp Lay'e gelmemesini ima etme nedenim tam olarak ona teslim olmak istememdi.

"Sana güvenirsem, beni bir daha parçalamayacağına söz verecek misin?"

Jackson bir şey söylemedi. Elleri sırtımda durakladı, bir saniye sonra kaldığı yerden devam etti. Böyle bir söz verilmesi çok zor bir sözdü ve o da bana yalan söylemek yerine sessiz kalmayı seçmişti.

Bu ona güvenmem için yeterli bir sebepti. Gözlerimden kopan bir damla yaşın göğsüne damladığını gerilen kollarından anlamıştım. Hafifçe gülümsedim.

"Pekala Jackson Wang, sana güvenmeyi seçiyorum."

*

Continue Reading

You'll Also Like

411K 37.6K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
mad woman By liya

Fanfiction

2.6K 451 11
tehlikeli, meraklı ve barlardan çıkmayan bir oğlan olan jungkook, dedikodu sayfası tarafından 'it girl' olarak adlandırılan chaeyoung'a yazar. : ̗̀...
164K 17.2K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...