Ada'ya Düşen Meteor

By cameronunprensesi

7.2M 220K 53.3K

"Yıldızlar âşıkların ruhlarıdır. Öyle çok yanarlar ki bu dünyada, gecenin göğsünde herkesi imrendirerek parıl... More

★ Arkana bak
★ Bela
★ Sebastian
★ Aşık Mısın?
★ Peki.
★ Küçük Ürkek Yıldız
★ Çikolata Kokan Gizemli Meteor!
★ İndir Maskeni Sebastian
★ Gıcık Çocuk mu Cadı Kız Mı!
★ Beraberiz? Beraberiz.
★ Flashback
★ Pamuk Şeker Tadında!
★ Romeo&Juliet
★ İtiraf
★ Korkak Prenses
★ Sil Baştan...
★ Beni Unutma Olur mu?
★ Gökyüzünde İki Aşık Yıldız...
★ karakterler
★ Ruh Ornitorengim!
★ Çirkin Şansı Derler Ona!
★ Çakma Koca?
★ Nutella Kadar...
★ Benim Olur musun
★ Tencere-Kapak
★ Metafor
★ Not: Seni Seviyorum...
★ Ürkek Dudaklar
★ Suçluyum
★ Fırtına
- Yazardan -
★ Veda - Son öpücük
★ Acı
★ Yabancı Tenler
★ Sen de hissediyor musun?
★ Papatya Kokan Ayrılık
★ Adiz ~ Yeniden
★ İkilem: Ay & Güneş
★ Söz vermiştim, değil mi?
★ İlk Âşk | Son Nefes
★ Ayrılmak Yok?
★ Yara Bantları
★ Yalnız Yıldızın Kaderi
★ Doğumgünü
★ Ada Is Back!
★ Kuzen?
★ Örümcek
★ Söylemediğin Şeyler Var...
★ Seni Asla Bırakmam
★ İzmir'e Benden Selam Söyle!
★ Benimle Kal
★ İflah Olmaz Romantik!
★ Kar Taneleri
★ Mükemmeliçe

★ Sadece Erkekler Diz Çökmez

66.8K 2.4K 403
By cameronunprensesi

Bölüm düzenlendi!

Bölüm şarkısı:
X Ambassadors - Unsteady (Me Before You)

Multimedia: Adiz 💕

Bu bölümü çok severek yazdım, hele o son sahne elimde olmadan içimi ısıtıp mutlu etti beni. Umarım beğenirsiniz canlarım, hepinizi çok seviyorum!

Minnak bölüm sorusu: Ada'nın sürprizi hakkında ne düşünüyorsunuz? Becerebilecek mi? (:


İyi okumalar parlak gözlülerim ❤



"Benim kocamın eline tektaş yakışır!" dediğimde karşı taraftan gelen, artık bıkkınlıktan ölmüş Francie'nin sesiyle kaşlarımı çattım, e ne yapalım yahu Ediz için en iyisini istiyoruz şurda!

"Ada... Eğkekleğ tek taş takmaz"

"Aman işte Francie, nerden bileyim! Senden o yüzden yardım istiyoruz ya zaten!"

Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı, onunda baş belası kesilmiştim, zaten çocuk ğ'li ğ'li aşk acısı çekerken birde benim her istediğimi yapıyordu "Ada, üç gündüğ ağaştığıyoğum pahalı ve şık biğ şey buldum. Ama, tanğı aşkına hangi kız biğ eğkeğe evlenme teklif edeğki? O yüzden fazla seçenek yok"

"HEMEN AL!" diye bağırdım kendimi tutamadım, bir yandan günlerdir aynada bu konuyu Ediz'e nasıl açacağım konusunda alıştırma yapıyordum. Büyük ihtimalle ilkten bana unicorn düğününde mor abiye giyip halay çeken inek görmüş gibi bakacaktı, ama mutlu olacağına da emindim. Gerçekten erkeklerin işi de zor, şu evlilik teklifi işi göründüğü kadar basit değil. Yüzük alıp lak diye parmağına takamıyorsunuz, romantik olman lazım. Sonra etkileyici ortam hazırlaman, diz çökmen falan filan. Ayrıca birde güzel bir konuşmada yapman lazım. Yoksa otomatik olarak oduntik sayılıyorsunuz.

Gerçi o sorun değildi. Ben Ediz'in gözlerine baktığım anda zaten ne kadar gülüşü varsa film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor kalbim hızla atmaya başlıyordu. Otursam onu öyle izlesem şu yeteneksiz halimde 5 dakikada şiir yazardım.

"Tamam o zaman... Ben onu alıyoğum. Anlaştık mı?"

"R dersen anlaştık" diyip pis pis sırıttım. Telefondan dahi sırıttığımı görmüş olabileceğini düşünürken piçlikten içimde binlerce mahmut tuncer halay çekiyordu.

"Demiyoğum ulan. Almıyoğum yüzük falanda."

"Ama bak Francie küserim canım kuzenim, sen benim gibi cici bir kuzeni üzmeye kıyabilir misin?" dedim onun karşıda sinirden kudurduğunu bildiğim halde.

