GARDİYAN

By araftaacangunes

125K 5.6K 8.1K

"Beni bu kafese tıkmakla hayatının hatasını yaptın." Adam genç kıza yaklaşıp tam önünde durdu. "Ben hata yapm... More

TANITIM
KARAKTER TANITIMI
TANITIM FİLMİ
Bölüm 1 = Acı Son
Bölüm 2 = Zaman Hancı
Bölüm 3 = Hoşgeldin
Bölüm 4 (Ateş Ve Çıra)
Bölüm 5 (Yabancı)
7.Bölüm (İstek! )
8.Bölüm (Aile)
9.Bölüm (Susma! )
10.Bölüm (İlk Yenilgi! )
11.Bölüm (İkiz Çakiler )
12.Bölüm (Teşekkür Ederim !)
13.Bölüm (Kıvılcım)
14.Bölüm (Aşk Mı Bu? )
15. Bölüm (Yeni Bir Ben)
16.Bölüm (Eve Giren Yabancı )
17.Bölüm ( Yalan De! )
18.Bölüm (Bir Küçük Kahve Meselesi! )
Gelecekten Kesit
18.Bölüm (Davet)
19.Bölüm ( Başkasını Seviyorum )
20.Bölüm (Bir Şans Daha)
21.Bölüm (Bir Nefes Uzakta)

6.Bölüm (Kurallar)

4.6K 274 394
By araftaacangunes

Kemiklerim ağırıyor!
Söz verdiğin herşeyin ağırlığını taşıyorum.
Boş sözlerin ağırdı!

Bu bölümü canım Yesimynr 'a armağan ediyorum iyi ki varsın canım benim ❤

İthaf isteyen olursa bölüm sonunda belirtebilirsiniz!

Selam yine biz geldik 🤭

Bölüm Şarkısı: Yalnızlık Senfonisi

Keyifli okumalar diliyorum ☀️


Şimal

Karanlıktan korkmuştur her çocuk küçükken ben korkmadım! Çok koştuğumda annem bağırmadı arkamdan, koşma kızım terlersin diye. Ben annemi en son 8 yaşımda duydum. Sesi silindi gitti kulaklarımdan yüzü ah o yüzü göz kapaklarıma çizilmiş bir resim gibi kaldı akıl süzgecimde. Tek bir resmi vardı elimde kalan  o da yok şimdilerde. Bir kavga seansımızda alıp şömineye atmış ellerim yana yana çıkarmaya çalışırken dayaktan hastanelik edilmiştim.

14 yaşında bir kız çocuğu kaçsam kaçamazdım ondan, sığınacak tek limanımdı Acar ailesi. Haldun amcam babamdı Yekta evet o şuan yüzümdeki eğreti gülümsemeyi görmenizi isterdim artık abi bile diyemeyeceğim kadar uzak bana yada daha da yakın.

Hastane odasında ellerimde sargılar yatağımın bir tarafında uyuklayan canım arkadaşım Yağmur diğer tarafında Yekta gözünü dahi kırpmadan bana bakıyordu.

"Şimal iyi misin? Korkma bak ben buradayım."

En güvendiğim kişilerden biriydi bir zamanlar zaten bir elin parmaklarını geçmezdi ki tanıdığım sevdiğim insanlar. Nice sözler sıralamıştı bana o odada hepsi havada asılı duran. Güven, hayır o beni terkedeli uzunca bir zaman oldu. Az evvel yabancısın dediğim adam tam karşı koltuğumda bana bakıyordu.

4 saattir uçaktaydık helikopter yolculuğu kısa sürmüşse de özel Acar uçağı tekrar gökyüzüne çıkmış yol alıyorduk nereye olduğunu bilmeden. Çatıdaki konuşmadan sonra tek kelime etmedim oda bişey demedi zaten. Biz karşılıklı koltuklarda oturmuş aynı sessizliği paylaşıyorduk.

