İki Sıfır Sonsuz Eder

由 antided

34.9K 3.4K 1.5K

Atlas'ın çok sevdiği dostlarıyla sürdürdüğü yaşantısı aşkın hayatına toslamasıyla değişir ve güzelleşir. Her... 更多

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5 (Final)
5.6(Özel bölüm)
5.7 Geçmişten bir kesit

4.3

413 53 5
由 antided

2011 Şubat

İhanet.

İhanet, insanın damarlarında akan kana bulaşan zehir gibidir. Bir kere size dokundu mu arınamazsınız. İhanet öyle bir bataklıktır ki çırpındıkça dibe çeker sizi. Kaçamazsınız. İnsan yedi kat yabancıya ihanet etmez, asıl ihanet en yakınımızdakilere ettiklerimizdir çünkü.

Dudaklarım onun dudaklarının üstündeyken ben de ihanet etmiştim. Atlas'a, kendime, Ilgım'ın güvenine ihanet etmiştim ve bu düşünce dün geceden beri beni kahrediyordu. Ilgım'ı öpmüştüm. Bir anlık gaflet, bir anlık arzuya yenik düşüş onu öpmeme sebep olmuştu. İşin tuhafı benim ayık kafayla öptüğüm kadın sarhoş kafayla bana karşılık verecek gibi olmuş, dudakları kıpırdadığındaysa geri çekilmiş ve sessizce yüzüme bakmıştı. Dudaklarımın üstünde dudaklarının nemi hala vardı sanki. Onu evine bıraktıktan sonra çıkıp gitmiştim ve o yeşil gözleri düşünmüştüm saatlerce.

Ilgım, dışarıdan bakıldığında ihanetlerin en büyüğünü yapan o kadın, ben en yakın arkadaşıma o öpücükle ihanet etmişken o kendisini öpenin Atlas olmadığını anladığı an kaçmıştı benden. Bu fikir ruhumu viraneye çevirirken inlercesine saçlarımı çekiştirdim. Kendimden tiksiniyordum. Bir yanım onu öptüğüm an hissettiğim o coşkuyla sarsıyordu beni. Diğer yanım utanç duymaktaydı.

"Atakan, ne oluyor?" Atlas kolunu omzuma koyarak bu soruyu sorduğunda başımı çevirip ona baktım. Yüzüme merakla bakarken neden böyle sarardığımı anlamaya çalışıyordu. "Dünden beri sende bir haller var, bir şey mi oldu kardeşim?"

Gözüm önce omzumdaki eline kaydı. Atlas varlığını hissettirmek ister gibiydi. Oysa bilmiyordu, onun burada olmasının şu an canımı daha çok yaktığını bilmiyordu. "İ-iyiyim." dedim zorlukla. Ayağa kalktım. Yatağımda Ilgım uyumuştu birkaç ay önce. Kokusu yastığıma sinmişti diye haftalarca çarşafı değiştirmemiştim. Ona gün geçtikçe o kadar bağlanıyordum ki hastalıklı bir hal alıyordu bu aşk bende. Biliyordum. Ama bilmek pek de fayda etmiyordu.

"İyi görünmüyorsun ama." Atlas kendi yatağına çöktü. "Atakan, bir derdin varsa bana anlatabilirsin, biliyorsun değil mi kardeşim? Yalnız değilsin, neyse sorunun birlikte aşarız."

Gözlerimi sımsıkı yumdum. "Atlas," dedim sonra. Ona uzun uzun baktım. "Üzgünüm." O neden böyle dediğimi anlamaya çalışırken odadan çıktım. Salonu arşınlayıp dairenin kapısını açtığımda kapıyı çalmak üzere olan Ilgım ile karşılaştık. Bu o kadar ani olmuştu ki bir an ne diyeceğimi bilemedim. Gözleri yüzümde hayali harfler çizerken bakışları koyulaştı. İkimiz de dün gecenin uğursuz izlerini taşıyorduk dudaklarımızda. Benim yüzümden.