"Biğ kıyma olmayabiliğsin ama kıyağım Ada. Sabğımı taşığmayın kuzen."

"Vayy, esprin yansın abim mi öğretti yoksa? " diye *hıammına* bir ses tonunda söyledim. Francie yarısı Türk olmasına rağmen günden güne daha da Türkleşmeye başlamıştı. Ona beyaz atleti eşofman altına, eşofman altının paçalarınıda beyaz çorabın içine sokturmayı başardığında madalya verecektim.

"Teşekküğleğ. Kendim öğğendim."

Birde hava yapıyor r'siz baget ekmeği

"Hayırlı olsun ne diyeyim. Welcome to the club." diye alay ettim. Mutlu olmuştum. Son günlerde Francie ve ben ona nasıl evlenme teklif edebileceğim konusunda fikir yürütmeye çalışıyorduk. Aslında... Çok şaşalı bir şey yapacağım söylenemezdi. Ediz'i hastaneden nasıl çıkarabilirim onu bile bilmiyordum, ne kadar kalacağı hakkında bir bilgimde yoktu. Ayrıca hava cidden soğuktu. Aralık ayı burdayım diyordu, dışarıya burnumu çıkarsam donacak gibi oluyordum. Doktor izin verir mi bilmiyordum ama ona sorduğumda izin vermezse işler daha da sarpa sarardı.

"Bu akşam mı teklif edeceksin?"

"Evet" diyip derin bir nefes aldım. Ediz'in odasının önündeki koltuklarda otururken. Hemşire kontrolleni yapmak ve tansiyonunu ölçmek için gelmişken bende Francie'yle konuşma fırsatı bulmuştum.

"Tamam, ben 2 saat içinde getiğiyoğum. Meğak etme, bu işi halledeceğim"

"Senin ğ diyen dilleğine kurban olsunlar kuzenlerin en heğ kabak başında patlayanı, şimdi kocam olan beyle öpüşerek halletmemiz gereken bir konu var. Haydi kapat görüşürüz."

O telefonda söylenmeye devam ederken telefonu kapattım ve odadan hemşirenin çıkmasını beklemeye başladım. Aslında, kalbimde bir heyecan vardı. Ediz'in sürprizime ne tepki vereceğini o kadar merak ediyordum ki anlatamam. Ediz'i mutlu edip ilk defa kendimi rezil etmeden onu güldürebilmek istiyordum, ki bu müyatta olmazdı. Yani mümkün değildi, hayatta olmazdı. Çünkü ben, her zaman onun karşısındayken garip şeyler yapmadan duramıyordum...

Hastanedeki 3. Günümüzdü ve burdan çıkmak için sabırla gün sayıyordum, çünkü Ediz uyumaktan başka bir şey yapmıyordu. Uyanık olduğu zamanlardada ya yorgun ya da keyifsiz oluyordu fakat ben orda olduğum için biraz daha toparlamaya çalışıyordu kendini. Evdeyken en azından her türlü şebekliği yapıp onu mutlu edebiliyordum fakat burdayken ne zaman onu güldürmeyi denesem, sonunda onun hastane odasında olduğumuzu hatırlatmasıyla bitiyordu. Mutlu olamıyordu, ve ne kadar bunu gizlemeye çalışıp alıştığını söylesene eski zamanları nasıl özlediğini bakışlarından anlıyordum.

Odasının kapısının önünde kollarımı bağlamış beklerken kapının açıldığını görünce hemen ayaklandım neşeyle, kadın göz kırpıp içeriyi gösterdi "Keyfi yerinde. Çok konuşkan görünüyor."

"Uyumadı değil mi?"

"Seni bekliyor," diyip arkasını döndü ve elini kaldırdı "Hemen git, az önce seninle vakit geçirmeyi ne kadar özlediğinden bahsetti!"

Allaah, kesin bu akşam muhteşem geçecek!

"Teşekkürler!" hemşire ayrılırken giydiğim dizlerimin hemen üzerinde biten kırmızı elbisenin etekleriyle oynayarak kapının kolunu indirdim. Şimdiden hazırlanmıştım, zaten saat neredeyse öğleye geliyordu. İçimde çocuksu bir sevinç olmuştu, boynuna atlayıp ona sarılmak istiyordum. Haliyle, birazda çekiniyordum çünkü belkide bir erkeğe evlilik teklif eden ilk kız olacaktım.

Odasına Yattığı yerden bana gülümseyen, yüzü solgun olsa da diğer günlere göre daha neşeli bir Edizle karşılaştım. Beni görür görmez kollarını kocaman açtı "Prensesim!"

"Parlak göz! Günaydın!"

Ona doğru penguen gibi yürüyerek hafif topuklu ayakkabılarla kaymamaya dikkat ederek koştum ve kollarının arasına yerleştim, yürüyüşüm onun gülmesine neden olmuştu. Yanağımı öpüp parlayan gözlerini üzerimde gezdirdi "Çok güzel olmuşsun bi'tanem."