Karşılaştığımızdan bu yana anca bir gün oluyordu. Yüzündeki o siyah örtünün yabancısıydım, eskiye nazaran daha heybetli duruyordu. Gözleri işte tek aynı olan onlardı. Değişmemiş ancak daha derin ve karanlık duruyordu. Birden gözlerine bakayım derken oda bana baktı gözlerden elektrik çarparmıydı?

Ben çarpıldım. İçimden bir ürperti geçip giderken tek kaşı ustalıkla havaya kalktı.

"Açsan bişeyler isteyeyim daha 8 saat daha devam edecek yolculuk."

Sesi kısık ama etkiliydi. Tam gözlerimi kaçıracakken dank eden şeyle dikleştim yerimde.

"8 saat daha mı? Nereye gidiyoruz biz?"

"Amerika'ya gidiyoruz!"

Ne işimiz vardı bizim orada? Bu balayı saçmalığı için onca yol gidilirmiydi hiç? Sorularım adresine varamadan tekrar duydum sesini.

"Aç değilsen uyu yorgun görünüyorsun yok uyumayacaksan sessiz ol ben uyuyacağım."

Benimle bu tarz konuşması sinirime dokunuyordu. Bu kez susamadım ve tam kapanırken zindan karası gözleri dikkatini çekti söylediklerim.

"Demir çok mu değerli biri?"

"Oldukça değerli neden?"

"Öfkem sanaydı ona patladım özür de diledim neden benimle bu şekilde konuşuyorsun."

Alayla gülümsedi.

"Yabancıyım sana unuttun mu? Olması gerektiği gibi konuşuyorum işte. Şimdi sus ve uyu!"

Sustum çünkü devam etsem yanardık. Yakmamak değilde yanmamak için sustum.

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama uyumuşum. Koluma dokunulması ile açtım gözlerimi yüzü yüzüme milim uzaklıkta bana bakıyordu.

" İnişe geçiyoruz kemerini bağlamalısın. "

Dedikleri üzerine camdan dışarıya bakarken güneşin daha yeni doğmaya başladığını farkettim. Bir diğer farlettipim şey ise ilk defa uykudan terlemeden uyanmıştım. Her uyuduğumda göz kapaklarımı mesken bilen kabusları bu kez yoktu.

Garipti.

Bir yandan kemerimi bağlarken bir yandan da ona kaçamak bakışlar atıyordum. Bir anda uçağın hafif sarsılması ile inişe geçtiğimizi anlayıp yerimde dikleştim.

Uçaktan iner inmez çıkışa yöneldik. Hemen yanımda yürüyordu kapıdan çıkınca önümüzde siyah bir araba durup siyahi bir adam inerek ellerini önünde birleştirip eğilerek selam verdi.

"Welcome Mr. and Mrs. Acar! (Bay ve Bayan Acar hoşgeldiniz!)"

"Sam is everything ready? (Sam herşey hazır mı?)"

"Everything was prepared in line with your order, sir! (Herşey emrettiğiniz doğrultuda hazırlandı efendim. )

Hemen kapıyı açıp kenara çekilince belime dokunup beni arabaya doğru yönlendirdi. Kendisi de bindiğinde az önceki konuşmadan tek anladığım şeyin adı Sam olduğunu anladığım kişi şoför mahalline binip aynadan Yekta'ya baktı.

"Let's go Home Sam. (Direk eve gidiyoruz Sam.)

Evet İngilizce bilmiyordum Almanca'yı tam anlamıyla öğrenmek bile iki yılımı almışken İngilizce pek ilgimi çekmemişti. Kısa bir araba yolculuğunun  ardından durduk camdan baktığımda tek bir ev dışında hiç bir yapı bulunmuyordu.


Yekta inip etrafa bakınırken yanına gelen ikisi adam biri kadın olmak üzere 3 kişi ile konuşmaya başlamıştı benim tarafımdaki kapı açıldı. Ben hala onu ve konuşanları izlerken Sam bişeyler söylemeye başladı.

"Madam is there a problem?)(Hanımefendi bir problem mi var?)

