Ada'ya Düşen Meteor

By cameronunprensesi

7.2M 220K 53.3K

"Yıldızlar âşıkların ruhlarıdır. Öyle çok yanarlar ki bu dünyada, gecenin göğsünde herkesi imrendirerek parıl... More

★ Arkana bak
★ Bela
★ Sebastian
★ Aşık Mısın?
★ Peki.
★ Küçük Ürkek Yıldız
★ Çikolata Kokan Gizemli Meteor!
★ İndir Maskeni Sebastian
★ Gıcık Çocuk mu Cadı Kız Mı!
★ Beraberiz? Beraberiz.
★ Flashback
★ Pamuk Şeker Tadında!
★ Romeo&Juliet
★ İtiraf
★ Korkak Prenses
★ Sil Baştan...
★ Beni Unutma Olur mu?
★ Gökyüzünde İki Aşık Yıldız...
★ karakterler
★ Ruh Ornitorengim!
★ Çirkin Şansı Derler Ona!
★ Çakma Koca?
★ Nutella Kadar...
★ Benim Olur musun
★ Tencere-Kapak
★ Metafor
★ Not: Seni Seviyorum...
★ Ürkek Dudaklar
★ Suçluyum
★ Fırtına
- Yazardan -
★ Veda - Son öpücük
★ Acı
★ Yabancı Tenler
★ Sen de hissediyor musun?
★ Papatya Kokan Ayrılık
★ Adiz ~ Yeniden
★ İkilem: Ay & Güneş
★ Söz vermiştim, değil mi?
★ İlk Âşk | Son Nefes
★ Ayrılmak Yok?
★ Yara Bantları
★ Yalnız Yıldızın Kaderi
★ Doğumgünü
★ Ada Is Back!
★ Kuzen?
★ Örümcek
★ Söylemediğin Şeyler Var...
★ Seni Asla Bırakmam
★ İzmir'e Benden Selam Söyle!
★ Sadece Erkekler Diz Çökmez
★ İflah Olmaz Romantik!
★ Kar Taneleri
★ Mükemmeliçe

★ Benimle Kal

71.5K 2.4K 453
By cameronunprensesi

Bölüm Düzenlendi!

Bölüm şarkısı:
Özgür akkuş - ölünce sevemezsem seni

Multimedia: Ada ve Ediz (sanırım aşık oldum)

Hepinize kucak dolu öpücükler, iyi okumalar parlak gözlülerim! ❤️



- Edizden-

Bundan nefret ediyordum. Her ayın bir haftasını 6 aydır hastanede geçirmek beni öldürüyordu. Hayır, iyileştirmiyordu öldürüyordu. Hele ki şuan Ada evimize dönmüş artık benimleyken, burda bir daha asla düzelemeyecek bir kalp için tedavi görüyordum. Önceden koymuyordu bana, o zaman yalnızdım. Beni merak eden biri yoktu. Ölsem belki Ada duyardı yıllar sonra ama şimdi öyle değildi. Benimleydi, benim yanımda uyuyordu. Saçlarını okşayabiliyordum, o yokken sadece resimlerimizle avunurken şuan o meleği andıran kokusuyla yanımda yatıyordu her gece. Ayrıca hasta olduğumu duyduğunda beni terk etmek istememişti, o çok iyi biriydi fakat şuan bile onu kandırıp buraya gelmek zorunda kalıyordum. Ama ona kıyamam, onun benimle beraber kendini yıpratmasına hiç kıyamam. Tedavi, vücudunu ele geçiren şeyi yenebilmen için bir sürü tuhaf isimleri olan ilaçlarla iyileşmeye çalışırken ruhen hergün ölmek gibi benim için. Sevdiğinden ayrı, bilincin yarı yerinde yarı değil acı çektiğin o beyaz hastane odasından ibaret. Tabi, bu sadece benim için geçerli. Komik olan şu ki asla düzelemeyeceğimi biliyorum, bir bebeğimin olduğunu göremeden öleceğimi biliyorum ama Ada'yı kendimden kurtaramıyorum. Ama en azından onu kendimden biraz uzak tutmayı başarabilmeliyim. Burda nasıl güçsüzleştiğimi görse herhalde utançtan ölürdüm bunca şeyin ardından, bana acıması dünyada başıma gelebilecek en kötü şey olurdu. Belkide bunun çok fazla sürmeyeceğini bilmek benim için bir avantaj, en azından o da bende bu acıdan birgün kurtulacağız. Hastalık birgün galip gelecek. Bu şimdilik benim saklamaya çalıştığım sırken, günü geldiğinde o da öğrenecek bunu, yani o zaman çok yaklaştığında. Ama yinede Ada'nın yüzünün gülebildiğini daha fazla görebilmek için savaşmaya çalışıyorum, her ne kadar yaralı olsamda onun sonunda bana gülümseyerek teşekkür ettiğini düşünmek bile kalp olma konusunu beceremeyen kalbimi birazda olsun sevindirmeye yetiyor. En azından artık evimize döndüğümde onun o güzel yüzünü görebileceğim...

Büyük hastanenin belirdiğini gördüğümde arabanın hızını düşürdüm. Yutkundum. Gelmeden önce Ada'ya kötü davranmak zorunda kalmıştım, belkide kalbi kırılmıştı ve şuan onu kırdığıma deli gibi pişmandım. Ciğerlerime derin bir nefes doldurup telefonumu kontrol ettim. Daha beni aramamış ya da mesaj atmamıştı. Ekran fotoğrafımda o kadar güzel gülümsemişti ki, sanki şuan bana bakarak öyle gülümsüyor gibi geliyordu. Derin mavi gözleri gülümserken kıvrımlı kirpikleri göz altlarını gölgeliyordu.

" Seni seviyorum."

Onun olmadığını, bana eşlik eden o neşe dolu sesinin yokluğunu hissettiğimde buruldum. Şuan ne yaptığını düşünmeden edemedim. Kemerimi çıkarıp arabadan indiğimde bulutların arasından sızan parlak güneş gözlerime vurdu. Adımlarımı sıklaştırıp hastaneden içeriye girdim. Yüzüme vuran ve artık alışmak zorunda kaldığım hastane kokusundan tekrardan maratona başladığımı anladım.