"Sende bugün çok yakışıklı görünüyorsun parlak göz" Gerçektende öyleydi. Bugün kot gömleğini giymişti, diğer günlerde konuşmayıp uyumayı tercih ediyordu. Bugün onun aksine güzel görünmek istemişti, önlerinin uzamasına izin verdiği saçları dağınık değildi. Tek tarafa yatırılmış ve oldukça düzgündü. Gözlerindeki pırıltı tekrardan can bulmuş gibiydi.

"Francie olsan tabi ki diyip göt yapardım biraz" dedi ve gözlerini kısıp sırıttı "Her neyse. Arkasından konuşmayalım r'siz baget ekmeğinin, sonra atar yapıyor."

"Aman konuşma, onun yerde kulağı var duyar valla." diyip kıkırdadım. Oturmamı ister gibi yatağın boşluğunu gösterdi. Tedirgince oturdum, herhangi bir şeyi bozmamaya dikkat ediyordum. Yani, Ediz'in odası bana karmaşık geliyordu. Alması gereken bir sürü ilacı vardı, sonra iğne saatleri, doktor kontrolleri, testler... Ben bile yetişmeye zorlanıyordum, fakat Ediz genelde bezgin bir şekilde iç geçirip 'Sorun yok, alışığım' diye geçiştiriyordu. Fakat bazen, canının yandığını fark edebiliyordum.

"Bugünü şimdiden sevmeye başladım." ona yan yan bakıp, göz kırptım. Neden anlamında kaşlarını çattı sorar gibi "Baksana, önceki gibi çenen düştü. Eski parlak göz geri gelmiş gibi hissediyorum."

"Bak sen, eğer şikayet ediyorsan kıçı devirip uyuyabilirim!" serumsuz olan elini kavrıp parmaklarımı parmaklarına geçirdim, elleri sıcaktı, içimin ısındığını fark ettim.

"Hayır. Ben seni çok özledim Ediz, sen hep gül. Sen gülünce ben ilk aşkına açılamayan küçük çocuk gibi hissediyorum." Hafifçe tebessüm etti, sonra da elimin üzerini öptü "Sen gülümseyince ben nefes almayı bile unutuyorum, gözlerin öyle parlıyor ki kıyamıyorum bakmaya."

"Sen beni çok mutlu ediyorsun Ada, ben senden tek gülüşü esirger miyim en güzel kalp ağrım benim..."

"Ben seni kaybetmeyi düşündükçe..." Gözlerimi yere hüzünle devirdim "Çok acı çekiyorum. Korkuyorum Ediz, benim bu zamana dek kaybedecek kadar değerli hiçbir şeyim olmadı. Şimdi ben gözümden sakındığımı teslim ettim 4 duvar arasına, iyileşir mi diye umutla bakıyorum kilitli kaldığım yerde."

"Ben savaşıyorum" diyip gözlerimin daldığı tarafa eğildi ve avcumu alıp yavaşça göğsüne yerleştirdi "Bak, gördün mü? Hala senin ismini sayıklayarak atıyor hayırsız."

"Keşke sana yardım edebilmemin bir yolu olsaydı."

"Yanımdasın Ada, beni terk etmiyorsun. İnan bana, sen elinden gelenin en iyisini yaptın."

"Ama-"

"Çok eziyorsun kendini be güzelim, yapma bunu kendine. Öleceksem kaçamayız, saklanamayız senin suçun mu sanki? Benim senden yana ne bir derdim ne şikayetim var. Ben varlığına şükrediyorum." Tek nefeste devam etti "Bak, O Güneş piçiyle evlenmeyi seçip birkaç ay için bir bebe yapıp ismini Ediz koyabilirdin, her akşam eve gelirken ona benzeyen yumurcağa göt cebinde gofret getirebilirdi, sende hoşgeldin hayatım diyip onun ceketini alırdın. Böyle boktan bir aile tablosu olurdu. Bu daha dramatik dimi? Ama yapmadın. Ada, sen bu zamana dek tek hata YAPMADIN."

Bir insan bu halde bile nasıl bu kadar sempatik ve komik olabilir ulan...

"Kafan karışıktı, canın acıyordu ama sen darmadağın olsanda nasıl başa çıkabileceğini biliyordun. Bizim aşkımız, her zaman kuvvetliydi ve birbirimizden kaçsakta hep yollarımız aynı gökyüzünün altında kesişti. Aynı yıldıza bakıp dilemedik mi birbirimizi? Ne ben o dudaklara karşı koyabildim, ne de sen bu gözlere değil mi? Kader Ada, alın yazısı. Nefesim nefesini öpmüş bir kez, parmaklarım alışmış avcunun sıcaklığına."

"Ediz benim sadece endişeleri-"

"Olmasın, olmasın bi'tanem. Biliyorum zor, ben yeri geldiğinde umudumu kaybediyorum. Somurtuyorum, belkide senin ümitlerini kırıyorum düşünemeden. Ama yalvarırım sen yapma Ada, sen umudunu kaybetme. Ben senin gözlerindeki umutsuzluğun sebebi olmak istemedim, kız bana çıkarmam sesimi. Ne olursa olsun, ne kadar zor olsa da kalkıp dimdik yürümeyi öğren."