Ben problem dışında hiçbişey anlamadığım için yüzüne boş boş bakarken Yekta gelip inmemi işaret edince yavaşça indim ancak iner inmez tökezleyince kolumdan tutması bir oldu. Bakışlarımız çarpışınca Sam bir adım kadar geriledi.

"İyi misin?"

"İyiyim. Ne dediklerini anlamıyorum."

"Biliyorum."

"Ah tabi ya hakkımda herşeyi biliyordun değil mi unutmuşum."

"Did l say something wrong? (Yanlış bir şey mi söyledim? )"

"No it Just doesn't understand you. (Hayır sadece sizi anlamıyor.)"

Küçük patika yolda önde az evvel gördüğüm kadın arkasında ben eve doğru yürümeye başladık. Yekta kapıda adamlara hala bişeyler anlatmakla meşguldü. Evin kapısından gireceğim anda ayağıma değen şey ile  çığlığı basıp sandalyenin üzerine çıktım.

Yekta

Başım çatlamak üzereydi. Konuşmayı çok seven bir adam değildim anack karşımdaki kızın da susmayı sevmediğini bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Sırf inadı yüzünden tek kelime etmemişti saatlerdir. Sonra bir anda aklıma bana söyledikleri gelince kalbimde hissettiğim daralma ile baş başa kaldım. Yabancısın demişti bir bilseydi her zerresine ne denli tutuklu olduğumu. Neden aha önce gelmedin dedi bir bilse onu ne kadar aramıştım.

Demir'e bağırdığı anda kendime hakim olamayıp kolunu sıkmıştım o an kızdım aslında kendime canını yakmıştım. Sessizliği canıma diken gibi batarken aklıma kahvaltı bile yapamadan çıktığımız gelince aç olup olmadığını sormak istedim.

Aç olsada söylemezdi söylemedi de zaten inadı boyundan büyüktü. Susmasını istediğimde anlış bir şaşkınlık gelip geçti okyanuslarından içimden bir kelebek uçup gitti. Sus derken aslında konuşmasını istiyordum ne desem tam tersini yapacaktı biliyordum. Bir anda bana Demir'i sorması ile şaşırmıştım aslında ama öfkenin nedeninin ona bağırması olduğunu düşünmesi küçük bir kız çocuğu gibiydi özür de diledim demesi canını yakmamdan mı korkuyordu!

Yapmazdım yapmamalı kendimi frenlemeli canını acıtmamalıydım. Çatıda bana söylediklerini yüzüne vurduğunda yine sesizliğe sığındı. Kısa bir süre daha dikti okyanuslarını üzerime ardından çok geçmedi kapattı cennet bahçelerini.

Tam bende biraz uyuyayım derken sesini duydum kısık ama acı dolu sesini. Bir el yapıştı sanki boğazıma kalbimin üzerine tonlarca ağırlık bindi.

"Anne lütfen sende saklan. Geliyorlar anne. Anneciğim çok korkuyorum. Anne annem korkuyorum."

Her uyuduğunda bu kabusu mu görüyordu yani? Yavaşça yanındaki koltuğa oturup elinin üstüne elimi bıraktım. Başı bir anda bana doğru döndü önce çatılan kaşları düzeldi ardından derince bir nefes çekti içine sonra sessizce uyumaya devam etti. Onu izlerken bende uyumuşum. Hostesin gelip uyarması ile kalkıp koluna dokundum hemen açıldı gözleri.

Çıkışa geldiğimizde Sam yani buradaki şoförüm bizi karşıladı. Ona evle ilgili sorular sorarken Şimal'in çatılan kaşları hoşuma gitti. Anlamıyor ama merak ediyordu. Evet biliyordum Almancaya ana dili gibi kullanan bu kız lise son sınıfta özel İngilizce hocasına tekme atıp reddetmişti İngilizce veya farklı bir dil öğrenmeyi. Eve gelene kadar sustuk gelince evin çalışanlarına biz yerleştikten sonra gitmelerini söylüyordum ki Sam açtığı kapıdan ona bişeyler söylüyor oda şaşkına ona bakıyordu.