"Konuşalım mı?" diye sordu. Arkamı kontrol ettiğimde bizim çocuklar henüz onun geldiğini fark etmemişti. Başımı salladığımda "Yalnız." dedi. Portmantodan ceketimi alıp kapıyı çektim hızla. Ilgım ile beraber apartmandan çıkıp yürümeye başladık. Ellerini kalın montunun cebine koymuştu. Kafamı önüme sabitlemiş yürürken "Dün gece olanlar," dedi. "Atakan ben..."

"Bir şey söylemek zorunda değilsin." dedim kaşlarımı çatarak. "Özür dilerim Ilgım. Bunu yapmamam lazımdı."

"Neden?" Ilgım bulanık bir halde bu soruyu sorduğunda ben de düşündüm nedenini. Neden başka biri değil de ona gitmişti kalbim? Neden aşkla işim olmazken kendimi onda kaybetmiştim? Bu kötülüğü Atlas'a da kendime de nasıl yapabilmiştim? Ya şimdi ne olacaktı?

"Boşver." dedim. Ellerimi cebime koymuştum. Ilgım hayli sakin bir şekilde tekrarladı. Anlaşılan cevabı duymadan bırakmayacaktı bu işin peşini.

"Neden?"

"Cevabı ikimizin de canını yakar Ilgım."

Birden durdu. Karşıma geçip yakama yapıştığında sokaktaki birkaç göz üstümüze çevrildi. "Bana bir cevap borçlusun!"

Boğazını yırtarcasına haykırdığında "Neden biliyor musun?" diye ben de öfkeyle bağırdım. "Çünkü sana deliler gibi aşığım! Oldu mu?" Ilgım'ın elleri öylece iki yana düşerken bir adım geriye gitti. Bedeni sarsılıyordu. "Tatmin etti mi bu cevap seni?" diye sürdürdüm. Oldukça sinirli hissediyordum ama aslında bu sinir ona değil kendimeydi. "Seni öptüm çünkü seni seviyorum." Sesim kısılırken gözlerini gözlerimden ayıramıyordu. Duyduklarına inanamıyor gibiydi. "Nehir..." diye mırıldandım çaresizce. "Ben seni çok seviyorum."

Suratıma patlayan tokatla başım yana çevrildi. Yanağım uyuşmuştu. Ilgım işaret parmağını bana doğru salladı. "Ben senin arkadaşının sevgilisiyim!" Yutkundu seslice. "Ben ona aşığım. Ben Atlas'ı seviyorum Atakan. Duyuyor musun? Ben o adam için ölüyorum. Sen..." Yüzüne anlam veremediğim bir ifade oturdu. Nefret miydi öfke miydi yoksa tiksinti miydi anlamamıştım. "Sen bunu nasıl yaparsın?"

Elimi yanağıma bastırarak ona döndüm. "Elimde mi sanıyorsun? Bile bile mi verdim kalbimi senin avuçlarına? Sen benden bir cevap istedin ve ben sana olanı söyledim Ilgım." Derin bir nefes aldım. "Dün için çok pişmanım. Yemin ederim deli gibi pişmanım ama..."

Duraksadığımda "A-ama?" diye kekeledi. Sanki duyacaklarından korkuyordu. Gerçi Ilgım da haklıydı, onu hak etmediği bir konuma sokmuştum. Öyle ya da böyle, o sevgilisinin arkadaşı tarafından öpülmüştü ve dahası an itibariyle kalbi arkadaşına ihanet eden bir adamla karşı karşıyaydı.

"Ama sana olan hislerim değişmedi." dedim güçlükle. "Seni sevmekten pişman olmadım."

"Atakan," diye inledi. Gözleri dolmuştu. "Deme böyle. Allah aşkına deme. Biz arkadaşız, sen Atlas'ın en yakınısın." Gözünden bir damla yaş aktı. "Sen benim arkadaşımsın."