Kalbinin atışlarını tam avcumun içinde hissediyordum, oysa tamamen bana odaklanmıştı "Ben huysuzum, aksi herifin teki oluyorum biliyor musun? İnat ederim, dediğimden dönmem göremem doğru mu yanlış mı. Bazen kavga ederim kalbimle, bir türlü yenemiyorum kendimi. Ama hala senin aşık olduğun adamım. Senden tek şey istiyorum, eğer ben kendimden vazgeçip oturup ölmeyi beklesemde sen benden vazgeçme Ada. Benim bedenim toprağa karışana dek, bu kalp senin senin aşkının hatrına çarpıyor olacak."

" Ben senden hiç vazgeçemedim Ediz."

Nefes verdi ve bu sefer bakışlarını serumun akışını gösteren çubuğa devirdi "Hayat acımasız. Ben artık savunmasız kalmaktan korkmuyorum, ama her şeye rağmen yaşamak güzel. Seninle sarılıp film izlediğimizde saçlarının kokusunu ciğerlerime doldurmak güzel, video oyunu oynadığımızda gülüşünü görebilmek için bilerekte olsa yenilmek güzel, yıldızlara dokunabilmenin hayaliyle kendini kandırmak dahi güzel. Bak, senin abinle beyin yakıcı anılarını dinlemek bile güzel anladın mı? Ve ben bunların hepsini seninle yaşamayı seviyorum. Seninle."

"Allah tependen baksın Ediz," dedim gülmemeye çalışıp. O da dudaklarını ıslatıp gülümsedi "Bak, yaşamayı seviyorum işte, öyle hemen pes edeceğimde yok. Öldü sayıp japon balığı gibi beni tuvalete atıp üstüme sifonu çekme tamam mı Ada hanım?"

Kendimi tutamayıp ağzımı kapatarak kahkaha attığımda devam etti "Tamam yüzme biliyoruzda, glu glu falan yapmam yani, karizma bana kalsın. Glu nedir ya erkek adam hiç glu der mi?"


" Romantik ortamın içine çüydürdün ama, ben en çok senin bu hallerini seviyorum be Parlak göz. Kim güldürecek yoksa yüzümü?"

"Benim içine etmediğim ortamı ortamdan saymam, kabul etmem. Hem böyle daha güzel, duygusallaşıp ağlıyorsun sonra. Kıyamam ben senin o puding kalbinin yumuşaklığına."

Ama içine kaşık daldırmayı biliyorsun parlak göz, hıh!

"Canın acımayacaksa sana bir daha sarılabilir miyim?" diye dudak büzdüm çocuk gibi.

"Sen koca bebeğin tekisin, ürkek yıldız" dedi ve gel diye işaret verdi. Başımı göğsüne gömüp bir süre saçımı okşamasının keyfini çıkardım.

Alnıma bıraktığı minik öpücükle ona daha da sıkı sarıldım "Sen bir kızın başına gelebilecek en tatlı gıcıksın parlak göz"

"Ada..." sesinin biraz ağırlaştığını fark ettim. Hemen kollarımı etrafından çekip yüzüne baktım, göz kapakları yavaş yavaş kapanmak istiyordu. Uyuması gerektiğini anladım, az önceki ilaçları ancak şimdi etki ediyor olmalıydı. Yüzünde uykulu olmanın verdiği bir tatlılık belirmişti, parmakları bileğimi hafifçe ovdu "Sana kitap okuma mı ister misin parlak göz?" diyip yüzünü avuçladım, sonra da çenesinin hemen altını öptüm onu kendime sarıp.

"Olur..."

Onu çok dikkat ederek yerine yatırdım, yastığını rahat edebileceği konuma getirdikten sonra üzerini örtüp rahatsız etmemek için yatağının yanından kalkıp baş ucundaki koltuğa oturdum. Tutmam için elini uzatıp gözleri kapalı olmasına rağmen gülümsedi "Ben burdayım, sadece dinlenmem gerekiyor anlaştık mı?"

"Sorun yok parlak göz, ben sıkılmıyorum."

Saçlarını karıştırıp dudağının yanını öptüm. Birkaç küçük dakika içinde nefes almaktan başka tek tepki vermediğinde, uykuya tamamen kendini bıraktığını anladım. Ediz'in hastalığının detaylarını, etkilerini ve nelerin tetikleyeceğini bile bilmiyordum, ama gördüğüm kadarıyla onu tamamıyla değiştirmişti. Eski hiperaktif Ediz artık elinden olmadan sürekli uyukluyor, yataktan çıkmak ona bazen eziyet gibi geliyordu. Konuşurken bile nefeslerini düzenlemeye çalıştığına şahit olmuştum, o kadar zorlanıyordu ki. İlk geldiğim haftalara kıyasla biraz daha açılmıştı fakat hala onu engelleyen etkenler olduğuna emindim. Ama o her şeye rağmen gerçekten mutlu olmaya çalışıp, direnen insanlardandı.