Arabadan inip eve doğru yürümeye başladıklarında korumalara evin sadece dışında kalmalarını bahçeye dahi girmemelerini söylüyorken birden duyduğum çığlık ile başımı hızla o tarafa çevirip durdum. Sonra daha yüksek bşr şekilde bağırınca hızla koşmaya başladım diğerleri de benimle beraber koşuyordu.

Kapıya vardığımızda sandalye üstünde bir Şimal kapının eşiğinde ise kucağında tuttuğu beyaz kedi ile bir Rachel görmeyi beklemiyordum.

"Don't be afraid madam, please. It's very good girl. (Hanımefendi korkmayın lütfen. O çok uslu bir kız.)"

"Çek şu lanet şeyi gözümün önünden."

"Şimal ne oluyor?"

Gözlerini kapatıp eliyle kediyi göstererek konuşmaya başladı.

"Lütfen lütfen götürsünler şunu. İstemiyorum onu burada lütfen. Yalvarıyorum ya alın şunu şuradan."

Birden dayanamadım ve kahkaha atmaya başladım. Gözleri bir anda açılıp beni buldu. Zorlukla gülüşümü dindirirken elimle çıkmalarını istedim. Neden bana öyle bakıyordu. Bir anda başını sağa sola sallayıp Rachel ve kedisinin çıkışını izledi. Ardından kaşlarını çatıp bana baktı.

" Gittiler mi? Ayrıca neye gülüyorsun acaba? Çok mu komik korkuyorum ne var?"

"Komik değil mi? Bir an bağırınca fare falan  gördün sandım."

"Fare görsem alır severdim neyinden korkayım?"

Tekrar gülmeye başlayınca sinirle çevirdi koyuya bulanan gözlerini üstüme.

"Keser misin gülmeyi?"

"Fareden korkanın gördümde  kediden korkanı ilk kez görüyorum. Sen bide veterinerlik yapıyordun değil mi?"

"Yani ne alakası var bunun veteriner olmakla sen kasapsın diyelim önüne çıkanı doğar mısın?"

Hala sandalyenin üstünde bana laf yetiştirmeye çalışıyordu. Elimi uzatıp inmesini işaret ettiğimde şüpheyle bana baktı.

"Gittiler değil mi?"

Başımı sallayınca yavaşça tuttu elimi ısısı kalbime değdi. Aşağıya inince etrafına biraz bakıp bende durdurdu arayış içinde olan bakışlarını.

"Neden buradayız?"

"Konuşmak için!"

"Neyi konuşacağız? Ayrıca konuşmak için bu kadar uzağı seçmeye ne gerek vardı?"

"Acıkmadın mı? Ben çok acıktım hadi birşeyler yiyelim ve sen bana neden kediden korktuğunu anlat."

"Korkmuyorum sadece sevmiyorum işte. Hem neden bu evde hiç Türkçe bilen yok?"

"Ben varım ya işte!"

Ben önden yürürken arkamda hala bişeyler söylüyor istediği cevabı alamadıkça ağzında mırıldanıyordu.

"Ne kadar kalacağız burada?"

"Yeteri kadar."

"Her kelimeden vergi mi alıyorlar ne bu kelime tasarrufu?"

Sanki araya 10 yıl girmemiş ben hala onun en sevdiği abisi yeni evlenmiş olduğu kocası değilmişim gibi bişeyler söylüyor bazen de laf sokuyordu. Masaya oturup önündeki tabağa bişeyler doldurmaya başladığında bakışlarımı hissetmiş gibi durdu. Yüzündeki meraklı hafif gülümseme silindi önce ardından bakışları bu kez arabaya konulan kedi ve pusete kayınca sessizce bişeyler mırıldandı.

"Canın yanmasın ama seninle aynı yerde kalamazdım."

"Neden sevmiyorsun kedileri?"

Elindeki çatalı tabağa bırakıp bana baktı. Sonra söyledikleri ile bir çizik daha attı sayısız yaralar taşıyan kalbime.