"Biliyorum," diye hışımla ellerimi saçlarımdan geçirdim. "Hepsini biliyorum Ilgım. Kahretsin ki farkındayım. Ama durduramıyorum. Kalbime söz geçiremiyorum artık. Denemedim mi sanıyorsun? Seni ilk gördüğüm günden beri duygularımı bastırmayı denemedim mi? Olmuyor, sen her gün gözlerimin önünde öyle gülerken ne yaparsam yapayım silemiyorum seni! Biliyorum pislik herifin tekiyim ama gidemiyorum senden. Sen bana bir adım atmazken ben seni izlemekten alıkoyamıyorum kendimi. Şimdi durup şurada bir uçurumun kenarına geçsen seninle ilk gelen ben olurum Ilgım, atla desen gözümü kırpmadan atlarım. Yapmak istemiyorum ama sana olan hislerim bunu yapmak zorunda bırakıyor beni. Çıkmıyorsun aklımdan, kendimi bir şeye verip seni düşünmemeye çalıştıkça dönüp dolaşıp seni buluyor fikirlerim. Engel olamıyorum."

Ilgım başını aşağı yukarı salladı. "Affet beni." diye fısıldadı sonra. Kollarını bana sararken onun bu dengesizliği beni de dengesizleştiriyordu. Başını omzuma gömüp hıçkırdı. İnce parmakları montumu sımsıkı kavramıştı. "Hayatımda herkesi etkileyebileceğime inanan biriydim ben Atakan. Kimi istersem kendime aşık ederdim. Ama sen olmamalıydın, sana bunu hissettirmemeliydim." Gözlerimi yumdum sarılışıyla.

"Senin suçun yok ki," dedim zorlukla. "Sen bana en ufak bir umut vermedin ki. Kalp umut aramıyor sevgide, öylece kapılıp gidiyor birine." Geri çekildim. Yüzünü avuçlarken "Asıl sen affet beni." dedim.

Ilgım elinin tersiyle yaşlarını sildi. Ardından çenesini dikleştirerek gülümsemeye çalıştı. "T-tamam Atakan. Dün gece... Dün gece ikimizin bir sırrı olarak kalacak. Sonsuza kadar. Kimse bilmeyecek. Biz... Dün geceyi unutacağız." Ilgım anlam veremediğim bir hızla toparlandı. "Hadi gidelim, Atlas bizi bekliyordur."

*

Atlas

Atakan'ın garip hallerinin sebebini sorgulayarak dalmışken Tuna omzumu dürttü. "Hayırdır Romeo, Juliet'ini mi düşünüyorsun?" Bana takıldığında dudağım kıvrılır gibi olsa da başımı iki yana sallayarak reddettim.

"Hayır, Atakan'ı düşünüyorum."

Efe kaşlarını çattı. "Ne olmuş Atakan'a?"

"Bir sıkıntısı var sanki," dedim. "Bir garip davranıyor bu aralar. Demin sordum ama bir şey söylemedi."

"Belki de fazla evham yapıyoruzdur." dedi Devrim. "Atakan bu, birader. Herifin en mutlu hali bile durgun geçer. Çocuğu sıkboğaz ettikçe anlatacağı varsa da anlatmaz, tanımıyor musunuz onu?"

Dudağımı ıslattım. "Orası öyle de ne bileyim ya, şu aralar gözüme çok batıyor bu hali. Sanki anlatmak istiyor da yapamıyor gibi."

"Bence onun tek sorunu alttan aldığı dersleridir," diye sırıttı Tunahan. "Ben de tıp fakültesinde okusam ben de derin derin dalar, hayatı sorgulardım açıkçası. Adamın ömrü naftalin kokusu arasında geçiyor şimdiden."

Güldüm. Tuna'nun teşhisleri bir garipti. Kapı çaldığında Efe kalkıp açtığında Atakan ile Ilgım içeri girdiğinde ikisinin de bakışları bir tuhaftı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak onlara bakarken "Acele edin," dedi Ilgım. "Ekim aradı demin, bizi bekliyorlar akşam yemeği için." Göz kırptı. "Zeynep teyze döktürmüş, benden söylemesi."

Bakışları bir garip olsa da her zamanki Ilgım olarak davranması kendime kızmama neden oldu. Bu aralar herkese şüpheli yaklaşıp arkadaşlarımın da keyfini kaçırıyordum. İyice pimpirikli bir adam olup çıktığımı düşünerek ayağa kalktım. Beylerle montlarımızı giyip çıktığımızda Ilgım'ın elini tuttum. Parmaklarımız kenetlenirken birkaç saniye gergince elimize baktı. Ardından sırıtmaya devam ederek Tuna'ya bulaştı. Onlar atışmaya başlarken gözüm Atakan'a kaydığında onun da bakışlarının kenetli ellerimizde olduğunu fark ettim. Gözleri gözlerimi bulduğunda ona da sırıttım. Muhtemelen yine ellerimize bakıp midesini bulandıran bir çift olduğumuzu düşünüyordu. Sık sık dillendirirdi zaten Efe'ye Mecnun hallerinin kendisini güldürdüğünü. Efe ve Ekim bizim gibi değildi, uzun süredir aralarında bir ilişki vardı ama ikisi de çekingenliklerini henüz atamamışlardı. Birbirlerini öyle masum, öyle güzel seviyorlardı ki onları bir kez bile el ele görmemiştim. Bir keresinde Efe'ye neden normal çiftler gibi davranmadıklarını bile sormuştum hatta ama Efe onu incitecek bir hareket yapmaktan korktuğu için elini bile o tutmasını söylemedikçe tutamayacağını söylemişti. Açıkçası bizim ilişkimizde de direksiyon Ilgım'daydı. O elimi tutmuş, beni öpmüş, bana sarılmıştı. Ben onun kadar cesur olamazdım ama Efe ve Ekim'in ilişkisinde her iki taraf da korkak ve utangaçken işleri bizimkinden daha zordu.

Bu düşüncelerle Ekim’in evinin önüne geldiğimizde karşı dairenin kapısının açılmasıyla Efe'nin bakışları o tarafa döndü. Hüzünlü gözleri o daireden çıkan bir adamda oyalanırken zamanlamamıza lanet ettim. Efe hala hatıralarda yaşarken ablasının bir yıl öncesine kadar kaldığı bu ev bir başkasına kiralanmıştı. Bunu biliyordu o da ama görmek, duymaktan daha ağır geliyordu işte. Efe gözlerini önüne çevirirken Ekim kapıyı açtı. O da karşıdaki daireye baktı birkaç saniye. Adam çöpünü evin dışına bırakıp yeniden içeri girdiğinde gülümsedi ama onun da Aylin ablayı anımsadığına emindim. "Hoş geldiniz."

Bizi içeri buyur ederken Tuna yanağından bir makas aldı. Ekim anında kızarmıştı. Yanakları ısınırken onun tatlılığına gülümseyerek içeri geçtim ben de. Ayakkabılarımızı çıkarıp onun verdiği terlikleri giyerken Zeynep teyze de kapıya gelip hepimizi öperek içeri geçirdi bizi. Bugün onun daveti üzerine buraya gelmiştik hepimiz.

İçeri geçip oturduğumuzda içeride Ekim'in adını hatırlayamadığım yengesi, ağabeyi Furkan ağabey ve yeğeni Anıl da vardı. Anıl beni gördüğünde babasının kucağından fırlayarak "Atlas ağabey!" dedi. Gülerek boyumu onun boyuna eşitleyip kollarımı açtığımda Anıl bana sımsıkı sarıldı. "N'aber küçük arkadaşım?" diye sordum burnunun ucunu sıkarak.

"İyidir ama ben büyüdüm artık," dedi Anıl. Tatlı yüzünü ısırmamak için kendimi zor tutuyordum. "Küçük deme bana."

"Öyle mi?" Güldüm. "Pekala, büyük arkadaşım diyeyim öyleyse sana." Anıl başını hevesle aşağı yukarı salladı. Gözleri Ilgım'ı bulduğunda dudaklarını araladı.

"Ilgım abla, peri kızları kadar güzelsin yine." Ilgım ile birkaç kez karşılaştıkları için bu tepkisi beni güldürdü. Doğrusu Anıl onu ilk gördüğünde Ilgım'ı peri kızına benzetmişti ve ona hayran hayran bakmıştı. O günden beri ne zaman karşılaşsak sevgilime kur yapıyor ya da iltifatlarda bulunuyordu. Eğer büyük olsaydı kesinlikle deli gibi kıskanırdım onu ama Ilgım'ın şefkatli gözleri onu bulurken aralarındaki şeye sadece sevgiyle bakabiliyordum.

Hepimiz masaya otururken Anıl beni şaşırtarak gidip usulca Efe'nin kucağına oturdu. Artık ona öyle sinir olmuyordu ama yine de yoktan yere ona sırnaşması da garip gelmişti. "Efe ağabey," dedi Deniz, Ekim, Anıl'ın annesi ve Zeynep teyze sofrayı kurarken. "Sen kaç yaşındasın?"

Efe duyduğu soruyla dudağını kıvırdı. "Yirmi yaşındayım, Anıl."

"Ben de altı yaşına geldim," dedi Efe gözlerini irileştirerek. "Halam dedi ki artık koca adam olmuşum ben." Ekim de Efe'nin karşısındaki sandalyeyi çekip oturduğunda güldü yeğenine.

"Öyle olmuşsun tabi," dedi Efe mutlulukla. Kendi yeğenini kucağına almak nasip olmadığından beri daha da düşkün olmuştu çocuklara. "Yakında boyun benimkini de geçer."

Anıl mutlulukla el çırptı. "Ben artık seni seviyorum, Efe ağabey." dediğinde Efe sırıttı. Onun da ruhundaki çocuğun el çırptığına emindim. Furkan ağabey "Anıl, Efe ağabeyini bırak da yemek yesin." dedi. "Buraya gel."

Anıl usluca babasının dediğini yaptı. Annesi ona yemek yedirirken Furkan ağabeyin gözlerini kısarak ona bakmasından bir şeyler döndüğünü anlamıştım ama Efe bunun farkında değildi. Zeynep teyzenin leziz yemeklerini yedikten sonra kızlar sofrayı toplamış ve yardım tekliflerimizi geri çevirerek biz beyleri salona postalamıştı. Hep beraber öylece otururken "Ee Efe oğlum," dedi Fuat amca. "Konuşuyor musunuz Aylin ile, durumları nasılmış?"

"Çok şükür," dedi Efe iç çekerek. "Daha iyiler, Fuat amca. Ablam da geçen gün size çok selamını iletti."

"Arada konuşuyor Zeynep ile." dedi Fuat amca. Gözlerini ona dikti. "Senin için zor oluyordur, böyle. Ankara'ya geçmeyi düşünmüyor musun hiç?"

"Ben," dedi Efe gözlerini indirerek. "Kendimi bildim bileli Eskişehir'deyim Fuat amca. Buralardan başka yerde yapamam." Gülümsedi masumca. "Hem beni buraya bağlayan şeyler de var."

Furkan ağabey Anıl'ı da karısının yanına, mutfağa postalarken neden bu mevzuya girdiklerini anlamıştım. Onlar bir şeylerden şüpheleniyor olacaktı ki Efe'nin ağzını arıyordu ama benim saf arkadaşım bunu aklının ucundan bile geçirmiyordu. "Bir kız mı?" dedi Furkan ağabey yalandan bir gülümsemeyle.

Efe'nin yanakları kızardı. "Şey," dedi. "Ben..."

Devamını getiremediğinde Atakan ile göz göze geldik. Alt dudağını ısırıyor ve arkadaşımızın bir pot kırmasını bekliyordu o da. Efe yalan söylemeyi beceremezdi ve bunu denerse mutlaka açık verirdi. "Bizim Ekim de bu aralar hülyalı bakışlarla geziniyor." dedi Fuat amca. "Gençlik işte, küçük duyguları abartmayı çok severler."

Araya girmeye kalkıştım ama Furkan ağabey tek bir baş hareketiyle lafı ağzıma tıkamayı becermişti. "Aşk küçük bir duygu değil ki Fuat amca," dedi Efe. "Aşk kutsal bir şey bence."

"Yeni nesil aşkı kirletiyor be oğlum," dedi Fuat amca. "Biz Zeynep Hanım ile tanıştığımız zamanlar aşkın bile utancı yenemediği bir devirdeydik. Şimdikiler öyle mi? Kimin eli kimin cebinde belli değil. Birini seviyorum diyen öbürüyle burun buruna." Atakan gözlerini benden kaçırarak dikkatini Fuat amcaya verdiğinde bu hareketin sebebini anlamamıştım ama önemsemedim.

"Herkes aynı değil ki," diye diretti Efe. Kendi mezarını kazsa daha az etki ederdi belki de. "İnsan kalbiyle sevdi mi hangi çağda olduğumuzun bir önemi olmaz."

Furkan ağabey "Öyle de en güvendiklerimiz bile arkamızdan iş çeviriyor," dedi. Sesi otoriterdi. "Kalpten seven bunu yapar mı?"

Efe "Benden mi bahsediyorsun ağabey?" dedi kafasını kaldırarak. Sesinde onda daha önce hiç duymadığım bir emin ton vardı.

"Açıkça bir soru soracağım ve senden de dürüstçe yanıtlamanı istiyorum Efe," dedi Fuat amca oğlunu durdurup kendisi sözü devralarak. "Senin Ekim ile aranda bir şey mi var?"

Tuna yüzünü buruştururken Devrim ağzının içinde bir küfür geveledi. Ben Efe'nin itiraz etmesini umarak beklerken Efe "Fuat amca," dedi. "Ben Ekim'i seviyorum." Furkan ağabeyin bu kabullenişle gözleri büyürken Atakan sırıttı. Bu durum en çok ona eğlence çıkarmış olmalıydı. "Hiçbir zaman arkanızdan iş çevirmek gibi bir niyetim olmadı benim. Bakın hakkımda dilediğinizi düşünebilirsiniz, hatta kızınızı bana layık bulmayabilirsiniz. Hakkınız var. Ben şimdi Ekim'in önüne altından güllerle dolu bir bahçe sersem yine onun değeriyle boy ölçüşemez hiçbir şey. Derseniz ki gençlik hevesi, o zaman da siz benim hakkımı yemiş olursunuz ama. Ben... Ekim'i onu gördüğüm ilk günden beri hiçbir art niyetim olmadan, öyle uzaktan seviyorum."

Furkan ağabey "Ya o?" diye sordu. "Onun da gönlü var mı sende?" Efe başını eğdi. Kendi adına konuşurken cesurdu ama Ekim'e bir laf gelmesinden korkarken o naif çocuk yeniden belirmişti. Furkan ağabey cevabı alarak "Ne zamandan beri?" diye sordu.

"Birkaç ay," sitem mırıldandı Efe. Başı hala eğikti. "Lütfen ona kızmayın. Size söylemek istedik ama böyle şeyler nasıl anlatılır ikimiz de emin olamadık. Yol yordam bilmiyoruz çünkü ama sevmeyi, tertemiz sevmeyi inanın bana biz de biliyoruz." Derin bir nefes aldı. "Eğer birine kızacaksınız ben buradayım, hırpalamak istiyorsanız beni hırpalayın ama lütfen onu üzmeyin benim yüzümden. Aşk insanın elinde olan bir duygu değil," Kafasını kaldırdı. "Furkan ağabey, bunu en iyi sen biliyorsun." Dudağını ıslattı. Şiir gibi konuşuyordu. "Bi yanlış hiçbir şey yapmadık, yapmayız da. Bana derseniz ki neyine güveniyorsun da bu ailenin kızını sevdin, size verecek tek cevabım kalbime güveniyor oluşumdur. Cebimde beş kuruş olmadığı günler oluyor çünkü. Ama ben Ekim'i öyle iki gün sonra bırakacakmışım gibi sevmiyorum zaten. Bir gün, onunla beş kuruşum olmazken bile bir ekmeği paylaşabilme ihtimaliyle seviyorum."

"Ciddisin yani?" Fuat amca bunu sorduğunda kızgın mıydı sevinçli mi anlamamıştım. Olası bir duruma karşı buradan tüymek için tetikte beklerken Efe başını aşağı yukarı salladı. Huzurlu bir gülümseme vardı güzünde. Bu, Ekim'i anmanın tebessümüydü ve onunla geleceğe dair hayallere daldığına bahse vardım. Furkan ağabey göğsünü şişirdi.

"Bak Efe," dedi sonra. "İyi konuşuyorsun, güzel konuşuyorsun da Ekim benim tek kız kardeşim. Bizden gizlemeniz bu geceye kadar deli ediyordu beni. Ama şimdi görüyorum, onu kimse senin kadar güzel sevemez bunu da anlıyorum. Yine de aceleci olma. Hayatın karşımıza neler çıkaracağı belli olmaz."

"Ne çıkarırsa çıkarsın," dedi Efe. "Kalbimde hep o olacak Furkan ağabey. Hayat bir gün yollarımızı ayırsa da ben onu sevmeye devam edeceğim."

Fuat amca gururla başını salladı. Onun bu cesareti ve sevgisinin arkasında duruşu onu memnun etmiş görünüyordu. "Madem bu kadar seviyorsun bizim deli kızı," dedi. "Benim sizin sevginize inancım da onayım da var oğlum. Sen, ne yapman gerektiğini bilen bir gençsin. Ekim'e de ancak senin gibi bir yakışırdı zaten." Şefkatle baktı gözlerine. "Bundan böyle sen de bizim bir oğlumuzsun. Ekim olsa da olmasa da. Bu kapı senin evinin de kapısı."

Furkan ağabey "Eğer," dedi. "Eğer sorduğumuzda inkar etseydin ağzını burnunu kırardım Efe." Gülümsedi. "Ama sen sevginin arkasında durdun. Bana da sana duymak düşer." Ekledi. "Yine de işi ciddiye bindireyim deme sakın. Gelecek için bir adım atacaksanız da önce okulunuzu bitirip kendi ayaklarınızın üstünde duracaksınız. Bunu unutma."

Efe minnettarca başını aşağı yukarı salladı. "Unutmam," dedi. Fuat amcanın elini öptü. "Teşekkür ederim, bana güvendiğiniz için çok teşekkür ederim." Yeniden Furkan ağabeye baktı. "Söz veriyorum ağabey, bu güveni asla boşa çıkarmayacağım."

İşler tatlıya bağlanırken Tuna cıvıkça "Çok kırıldım Fuat amca," diye homurdandı. "Efe sizin oğlunuz da biz neyiz?"

Fuat amca güldü. "Sana verecek kızım kalmadı, Tuna oğlum. Hoş, olsa da sana kız verilir mi emin olamadım. Fakat sen de bizim oğlumuzsun, hepiniz öylesiniz." Biz bu şakayla gülmeye başlarken Tuna omuz silkti.

"Bana Zeynep teyzenin şu muhteşem yemeklerini verseniz yeterdi aslında. Kız kalsa da olur."

继续阅读

You'll Also Like

607 237 4
Sorsan ikimiz de maviydik. Ama sen deniz, ben gökyüzü, anlatabildim mi?
1.3K 121 6
"Kimsin sen" dedim. Yüzüne sardığı yeşilimsi bezden dolayı sadece kahverengi gözlerini gördüğüm askere. Yabancı demek istemiyordum çünkü benim için h...
Umudun Tohumu 由 🍯

青少年小说

496 377 5
Umut mu? Sanmam Nefes mi? Kesildi Sevgi mi? Bitti Söyle bana doktor. Peki ya psikoloji?
4.4M 377K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...