" Merhaba Ediz bey," dedi tanıdığım hemşirelerden biri, merhaba anlamında gülümsedim ve oda numaramı öğrenmek için giriş kısmındaki bayanın olduğu yere yönelmeye başladım.

Hadi biraz sırıtmaya çalış Ediz suratın sirke satıyor

Kadın bilgisayarla ilgilenirken, önünde bir süre beni fark etmesi için bekledim. Ama kadın tıkınıp çay kahve maşallah yerken ben kök salmıştım. Kendimi fark ettirmek anlamında öksürdüm "öhm," kadın başını bana çevirdi "öhm, pardon"

" Buyrun?"

" Oda numaramı öğrenecektim. Tedavi için."

Kadın çıkaramamış gibi baktı, irice şişman birisiydi ve sürekli tıkınıyordu. Bu hastaneye geldim geleli kadını ne zaman görsem tıkınıyordu. Bu görev ona göre değildi, kadında dolaşa dolaşa memleketi yeme potansiyeli vardı ama kendini buralarda harcıyordu.

" Çıkaramad- Ha tamam," dedi gıcık bir biçimde sırıttı "Sen şu ölüp dirilen çocuktun değil mi?"

Anan

" Ah evet," dedim ve onun taklidini yaparak devam ettim "Sizde şu danışmadaki oynak balina abla?"

Ediz'in içses olmaya bayılmamın bir diğer sebebi daha; bana bırakmadan laf sokması

" Sanırım ikimizinde hafızası kuvvetli"

Kadına koyduğunu hissettiğimde az da olsa hoşuma gitmişti, tamam belki herkes ölüp dirilmiyordu ama bununla taşak geçemezdi. Hele hele o kişi Ediz Erezse hiç geçemezdi.

" 109 numara"

Bilgisayardan başını kaldırıp bana dik dik baktığında biraz sırıtır gibi oldum ve mırıldandım "Teşekkürler," ismini bilmediğimden şu isminin yazılı olduğu kartı aradı gözlerim "Gülbik" dedim ve ismini okuduğumda kaşlarımı çattım. O nasıl isim lan öyle?

" İlk olarak doktora uğramayı unutmayın!"

Hala kaşlarımı çatmış ismini bu zamana kadar neden görmediğim için kendimi sorgularken merdivenlere doğru yöneldim. Daha sonra kendimi tutamadım, geri döndüm ve yine seslendim "Bakar mısın"

"Yine ne oldu?"

" O ismi bana koysaydılar dava açardım sen nasıl taşıyorsun ağır falan gelmiyor mu tavuk ismi taşımak?"

" Yerden yere vuruyorsun olmuyor ama," sesi tripli çıktığında hayır anlamında dudak büzdüm "Ben? Seni yerden yere vuruyorum? yok canım! 130 kiloyu ben nasıl yerinden oynatıp yerden yere vurayım allasen"

" En azından ben sürekli azraile kafa atıp durmuyorum senin gibi"

Demek kavga istiyorsun, KAMOON

" Tabi yemekten vakit bulamayınca doğrudur..."

Susup yüzünü ekşittiğinde troll gülümsememi takındım ve elimi enseme yerleştirdim.

" Öhm, herneyse. Ben gidiyorum ilgimi çekince söyleyeyim dedim. Görüşmek üzere."

Tekrardan hastanenin beyaz merdivenlerine yöneldiğimde derin bir nefes aldım, her şey yine başlayacaktı. Ben o odaya adım attıktan sonra, yeniden düzelemeyeceğim halde acı çekecektim. Uzun merdivenleri çıktım, ve doktorun odasının olduğu koridora isteksiz adımlarla ilerlemeye başladım...


***

- Ada -

Arabası durdu. Karı kız falanda gözükmüyordu ortalıkta. Hı, kesin varya kendine hastaneden hemşire sevgili yaptı ben yokken, onu görmeye geliyor beni kandırıp. Pis parlak göz. Ne işi varki yoksa burda? Hemde 1 hafta diye çıktı evden. Kesin o kızla otelde aşma fişne yapacak, hergünde gelip burda görüşecek. Boyu posu devrilesi parlak göz.

Arabasından inip hastanenin içine girdiğinde onu göremedim, gözden kayboldu. Arabamı park ettikten sonra rahat rahat girdim arkasından hastaneye. Şu danışmadaki iri kadının yanına gidip nerde olduğunu sordum, kadın bezgin bir şekilde ağzına bir yandan bisküvi tıkıştırırken bir şeyler söyledi. Ve evet, konuşurken ağzındaki bisküvi parçacıklarını üstüme üstüme fırlattırıyordu.

" Tamamda neden buraya geliyor? Yani neden hastanede işi olur ki?"

" Bilgi veremem. Kendisine sorun. Oda numarası 109"

" Peki."

Gözlerimi kısıp gıcık kadına baktıktan sonra merdivenleri çıkmaya başladım. Allah Allah, karısıyım diyorum hala bilgi vermiyor. Dur bir dakika dur dur... İzmir'e gidiyorum diye buraya geldiğine göre arayıp yalan söyleme oranını ölçmem gerekiyor, bakalım hala beni kandırdığını farkettiğimin farkında değil mi....

Parlak göz aranıyor...

Telefonu kulağıma götürdüm. Sonrada ücra bir yer bulup açılmasını bekledim birkaç dakika. Telefon biraz uzun çaldı, normalde Ediz'in çoktan açması gerekirdi. Buna rağmen arama bitmeden açtı.

" Efendim Ada'm?"

Sesi çok yumuşak çıkıyordu, yani hiç giderkenki gibi kızgın değildi...

" Nerdesin Parlak göz?"

" Annemlere gidiyorum, yoldayım bi'tanem?"

Geçmiş dünya tiyatro günün kutlu olsun parlak göz, çok güzel oynuyorsun yemin ederim

" Ne yapıyorsun peki?"

" Seni düşünüyorum," dedi kıkırdayıp. Göz ucuyla 109 numaralı odaya baktım. Kapısı kapalıydı.

" Annenlere gidene kadar ne yapacaksın ki?"

" Seni düşünürüm."

Tekrardan bitkin bir kıkırdama duydum. Sesinin biraz kötü geldiğini anlayınca kalbime bir şey saplandı. Ediz benden bir şey saklıyordu, yine bir şey saklıyordu...

" P- peki annenlere gidince?"

" Bütün aileyi salona toplayacağım el ele tutuşup seni düşüneceğiz Ada."

" Üç kere ismimi de söyleyinde oraya geleyim ha parlak göz..."

Göğsüme çöken ağırlık hala gitmemişti. Yalan söylüyordu ve mutlu gibi davranmaya çalışıyordu. Kim bilir neler karıştırıyordu yine...

" Kapatmam lazım güzelim... Sonra konuşsak olur mu?"

" Peki."

" Seni seviyorum?"

Sesindeki yapaylık beni öldürecekti resmen, ama ona bir şey belli etmedim "Bende."

Burnumdan gözlerime doğru derin bir sızı yayılmaya başlamıştı. Telefonu kapattı. Parmaklarım telefonu elimden kayıp düşürmeye meyilliyken kendimi toparlamaya çalıştım. Yavaş adımlarla boş koridorda ilerledim, ve odasının önünde kapıyı açmadan durdum. Odanın kapısında cam vardı, başımı biraz eğip ne olduğuna bakabilirdim. Ama yapmaya çekindim. Ediz'in bana ne yalanı söyledeğini tahmin edemiyordum bile, neden hastaneye geldiğini gizlemek istiyordu ki?

" Ada geldi biliyor musun?" Kapının ardından Ediz'in yumuşak sesini duydum. İsmimi duyduğumda içimde bir telaş oluşmuştu. Benden bahsediyordu, yanında kim olduğunu bilmiyordum ama benden bahsediyordu.

" Yaa? Ciddi misin sen?"

Orta yaşlarda birinin sesi gibiydi. Olduğum yerden kıpırdayamadan dinledim daha sonra ne diyeceğini.

" Evet. Hiç değişmemiş, yine aynı gülüyor  yine aynı güzellikte... Gözlerini bir görsen bakmaya kıyamazsın, ilk gördüğümde sarılmaya bile cesaret edemedim tekrar kayıp gider elimden diye."

Gözlerimi yumdum, Ediz'in can kırıkları o konuştukça benim kalbime saplandı. Ölüyordum, Ediz'in sözleri beni her konuştuğunda öldürüyordu...

" Neden gitmiş peki? Sordun mu?"

" Yorulmuş. Biraz kendini toparlamak istemiş uzaklaşıp." dedi ve sonra anlayışla devam etti "Haklı, o kadar şey yaşadık ki biraz herkesten uzaklaşmaya ihtiyacı vardı. Onu yargılayamam."

" Ona kızgın değil misin yani?"

" Kızgın olmak mı?" Alay eder gibi güldü "Ben onu ölmeden son kez daha görmenin hayaliyle yaşadım bu kadar ay. Kızamam ben ona."

" Umarım tekrardan seni mutlu ederde sende iyileşirsin onun sayesinde."

Bir süre acı bir sessizlik oldu. Başımı yavaşça kaldırdım, ve camdan içeriye ilişti gözlerim. Beyaz hastane yatağında uzanmıştı, hemşire serumunu takıyordu. Acı çektiğini anlayabiliyordum. Ne kadar güçlü gibi gözüksede, yüzü sapsarı kesilmişti bayıldı bayılacak gibi gözüküyordu. Arkasına yaslanmış, boş bakışlarını hastane odasının beyaz tavanına dikmişti. Onu izlemeye koyulmuşken, aşık olduğum sesi doldurdu o odayı "Ona gitmesini söyledim. Beni dinlemedi. Benimle kalmak istiyormuş."

Gözlerimi yumup elimi göğsüme yerleştirdim. Kapıyı açmaya cesaretim olmadı. Kadının sesini duydum fazla sürmeden.

" Neden bunu istiyorsun? Onu gelmesi için hergün pencerenin önünde bekleyen sen değil miydin?"

" Bencillik edemem," sesi kırıldı. O camdan onu izliyordum, gözleri kapandı. Sonra derin bir nefes aldı "Onunla kalamayacağım. Ona bunu yapmam haksızlık. Hayatını yaşamaya hakkı var. Arkamdan ne yapacağını düşünmek beni üzüyor. Ada çok hassas bir kız."

Yeniden bir sessizlik bürüyünce odayı, o an yanına gidip ona sıkı sıkı sarılmak istedim. Her şey için teşekkür edip, güzel gözlerinden öpmek sonrada o cennet gibi  kokusunu doyasıya koklamak istedim koynuna sinip. Belki akıttığım gözyaşları, yaralarını iyileştirirdi de iyi olurdu o zaman. Ben böyle yüreği güzel bir insanı hak edecek ne yapmıştım?

" Bana kalsa onu bir saniye yalnız bırakmaya razı değil gönlüm. Hem bırakamıyorum onu, hem gitsin istiyorum. Uzaklaşsın, benim için olmasa bile güldüğünü göreyim. Ölmekten kötüsü ölecek birini sevmek, bu acıyı ona yaşatacağım içim ömrüm boyunca affetmeyeceğim kendimi. "

Kadın işini bitirdikten sonra, Ediz'in kolunu yerleştirdi ve gülümsedi "Tamam, her şey bitti. Ben yine kontrol etmeye geleceğim, ilaç aralıkları aynı Ediz"

" Teşekkürler"

Ediz'in yüzünde bitkin bir gülümseme oluştu, kadın kapıya yönelirken yutkundum ve biraz geriye çekilip duvara yasladım kendimi. Şuan vücudumun her tarafını acıyordu, ama en çokta yüreğimde anlam veremediğim ağır bir sızı vardı. Kadın kapıyı açıp çıktığında bana çarpar gibi oldu, kendini biraz geri çekti ve kaşlarını çattı "Pardon?"

" E- Ediz nasıl?"

Şaşkınlıktan ağzımdan sadece bu çıkmıştı, kadın anlamamış gibi bir daha içeriye baktı, sonrada bana baktı. Ağlamak üzere olan bir çift göz onu korkutmuş olmalı ki şaşkınlıkla gözlerini iriltti "Siz neyi oluyorsunuz?"

" A- Ada. Ben onun karısıyım."

Kadın bir süre şaşkın gözlerle beni süzdü baştan aşağıya, sonrada yüzüme dikkatlice baktı. Tanımış gibiydi. Yutkundu ve bir kaç kelime çıktı ağzından "Ada? Sen Ediz'in dilinden düşürmediği kızsın değil mi?"

" Buralarda pek yoktum," dedim ve utançla gözlerimi kaçırdım. Demek ki Ediz beni herkese söylemişti. Ben yokken tek kalmıştı, konuşacak kimsesi bile yoktu belkide "Onunla uzun bir zaman ayrı kalmak zorunda kaldık. Ama artık onunlayım."

" Ne olduğunu biliyorsun değil mi?" dedi kadın yüzündeki umutsuz ifade sürerken. Görünüşe bakılırsa, pek ondan umutları yoktu. Ediz gibi, onlarda Ediz'in beni terk edeceğine inanıyordu.

" İyileşmesi için elimden geleni yapmaya hazırım."

Kadının yüzünde acı bir gülümseme oluştu, sonrada derin bir nefes verdi ve bileğimi kavrayıp ovuşturdu "Her geldiğinde senin ismini sayıklıyor. Seni çok seviyor olmalı."

" Ö-öyle olmalı" diye kekeledim. Şuan yere yığılıp saatlerce ağlasam bile bu acı geçmeyecekti. Ben, benim yokluğuma dahi tutunup hayatta kalan adama daha nasıl teşekkür edebilirdim ki? Dudaklarını öpsem, ellerini tutsam avcumun içinde ömür boyu iyileşir miydi benim aşkımdan yanıp kavrulan kalbi?

" Ada, sana ihtiyacı var" kadın gözlerini benim gözlerime diktikten sonra tekrardan fısıldadı "Senin sevgine ihtiyacı var"

" Biliyorum, benimde ona ihtiyacım var"

Sesim kırıldı, hemen o odaya girip onu görmek istiyordum. Büyük ihtimalle beni istemeyecekti, ya da kaçacaktı. Belkide hepsinin tersini yapıp bu sabah ki gibi kızıp kovacaktı ama bunu yapmak zorundaydım, o benim için bu kadar zorluğa katlanırken onu yalnız bırakamazdım.

" Onu yalnız bırakma, ona iyi geleceğinden eminim."

Gözlerimi yumup onayladım, kadın omzuma dokundu ve gülümser gibi oldu "Geçmiş olsun."

O yanımdan giderken, bir süre kapının önünde bekledim. Kapıyı açıp açmamakta karasızdım, patavatsız gibi olmak istemiyordum. Ediz'in tepkisi ne olur kestiremiyordum, ve eğer onu tekrardan üzersem kendimi dünyanın en boktan insanı gibi hissedecektim. Çünkü ne zaman ona yardım etmeye çalışsam, her şey elime yüzüme bulaşıyor ve ona acı veriyordum sadece.

Derin bir nefes aldım, ve ona baktım. Sadece uzandığı yerden pencereden dışarısını izliyordu. Genelde dizlerime yattığında oynadığım saçları dağınıktı. Üzerinde ona çok yakıştığından hep giymesini istediğim, ona yakışan asker yeşili bir tişört vardı. Sessizdi. Hiç sesini çıkarmadan, beni arayıp sesimi dahi duymadan sadece odada yatıyordu. Kendimi toparladım, ve en sonunda kapıyı araladım yavaşça. Beni duymuş olmalı fakat başını çevirmedi. Daha geldiğimi fark edememişti bakmadığından "Bir şey mi oldu yine?"

Gülerek bunu söyledi. Başını hala çevirmemişti. Sesimi çıkarmadım, sadece bana bakmasını istiyordum. Birkaç küçük saniyede yavaşça doğrulmaya çalışıp olduğum tarafa döndü "Kan alınması mı gereki-"

Birden donakaldı, kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı şaşkınlıktan. Parlak gözlerinin, yavaşça hüzünle dolmaya başladığını gördüm. Hareket edemedi, dudaklarını bile zar zor araladı "A-Ada?"

" Ben geldim parlak göz."

Yutkunup kendini yavaşça yatağa bıraktı yeniden, afallamış gözüküyordu. Halsiz olduğu o kadar belliydi ki, sabah evden çıkarken ki Ediz bile yoktu. Yüzü sararmış, gözleri baygındı. Burda neden olduğunu kestirebiliyordum, fakat neden bana haber vermediğini hala kendime yediremiyordum. Eğer bu bir savaşsa, ikimizin savaşıydı.

" Neden bana söylemedin?"

Sustu. Gözlerini gözlerimden ayırmasada, sustu. Ağlamasını istemiyordum, fakat yanına adım atıp ellerinden tutamıyordum kolayca. Sevdiğim adam ölüyordu, fakat bunu durduracak gücüm yoktu.

" Seninle burda kalacağım Ediz." dedim. Hala cevap vermedi, bu sefer gözlerini kaçırıp dışarısını izlemeye başladı. Bu beyaz, sessiz odada tek başına vakit geçirmek ölüm gibi olmalıydı. Ne kadar kaldığını bilmiyordum, ama ben Edizsiz burda 1 saat bile kalamazdım.

" Öğrendin, değil mi?" dedi. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Güzel gözleriyle bana baktı, sonrada dudaklarını ısırdı utanırmış gibi. Başımı salladım hafifçe, umutsuzca daldı gözleri "Peki sana söylediler mi?"

Ne olduğunu anlamadığımdan sadece ona bakmakla yetindim, yüzündeki acı ama bir o kadar güzel gülümseme sönmedi "Az zamanım varmış. Yakında kurtulacakmışım. Yıldızlara kavuşacağım."

Gitme Ediz, vazgeç onlardan. Alma benim tek tuttunduğum gülüşü avuçlarımdan

"Göndermem ki. İyileşeceksin, beraber dinleneceğiz sonra bu tedavi bitecek... S- sonra-"  demem bırakmadan sözümü kesti "Prensesim... Sana sadece ne iyi gelecek biliyor musun?"

Hayır anlamında başımı salladım, hiç bozmadan uyuşuk bir sesle devam etti "Sen mutlu bir yuvayı hak ediyorsun. Seni mutlu edebilecek birini."

"Benim yuvam senin kollarının arası Ediz"

" Kendine acı veriyorsun." dedi ve duraksadı. Gözleri birkaç saniyeliğine kapandı. Yanına birkaç adım attım, ver ürkekçe elini kavradım "Ben kendime acı vermiyorum ki Ediz, ben bu dünyada sadece seninle olmak istiyorum. Senin nefesini hissederek uyumak, senin gözlerine uyanmak, sana sımsıkı sarılıp gitmene izin vermemek istiyorum. Sonra seninle yıldızları izlemek, hayal kurmak. Uyurken kirpiklerini izlemek, sadece senin dudaklarını öpüp senin her gülüşünü kaçırmadan izlemek istiyorum. Ben ömrümün geri kalanını bana dünyanın tüm güzelliklerini vermiş çocukla geçirmek istiyorum parlak göz. Ben sadece senin yanında huzurluyum, sadece senin göğsün huzur kokuyor."

" Bende seninle çok mutluyum ama bu mutluluk seni sonunda çok üzecek Ada, çok üzecek güzelim..."

Ne dediği umursamadan elini avcumda tutmaya devam ettim, parmak uçları buz gibiydi. Elleri bembeyaz kesilmişti, yanağına bir öpücük kondurdum yavaşça. Onun kokusunu içime çekerken mırıldandım "Benden kaçışın yok parlak göz... Öyle hemen kurtulamazsın"

Yanağımdan süzülen yaşın omzuna damladığını fark ettiğinde parmağını çeneme yerleştirip nazik bir dokunuşla başımı ona çevirdi, sonrada dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Burnunu yanağıma sürterken mırıldandı "Burda kalırsan yıpranırsın, eve git prensesim"

Hayır anlamında başımı salladım ve fısıldadım dudakları dudaklarıma çok yakın bir mesafedeyken "Ben seninle kalmak istiyorum. Benim sana çok ihtiyacım var."

"Burda rahat olamazsın" dedi ve ayrıldı, parlak gözleri gözlerimdeyken tekrardan dudaklarına yaklaştım "Bir şeycik olmaz işte, yanına kıvrılır yatarım bende. Hem fazla yer kaplamam söz, zaten minnoşun değil miyim senin?"

"Sığamayız buraya, salak" dedi ve kıkırdadı "İnsan ol iki dakika gerizekalı" dedim yapmacık bir sinirle. Burnumu sıkıp yanağıma bir öpücük bıraktı. Usulca yatağının kenarına oturdum. Neden bilmiyorum ama, uyukluyordu. Uykusuzda değildi, daha sabah çıkmıştı evden zaten. Elini sıkıca avcumun tuttum onun gözleri kapalıyken. Hastane berbat bir yerdi, hele hele sevdiğinin hasta olduğunu izlemekte hepsinden beterdi. Sanki bu zamana kadar sana ait olan insanı, birden o dört duvar senden koparıp içine hapsediyordu. İlaçlar, tedaviler birden hayatına giriyor sonra da her şey birden kökünden değişmek zorunda kalıyordu.

"Ediz... Sen neden buraya geliyorsun bebeğim?"

Sesi uykuluydu, kelimeler zar zor çıkıyordu dudaklarının arasında. Normalde hepimizden daha akıcı konuşan Ediz, şuan söylediklerini neredeyse geveliyordu "Tedavi için," dedi yavaşça " Kalbim için kontrole gelmem gerekiyor."

" Uykun mu var?" Dedim ürkek bir sesle. Gözleri kapanmıştı. Parmakları elimi boşladığından uyuyacak olduğunu anlamıştım. Zar zor bir şey mırıldandı "Uykum yok, ilaçlar uyutuyor."

" Peki canın acıyor mu?"

Sesi komple kesildi. Sızmış olmalıydı. Yüzüne eğilip alnına minik bir öpücük bıraktım. Yanında kalan küçük boşluğa kıvrıldım ve en yakınından onu izlemeye koyuldum. Uzun kirpiklerinin yanını öptüm, fakat bunu bile hissedememişti.

" Beni bırakırsan küserim senle. Hiç insan yalnız bırakır mı sevdiğini?" dedim onu izlerken "İnsan kaçar mı sevdiğinden hem? Ne olmuş senin kalbinde sorun varsa, benim kalbim var benimki yeter ikimize. Hem daha gitmek için çok erken, sensiz bırakamazsın beni. Ben seni bensiz bıraktım, ama sen bırakmazsın. Biliyorum."

Yavaş yavaş nefeslenişini izlerken, tek düşündüğüm onun güzelliğiydi. Hem yüreğinin, hem yüzünün. Diğer yarım hastaydı belki, ama onun için savaşabilirdim. O benim için bu kadar fedakarlığı yapmışken onu yalnız başına bırakamazdım. Bu odada tek başına kalmasına izin veremezdim, onsuzken kokusunu duyabilmek için ölmeye razıyken şimdi bulmuştum ve bırakmaya niyetim olduğu söylenemezdi. İnsanlar onun ölecek olduğunu söyleyebilirdi, belkide o da buna inanıyordu. Ama ben bir türlü inanamıyordum, Ediz benimle hayata tutunacaktı. Tutunmak zorundaydı, onun nefesi nefesime karışmadan uyuyamıyordum ben. O benim gençliğimdi, çocukluğumdu, ve ben ömrümün geri kalanını onun almasını istiyordum.

"Biliyor musun? Sen istiyorsun diye o kadar istiyorum ki bir bebeğimiz olsun... Seni mutlu edecek her şeyi yapmaya razıyım. Seninle çok mutluyum parlak göz, bunu anlatamam. Kimse de anlayamaz, sana da gösteremiyorum doğru dürüst. Ama anlıyorsun değil mi? İnsanın ilk aşkları özel olur derler, benimki bana dünyadaki tüm güzellikleri armağan etti. N'olur, kolay pes etme. Bu kadar şeyi atlatmışken şimdi gitme."

Yavaşça yüzünü okşadım. Tamamen uykuya dalmıştı, Elini kavradım. Onu hayranlıkla izlemeye daldığımda, onun bundan haberi bile yoktu. Bir yolunu bulup onu kurtarmam lazımdı, tamamen düzeldiği günü görebilmek istiyordum.

Ona biraz daha yanaşıp göğsüne yattım, kolunu uykusunda bana doladı. Kokusunu içime çekerken odaya yaklaşan adım sesleriyle irkildim. O hala duymamıştı. Kendimi toparlayıp olduğum yerden kalktım ve yatağının hemen başındaki koltuğa oturdum elini kavrayıp. Birkaç saniye içinde kapı açıldı, doktorun girdiğini görünce hemen ayağa kalktım. Adam önce şaşırır gibi oldu, sonra da üzerimi süzüp az önceki hemşire gibi kaşlarını çattı "Ada?"

İlk başta adama aval aval baktıktan sonra olayı çözdüm. Sanırım bu hastanede popiydim.

"E-Evet?"

"Ediz'de seni bekliyordu." dedi sanki beni küçümser gibi sırıtıp. Çok utanmıştım. Birden yüzümdeki aptal gülümseme sönüverdi. Adam Ediz'i kontrol ederken birkaç şey mırıldandı "Sen şu sürekli bahsettiği kızsın değil mi. Sürekli seni görebilmek için ne kadar zamanı olduğunu soruyordu."

"Karısıyım." dedim çekinerek.

"Zaten kayınçosu olduğunu iddia eden yok," dedi adam sırıtarak bana dönüp. Vay anasını satayım, burda kocam ölüyor adamın yaptığı espriye bak. Bu ne biçim hastane böyle "Ama seni çok bekledi. Bu kadar çok mu seviyor seni?" diye sorduğunda cevap verip vermemekte tereddüt ettim. Çünkü adam, sanki stand up showuna gelmişiz gibi her şey üzerinden espri yapıyordu ayrıca çok gıcıktı.

"Sanırım." dediğimde bu sefer beklemediğim bir biçimde ciddileşti "Senin için kurşunun önüne atlamıştı sanırım... Değil mi?"

"Evet. Öyle oldu."


"Kurşun kalbini fena zedelemiş." dedi ve umutsuz gözlerle ona bakarken devam etti "Kalp ritminde bozukluklar var, ve giderek ciddileşiyor. Yetmezliği günden güne ilerliyor, ne olacak bizde kestiremiyoruz."

Derin bir nefes doldurdum ciğerlerime, belki Ediz'in artık hiç alamayacağı kadar derin bir soluk. Adam'ın bakışları ondayken, adamın yüzüne baktım ve zar zor bir şeyler söylemeye çalıştım "Nerde, ne kadar olduğu hiç önemli değil. Yurt dışına gideriz, o iyileşir mi? Onun sağlığı-"

Dememe bırakmadan adam sözümü böldü ve elindeki kağıtlara bir şeyler not etmeye başladı "Üzülerek söylüyorum ki değerleri pekte iç açıcı değil. Kalbi zayıf, biz Ediz bey'in acısını biraz olsun tedaviyle dindiritip kalp atışlarını düzene sokmak  için buraya gelmesini istiyoruz. Tedavi geçici bir çözüm. O da olmazsa üzgünüm, her an avcunuzdan kayıp gidebilir."

"P-peki." yutkundum, aldığım nefesleri aslında hak etmediğim geldi aklıma. O, orda benim için savaşırken ben onu mutlu edebilecek kadar yeterli bile değildim.

Lütfen parlak göz, yanılt herkesi

"Onu kurtaracak şey ne biliyor musun?" dedi doktor umutsuz gözlerini bu sefer bana devirip. Hayır anlamında dudak büzdüğümde gizemli bir ses tonuyla mırıldandı "Sensin."

"G-gerçten mi?" dedim şaşkınlıkla. Adam birden kendini toparlayıp kağıtlarına geri döndü "Tabi ki hayır kalp nakli."

"Oha ama" diye içimde tutamadığımdan böğürdüm. Doktor pis pis sırıtırken serumu al bir tarafına sok diyordu şeytan.
Burda kocam ölüyor, adam espri yapıyor. Bayramda espri yapan enişteden daha sinir bozucuydu resmen. Hayır anlamıyorum, hep mi böyle alakasız insanlar beni buluyor mıknatıs gibi hepsini çekiyorum. 18 yıl abimle yaşadığım için gerizekalı mıknatısı oldum herhalde.

"Biz hastane diye geldik ama yanlış herhalde, herkeste bi komedyen olma merakı falan" dedim kinayeli bir biçimde adama bakıp "Şakalarda çok komik ya bi dahakine biraz az komik yapta bu kadar gülmeyelim."

Adam gözlerini kısıp gözlüğünün altından öldürücü bakışını attıktan sonra kasıntı bir havayla gözlüklerini düzeltti "Her neyse. Sormak istediğiniz bir şey var mı?"

Hayır şimdi siktir git

" Teşekkürler" diye yapmacıktan sırıttım adama. Onunda yüzünde sahte bir gülüş belirdi ve kapıya doğru yöneldi. Az önceki hissettiğim boktan histen çıkmamıştım, çünkü doktor onun düzelebileceğini söylememişti. Benim ihtiyacım olan sevdiğim adamın bu acıdan kurtulabileceğine dair birazda olsun umut ışığı görebilmekti.

Az önce oturduğum yere tekrardan yerleşip onu izlemeye devam ettim. İyi gibi görünmüyordu. Tamam, belki Ediz tedavi gördüğünü benden saklamaya çalışmış olabilirdi ama bundan önceside vardı, ben burda yokken o buraya geliyor olmalıydı. 20 yaşında bir erkekken bu kadar yükün altına girip birde tek başına acı çekmek ağır gözüküyordu... Kendi başıma gelen için şikayet etmekten bunu fark edememiştim. Bu kadar şeyi nasıl onarabilirdim bilmiyordum, ama işin ucundan bir an önce tutmam gerekiyordu. Hayatını biraz düzene sokmam ve güzelleştirmem şarttı, ve geldiğimden beri yüzünü hala tam olarak güldürememiştim. Acilen bir şeyler düşünüp onu tüm bu stresten (özellikle hastane konusunda) uzaklaştırmam lazımdı.

"Sana şarkı söylememi ister misin?" diyip saçlarını okşadım. Tamam... Sesim karga gibi olabilirdi, belkide birazdan arsız bela gibi haykırıp onu uykudanda uyandırabilme olasılığım vardı ama hiçbir şeyi umursamadım. İçime birden ajdar özgüveni doğuverdi.

"Aşkım" dedim fısıltıyla "Sen benim canımsın" Ediz'in şuan bunu duyma ihtimali bile beni utançtan yerin dibine sokmaya yetiyordu "Kanına karışmış kanım"

Duman'dan söylüyordum. Acı bir hikayesi olduğunu bilsemde her zaman favorilerimden biri olarak kalmıştı "Söyle... Kimlerden kaçarsın?"

Gözlerimi devirip devam ettim "Boşuna durmadan ağlarsın" Elini avcumun arasına aldım ve ona biraz daha yanaştım "Yavrum sen benim balımsın, tadına alışmış canım"

Allah'ım eğer duyarsa kendimi bu ülkeden sınırdışı eder bir daha giç geri dönmem

"Ah güzelkuşum, gir kanıma" diyip yanağına dokundum, dudaklarını öpecek mesafedeydim "Ben zaten..." diyip duraksadım. Sıcacık nefesini tenimde hissettiğimden içimde tuhaf ama güzel bir his vardı, dudaklarına yaklaşmayı durduramıyordum "Sarhoşum." dedim.

"Sanada günaydın." diye bir mırıltı duydum. Süratle kendimi çektim, kalbim küt küt atmaya başlamış gözlerim irilivermişti. Gözleri yavaşça yarılandı, dudaklarında piçimsi bir gülümseme vardı "İnanmıyorum, Ada bana serenat yapıyor."

Ulan ne zaman şu çocuğa romantik bir şey yapmaya kalksam sanki bir yerimde sensör var gibi yakalanıyorum iyi mi

"Ediz!" diye heyecandan bağırıverdim, işaret parmağını kurumuş dudaklarına götürüp sus der gibi yaptı sonra da kıkırdadı "Şşt, diğer hastaları uyandıracaksın çatlak"

"Ha şimdide çatlak oldum yani, teşekkürler Ediz." diyip derin bir nefes aldım ve yerime oturdum. Dmk hstlr uyanr müsait dğlsin hralde ok .s

" Ben uyurken bana şarkı söylüyorsun, öldümde cennete miyim yoksa? Ada bana iyi davranıyor" diyip kaşlarını kaldırdı benden bir cevap bekler gibi. Kollarımı göğsümün altında birleştirip başka tarafa bakmaya çalıştım "Cennette kargalara şarkı söylettirmiyorlar canım. Sen olayı çok yanlış anlamışsın bence."

Dediğime güldüğünü görünce ne kadar kendime hakaret etmiş olsamda aldırmadım, yan yan baktım sonra da keyifle alttan sırıttım. Onu güldürmek bu günlerde lütuftu ve başardığımda kendimle gururlanıyordum.

"O kadarda kötü değil abartma" diyip doğruldu. İltifatını ciddiye alıp ellerini birleştirdim ve yanağıma koydum "Gerçekten mi Ediz? Şarkı söyleyebildiğime inanıyormusun?"

"Aslına bakarsak... Ayak serçe parmağımın bile bu konuda daha yetenekli olmasına rağmen ağzından romantik sözler duymak ponçik ruhuma dokundu" dedi yüzündeki piçimsi gülümseme devam ederken.

"Şerefsiz Ediz" dedim ve imalı bir şekilde güldüm. Keyfini yerine getirmiş olmalı ki daha da çok kıkırdamaya başladı sonra da mırıldandı "Senin Ağustostan daha fazla değilim. Hakkını yemeyelim lütfen."

"Gıcık Ediz" dediğimde arkasına yaslanmış derin bir nefes alıp gözlerini yummuştu. Hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen son derece yorgun gözüküyordu, onun yerinde olmak istemezdim. Bir sürü ilaç kullanmak ayrıca her ay serumun ve bir sürü testin acısına burda katlanmak zorundaydı. Ben yokken zayıflamış olmasına şaşmamıştım.

"Sen yokken doktor geldi"

"Yine ne olmuş" dedi gözlerini tavandan ayırmadan, umutsuzca.

"Kontrol için geldi" diyip konuyu kapattım. Onu rahatsız ettiğinin farkındaydım. Başını iki yana salladı sonrada bana döndü yüzünü "Benimle evlenirken bunu hesaba katmış mıydın?"

"Neyi?" dedim gerçekten keyfinin kaçtığını sesinden anlayabiliyordum "Benim yüzümden hastane odasına tıkılabileceğini. Bana bakıcılık ediyorsun."

"Sana bakıcılık falan etmiyorum," diye sert çıkıştım "Ve evet, hasta olman benim senden bıkmam gerektiği anlamına falan gelmiyor. Biz evlendiğimiz gün bir söz verdik unutma"

"Bir daha şansın olsa bunu yapar mıydın?" diyip yutkundu. Eskisi gibi olamamasının onu üzdüğünü biliyordum, ama benim için hiç problem değildi gerçekten. Hiçbir şekilde engelde olamazdı ona duyduğum aşk ve bağlılığa.

"Hiç düşünmeden seninle yeniden evlenirdim. Ben seninle bambaşka biri oldum" dedim ve direkt olarak baygın gözlerinin içine baktım "Ben senin ruhunu seviyorum, kalbini seviyorum. Ve emin ol herhangi biri senin bana verdiğin sevginin yarısını vermezdi"

"Basit bir kız değilsin" diye mırıldandı, sonra da bir şey yolunda değilmiş gibi birkaç saniye durdu. Hala kendini sersem gibi hissettiğinin farkındaydım, ilaçların etkileri hakkında pek fazla şey bilmiyordum ama tek görebildiğim Ediz gerçekten uyumak istiyordu, diğer zamanlardada yorgun hissediyordu.

"Ediz, iyi misin?" dediğimde evet anlamında başını sallayıp dudaklarını ıslattı "Su verir misin prensesim?"

"Tabi" hemen kalkıp bir bardak su getirdim, sonra da içmesine yardım ettim. Bardağı başının ucundaki sehpaya bıraktıktan hemen yanına sokuldum ve ona sarıldım. Hastane yatağı küçüktü ama yine de ikimiz sığabiliyorduk, beni hemen ısıtabiliyordu.

"Burda ne kadar kalıyordun ben yokken?" diye fısıldadım başım göğsündeyken.

"Durumuma göre değişiyor ama 10 günü geçmiyor"

Çüş. Beni 10 gün bu odada tek başıma bıraksalar sanırım depresyonun babasına girerdim.

"Ne? Burda cidden 10 gün kaldın mı?"

Evet anlamında başını salladı, sonra alnıma sıcak bir öpücük bırakıp nefeslendi "Genellikle pencerenin kenarında uyuyakalıyordum."

"Hiç yalnız hissetmedin mi..." dedim çekinerek. Hayır anlamında başını iki yana salladığında yüzüne baktım "Seninle olamadığım için çok üzgünüm Ediz"

"Sen hep benimleydin, sen hep bu odadaydın. Sen benden hiç gitmedin Ada, ben sadece... Sana yalan söylediğim için bu odada sessizce ağladığım gecelerde kızgındım kendime. Aramıza onlarca kilometre o yüzden girdi, sadece ufak bir yalan ikimize mal oldu. Hergün bu pencerenin kenarında bana gelmeni bekledim, ve senin hayalinle bu hastanedeki tüm acıya katlandım. Canım yandığında gülümsediğin fotoğrafına baktım, dindi her şey. Yokluğuna sığınmak bile çare oldu bana, ama sonunda Allah beni bağışlayıp gönderdi seni."

"Parlak göz," elimi yanağıma yerleştirdiğimde yüzünü bana çevirdim "Bundan sonra sadece ikimiz varız. Sen, ben. İstersen bu şehirden kaçıp gideriz, ama yeterki senin benimle kalacağını bileyim."

"İstersen çeyizimi de alayım" diye alaya vurdu "Hatta perdeyi ip yaparız bende pencereden çeyizimi kafana atarım. Beni kaçırıp mağara-"

"Eğer şimdi rolleri değişiyorsak, ilk başta namusunu kirletirim benim olmak zorunda kalırsın" diyip güldüm.

"Ay sapık" dedi sesini inceltip. Çenesinin yanına küçük bir öpücük bıraktım sonra da başımı omzuna yasladım.

Bir an önce bir fikir bulmalıydım, fakat kalın kafam bir şeye basmıyordu. Kalp hastasıydı, eskisi kadar hiperaktif olması sakıncalıydı ve onu riske atmak niyetindede değildim. Gezip tozmak önemli değildi, o sadece geçici mutluluk verirdi ve yine kendini aynı yerde bulduğunda suratının asılacağından adımın Ada olduğu kadar emindim.

"Ediz?" diyip kaşlarımı çattım. Gelen "hım" diye homurtumsu bir sesle devam ettim "Tekrardan evlenme demişken... Annenler bizim hala evli olduğumuzu biliyor mu?"

"Sanırım gittiğinden beri tüm bağlarımızın koptuğunu düşünüyorlar."

"Yani hiç hastanede olduğundan haberleri yok-"

"Sen gittikten sonra beni ziyaret etmelerini engelledim ve iyi olduğuma dair birkaç yalan uydurdum. Evde olduğum zamanlar neredeyse her hafta facetime yapıyorduk. Yani annemi tanırsın... üzerime fazla düşer, ama hiç şüphelenmedi"

"Anladım..."

"Seninkiler?" diye sorduktan sonra kahve gözlerini bana çevirdi. Başımı iki yana salladım "Abim az buzda olsun biliyor ama annem ve babama bu konuda hiçbir şey söylemedim."

"Sanırım yasak aşk yaşıyoruz" diye alay ettiğinde alt dudağımı dişledim ve düşünmeye başladım. Aslında... Onunla yeniden evlenebilirdim. Evet, evet evet bu mükemmel bir fikirdi.

Düğün telaşı her zaman tatlıdır ve zaman alır, çok uzun sürmese bile sonrasında bir tatil planı yapar ardından onunla herkesin bildiği en azından Ediz'in mutlu olabileceği bir evlilik hayatı sürdürebilirdim. Belli mi olur, belki hamile bile kalırdım yeniden. Francie yardım ederdi, hatta hepsini onun üstüne yıkardım o da her zamaki madur franciegül moduna girip "yeteğ heğ kabak benim başıma patlıyoğ" dese bile kabul edip mecburen bana ortak olurdu.

Her şeyin yanı sıra, sanırım artık bunun gerçekten zamanı gelmişti. Beraber yaşayacaksak diğer herkesin bunu bilmesi gerekiyordu, ve Ediz'i bu karışıklıktan uzaklaştırmaya başlamak için en müthiş başlangıç sayılırdı. Ona başta evlenme teklif etmeliydim, ama onun haricinde hiçbir şeyden haberi olmayacaktı. Sürpriz bir düğün ve bu sefer her şeyi Ediz yerine ben planlayacaktım ilkinin tersine. Ve ilkindende güzel olmasını istiyordum, o her şeyin kusursuzunu hak ediyordu.

"Ediz"

"Efendim?" dedi bu sefer bezgin bir sesle. Onu soru yağmuruna tutmuştum ve çenemin düşmesinden genelde nefret ederdi.

"Çişim geldi... Müsaade eder misin?"

Munzurca sırıtıp yüzüne baktığımda gözleri dehşetle açılmıştı "Üzerime işersen bozuşuruz, elime geçen her fırsatta hatırlatır hayatının içine de ben işerim Ada" 

"Bende seni seviyorum sevgilim"

Yanağını öpüp hiçbir şey olmamış gibi bozuntuya vermeden sırıtmaya devam ettim. Onu dinlenmesi için bırakıp ceylan gibi zıplayarak odasından çıktığımda hemen telefona sarıldım.

Şimdi... Sadece kolları sıvamak ve Francie'den ben hastanedeyken bazı şeyleri halletmesi için yardım istemek gerekiyordu.

Telefonumda ismini bulduktan sonra hemen mesaj çektim. Çok heyecanlamıştım, tabi ben gaza gelir miyim? Gelirim hemen girişmek istedim bu işe.

Kime: Francie

Ediz hakkında yardımına ihtiyacım var, buluşabilir miyiz? (:

Mesajı yolladıktan sonra derin bir nefes aldım ve elimi göğsüme yerleştirdim "Elimden geleni denemeleyim. Onun için."

Onu hayatta tutabilmek için


- Bölüm Sonu -

Continue Reading

You'll Also Like

143K 6.3K 37
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
535 142 13
K Drama Tadında Hayran kurgu.
64.8K 2.3K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
203K 674 3
Yangında ailesini ve derisini kaybeden Gülzade'nin yaşamasına yine de izin verilmedi. Kitapta geçen olaylar, karakterler ve kurumlar tamamiyle hayal...