"İstediğini yapmadığım her olayda saçımı kökünden çekip beni yerlerde sürüklerken küçük kedicik derdi."

" Neden hiç şikayet etmedin?"

Güldü ama o kadar acı bir gülüştü ki aklından geçen herşeyi bilmek istedim.

"Bir iki kez denedim aslında ama yine beni ona teslim ettiler ve her eve dönüşümde bana daha çok hakaret edip istediğim şeyden bir o kadar uzaklaştığımı söyledi."

"Ne isteği!"

O adamdan ne isteyebilirdi ki neyi vardı ona verecek ne için çekerdi bir insan o Mehmet'i kahrını?

"Biraz bişeyler yiyip uyumak istiyorum izninle."

Ardından önündeki tabağa dönüp hiç ses çıkarmadan kahvaltısını yaptı. Rachel gelip başka bir isteğimiz olup olmadığını sorduğunda ona odayı göstermesini ardından sofrayı toparlayıp çıkmalarını söyledim.

İki gün boyunca günaydın iyi geceler dışında hiç konuşmamış sabah gelen Rachel'in kahvaltıları akşam dışarıdan gelen yemekler ile günleri deviriyorduk. 3 günün sabahında kahvaltıdan kalkmış salonda o televizyon izliyor ben maillere bakıyordum ki çalan telefon ile bakışları televizyondan beni buldu.

"Efendim Demir."

"Yekta istediğin hazırlıklar yapıldı."

"Kimse bilmiyor değil mi?"

"Şafak ve Oya hanım yeni halini görmek istediler ama Kumru abla sağolsun kimseyi almıyor içeri."

Gülümsedim Kumru abla bazen beni bile dize getirebilecek güçteydi.

"Siz ne yaptınız konuştunuz mu bari?"

"Pek sayılmaz. Diğer iş ne oldu Demir var mı bir haber?"

"Şafak sordurmuş en son Amarika'ya bir bankaya  yüklü bir transfer yapılmış."

"Bir tamirci nasıl yapabilir bu yüklü para alışverişini? Bende gidip baktım sadece bir kızı var onun dışında evde kalan kimse yok adam sır olup uçmuş sanki 4 yıl Demir tam 4 yıldır milim milim ilerliyoruz ve ben çok sıkıldım. "

"Az kaldı Yekta merak etme."

"Evde durumlar ne?"

"Oya Hanım çıldırmanın eşiğinde. Mehmet evden çıkmıyor."

Resmen bir sülük bir kan emici gibiydi Mehmet paranın kokusunu alınca yapışıp kalmıştı. Gözleri televizyonda olsada kulağının bende olduğuna emindim.

"Anladım tamam ben gelince hallederim öbür gün dönüyoruz."

Dönüyoruz lafıma beraber bakışları tekrar beni bulunca kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapatıp tam karşısına oturdum.

"Şimal konuşmamız gereken konular var."

"Seni dinliyorum."

"Biraz yürüyelim mi sahilde? "

Başını sallayınca evden çıkıp sahile doğru yürüdük. Biraz rüzgar vardı ve saçları uçuşuyor yüzüne geliyordu. Daha faxla uzatmadan konuya girmeye karar verdim.

"Öncelikle sana bir söz verdim dokunmayacağım diye ancak seninde bir kaç söz vermen gerekiyor."

Kaşları çatılınca devam ettim.

"Öncelikle yalnızken bana istediğini söyleyebilir istediğin gibi konuşabilirsin ancak etrafımda biri varsa konuşmana da sesinin tonuna da dikkat etmelisin. Dışarıya karşı normal karı kocalar gibi görünmemiz şart. Ev de dahil buna sadece Demir ve Kumru abla bilecek aramızdaki durumu. "

" Seninle aynı odada kalmam bunu en baştan söyledim. "

" Buna mecbursun ayrı odalarda kalan evli çift mi olur. "

" Sana neden güveneyim neden aynı odayı paylaşayım seninle? "

Derin bir nefes aldım bağırmak onu korkutmak istemiyordum.