Onun uyanmasını bekleyene kadar biraz bahçeye çıktım, hava buz gibiydi. Aralığın ortalarında olduğumuzdan pay biçersek, 'ben burdayım' diye bağırıyordu artık kış. Burnunun ucunu çıkarmaya kalksan bacaklarına kıçına vura vura içeriye dönerdin. Parmak uçlarım daha 5 dakika dahi duramadan buz kesmişti, hemen içeriye döndüm. Sonra bir kahve alıp, dışarıyı izlemek için kendime köşe buldum. Hemen uyanmayacağını biliyordum, uykuları genelde 3-4 saat alıyordu.

Francie'nin gelmesini beklerken saatimi düşünmekle geçirdim. Aklımda dolaşan bir sürü fikir vardı, gözlerimi yumduğumda hayal ettiğim bir çok şeyin olup olmayacağından şüphe etmeye koyulmuştum. Ediz düzelebilirdi, değil mi? Aksini düşünmek, her ay en az bir hafta Ediz'in burada olacağını hayal etmek ve bunun bile onu fazla hayatta tutmayacağının bilincinde olmak beni korkutuyordu. Öncelerde onun ölüm psikolojisine girip negatif olduğunu düşünsemde şimdi tamamen ona hak vermeye başlıyordum, kim hayatının kısa bir süre sonra ansızın sona ereceğini düşünerek yaşadığı hayattan keyif alabilirdi ki? Çektiği acılar cabası, birde yanında daha ne hissetiğini bilmeden dır dır eden bir kız vardı. Beni mutlu etmeyi sorumluluktan sayıyordu, ve beni birgün istemsizce terk ettiğini düşünmenin canını ne kadar yaktığını şimdi anlamaya başlıyordum. Bana artık eskisi gibi yanımda kalacağına dair söz vermiyordu, tek yapabildiği bir süre daha birlikte olacağımızı söyleyip beni teselli etmekti.

Ölüm nasıl olursa olsun tamamıyla yıkıcı bir şeydi, nefesini dibinde hissetmek dahi tüm hayallerini teker teker siyaha boyamaya yetiyordu.

"Bakıyoğumda düşünmekten hindiye dönmüşsün "

Sonra Ada efkarla Glu Glu der hastane dumanaltı...

Arkamdan gelen sesle irkilip elimi göğsüme yerleştirdim, sonra arkamda Francie'nin elindeki kutuyla beklediğini görünce derin bir nefes aldım. Telefonun ekranına baktığımda saatin 4'ü gösterdiğini gördüm. Sanırım cam kenarındaki masada oturup dışarısını seyrederken fazla dalıp gitmiştim. Aklıma Ediz gelince telaşlandım, bu kadar saattir yalnızdı ve uyanıp uyanmadığını bilmiyordum. Herhangi bir ihtiyacı olur diye onu yalnız bırakmaya gönüllü değildim, fakat burda saatlerce oturmam dalgınlığıma gelmişti. Olduğum yerden kalkıp Francie'nin omzuna dokundum ve yutkundum "Ediz'in odasına gittin mi? Yoksa direkt ola-"

"Uyuyoğdu. Seni göğemeyince bende ağamaya kağağ veğdim."

Rahatlayınca dışarıya bir nefes bıraktım ve tamam anlamında başımı salladım. Onunla birlikte odasına giden koridorda yürümeye başladık "Seçtin değil mi?"

"Evet" diyip ayıcık gülümsemesini takındı "Ve onun beğeneceğinden Fğansız olduğum kadağ eminim"

"Umarım çakma Hürrem yüzüğü falan almamışsı-" küçümser bakışları üzerimde dolanırken burun kıvırarak gözlerini kıstı "Zevkleğime güven. O yüzüğü göğdüğünde sevinçten çıldığacak."

Bende burda çıvdıvıyovum ama

"Göster bakalım, merak ettim" dediğimde cebinden mavi bir kutu çıkardı ve ağır ağır, gizemli bir şekilde araladı kutuyu. Yüzüğü gördüğümde gözlerim istemsizce yuvalarından fırladı, çünkü harika ötesi bir şeye benziyordu. Ayrıca, pahalı bir markadandı. Bir an Francie'nin Ediz'e bunu alıyorsa gül gibi çocuğu bırakan Rüya hayırsızına ne alacağını düşündüm, herhalde ona kafam kadar bir tane tektaş takar öyle evlenirdi. Ben yüzüğe yüzük bana baktıkça, 'krdş artk bni edize werir msn' diye bağırıyordu. Ağzım açık bir şekilde yüzüğü incelemeye koyuldum. Gümüştü, etrafında minik minik birkaç pırlanta vardı. Ediz'in bunu beğeneceğine ben dahi inanmıştım, kim beğenmezdi ki zaten!

"ÇÜŞ N'APTIN SEN FRANCIE" diye şaşkınlığımı gizleyemediğimde dudaklarını yalayıp başını havalıca başka tarafa çevirdi "Sana söyledim, bana güven."

"Ediz'den iyi olmasın ama, senden ne müthiş sevgili olurmuş be Francie" diyip omzuna vurduğumda birden hüzünlendi "Bunu biğde Ğüya'ya anlat isteğsen. Sığf annesi ve babası boşandığı için beni teğk etti. Buğda daha fazla kalamazmış, babası zoğbalık edince gitmek zoğunda kalmış. İlişkimizi yüğütemeyiz dedi."

"Valla o aklı havada leylanın ne yaptığını bilmiyorum ama, büyük balık kaçırdığı kesin. Kasın baklavan yerinde, filinta gibi çocuksun Francie."

Francie'nin gözlerinin dolduğunu fark edince rahatlatmak için ona sarılıp teşekkür ettim. Sanki birazdan Rüya için oturup çocuk gibi ağlayacaktı, onların birlikteliklerini seviyordum. Ve açıkçası bu zamana kadar "hayatımın malı" diye sevip bağrıma bastığım kankamın neden hala benimle konuşmadığının sebebini dahi bilmiyordum. Ben geri döndüğümde o ortalıktan toz olmuştu sanki.

"Ama kalbim sadece ona aitti" dedi ve sırtımı ovdu "Umağım sen ve Ediz hiç ayğılmazsınız Ada. Hayğanlık duyduğum tek aşk vağsa o da sizinki. Sadece biğbiğinize sadık kaldınız."

Öyle dediğinde ondan ayrılıp sıcak bir şekilde tebessüm ettim "Bu zamana kadar yanımda olduğun için teşekkürler. Sen de en iyisini hak ediyorsun Francie"

Gözleri hastane odasının kapısındaki küçük pencereden Ediz'e ilişti, üzgün bir şekilde bana baktı ve burukça güldü "Senin için nasılda diğeniyoğ. Bu akşam ne kadağ mutlu olacak biliyoğ musun?"

Benimle pek fazla kalamadı, evden telefon gelince hastaneden ayrıldı. Sonra bende biraz Ediz'in yanında bekledim. Burdaki hayat çok sıkıcıydı. Fakat şükürler olsun ki Ediz on beş dakika içinde uykusundan uyanmıştı. Uykulu yüzü ve dağınık saçlarıyla dünyada ki en tatlı varlıktı tabi ki. Kalktığında ilk söylediği şey yorgun olduğu olmuştu. Ayrıca, uyuduğu gibi değildi. Kötü hissetiğini söyleyemiyordu fakat, kalkamayacak kadar halsiz olduğunu söyledi. Sonra da birkaç dakika, hiçbir şey konuşmadan sadece yatıp pencereden dışarısını izledi.

"Öhm, merhaba Ediz bey tanışabilir miyiz adınız ne acaba?"

"Ada keser misin şunu" ilk başta ilgisiz gözüküyordu. Fakat tabi ki onu güldürmek için salyangoz gibi yapışmıştım ona.

"Evaryu from, are you sex" diyip kolumu televizyonun köşesine koyup seksi gözükmeye çalıştım "Ada," yarım ağız gülmüştü "Psikolojin mi bozuldu n'apıyosun güzelim?"

Kro gibi sırıtıp ellerimi birbirine sürttüm "Download your tişört, show your baklava. Sizi deli gibi arzuluyorum Ediz bey. Soyunur musunuz ne dediğiniz anlaşılmıyor"

Gülüşü odayı doldurduğunda sadece onu izleyip şirince başımı yana devirdim ve ısrar ettim "Hadi işte Ediz, kabul etmessen devam ederim böyle bak. Biliyorum yorgunsun ama sadece bir saatimizi alacak. Doktorla konuşsam izin vermez mi?"

Başını yastığa koyup ofladı ve hayır anlamında başını salladı "O adamın önünde kanatlanıp uçsam, böyle takla falan atsam hayatta izin vermez. Tedavi sürecindeyken her şeyi kısıtlıyorlar."

"Ama neden!" diye böğürdüğümde Ediz gayet normal bir şekilde mırıldandı "Neden? Çünkü ibnelik olsun. Adamın hayat felsefesi bu, troll olmayı seviyor."

"O zaman bende seni kaçırırım."

"İşime gelir. Hastaneden çıkmak için yer arıyorum, burdayı ne kadar sevmediğimi cümlelere sığdıramıyorum biliyorsun."

"Hadi gidelim o zaman!" diye heyecanla elini kavramaya gittiğimde hiçbir şey hissetmiyormuş gibi yüzüme bakıyordu "Ada. Tamam, olurda prensesim bu soğukta dışarıda ne yapacağız? Yahu bu havada işesen yere düşmeden donar sen çıkalım gezelim diyorsun."

"Çok önemli, yemin ederim pişman olmayacaksın Ediz. Eğer pişman olursan, küs bana tamam mı?" diyip ona yavru köpek bakışımı attım. O bunu benden daha iyi beceresede her zaman bu bakış işe yarardı. En sonunda pes ettiğine dair bir mırıltı çıkardı ve başını olumlu yönde salladı. Ellerimi çırpıp tuhaf bir şekilde dans etmeye başladığımda bana deliymişim gibi baksada alışık olduğundan yadırgamamıştı.

"Neden bu kadar heyecan yaptın anlayamıyorum. Şoförünken seni bir yere götürmeyi denediğim her seferde tüküren lama gibi yüzüme yüzüme çemkirirdin."

Birden sakinleşip, sessizce yanına gittim ve yüzünü avuçladım. Sonra da dudağını öptüm usulca. Sonra da başımı omzuna yaslayıp mırıldandım "Hani sen birgün bana anlatmıştınya Ediz... Keşke yıldızlarda, ordaki evimizde yaşayabilseydik biliyor musun?"

"İmkansız değil." diyip alay eder eğdi hafifçe başını, gözleri boş hastane duvarına daldı "Çocukça gelse bile ben yıllarca sadece buna inandım. Ama onların altında buldum seni, sanırım bu zamana kadar bana verdikleri en güzel hediye buydu" durdu. Sonra gözlerini yumup gülümsedi "Birde, senden parça olacak birgün. Senin gibi kokan, senin gibi güldümü geceyi gündüze çeviren" Bana baktı sonrada elimi ovuşturdu avcunda "Bende sadece mutlulukla izliyor olacağım"

Onu en sonunda ikna ettim. İlk başta serumdan ve birkaç kablodan kurtulmamız gerekti. O benim elimi tutarken kimseye görünmemeye çalışarak çocuk gibi kahkahalarla çıktık genelde kimsenin bu saatlerde olmadığı arka kapıdan. Gizlice otoparka gidip arabayı aldım, gelene kadar fark edilirmiydik bilmiyordum ama ben sadece çıktığımıza sevinmekle meşguldum.

Ayrıca ilk defa Ediz yerine araba sürmenin fiyakası vardı, birazdan bas gaza aşkım açıp saçlarımı jöleleyip kırmızı deri ceketle ismail yk dansı yapmamak için kendimi zor tutuyordum.


"Çok belalıyız Ediz ya, bu aralar hep kuralları çiğniyoruz falan dimi? Tam bitirim ikili."

"Tabi canım," Ediz bana sanki dünyanın en mantıksız şeyini söylemişim gibi 2 numaralı *kardeş ne diyon aq* bakışını fırlattı "Gerçekten çok belalıyız. Hatta bir dahakine tünel kazalım alttan, karşımıza Mahmut hoca yerine benim doktor çıksın bende 'gelme Ada tünelin ucu çok bok bi yere çıktı' diyeyim olur mu?"

"Ama olsun, bak sonuçta hayatımızı yaşıyoruz değil mi? İstediğimizi anında yapıyoruz, ve artık böyle devam etmeliyiz."

"Zamanımız azalmadan." Gözleri arabanın camından dışarıya dalmış gibiydi "Hayatı aldığına yaşamalıyız." Onu bizim kumsala götürüyordum, şaşıracak ya da büyük ihtimalle başta alay edecekti. Çünkü telaşıma anlam verememiş, bu kadar ısrar etmeme neden olan şey onu meraklandırmıştı.

"Biz eve falan geri mi dönüyoruz? Neden geldiğimiz yoldan gidiyoruz?" Ediz'in gözleri yolda dolanırken düşünür gibi bana döndü.

"Seni kaçıracam derken şaka yapmıyordum, mağaraya gidiyoruz Ediz" diyip sesimi kroya benzettim ve kasındım. Ediz birden coşkuyla bağırdı ve oyuna devam etti "Voy benim yigidom!"

İkimizde kıkırdarken onun nasıl hoşuna gittiğini gördüm, Edizle önceden beri böyle mallıklar yapmaya bayılıyorduk. Ayrıca hiç bozuntuya vermeden bana eşlik ediyordu sonra da birbirimize gülüyorduk dakikalarca.

Kumsala yaklaştığımızı görünce biraz yavaşlamaya başladım. Ediz radyodan bir şarkı açmış, onu mırıldanmaya koyulmuştu. Sonra da nereye geldiğimizi anlayınca yasladığı yerden başını kaldırıp şaşkınca bana baktı "Ada, burda ne işimiz var?"

"Sevmiyor musun yoksa?" diyip şaşırmış gibi yaptım. Tabi ki söylediğine göre deniz kenarı ve gökyüzünün altı en sevdiği yerlerden biriydi.

"Uzak bir yere gideceğiz sanmıştım"

"Ne yani, beğenmedin mi sen şimdi bizim evlendiğimiz yeri?"

Hayır anlamında başını salladı ve dudaklarını ıslattı, yüzünde bitkin bir gülümseme vardı. Buraya geldiğine sevinmişte benziyordu "Sadece bu soğukta buraya geleceğimizi düşünmemiştim"

Arabayı durdurduğumda hemen kapıyı açtı ve gözlerini ilk olarak yıldızsız gökyüzüne dikip etrafa bakındı. Deniz kenarı olduğundan az önceden bile daha soğuktu, Ediz'in ceketine daha sıkı sarıldığını gördüm ve elimi çabuk tutmam gerektiğini fark ettim. Birde soğuk kapıp hasta olursa ayvayı yerdim.

O etrafı izleyip buraya neden geldiğimizi çözmeye çalışırken olduğum yerde cesaretimi toplamaya gayret ediyordum. Ne diyeceğimi bile hazırlamamıştım, sadece hislerimi kullanmak zorunda kalacaktım.

"Zamanı geri alıp yaza dönmek ister miydin?" yanında dikilip yüzüne baktım o denizi izlerken "O zaman her şey masal gibiydi."

"Seninleyken hala güzel."

Bana göz ucuyla bakıp başını umutsuzca iki yana salladı inkar edermişcesine "Şansım olsa hikayemize yeniden başlayıp daha tutarlı davranabilmek isterd-"

Onun lafını bitirmesine izin vermeden diz çöktüm ve gözlerinin içine baktım tuhaf gözükmemeye çalışarak. Ellerim üşümüştü ve hiçbir şey hissetmiyordum, cebimden yüzük kutusunu çıkarmaya çalıştım ve şükürler olsun ki bunu yaparken sakarlık yaşamadım.

Aslında heyecandan kalbimi sıçmak üzereyedim. Tabi mümkünse.

"Ada... Ne yapıyorsun?"

Ediz'in ağzı açık kalmıştı, şok olmuş gibi bana bakıyordu. Aslında bunu yapmaya çok utanırdım ama, onunla göz teması kurmaya dikkat ederek kutuyu açtım ve konuşmaya başladım.

"Biliyorum, bu dünyanın üzerinde 7 milyon insan var tıpkı gökyüzündeki yıldızlar gibi. Ve bizi kader bir araya getirdi, fakat sonrasına biz karar veremedik Ediz. Ölümcül bir aşka dönüştü, alevi sardı etrafımızı. Ben... yemin ederim ki ilk defa birinin gözlerinde geleceğimi görebilmek nedir anladım. Sen gelmeden önce, benim bedenim buz gibiydi. Ölüydüm ben, sonra sen gelip öptün parmak uçlarımı. Dudaklarımdan başlayıp kalbime kadar ısıtmaya başladın beni, bana gökyüzüne bakmayı öğrettin. 'Aşk var' dedin, sonra da elimi koydun yüreğinin üzerine. Güçlü olmayı, direnmeyi gösterdin. Ama sana bana kattığın milyonlarca şeyden bir tanesi için teşekkür edecek olsam, her gün bana görmeyi bahşettiğin güzel gözlerin olurdu. Herkesin görmezden geldiği kızın en derin eksikliğine aşkla baktın, sonra bana kendin diye diye 'Seni seviyorum' dedirttin Ediz. Bana aşktan korkmamayı öğrettin... Gerçek aşkın hiç bitmediğini, sabrın asla yanıltmadığını ve sadakatin yüceliğini ben sende gördüm sevgilim. Bana her gülüşünde cenneti gösterdiğin için ne kadar minnettar olduğumu cümlelere sığdıramam ki. Sonra bir de kirpiklerin var, herbirine tek tek aşık olup sen uyurken sessizce izlediğim. Sen benim başımın tatlı belası, gözlerinde yıldızları taşıyan en güzel aşkımsın."

Ediz'in gözlerinin sulandığını fark ettim, gülümsemeyle bastırmaya çalışıyordu fakat dayanamayınca parmağıyla gözünün yanını sildi. Tek söz etmeden beni izliyordu, berrak gökyüzünden yavaş yavaş kar taneleri tüm saflığıyla süzülmeye başladı. Doğru yoldaydım, o benim için doğru insandı Allah bize bir mucize göndermişti. Sevgimizin, mücadelemizin boşuna olmadığını gösterdi ikimize.

"Ediz, gözlerine her baktığımda yerle bir olduğum adam. Senden tek şey istiyorum, benimle evlenir misin? Ben her şeyi yeniden yaşamak istiyorum, hiçbir şey için geç değil. Asla da olmayacak, sen benim elimi bırakmadığın sürece imkansız diye bir sözcük var olmayacak bizim dünyamızda. Çölüme yağmur, toprağıma can suyu oldun... Ediz'im, parlak gözlüm, güzel yüreklim benim. Benimle ölmeye yemin eder misin? Benimle yeniden evlenip sonsuzum olur musun?"

İşte o an anladım, sadece erkekler diz çökmüyormuş sevdiği kadının önünde. Aşk öyle yüce bir duyguymuş ki, aşık olan birden sağır kesiliyormış ne düşündüğüne diğerlerinin... Sadece sevdiğinin gülüşünü, kalbinin ritmini duyar oluyormuş.


- Bölüm Sonu -

Continue Reading

You'll Also Like

450K 4.8K 30
"Bu saatten sonra yer mekan fark etmez yüzbaşım." Yetişkin içerik !
3.3K 323 40
"Acıların senin parlayan yıldızlarındır, onlardan kaç." İçerik üreticisi olan Yıldız Kara, gittiği röportaj sonucu tanıştığı kişinin onun geçmişiyle...
2.3K 531 66
Yüz yıllar önce gerçekleşen savaşın sonunda Tilos tepesine hapsedilen kötücül bir varlığın, masum bir canın kanının dökülmesiyle tekrar geri dönmesi...
143K 6.3K 37
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?