" İkinci kural o gün ne olursa olsun her gece saat 11 ve 1 arası yanlız olarak konuşacağız. "

" Bu nerden çıktı şimdi ne konuşacağız o kadar zaman. Ayrıca neden hergün? "

" Kural 3 evden yanında ben olmadan asla çıkamazsın."

"Şaka mı bu hapishaneye kapat daha güvenli olur. "

" Senin güvenli olacağın tek yer benim yanım. Kural 4 telefon kullanman gerekirse bu telefonu kullanabilirsin. "

Cebimden çıkardığım cihazı ellerinin arasına bıraktığımda gözleri parlayarak aldı ancak son söylediğim ile sinirle baktı bana.

" Hangi numarayı girersen gir sadece beni  arar bu telefon o yüzden başka kimse ile konuşamayacağını bil! "

" Bu ne böyle kölen miyim ben senin?"

"Şimal canımı yakmak için senin peşine düşecekler buna izin veremem."

Bana bakmayı sürdürdü bende arabanın başında bizi bekleyen Sam'a elimle işaret ettim koşarak yanımıza gelip elindeki kutuyu bana uzattı. Bende alıp Şimal'in eline bıraktım.

" Bu ne prangam falan mı? Bu kadar süslü bir kutuya gerek yoktu aslında direkt verseydin."

"Bu senin doğum günün için iyi ki doğdun."

Evet bugün doğum günüydü ama onun bile farkında değildi. Sam bana çalan telefonumu uzatınca arkamı dönüp yürümeye başladım. Bşr yandan da arkamda kalan Şimal'in kutuya olan bakışlarını izledim.

Bu hediye için baya bir uğraşmam gerekmişti zamanında. Onun haberini aldığım ilk gün yani Yağmur ve yeğenlerimi kaybettiğim o acı günün sabahı vermiştim siparişi bir gün sonra Morgtan çıkarken Demir getirip vermişti o zamandan bu zamana kadar gözüm gibi saklamıştım eninde sonunda sahibine verecektim diye. Bugün doğum günü olması daha doğrusu şimdiye denk gelmesi tesadüf gibiydi. Düğün sabahı sayıklaması ardından uçaktaki kabusu sonucu en güzel hediye bu olur diye düşünmüştüm.

Şimal

Onca saydığı kural ve ültimatomdan sonra elime tutuşturğu ahşam kutuya bakakaldım evet bugün doğum günümdü hatırlaması beni ayrı şaşırtırken bir de üstüne hediye almış olması şaşkınlığımı ikiye katlamıştı.


Tam 10 adım ileri de telefonla konuşuyor ancak bakışları beni izliyordu. Yavaşça açtım kutuyu içinde bulduğum arkası dönük bir kağıtla elimi uzatıp çevirdiğimde aslında bir fotoğraf olduğunu anlamam uzun sürmüyor.

Bu bir kabussa uyanmak istemiyordum bu, bu elimdeki o muydu gerçekten. Kalbimde kasırgalar koparken bakışlarım gece karasına takılı kalıyor aynı onunda bende kitlenmesi gibi. Nasıl bilebilirdi nasıl bulurdu bunu?

Evet bölüm sonuna geldik yine 🤭
Okuyan Herkese Teşekkür Ederim ancak biraz oy ve yorum desteğine ihtiyacım var!
Hiç yorum gelmiyor okunma sayısı yüksek ama oy ve yorum yok. Hiç sınır koymadım şimdiye kadar lütfen beni de anlayın yoğun bir iş tempom varken bölüm yetiştirmek için uğraşıyorum. Güzel kalplerinizden sevgi hiç eksik olmasın 🖤🖤🖤🖤




Continue Reading

You'll Also Like

228K 19.5K 37
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

34.9K 1.7K 13
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
147K 23.8K 50
TÖRE & ADALET SERİSİ 2. KİTAP♟️👠🎓
148K 14.3K 41
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız