KÜÇÜK YALANCI (DOKUZ YAYINLAR...

By msmarvi

15.1M 171K 162K

Koca sema, diz çöktü gözlerine. Ay bembeyaz parlak tenin yanında soluk kaldı, yıldızlar gökyüzü kadar karanlı... More

1. BÖLÜM: İNKAR
2. BÖLÜM: ÖFKE
3. BÖLÜM: PAZARLIK
4. BÖLÜM: DEPRESYON
5. BÖLÜM: KABULLENME
DUYURU!
Eğer Devam Etseydi...
eğer devam etseydi 2
duyuru
eğer devam etseydi 3
eğer devam etseydi 4
eğer devam etseydi 5
eğer devam etseydi 6
#karanlıkgözler
14 Şubat Özel Bölüm
YB YB YB
🔫💣🔪
A.Ş.K
A.Ş.K 2
"Kader, gayrete aşıktır."
Esma
Esma 2
...
🕊️
Hata mı? Pişmanlık mı?
A.K
Küçük Yalancı Kitap Oluyor!
Yayınevi
Yeni Kitap
Açıklama
24.03.23
Küçük Yalancı Satışta!
✨İMZA GÜNÜ✨

Pişmanlık

86.9K 2.8K 3.7K
By msmarvi

Sürpriz!

Harika upuzun bir bölüm sizi bekliyor, hadi hiç oyalanma başla!

Yorum yapmayı sakın unutma! ☺️😜

Bade yorgunca üzerindeki beyaz önlüğü çıkarıp kabanını giydi. O sırada telefonuna gelen mesajla ekrana baktı.

"Dışarıda bekle beraber gidelim."

Akının mesajına cevap yazmadan telefonu çantasına attı. Genelde Akının işi daha uzun sürdüğü için eve ayrı gidiyorlardı. Bade hastaneden çıkıp otoparka doğru yürüdü. Soğuk kış havası anında içine işlemiş paltosuna daha çok sarınmıştı.

"İyi günler Bade hanım."

Gülümseyerek selam veren hastane personeliyle Bade de gülümsemiş gününün iyi geçmesini dilemişti. Hızla Akının arabasına ilerlerken tenha otoparkta yalnızca topuklu botlarından çıkan 'Tık tık" sesleri yankılanıyordu. O sırada arabaların arasından önüne  fırlayan bir kediyle Bade bir çığlık koparıp sendelendi. Tam düşeceği sırada kolunda ve belinde bir el hissetti.  Bade hızla onu son anda düşmekten kurtarana döndüğünde Akının hiç değişmeyen ciddi yüzünü gördü.

"Dikkat et."

Bade doğrulup kocasına baktı. Akın geri çekilirken arabasını açtı ve devam etti.

"Ve hâlâ korkaksın."

Bade kaşlarını çattı. İkisi de arabaya binerken Bade savunmaya geçti.

"Seninle evlenecek kadar cesaretliyim bence."

Akın ufak bir tebessüm atmaya çalışsa da pek becerememişti. Morali bir şeye bozulmuş olmalıydı ki Bade bunu çok geçmeden fark etmiş ama üstelemek istememişti. Akın otoparktan yola çıktığında yorgun gözlerini yoldan ayırmayarak dalgın bir şekilde bakıyor arada bir sıktığı dişileriyle gerilen belirgin çenesi akşamın karanlığında bile fark edilebiliyordu. Canını sıkan her neyse bir o kadar da sinirlendirmişe benziyordu. Sonunda dayanamayan Bade sordu.

"Bir şey mi oldu?"

Akın sözlerle daldığı derin düşünceden sıyrılarak kafasını biraz daha kaldırıp derin bir nefes aldı.

"Bahsettiğim 203 numaralı odada kalan hastayı bugün ameliyatta kaybettim."

Bade tepki vermeden Akına bakmayı sürdürdü. Genelde kaybettiği hastalara üzülürdü ama bugünkü kadar belli etmezdi. Akın derin bir nefes alıp direksiyonu sıktı.

"Henüz beş buçuk yaşındaydı. Yaşayacak çok şeyi vardı."

Ama o anı hatırlamış gibi daha fazla dayanamayarak direksiyona sertçe vurdu ve sesini yükseltti.

"Ellerim can almaktan başka hiçbir işe yaramıyor!"

Siniri  kendisineydi. Bade son sözlerle kalbinde bir acı hisseti. Akının elini kendi elinin arasına alıp dudaklarına götürdü ve öptü. Ardından yanağına sürüp kafasını eline doğru eğdi.

"Bu eller nice hayatlara değip kurtardı.

Bu eller her şeyi yendi, yalnız kadere yenildi.

Kadere karşı gelemezsin Akın Korel. Onu yenemezsin..."

Akın karısının bu desteğine olan minnetini göstermek üzere bu kez o Bade nin elini dudaklarına götürmüş bir buse kondurmuştu. Ama sözleri içini rahatlatmaya yetmemiş, sinirini dindirmemişti.

Eve geldiklerinde kapıyı açan Bade önden eve girmiş hemen ardından Akın girmişti. İkisi de kabanını askılığa asarken Bade derin bir nefes alıp anahtarını anahtarlığa fırlatıp basket attı. Kendi çapında sevinerek Akına döndüğünde Akın hâlâ dalgın görünüyordu. Sessizce yanından geçip yukarı çıkmaya başladı. Badenin de canı sıkılmıştı. İçeri girdiğinde salonda televizyonun karşısına oturmuş pes oynayan Bartu ve Barlas arada atılan gollerle bağırıyor ufak çaplı kavgalara girişiyorlardı. Annelerini görmeleriyle ikisi de aynı anda konuştu.

"Hoşgeldin Bade sultan."

Bade gülümseyerek yanlarına gidip birer öpücük verdi oğullarına. Ardından ikisinin de saçlarını karıştırıp  ortalarında duran geniş tabaktan bir cips alıp doğruldu ve mutfağa ilerledi. Mutfağa girdiğinde tezgahın başında uğraşan Esma, Sinem ve Aliye baktı. Esma tencedeki çorbayı karıştırıyor, Sinem parmak uçlarında yükselerek tabakları dolaptan almaya çalışıyordu ki Ali imdadına yetişerek arkasından uzanmış tabakları indirmişti.

"Bu mis kokular da ne?"

Badenin sorusuyla üçü de onu yeni fark etmişlerdi.

"Yayla çorbası, karnıyarık, pirinç pilavı veee tatlı olarak revani."

Esmanın heyecanlı sözleri Badeyi mutlu etmeye yetmişti.

"Ay valla bende eve gidince kim yemek yapacak diye düşünüyordum. Siz harikasınız. O zaman hadi yemekleri koyalım."

Diyerek adım atan Badeyle, Esma onu durdurdu.

"O çok istediğin dans dersimden sonra. Hoca birazdan burada olur."

Bade onu tamamen unutmuştu.

"Tamam o zaman."

İçeri geçtikleri sırada Akın üzerini değişmiş Çağanla birlikte aşağı iniyordu. Esma koşarak babasına sarılırken Akın huzur bulmuşçasına kazının saçlarından öpüp derince bir nefes aldı.

"Nasılsın yakışıklı?"

Akın, Esmanın sözleriyle gülümsedi ki çalan kapıyla cevap veremedi. Sinem hızlanarak kapıyı açtığında ufak bir konuşmanın ardından geri çekilerek gelen misafirlere yol verdi. İçeri giren biri sarışın diğeri kumral iki erkek Korellerin karşısına geçti. Sinem de kapıyı kapatmış yanlarına koşar adım gelmişti.

"Esmanın dans hocalarıymış."

Adamlardan sarışın olan gülümseyerek selam verdi.

"Ben Tansu Schmidt. Bu da yardımcım Deniz."

Koreller anında Barlasa döndüğünde Barlas sessizce küfredip konuştu.

"Tansu kadın ismi değil miydi lan?

Akın durumu anlayıp Barlasın ensesine hafifçe vurduğunda Bade gülerek Korellerin suya düşen planını keyifle seyretti.

"Abi efsane ilik gibi bir Alman hatun ayarladım dediğin bu muydu Barlas."

Diyen Ali sinirle bakmıştı kardeşinde. Ama son sözleriyle ona Sinem kaşlarını kaldırmış sorgulayıcı bakışlarını dikmişti. Tehlikeli sularda yüzdüğünü anlayan Ali toparlamaya çalışarak Sineme baktı.

"Tabi beni ilgilendirmiyor... Alman kızlar çirkin olur zaten..."

Sinem ikna olmasa da ona ters bir bakış attı. Kadın hoca ayarlayacağı yerde yanlışlıkla  erkek hoca ayarladığını çakozlayan Esma sinsice gülüp araya girdi.

"Hoşgeldiniz Tansu bey. Ben Esma."

Tansu bey revans yaparak Esmanın uzanan elini tuttu ve bozuk türkçesiyle samimiyetle konuştu.

"Harika bir deneyim olacak küçük hanım."

Kibarlığa hasret kalan Esma birden heyecanlanmıştı.

"Çok incesiniz teşekkür ederim."

Tansu doğrulup eğitimli duruşuyla gülümsedi.

"Biz Almanlar kibardır."

Esma ilgiyle konuştu.

"Avrupayı hep merak etmişimdir. En kısa zamanda görmeyi arzu ediyorum."

Kollarını göğsünde bağlayan Bartu cıkladı.

"Yanlış batılılaşma. Peyami Safanın Fatih Harbiye kitabındaki, Neriman da alafranga Macite böyle hayranlık duymuştu ama mutluluk medeniyette değil samimiyetteydi işte. Hatırlatırım dönüş yine alaturka Şinasiye oldu."

Esma onu duymamış gibi heyecanla sordu.

"Ne zaman başlıyoruz?"

Tansu bey bu heyecana karşı ellerini iki yana açtı ve memnuniyetle ona baktı.

"Ne zaman arzu ederseniz..."

"O zaman hadi başlayalım."

Tansu bey üzerindeki ceketini çıkarırken sordu.

"Nasıl bir dans öğrenmek istiyorsun?"

Tansu beyin güzelce ütülemiş beyaz gömleğinin önünde kırmızı, altın sarısı işlemeler vardı. Üzerin sıkıca oturmuş pantolon ise tayttan farksızdı. Koreller iyice huzursuz olurken Çağan, Barlasa doğru eğilip sessizce konuştu.

"Olm çükü nasıl rahat ediyor la bu kıyafette?"

Bunu duyan Bade oğlunu dürtüp uyarıcı bakışlarını attığında Çağan geri çekilip suçlu gözlerle annesine baktı. Neyse ki bu sözleri başka kimse duymamıştı.

"Tutku dolu, aşk dolu bir dans öğrenmek istemişimdir hep."

Esma, Korellere inat bu sözleri deruni bir istekle söylemişti. Tansu bey Denize işaret ederken ellerini çırptı.

"Aradığın dans tabiki tango!"

Esma tam da bunu kastetmişti. Deniz yanında duran valide benzeyen çantaya eğilip içinde bir bilgisayar ve hoparlör çıkardı. Tansu bey bu kez sıcakkanlılıkla Sineme döndü.

"Kabalığımı mazur görün hanımefendi. Adınızı bana bahşeder misiniz?"

Aynı revansta bulunmuş özrünü dilemişti.

"Estağfurullah. Adım Sinem."

Tansu bey doğrularak ona baktı.

"Siz hangi dansı öğrenmek isterdiniz?"

Sinem bu hazırlıksız kaldığı soru karşısında bir süre düşündü, gülümsedi ve cevap verdi.

"Vals, vals öğrenmeyi istemişimdir hep."

Tansu bey cevaptan memnun olmuşçasına bir eli önünde bir eli belinde hafifçe parmak uçlarında yükselip geri indi.

"Ne kadar zarif bir seçim. Bu zamanda kimse vals öğrenmek istemiyor."

Sinem gülümsedi ve onaylarcasına başını salladı. Ardından Tansu bey acele bir suçlulukla konuştu.

"Lütfen size kendimi affettirmek için bir şans verin. Size vals öğretelim. Eminim yardımcım Deniz bey sizinle ilgilenecektir."

Son sözleriyle Deniz beye dönmüştü. Oldukça sessiz kalan Deniz gülümsemeye çalışarak memnun olacağını bildirdi.

"Memnuniyetle. Viyana valsı eminim sizin bedeninizle tam sanat kavramına layık olacak."

Cüretkar bu sözlerle Sinem utansa da hoşuna gitmişti. Çok istemesine rağmen kabul etmeye cesaret edemedi. Durumu anlayan Bade hemen araya girdi.

"Elbette, elbette çok ister."

Tansu bey ellerini çırptı.

"Harika!"

Sinem, Badeye baktığında Bade göz kırpmış hafifçe gülümsemişti. Geniş salonda yeterince alana sahiptiler. Tansu bey Esmaya, Denizse Sineme önce duruşları gösterip biraz dans sanatından ve ilgili dansın tarihinden bahsetmişler figürlere çalışmaya başlamışlardı bile. Dansa ilgisiz Esma bir anda merak salmış eğlenceli olduğunu fark etmişti. Bir ara Sinem figürü şaşırmış geri gideceği yerde ileri giderek Denizle çarpışmışlardı. Sinem suçlanarak özür dilerken Deniz gülmüş şakayla cevap vermişti.

"En azından diğerleri gibi ayağıma basmıyorsun."

Birkaç saatin sonunda bugünlük yeterli olduğuna karar verilmiş hocalar evden ayrılmıştı. Koreller ise yemek masasına dizilmiş afiyetle yemeklerini yemeye koyulmuşlardı. Esma, Sinem ve Bade dışında kimse konuşmuyordu. Onlar da kendi aralarında gülüşüp eğlenmeye çalışıyorlardı. Esma, Sinemden aldığı destekle babasına döndü.

"Baba."

Akın kafasını kaldırıp Esmaya baktığında kızının üzerindeki heyecanı ve tedirginliği anında hissetmişti. Esmaysa bu önemli münakaşayı nasıl ortaya çıkaracağını bilmiyordu. Ama artık zamanı geldiğine inanıyor bir an önce söyleme isteğiyle yanıp tutuşuyordu. İlk önce açıklamaya çalıştı.

"Baba ben..."

Ama bir türlü devamını getirememiş tedirginliği daha da artmıştı. Bade ise tahmin ettiği şeyi söylemesinden korkuyor hiç iyi bir zaman olmadığını hissediyordu. Annesinin uyarmasına fırsat vermeden derin bir nefes alıp doğruldu ve birden söyledi.

"Baba ben sizi erkek arkadaşım ve ailesiyle tanıştırmak istiyorum."

Masa anında kutupların ortasında kalmış gibi buz kesmişti. Barlas öksürerek suya saldırırken Çağan elindeki kaşığı tabağa düşürmüş, Bartu hızla geriye yaslanmıştı. Ali ağzına alacağı lokmadan vazgeçip Esmaya döndüğünde Akın öylece kalmıştı. Zaten sinirli ve gergindi. Önce kaşlarını çattı. Ardından ağzındaki lokmasını yutup onu duymamış gibi geri yemeğine döndü. Bade yutkunarak olanları izlerken yüreği ağzına geliyordu. Esma ciddiye alınmadığı için müthiş bir sinir duymuştu.

"Baba dedim ki-"

Cümlesini bitiremeden Akın elindeki çatalı sertçe tabağa geçirip adeta kükredi.

"Kes sesini ve odana çık! Tanışma falan yok!"

Parçalara ayrılan tabakla elinde ince bir sızı hisseden Akın sinirinin avcundan damlayan kanlar gibi akıp gittiğini hissetti. Ardından çınlayan kulakları ve boynunda zonklayan damarı hissetmişti. Alevlere bürünen o gözler Esmaya bir babadan çok acımasız bir katil gibi bakıyordu. Ani bağırışla herkes irkilmiş birkaç saniye sessizliğe bürünmüştü masa. Esma, babasının gözlerinde aradığı şefkati bulamayınca gözleri dolmuş başını iki yana sallayarak bağırmaya başlamıştı.

"Bana artık bir bebekmişim gibi davranmaktan vazgeç! Benim de bir hayatım var ve bu lanet eve hapis olarak geçirmek istemiyorum! Aman dışarı çıkma Esma, aman yalnız bir yere gitme Esma! Bıktım sizin baskınızdan. Benim ne senin -titreyen elini havuza savurarak babasını işaret etti-  ne de sizin -bu kez işaret parmağını Ali, Barlas, Çağan ve Bartuya çevirmişti- korumanıza ihtiyacım yok! Ben sevemeyecek miyim? Aşık olamayacak mıyım? Bu dünyada bir tek senin kızın mı var sanıyorsun?!"

Ardı ardına sıralanan bu cümleler önceden hazırlanmış cümleler değil şu anda içinden kopup gelen bir duygu seliydi. Geçirdiği krizle bağırıp çağıran Esmanın göğsü hızla inip kalkıyordu. Ve o samimi olmadığı sözlerini söyledi.

"Senden nefret ediyorum." (Hıçkırık)

Esma hıçkırmasıyla hızla ayağa kalkıp sandalyesini sertçe geriye itti. Yere düşen sandalye mutfakta yankılanırken Esma gözlerini silerek hızla mutfaktan çıktı. Bade de ayaklanarak Akına ters bir bakış attı ve koşar adımlarla kızının peşinden gitti. Herkes bu hızla yayılan yangınla şoka uğramıştı. Akın hâlâ Esmanın oturduğu yere sabitlenmiş bakıyordu. Elinde hissettiği fiziksel acı ruhani bir bütüne uğramış şimdi yüreğinde hissetmeye başlamıştı. Kulaklarında yankılanan Esmanın haykırışı, titreyişi, hıçkırığı... Uzun zaman sonra kalbinin ilk defa bu kadar korku dolu olduğunu duydu. Zehirli bir sarmaşık gibi içini saran pişmanlık ve kaybetme korkusu. Yıllardır bu duyguları unuttuğunu sanmıştı. Ama bir nifak tohumu gibi anında içinde yeniden filizlenmişti. Oturduğu sandalyede ezildiğini hissetti. Ezilip büzülmüş un ufak olup kıvrılan bir rüzgarla uçup gitmişti sanki.

Masada sakinliğini koruyan yalnızca Sinemdi. Elindeki çatalı yavaşça masaya bırakıp gözlerini Korellerin üzerinde gezdirdi ve onlara karşı duyduğu ufak bir öfke ve serzenişle konuştu.

"Sizin bana verdiğiniz değere sığınarak haddim olmasa da, hatta gerekirse aşarak söylemek istiyorum ki; bu kızın duyduğu yalnızlık canını çok yakıyor. Ve bir şeyi yüzünüze vurmam gerekiyorsa o da bu kıza karşı bencilliğiniz ve saygısızlığınızdır. O size saygı, sevgi duyarak fikrini beyan ediyor ama sizin yaptığınıza bir bakın. Onu ciddiye almaya bile yeltenmiyorsunuz. Bir kere, en azından bu sefer bencil olmayıp fikirlerine biraz saygı gösterin. Nedir bu korkaklığınız, bu zaafınız? Siz Korel değil misiniz? O zaman biraz cesaret edip risk alın. Evet istediği kadar parası var, istediğini sorgusuzca alabiliyor, yalnız kardeşleriyle bir yere gidebiliyor, bu saray gibi evde fiziken özgür sadece, fikren köle. Sizin yaptığınız kızı altın bir kafese hapsetmek.  Bırakın da kendi hayatını kendi yaşasın, özgür biri gibi. Ve şunu unutmayın ki onu biri sizden alamasa bile bir gün ölüm alıp gidecek. İşte o zaman bu yaptıklarınızın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu anlayacaksınız."

Ardı ardına gelen bu bıçak keskinliğindeki sözler acımasızca hepsine paylanmıştı. Sinemin kararlı ve meydan okuyan bakışlarından bu esarete duyduğu tiksinti fark ediliyordu. Haklının yanında durma iç güdüsüyle bu yalnız ve bu zamana kadar bastırılmış kızı savunmuştu.

Türk aile yapısının özellikle kadınlara yönelik evlatlarına karşı bu baskıcı tavrı gençleri pasifleştiriyordu. Ve doğal olarak ortaya özgüveni düşük, bir işi beceremeyen, korkak ve hatta bastırılan cinsellikle ortaya bir sapık ordusu çıkıyordu. Eğitimsiz bir toplum, eğitimsiz bir nesli doğuruyor ve aynı kısır döngü içinde evrilip giden milletle ülke yerinde saymaktan başka bir şey yapamıyordu.

Sinem sakinliğini koruyarak ayağa kalktı.

"Bu kız kaçıp gidecek."

Dediğinde hepsi ona döndü. Sinem istediği dikkati eline almıştı. İki elini masaya koyup onlara doğru eğildi.

"Şimdi ben doğru mu söylüyorum yoksa yalan mı şüphe içindesiniz."

"Bu sözü Bade veya Esma söylese şüphe duymazdınız. Çünkü ikisinin de her iki şekilde doğruyu söylediğini biliyorsunuz."

"Ama ben yalan söylerken de doğru söylerken de hıçkırmam."

"İnanıp inanmamak size kalmış."

ve mutfaktan çıktı. Zaruriyetle zehir olan bu akşam yemeği herkesin midesini bulandırmıştı. Korellerin kafaları patlayacak derecede dolmuş ve karışmıştı. Birbirlerine bakmaya dahi cesaret edememişlerdi. Bu savunmasız hücum karşısında kesin yenilgi hükümdü. Kalbin  parçalanmasına tek bir cümle yetebiliyordu bazen, ama toplamaya bin cümle kurban etsen nafileydi.

Çağan suçluluk duyuyordu. İçinde büyük bir boşluğun onu yuttuğunu zannederek silkindi ve ayağa kalkarak aralarından ayrıldı. Ali ise içindeki kaybetme korkuyla onca söze rağmen babasının verdiği kesin red kararından memnundu. Bartu düşünemiyordu. Her an başında duran aklı kaçıp gitmişti sanki. Ne bir şey hissediyor ne de ufak bir düşünce geçiyordu aklından. Barlas kırık camların üzerinde geziniyormuşçasına acı duyuyor ama bu acı, kız kardeşini kaybetme korkusundan mı yoksa Sinemin tokat gibi çarpan sözleri yüzünden miydi kestiremiyordu. O da kalkıp sallarak odasına attı kendini. Ardından Bartu çıkmıştı.

Masada kalan Akın ayağa kalkmaya cesaret edemedi. Ya da gücü yoktu. Öylece oturduğu yere çivinlenmişti adeta. Yüreği demirden pençelerle parçalanıyordu sanki. Kendini toplayan Ali ayaklanıp dolabın çekmecesini açtı ve sargı bezi, pamuk ve tentürdiyot alıp babasının yani başına oturdu. Hiçbir şey konuşmadan babasının eline bakarak pamukla kesiği temizledi. Bu güne dek her sıkıştığında karşısında babasını bulan Ali, bu kez babasının ona ihtiyacı olduğunu düşünmüştü. Yanılmamışdı da.

Tentürdiyot döküp elini sardığında her ne kadar göz göze gelmekten korksa da kafasını kaldırıp babasına baktı. Ve korktuğu şey oldu. İki çift kahverengi göz, esrarengiz bir acı ummanında buluşmuştu. Ali babasının bu açık çaresizliğini hissettiği an ona sarılmak istemişti. Ama cesaret edemedi. Koskoca adam olmuştu güya. Ona hâlâ küçük bir çocuk gibi sarılamaz mıydı? Ama babasının sözlerini hatırladı. Yapacağı bir pişmanlık olacaksa hata olarak kalmasını yeğlerdi. Bir süre bakışmanın ardından Ali babasına sıkıca sarıldı. Bir şeyler söylemek istedi ama ne söylenirdi ki? Bunu düşünürken Akının kollarını bedeninde hisseden Ali düşüncelerinden sıyrılmıştı. Ona daha sıkı sarılarak acısını paylaştı ve boğazındaki yumruyla kaşlarını çattı.

...

Gece eve ince bir sessizlik bulutu çökmüştü. Bu sessizlik alışa gelmedik ve rahatsız ediciydi. Evde saatlerce Esmanın korkunç hıçkırıkları ve ağlamaları duyulmuştu. En sonunda Sinemin kolları arasında yorgunluktan uyuya kalmış, pembe bir gülü andıran yanakları sırılsıklam olmuştu. Arada odaya gelen Bade, kocası ve Esma arasında sabaha kadar mekik dokumuştu adeta. Yaşlı gözlerinin mavisini canlanmış ara sıra kendini tutamayıp bağırıyor Akınla kavga ediyordu.

"Bir kere olsun dinle şu kızı ha? Bir kere!"

Yatağa oturmuş Akın ellerini saçlarına daldırıyor daha fazla kalp kırmamak için kendini var gücüyle tutmaya çalışıyordu.

"Dinleyemem..."

Bir fısıltı kadar sessiz çıkan sesiyle Bade odada volta atmayı bırakıp kocasına döndü.

"Neden?"

Delirecek gibi hissediyordu. Anlam veremediği bu kaygı karşısında geri aldığı tek şey cevapsız sorulardı. Sinirle bu kez bağırdı sarsılarak.

"Neden!?"

"Çünkü onu kaybetmekten korkuyorum!"

Bu yaman itirafla Akın oturduğu yerden hızla doğrulmuş ona sinirle uzanan Badenin iki elini bileklerinden kavramıştı. Gözlerinde göstermekten çekinmediği korku, öfke, hırs vardı. Sanki korkusunu dindirecek gibi Badeyi kendine çekip sıkıca sarıldı. Küçük bir çocuğun annesinin kollarında duyduğu huzurla kaybolmak istemişti kucağında. Bade de sevdiğine sarılmıştı sıkıca. Kollarında duyduğu güven ve güç karşısında direnemeden fısıldadı.

"Mutlu olmayı hakediyor."

Akın da bunu çok istiyordu. Bunun için elinden geleni yapmaya hazırdı. Geri çekilerek kapıya yöneldi. Bade her ne kadar bu siyahlıktan rahatsız olsa da engellemedi. Kafasını dağıtmaya ve düşünmeye ihtiyacı vardı.

Akın odadan çıkıp duraksadı. Çünkü karşısında Sinem duruyordu. Hiçbir şey söylemeden elinde tuttuğu siyah kapüşonu uzattı ona. İkisi de kan kokusunu alıyordu. Masumlara uzanan ellerin kesilişine, nice canların feryatlarına, sessiz ölümlere tanık olmuştu bu kapüşon. Akın uzanıp kapüşonu aldı. Sinemse kısa bir süre daha ona bakıp Esmanın odasına yönelmişti. Akın uzun süre boyunca kapanan kapıya bakıp sırtına kapüşonu geçirdi ve ellerinde hissettiği yenilmez güçle yumruklarını sıkarak Korellerin odasına yöneldi. Korellerin kapısını açıp tek bir cümle söyledi.

"Ava çıkıyoruz."

...

Bir hafta sonra sinirler yatışsa da kırgınlıklar hâlâ kalplerdeydi. Esma yalnızca dans dersi saatlerinde salonda görünüyor, biraz olsun kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Bir haftadır peşinde koşan Sinem de ona eşlik edip yardım ediyordu. Koreller çoğu zaman dışarıda oluyorlar, Bade ise işe gitmiyordu.

Duş alan Esmanın ıslak saçlarını tarayan Sinem hafif bir şarkı mırıldanıyor oldukça nazik davranmaya çalışıyordu. Bileğindeki tokayla oynayan Esma sesini çıkarmadan onu dinliyordu. O sırada odaya giren Bade, Esmaya doğru ilerlemişti. Sinem onları yalnız bırakmak için ayaklanırken Badeyle göz göze gelmiş buruk bir gülümsemeyle yanından geçerken koluna dokunmuştu. Odadan çıktı ve duraksadı. Bir an için ne yapacağını bilemedi. Çok sürmeden Korellerin ne yaptığını merak ederek odalarına doğru ilerledi. Alinin odasının kapısını tıklatıp bekledi.

"Gel."

Bu net ve gür cevapla kapıyı yavaşça açıp içeri giren Sinem üzrindeki tişörtü sıyıran Aliyi görmesiyle hafifçe gülümsedi. Bu ziyaretten memnun kalan Ali de gülümserken bir haftadır onu uzaktan seyretmekten başka bir şey yapamamıştı. Çünkü sürekli Esmayla birlikteydi. Esma rahatsız olmasın diye yamalarına da gidememişti.

"Sonunda aklına gelebildik."

Ali sitemli sözleriyle tişörtü yere öylece attı. Ardından geniş odada ilerleyip giyinme odasına girdi. Sinem yere attığı tişörtü alıp üzerine giydi ve peşinden gitti.

"Sonondo oklono goloboldok."

Diyerek onu taklit ettiğinde Ali ona doğru dönüp iki elini kendi beline yerleştirdi ve ona baktı. Üzerine giydiği tişört diz kapağının beş parmak üzerine kadar uzanmış kolları neredeyse dirseklerine kadar inmişti. Dağınık dalgalı ve kısa saçları kabarmıştı. Ve bu nedense Alinin çok hoşuna gitmişti. Sinem onun hareketini de taklit ederek kaşlarını çattı.

"İşte sende böyle görünüyorsun."

Ali kaşlarını kaldırdı.

"Bu kadar kısa değilim."

"Ve bu kadar çirkin de değilim."

Sinem dolabın aynasına doğru hızla ilerleyip kendine baktığında hızlı bir çabayla saçlarını düzeltmeye çalıştı ve mırıldandı.

"Sadece biraz uykusuz ve yorgunum..."

Üzerindeki tişörtü çıkarırken az kalsın kendi tişörtünü de çıkarıyordu. Göbeğine kadar sıvanan tişörtünü çekiştirip düzelterek çıkarttığı Alinin tişörtünü de katlamış kenera bırakmıştı. Ali bir süre bu uğraşını gülerek izlemiş onun hareket etmesinden bile mutluluk duyduğunu hissetmişti. Dolabına dönüp sürgü kapağını açtı. Özenle katlanmış tişörtler, asılmış gömlekler, smokinler, pantolonlar ortaya çıkarken Sinem bunları ilk defa görmüştü.

"Dans edelim mi? Hoca alıştırma yapmam gerektiğini söyledi. Neredeyse öğrendim sayılır, göstermek istiyorum."

Bir yandan konuşurken aynı zamanda hayranlıkla bu kusursuz düzene bakıyordu. Ama birden Ali hızla ona doğru yürüdü. Bu ani hareketle ürken Sinem geri çekilirken dolaba çarpmış dolap ve Alinin bedeni arasında kalmıştı. Yanlış bir şey mi söylediğini düşünürken Ali ondan ayırmadığı  gözlerle üzerine doğru eğildi. Bir süre öylece ona bakarken üstsüz kaslı badeni gerilmişti.

"Hayır."

Diyerek uzandığı gömleği aldı ve geri çekildi. Sinem derin bir nefes alıp rahatlarken bir yandan sinirlenmiş içinden bu piçliğine karşı nasıl oyuna geldiğine anlam verememişti. Ali ise onun bu ürkekliği hoşuna gitmiş bıyık altından gülmüştü.

"Neden?"

Sinemin sorusuyla ona dönüp elindeki beyaz gömleği sırtına geçirdi.

"Bana göre değil."

Sinem sıkıntıyla ellerini göğsünde bağlayıp dolaba yaslandı.

"Hadi ama. Lütfen."

Alinin hiç de niyeti yoktu. Pek sevmezdi zaten. Düğmeleri iliklediğinde elini eşofmanın ipine götürdü ki Sinem arkasını döndü.

"İşim var."

Onu bu şekilde geçiştirmesi Sinemin moralini bozmuştu.

"Ne işi?"

Ali siyah kumaş pantolonu giyip gömleği içine soktu ve ilerleyip çekmeceyi açtı.

"Toplantım var."

Sinem geri dönüp açtığı çekmeceye göz attı. Özenle kıvrılmış onlarca kemer vardı. Ali aradığını bulunca kemeri alıp beline taktı.

"Ne zaman?"

Sinem hususen onu darlamaya çalışıyordu. Kendince ufak bir intikam almak hoşuna gidecekti. Ama Ali hiç de rahatsız olmuyor bütün sorularına cevap veriyordu.

"Akşam üçte."

Sinem yanındaki masada duran Alinin telefonun tuş kilidini açıp saate baktı.

"Saat daha sabah on."

Ali bu kez başka bir çekmece açmıştı. Yine onlarca kol düğmeleri çifter çifter dizilmiş ışığın altında elmas misali parıldıyordu. Bir çiftini alıp koluna takarken tek elle zorlanınca Sinem ona ilerleyip yardım etti.

"On buçukta yola çıkmam gerekiyor."

Onun bu yardımın izleyerek cevap verdi. Bir yandan yüzünü görebilmek için diğer eliyle yüzüne düşen saçı geriye itip kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Nerede ki toplantın?"

Düğmeleri takıp geri çekildiğinde Ali bu kez kravat çekmecesini açıp altıgen desenleri olan düz mat siyah kravatı alıp boynuna attı.

"Tokyo."

Sinem şaşırmıştı. Ali kravatını bağlayıp yakasını indirdi ve yanındaki dolaba ilerleyip açtı. Bu kez yüzlerce ayakkabı karşılamıştı onları. Çoğu spor ayakkabıydı. Ali takım elbisesine uyacak ayakkabıyı aldığında Sinem sordu.

"Nasıl yetişeceksin?"

Ali ona kısa bir bakış atıp aynada kendine baktı.

"Helikopterim bekliyor."

Saçlarını düzenleyip masanın üzerinde duran bir şişeyi alıp üzerine sıktı.

"Helikopterin var ne güzel... Benim de bisikletim var memlekette."

Ali güldüğünde hazır olduğuna karar vererek Sineme döndü.

"Gecemi gündüzüme katıp elde ettiğim kâr sayesinde aldım. Bir sonraki hedefim jet."

Sinem cevap vermedi. Ellerini çözüp yanında telefonunu ona uzattı. Ali telefonunu almak için uzanmıştı ki Sinem elini geri çekip kaşlarını kaldırdı.

"Dans edilecek biri illa bulunur. Bunu yazdım."

Ona olan bu kızgınlığını ifade edip telofonu Alinin göğsüne hafifçe birkaç kez vurarak ona verdi ve yanından geçip gitti. Ve bir şarkı mırıldandı.

"But mama I am in love with a criminal..."

Ali arkasından bakarken, yola çıkmadan öpücük alma fırsatını kaçırdığını anlayarak sinirlenmişti.

...

Akşama doğru Akının çağırısıyla herkes  salonda toplanmıştı. Anlaşılan önemli bir konuşma yapılacaktı. Alinin gelmesini beklediler uzun bir süre. Sanıldığından daha geç gelen Ali ise yorgunca içeri girdiğinde salonda toplanmış ailesini görünce duraksadı.

"Neler oluyor?"

Badenin işaretiyle yanlarına yürüdü. Yüz ifadesi ciddi, sert ve hoşnutsuzdu. Anlaşılan toplantı pek iyi geçmemişti. Üzerindeki takım elbisenin ceketini çıkarıp boş koltuklardan birine oturduğunda elini başına götürdü. Gün içindeki bu hızlı tempo onu fazlasıyla yormuş başını ağrıtmıştı.

"Nasıl geçti?"

Babasının sorusuyla başını geriye atıp gözlerini kapadı.

"Statü yeterli değil."

Akın daha sonra konuşulmak üzere konuyu kapatıp Esmaya döndü. Uzun bir süre baktı, kararından emin olmak için yeniden düşündü.

"Senin yüzünde bir gülümse görebilmek için her şeyimi veririm."

Duygusal bir giriş herkesin dikkatini çekti. Ama Akın artık hayatta eşi ve çocuklarından başka değerli bir şey olmadığının farkındaydı. Herkesin yaptığını yapıyordu. İnsan zaten sevdiği için yaşamaz mıydı? O da sevdikleri için yaşıyordu. Esma babasının bu sözleriyle lerzedâr kalbinde bir burukluk hissetti. Babasını çok seviyordu, hatta neredeyse bu tanışma fikrinden bile vazgeçmişti. Babasından vazgeçemezdi. Akın, Esmanın hemen dolan gözlerine baktı ve gülümsedi.

"Erkek arkadaşına haber ver uygun bir zamanda gelsinler, tanışalım."

Bu ani kararla herkes şaşırmıştı. Bade kocasına hayranlıkla bakarken Sinem içi içine sığmayarak Esmanın elini tutmuş "Bak gördün mü?" diye fısıldamıştı. Esma heyecanla doğrulurken emin olmak istercesine tekrar sordu.

"Gerçekten mi?"

Akın hiç istemese de başını sallayıp gülümsedi.

"Evet."

Esma koşarak babasına sarıldığında Koreller şaşkındı. Hiçbiri bu karardan memnun olmamıştı. Ama Ali kapadığı gözlerini aniden açarken ayağa fırladı.

"Ne demek bu?"

Babasının izin vermeyeceğinden o kadar emindi ki bu kararın ihtimalini dahi düşünmemişti. Mutluluk bu ani çıkışla kısa süre içinde sönerken bütün yüzler ona döndü. Çağan, Barlas, Bartu da sinirlenmişti ama karşı çıkacak cesareti de bulamamışlardı. Hatta Barlas, Alinin bu çıkışını yerli bulmuş içten içe destek çıkmıştı. Bartu da bu çıkışa sevinmişti. Çağan içinde bir boşluk hissediyor bu tanışmayı istemese de ablasının mutluluğuna mani olmak da istemiyordu.

"Tanımadığımız bilmediğimiz birine  kapımızı nasıl açarız!?"

Kan beynine sıçramıştı adeta. Duyduğu müthiş öfke tüm kontrolünü elinden almıştı. Yükselttiği gür sesi evde yankılanırken Akın kaşlarını çattı.

"Kararımı verdim."

Ali sinirle güldü. Ev ahalisi ilk kez onu bu derece sinirli ve asi görüyordu.

"Hiç düşünmüyor musun!? Ya bir tuzaksa? Kendi ayaklarımızla öylece ölüme mi gideceğiz?!"

Badenin, Alide gördüğü tek bir şey vardı. Akının gençliği. İçindeki mutluluğa ani bir korku çökmüştü. Her anne gibi başka kalp kırıklığı istemiyordu çünkü. En çok korktuğu da Akının ters bir şey yapma ihitmaliydi. Sinirlerin gerilmesiyle ayağa kalktı. Barlas, her ne kadar desteklese de abisinin kontrolsüzce yükselen sesiyle onu uyarmak için koluna dokup konuştu.

"Abi."

Ama Ali onu dinlemeden meydan okumaya devam etti.

"Hepimizi öldüreceksin!"

Çağan, Alinin sinirinden tedirgin olup Barlası geri çekti.

"Ben ne yaptığımı bilirim! Bu ne hadsizlik!?"

Akın da sesini yükseltmiş karşısında dikilen oğluna bakıyordu. Böyle bir itiraz beklemediği açıktı. Bade yaklaşıp oğlunun kolundan tuttu. Ama Ali sertçe kolunu geri çekmiş babasına bir süre alev alev yanan gözlerle bakarak hızla ilerleyip yukarı çıkmaya başlamıştı.

"Ali!"

Arkasından sinirle seslenen Akını umursamadan yukarı çıktığında önüne çıkan masadaki milyarlık vazoyu sinirle elinin tersiyle iterek parçalara ayırmıştı. Biraz sonra kapının sertçe kapanma sesi yankılanmıştı evde. Sinem kalkıp gergin aileye döndü.

"Ben ilgilenirim."

Ardından mutfağa girip ilaçların olduğu dolaptan ağrı kesici aradı. Titrediğini hissetti. Heyecan, aksiyon dolu bu aileye ayak uydurmanın ne kadar zor olduğunu anladı. Yerinde başka biri olsa kaçıp gideceğinden emindi. Karışan aklını dağıtarak küçük bir tepsiye su ve ağrı kesiciyi koyup yukarı çıktı. Kapıyı çalmadan içeri girdiğinde ortada öylece dikilen Ali hızla ona döndü. Öfkesi hiç dinmeyecek gibiydi. Ölene kadar birini yumruklamak istiyordu. Başının ağrısı iki katına çıkmış, şakakları zonkluyordu. Sinem tepsiyle önünde durduğunda konuştu.

"İlaç al hadi."

Ali, boynunu gittikçe sıkan kravatını gevşetip çıkardı ve odada dolanmaya devam etti.

"Gerek yok."

Gömleğinin birkaç düğmesini de açtığında Sinem peşinden gidip ısrar etmişti.

"Başının ağrısı geçsin en azından-"

Derken Ali sinirlerine hakim olamadan bu yersiz ısrar karşısında hızla geriye dönüp Sinemin elindeki tepsiye vurdu. Su dolu bardak yere düşüp yuvarlanırken, ilaç bir yana tepsi bir yana savrulmuştu. Sinem korkuyla geriye sıçradığında yutkunarak ona baktı. Öfkesi gözlerinin rengini değiştirmişti sanki. Yapılı bedeni kas katı kesilmiş göğsü sinirle inip kalkıyordu. Sinirli olmasına vererek alttan aldı ve eğilip tepsiyi, bardağı toparlayıp eline aldı. Doğrulup ona baktı ve konuştu.

"Biraz merhametli ol."

Ali sinirlenmeye yer arıyormuş gibi ellerini saçlarına daldırıp ona baktı ve bağırdı.

"Merhamet mi!?"

"Bir katil için fazla iddialı sözler!"

Sinem beyninden kurşun yemişe döndü. Boğazındaki inanılmaz bir acı tüm bedenine zehir gidi dağılmıştı. Birini öldürdüğü gerçeğiyle en sevdiği tarafından tekrar yüzleştirilmişti. Üç yıl önce. Karanlık bir sokak, gümüş bıçak, kanlı eller, yere düşen cansız beden... Hepsi bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Hemen ardından dayanılmaz bir mide bulantısı ve baş ağrısı hissetti. Elinde tuttuğu tepsiyi sıktı ve dolan gözlerini Aliye dikti sinirle. Ali ağzından çıkan sözlerin hemen ardından pişman olmuştu. Ne dediğini farkına varıp şaşkınca Sineme baktı. Öylece donup  kalmış ona bakıyordu. Elinde tuttuğu tepsi titremeye başlamıştı. Ali duyduğu utançla ona bir adım attı ki Sinem geri çekildi.

"Katil olmam önemli değildi."

Sözleri bıçak kadar keskin çıkmasına rağmen diğer cümlesiyle sesi titremişti.

"Önemli olan kim için katil olduğumdu."

Ali yutkunamadı. Her şeyi mahvetmiş, kardeşinden sonra şimdi de Sinemi kaybetme korkusu esir almıştı onu. Yaptığı bu hata bütün hayallerinin, bütün aşkının sonu olabilirdi. Konuşmak istedi ama dili lâl olmuş tek bir söz çıkmamıştı. Adını söylemek istedi. Yapamadı.

"Anladım ki büyük bir hata yapmışım."

"Nankörlük sana yakışmadı Ali Korel."

"Yazıklar olsun."

Kapıya doğru yöneldi. Alinin anında dinen öfkesi yerini büyük bir pişmanlığa bırakmıştı. Ali hızla ilerleyip Sinemin kolundan tuttu ki Sinem kolunu sertçe çekip kurtardı, geri dönerek tek eliyle göğsünden itti ve elindeki tepsiyi ona fırlattı.

"Bırak beni!"

Ali şaşkınlıkla geri çekilirken tekrar yere düşen tepsi büyük bir gürültü çıkarmış, bardak binlerce parçalara ayrılmıştı. Sinem ağlayarak koştu ve masada Alinin tasarladığı parçaları kesmek için kullandığı çakıyı eline aldı. Duvarda asılı, Sinemin portresi olan yağlı boya tabloya ilerleyip elindeki çakıyı hiç düşünmeden ardı ardına tabloya indirmeye başladı. Ali yanına gidemiyordu. Büyük bir şok dalgası onu yutmuştu sanki. Önceden tahmin edemediği hoyrat hareketleri vardı. Ne yapacağını kestiremiyor şaşkınca olan bitini izliyordu. Sinem ağlayarak kendi tablosunu parçalara ayırırken en sonunda tablodaki resmin tam göğüs kısmına çakıyı sertçe saplayıp geri çekildi. Aliye öfkeyle bakarken hızla kalkıp inen göğsü sıkışıyordu. Hiçbir şey söylemeden geri döndü ve kapıdan öylece olan biteni seyreden Korellerin arasından geçip odasına girmişti.

Birisinin desteğini beklercesine ailesine döndüğünde hepsinin yüzündeki hayal kırıklığını gördü. Annesi bile ona yabancı gözlerle bakıyordu. Babasının bakışları ne kadar büyük bir hata yaptığını anlatmaya yetiyordu. Esmanın sinirini, Çağanın şaşkınlığını, Bartunun keskin bakışlarını, Barlasın kederini gördü tek tek. Önce Barlas sonra da diğerleri çekip gitmiş onu bir başına bırakmışlardı.

Geri geri giderken sırtını duvara yaslayıp yavaşça yere çöktü. Bir bacağını uzatırken diğerini kendine çekmiş bi kolunu da dizine koymuştu. Kafasını duvara yaslayıp tam karşısında duran paramparça olmuş Sinemin resmine baktı. Yüreği de tıpkı bu resim gibi paramparçaydı. Bağırmak istedi, ama sanki üzerine karabasan çökmüş gibi sesi bir türlü çıkmamıştı. Bir an için tablodan kan aktığını sandı. Kıpkırmızı koyu bir kanın açılan o yarıklardan süzülerek ayaklarının ucuna geldiğini gördü. Gözlerini yumdu sıkıca, yutkundu ve elini saçlarına götürerek büyük bir pişmanlık denizinde boğuldu.

...

Ertesi sabah cumartesi olduğu için herkes geç uyanmıştı. Yalnızca Ali hâlâ uyuyordu. Gece boyu gözünü kırpmamış en sonunda hem ruhen hem fiziksel yorgunluğuna yenik düşerek uyuyakalmıştı. Bade dağılmış etrafa bakarak yatağa öylece takım elbisesiyle yatmış oğlunun baş ucuna oturarak saçlarını okşamıştı. Ona duyduğu sevgi daha artmıştı sanki. Henüz çok gençti ve öğrenmesi gereken çok şey vardı. İyi ya da kötü bir şekilde tecrübe edecekti. Merhametle eğilip saçlarından öptü ve onu uyandırdı. Ali gözlerini güçlükle açıp onu öperek uyandıranın Sinem olması dileğiyle dönüp baktı. Annesini gördüğünde tekrar gözlerini yumdu. Neler yaşanmıştı öyle dün?

"Hadi kahvaltı hazır."

Alinin kalkacak hali yoktu. Canı da istemiyordu zaten. Ama bir şekilde ailesine mahcup hissediyor bunu telafi etme gereği duyuyordu.

"Tamam geliyorum."

Kapalı gözleriyle cevap vermişti. Bade eğilip bir daha öptü, ardından tekrar etrafa bakarak odadan çıktı. Ali olayaları hatırladıkça kaşlarını çatıyor, yeniden pişmanlık kaplıyordu bedenini. Düşünmek istemeden doğruldu, soyundu ve duş aldı. Giyinip aşağı indiğinde mutfağa girdiği an konuşmalar kesilmiş biri hariç tüm yüzler ona dönmüştü. Ali bundan rahatsızlık duyarken çok geçmeden hepsi önüne dönmüş konuşmaya devam etmişlerdi. Masaya oturdu ve Sineme baktı. Yorgun görünmesine rağmen o da dün olanları telafi edebilmek için doldurduğu çayları servis ediyor kırgınlığını elinden geldiğince yansıtmamaya çalışarak yapılan şakalara gülmeye çalışıyordu.

Ali ona bakmaya dahi cesaret edemediğini fark etti. Ama ara sıra kendine hakim olamayıp yüzünü görebilmek için kaçamak bakışlar atıyordu. Yanına gidip özür dilemek,her şeyin eskisi gibi olmasını istedi. Ama yüzü yoktu. Sinem yüzünü bir an olsun tabağından kaldırmadan kahvaltısını yapıyordu. Aliyle aynı masada oturduğunu bilmek bile gözlerini dolduruyordu. Ona duyduğu sevgi güçlü bir nefrete dönmüştü sanki. Athena'nın dediği gibi;

"Aşk nefrete ne yakındı."

Hayatları boyunca en sessiz yemeği yediklerini fark ettiler. Çatal kaşık sesinden başka kimseden ses çıkmıyordu. En sonunda Çağan konuştu.

"Ekmek var mı?"

Sorusuyla Sinem ayaklandı.

"Dur getireyim."

Ekmeklikten çıkardığı bir ekmekle eline bıçak aldı ve ekmeği parçalara ayırmaya başladı. Dolan gözlerini saklamak istercesine onlara sırtını dönmüş dudaklarını birbirine bastırarak boğazındaki yumruyu yutkunmaya çalışmıştı. Ama aniden ellerini kanlar içerisindeymiş gibi gördü. Korkuyla sıçrarken duyduğu acıyla bıçağı atıp elini geriye çekti. Ve işaret parmağından süzülen kanı gördü. Parmağını kesmişti. Ali bir an için ayaklanır gibi olmuş içinde bir acı hissetmişti. Ama yanına gitmeye cesaret edemeden oturduğu yerde sessizce yutkundu. Yumruklarını sıkarken ilgisiz görünmeye çalışarak kafasını eğse de herkes onun bu ufak hareketliliğini fark etmişti. Akın bıyık altından gülüp sordu.

"Bir şey var mı?"

Esma da ayaklanmış Sinemin eline bakmıştı. Yara bandıyla sardıklarında geri yerine oturmuş kafasını iki yana sallamıştı.

...

On gün sonra evde müthiş bir telaş vardı. Akşam Esmanın erkek arkadaşı ve ailesi ile tanışılacaktı. Bade etrafta dolanıp evi temizleyen yardımcılara ne yaşamaları gerektiğini söylüyor hatta bazen mütevazi halini unutup yardımcılara emir veriyordu. Esma odasında şimdiden hazırlanmaya başlamıştı bile. Sinemse temizlik yapan yardımcılara yardım ediyordu. Bade alışverişe gönderdiği Çağanı aradı.

"Annem gelirken domates, ve salatalık da al. Ha Bartuyu da ara çabuk eve gelsin gece yatmaya bile gelmedi, telefonlarımı açmıyor eşek sıpası."

"Tamam merak etme."

Bade telefonu kapatıp mutfaktan çıktı ve temizlik yapanlara göz atıp saatine baktı. Zaman su gibi akıp gidiyordu. Kafasını kaldırdığı vakit yukarıda korkulukların orada dikilmiş Aliyi fark etti. Bakışlarını takip edip masanın sandalyelerini düzeltmeye çalışan Sinemi gördü. Enseden küçük bir tokayla tutturulmuş kısa saçları sağdan soldan çıkmış alnına ve yanaklarını dökülüyordu. Üzerindeki bol gri tişört kaymış omzu ortaya çıkmıştı. Çalışmayı seviyordu, ya da kafasını dağıtmak için uğraş arıyordu.

"Sinem."

Badenin seslenişiyle Sinem kafasını kaldırdı. Uğraşmaktan yanakları kızarmıştı.

"Ne yapıyorsun? Hazırlanmayacak mısın?"

Sinem önüne düşen saçlarını geriye iterek doğruldu.

"Ben yarım saate hazırlanırım, işler bir an önce bitsin diye yardım ediyordum. Bi aksilik çıkarsa Esma çok üzülür."

Bunları söylerken Badeye yaklaşmış ellerini çırparak gülümsemişti.

"Kaç tane temizlikçi var onlar halleder. Hadi sen de Esmanın yanına çık hazırlan. Yalnız kalmasın."

Sinem başını salladığında Bade içinde duyduğu sevgiyle koluna dokunup gülümsedi. Sinem de gülümseyip yukarı ilerlediği sırada kapı açılma sesiyle duraksayıp baktı. Elinde bir demet çiçek ve paketle giren Bartu kapıyı kapatıp içeri yürüdü. Bade de ona doğru ilerleyerek azarlamak için ağzını açtığı anda Bartu çiçeği ona doğru uzattı.

"Senin kadar güzel değiller, ama olsun."

Bade genişçe gülümseyerek çiçek demetini alıp kokladı. Kurnaz oğlu gece eve gelmediği için azarlamaya karşı tedbirini alıp gelmişti. Bade de istediğini yaparak azarlamamış oğluna sarılmıştı. Bartu geri çekilirken bu kez Sineme döndü. Gülümseyerek ona ilerledi ve karşısında durarak elindeki kutuyu uzattı.

"Valizini boşaltırken elbise getirmediğini fark ettim. Akşam giymek istersin diye düşündüm."

Bartu Sineme çok üzülmüştü. Alinin o sözleri söylemesine rağmen kırgınlığını onlara karşı hiç yansıtmamıştı. Derin bir üzüntü içinde olduğunun farkındaydı. Bir o kadar da abisine üzülüyor, onun ve ailesinin yapamadığı bu özür paketini şimdi ellerinin arasında ona uzatıyordu. Sinem şaşırmıştı. Bartu kaşlarını kaldırıp mavi gözlerini ona dikti.

"Ben seçtim, eminim sana çok yakışacak."

Sinem on gün sonra ilk defa içten bir tebessümle Bartuya baktı. Utansa da ona uzatılan bu hediyeyi geri çevirmedi  ve aldı. Ardından birkaç adım atıp ona sarıldı.

"Teşekkür ederim. Ama gerek yoktu."

Bartu sesini çıkarmadığında ayrıldılar. Bade elindeki çiçeğiyle gülümserken oğluyla gurur duymuştu. Sinem yukarı çıkıp Alinin yanından geçti ve Esmanın odasına girdi. Ali ise derin bir nefes alarak kokusunu duymak istemişti. Ardından dönüp odasına ilerledi.

Esma üzerinde bornoz heyecanla masanın başında otururken içeri giren Sinemle ona döndü.

"Sence nasıl bir makyaj yapmalıyım?"

Sinem yanına gelip masadaki far paletlerine, rujlara göz attı.

"Sana smokey makyaj çok yakışıyor. Hem elbisene de uyar."

Esma aynada kendine bakıp düşündü.

"Sanırım evet en güzeli..."

Mırıldanırken Sinemin elindeki kutuyu fark etti.

"O da ne?"

Sinem gülüp sandalyelerden birine oturdu.

"Bartu hediye almış."

Esma heyecanla doğruldu.

"Hadi hadi aç da bakalım."

Sinem de merakla kutuyu masaya koyup kapağını açtı. Özenle katlanmış elbiseyi kutudan çıkarırken ip askılı kısa saten elbise göz alıcı görünüyordu.

Esma hayranlıkla bakıp güldü.

"Kardeşim diye demiyorum çok zevklidir zalımın oğlu."

Sinem Esmanın samimi sözlerine gülerken elbiseden gözünü alamamıştı. Yumuşacık olmasına karşı çok şıktı.

"Şöyle bi' soft-nude makyaj harika olur elbiseye."

Sinem elbiseyi özenle bırakıp saate baktı.

"Hadi yetişemeyeceğiz yoksa."

Esma büyük bir mutlulukla tekrar önüne döndü ve aynaya bakıp derin bir nefes aldı.

...

Akın takım elbisesinin ceketini giyerken aynadan Badeye baktı. Aynaya doğru eğilmiş küpelerini takıyordu. Üzerinde Akının seçtiği elbise vardı. Her zaman olduğu gibi dünyalar güzeli geliyordu gözüne. Bade küpelerini takmayı bitirip doğruldu. Kendine bir göz attıktan sonra omuzlarına bej rengi bir palto aldı ve Akına döndü.


Akın ona doğru ilerleyip alnına bir öpücük kondurdu. Bade de ona sarılmış derin bir nefes almıştı.

"Bir sorun çıkmayacak değil mi?"

Akın geri çekilip güven dolu gözlerle karısına baktı.

"Her şey güzel olacak söz veriyorum."

Bade gülümseyerek kafasını salladığında çantasını aldı.

"Hadi çocuklar hazırlar mı bakalım."

İkisi de odandan çıktıklarında Bade, Esmanın odasına, Akın, Alinin odasına yönelmişti.

Akın içeri girdiğinde Aliyi boydan camın önünde dışarı bakarken buldu. İki eli de pantolonun cebinde öylece dikiliyordu. Kapının açılmasıyla babasına döndü, ellerini cebinden çıkardı ve ona doğru yürüdü. Tam karşısına dikildiğinde Akın oğlunun genç yüzüne baktı.

"Aynı korkuyu bende yaşıyorum. Ama onu kaybetmek yerine bir evlat daha kazanacağız."

Akın elini oğlunun omzuna koyup sıktı.

"Güven bana."

Ali hiçbir şey söyleyemeden dinlemişti. Ona güveni sonsuzdu. Akın hazır olduklarını belirtip odadan çıktı. Ali ise son kez aynaya bakıp gömleğine kravat ya da papyon yerine takmayı tercih ettiği yaka iğnesini düzeltti. Ardından ceketini alıp dışarı çıktı. Hemen karşı odadaki Barlasın odasına girdi.

"Hadi."

Kardeşi ona dönüp başını salladı ve parfümünü sıkıp ilerledi. O sırada yan odadan çıkan Lacivert takım elbiseli Çağan, Aliye doğru yürüyüp söylendi.

"Şu siktiğimin kravatını bir türlü bağlayamıyorum."

Anlaşılan odasında bağlamak için büyük bir savaş vermiş oldukça sinirlenmişti. Ali, Çağanın yardımına koşup kravatı bağladı.

"Bartu hazır mı?"

O sırada aşağıdan Bartu bağırdı.

"Ben hazırım!"

Onlar da kardeşinin peşinden inerken koltuğa yayılmış Bartu telefonuyla uğraşıyordu. Çağan koşarak koltuğun arkasından atlayıp yanına otururken kayıp yattı ve bacaklarını abisinin kucağına uzattı. Bartu ters bir bakışla Çağana bakarken elini bacaklarına götürüp gezdirdi. Çağan da göz kırpmıştı.

"Nasıl ama? Çok güzeller dimi?"

Hepsi gülüşürken Barlas da Alinin keyfini yerine getirmek için ona yanaştığında bacak bacak üstüne bir kız edasıyla atmış elini Alinin göğsüne koyarak kalp çizerek öpücük atmıştı. Ali kendini tutamayıp gülerken başını iki yana sallayarak Barlasın elini itti.

"Evlenmeden olmaz."

Ardından Ali kardeşin ensesinden tutarak kendine çekmiş gülerek saçlarını karıştırmıştı. O sırada açılan kapıyla Esmanın odasından Esma ve annesi gülüşerek çıkmışlardı. Esmanın güzelliği büyüleyici görünüyordu. Giydiği beyaz elbisesi esmer tenine oturmuş ay gibi parlıyordu.

Taktığı sallanan pırlanta küpeleri saçlarının arasından sarkıyordu. Küpesiyle takım olan ince bilekliği ise parıldayarak narince selam veriyordu ince bileklerine. Korellerin, kardeşlerinin güzelliğini paylaşmak istemezcesine bir kıskançlık kapladı içlerini. Ama sıkıntı çıkarmamaları konusunda hepsi anneleri tarafından paylanmış, sıkı sıkı tembihlemişlerdi. Hiçbiri sesini çıkaramadı. Ali kardeşinin yüzünde gördüğü gülümsemesine bakarken içi huzurla kaplandı. Onu mutlu görmek her şeye değerdi. Bir kez daha kızdı kendine. Ama o sırada odadan çıkan Sinemi görmesiyle içindeki huzur kaybolmuş, yeniden korkuyla kaplanmıştı. Gözlerini alamadı. Giydiği gül kurusu saten elbise bedenine davetkar bir çekicilikle oturmuştu. Boynundan göğsünün ortasına kadar uzanan gümüş kolyenin ucunda damla figürlü bir kolye uzanıyordu. Adım attıkça parıldayan bacak kolyesi ise saten eteğin altından bir görünüp bir kayboluyordu.

Alinin içini saran korku bu kez kıskançlığa bırakmıştı yerini. Yana atılmış, dalgalı kısa saçlarını eliyle geriye itip günler sonra ilk kez Alinin gözlerine dikti gözlerini. Cüretkar gözlerinin ardında yatan hayal kırıklığıyla baktı Aliye. Yutkundu ve hafifçe dudaklarını aralayıp bir nefes aldı. Ardından gözlerini çekip aşağı inen Esma ve Badeye katıldı. Bartu telefonunu indirip yaptığı seçimden bir kez daha memnun olmuşçasına Sineme baktı. Gülümseyerek ayağa kalktığında egosunu gizlemeden konuştu.

"Harika bir seçim olduğunu biliyordum."

Sinem güldüğünde etrafında dönerek bir revans yaptı. O sırada Alinin kulağına eğilen Barlas konuştu.

"Aptalsın, aptal."

Ali kardeşine döndüğünde Barlas ayağa kalktı ve onun duyacağı şekilde devam etti.

"Ancak kedinin ciğere baktığı gibi bakarsın işte."

Hepsi ayaklandığında Ali, Bartunun koluna girip kulağına eğildi.

"Alacağın elbiseyi sikeyim ben."

Bartu gülerek elini abisinin omzuna attı.

"Valla ne yalan söyleyeyim tam bir afet olmuş."

Abisini kızdırmak hoşuna gitmişti. Ali ters bir bakışla Bartuya baktığında dışarı çıktılar. Arabaya yaslanmış telefonla konuşan Akın hepsini bir süzüp telefonu kapattı. Esmaya baktı bir süre. Büyümüştü. Onu ilk kez kucağına aldığı anı dün gibi hatırlıyordu. Zaman çok acımasızdı. Düşünmek istemeden derin bir nefes aldı ve arabaya bindi. Bade, Esma ve Sinem de arabaya bindiğinde diğerleri başka bir arabaya binmişlerdi. Akın arabayı çalıştırarak uzun zaman sonra ilk kez sigaya yaktı. Fazla stresliydi. Bade her ne kadar rahatsız olsa da sesini çıkarmadı. Bu akşam bir aksilik istemiyordu çünkü. Kimse yol boyunca konuşmadı.

Buluşma mekanı olarak ayarlanan lüks restoranta geldiklerinde Koreller arabalarını valeye verdiler. Hepsi restorantın önünde dikilirken Bade, Akının koluna girdi. Esma heyecanla elini kalbine götürürken arkadan gelen Koreller ona destek olmak istercesine  sarıldılar. Esma tedirginlikle konuştu.

"Bak abi, kardeşlerim tek bir huzursuzluk istemiyorum. Uçan sineğe zarar gelmeyecek. Anlaştık mı?"

Hepsi gülerken onlar da kendilerinden emin değillerdi. Ali, Esmanın koluna dokundu.

"Yanlış bir şey söylerlerse affetmem. Bizi değil erkek arkadaşını uyar."

Ardından yürümeye başladı. Bartu elini şıklatıp onaylandığında Çağan gülmüş, Bartu göz kırparak yürümüşlerdi. Ve Koreller içeri girdi. En önde Bade ve Akın hemen ardından Sinem ve Esma onların arkasından da yan yana koruma edasıyla dizilmiş takım elbiseli junior Koreller ciddiyetle yürüyorlar, etrafa keskin bakışlar atıyorlardı. Davetlilerden bazıları bu kalabalık ve kasvetli aileden gözlerini alamamışlardı.

Garsonlardan biri rezerve masaya götürdüğünde önceden gelmiş erkek tarafı saygıyla ayağa kalkmışlardı. Akın yaşlarındaki adam geniş bir gülümsemeyle onlara doğru ilerleyip elini uzattı.

"Hoş geldiniz. Ben Ahmet."

Akın da elini uzatıp selamlaştıklarında adamın yanındaki simsiyah upuzun saçlarını at kuyruğu yapmış kadın da isminin Zeynep olduğunu bahşetmiş, Bade, Esma ve Sineme sarılarak diğerlerine selam vermişti. Ardından Korellere bakarak sordu.

"Oğullarınız mı?"

Bade başını sallayıp oğullarına baktığında gülümsedi.

"Evet."

O sırada karşıdan hızlı adımlarla gelen dört oğlan tıpkı Koreller gibi yan yana dizilmiş etrafa bakınıyor onlara doğru ilerliyorlardı. Giydikleri takım elbiseler  üstlerine tam oturmuş ve son modaydı. Koreller kadar olmasa da yakışıklıydılar. Kadın ve adamın arkasında durduklarında Kadın gülümseyerek arkada duran oğlanlara baktı.

"Bunlar da benim oğullarım."

Aralarından Esmanın erkek arkadaşı takım elbisesinin bir düğmesini ilikleyerek Akına doğru ilerledi ve vakur duruşuyla selamladı.

"Hoşgeldiniz, ben Yiğit Arslan."

Uzattığı eli tutan Akın ciddi bir ifadeyle onu inceliyordu.

"Memnun oldum Yiğit, ben Akın Korel."

Yiğit, Akının yüzünü yumuşatmak istercesine gülümsedi.

"Ben de memnun oldum."

Hemen ardından yana dönmüş Esmaya kaçamak bir bakış attıktan sonra Korellere ilerleyip elini en solda duran Aliye uzatmıştı.

Ali, Yiğitin bu metin duruşuna karşı hoşnutsuzca bakıp elini uzattı, sertçe tuttu ve sıktı.

"Ali."

Yiğit buna hazırmış gibi aynı güçle karşılık verip dostça gülümsemişti. Hemen yanında duran Çağana yöneldiğinde Çağan bir süre Yiğitin yüzüne bakıp elini uzatmış selamını almıştı. Ardından Bartuya baktı. Bartu mavi gözlerini Yiğite dikerken diğer Korellerin aksine meydan okurcasına gülmüş, hor bir bakışla elini sıkmıştı. En son olarak Barlasla selamlaştığında geri çekildi ve başıyla Badeye, Sineme ve Esmaya selam vermişti.

Adam derin bir nefes alarak masayı işaret etti ve nezih bir acelelikle konuştu.

"Buyrun oturalım."

Herkes masaya yöneldiğinde en başa oturan Akının hemen yanına Bade, onun yanına Esma, Sinem, Ali, Barlas, Bartu ve Çağan oturmuştu. Hemen karşıda ise Akının karşısına oturan Ahmet bey, yanına Zeynep hanım, onun yanına ise oğulları Yiğit, Çınar, Samet ve Alp oturmuştu. Masa gergindi. Korellerin sert bakışlarına Arslanlar hiç çekinmeden cevap veriyor geri adım atmıyorlardı. Yiğit rahat görünmeye çalışsa da gergin hissediyordu. Esmer tenine gömülen saatini kontrol edip yeşil gözlerini bir anlığına Esmaya değdirerek hafifçe gülümsedi. Çınarsa aynı yeşil gözleriyle Korelleri inceliyor arada yanında oturan Samete bir şeyler söylüyordu. Samet onu dinlerken gözlerini tabaklara dikiyor cevap vermiyordu. Alp onlardan bağımsız elini koyduğu masaya parmağıyla hafifçe vuruyor bu buluşmadan duyduğu hoşnutsuzluğu yüzüne yansıtıyordu. Hepsi Korellerin namını biliyordu.

"Nasılsınız?"

Ahmet bey Badenin sorusuyla gülümsedi ve içtenlikle cevap verdi.

"Çok şükür iyiyiz, biraz yol yorgunluğu var tabi. Ama sizinle tanışmaya değer. Siz nasılsınız?"

Bade de aynı içtenlikle gülümsedi.

"Teşekkür ederiz iyiyiz. Nereden geliyorsunuz?"

Adam yemekleri servis eden garsonlara bakıp tekrar Badeye döndü.

"Fransa. Pariste eşimin butiği var. Bir defile yaptı. Onun için oradaydık. Yiğit haber verince apar topar döndük."

Bade kaşlarını kaldırıp kadına baktı.

"Tasarımcı mısınız? Tebrik ederim ne kadar güzel."

Kadın da gülerek teşekkür etti.

"Teşekkür ederim. Yazın tekrar bir defile yapacağım. Bulunmanızı çok isterim."

Bade memnun olmuşçasına başını salladı.

"Tabi."

Akın bu soruların cevaplarını bilse de adama dönüp nezaketen sordu.

"Siz ne iş yapıyorsunuz?"

Ahmet bey lokmasını yutup etrafı işaret ederek konuştu.

"Restorant zincirim var. Bu yüzden burayı seçtim umarım memnun olursunuz."

Bu işin sadece görünen yüzü olduğunu biliyordu Akın. Her zamanki gibi eşeğini sağlam kazığa bağlamıştı. Bulabileceği tüm bilgileri defalarca araştırmıştı.

"Sen nasılsın kızım?"

Kadının Esmaya yönelttiği soruyla Esma başını tabağından kaldırıp gülümsedi.

"İyiyim siz nasılsınız?"

Esmanın mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

"Harikayım, seni tanımayı çok istesem de Yiğit zamanı geldiğinde tanıyacağımı söyleyip beni geçiştirirdi. Ağzı çok sıkıdır. Hiçbir şeyini paylaşmaz."

Yiğit kendinden emin bir gülüşle annesine baktı.

"Demek ki vakti gelmiş."

Aralarında gülüşürlerken kadın bu kez Sinemi üstünkörü bir inceleyip sordu.

"Sadece bir kızınız var diye biliyordum."

Tüm gözler bu meraklı soruyla Sineme döndüğünde Sinem gülümsedi.

"Misafirim..."

Bade ise bu eksik cümleyi tamamlama gereği duyarak araya girdi.

"Kızımız sayılır."

Alinin kulaklarında çınlayan 'misafirim' sözcüğüyle duraksamıştı. Gidecek diye ödü kopuyordu. On gün sonra tekrar yanında oturmanın bir heyecanı vardı içinde. Kadın daha derine inmek isteyerek tekrar sordu.

"Akrabanız mı?"

Sinem bir an önce üzerinden dikkatleri dağıtmak istedi.

"Bir kaza sonucu hafıza kaybı geçirdim. Ne kadar teşekkür etsem az, bana sahip çıkıp destek oldular, ailemi yeniden buldular. Yanlarında yeniden doğdum sanki. Üç yıl sonra onları ziyarete geldim, yakında gideceğim."

Son sözleriyle Koreller de şaşkınlıkla ona döndü. Bu gitme planından kimseye bahsetmemişti. Ali yani başında sinirle ona bakarken kimse bir şey söyleyememişti. Yeri ve zamanı değildi çünkü.

"Bu arada elbisene bayıldım. Çok şık."

Sinem üzerine bakıp güldü.

"Teşekkür ederim Bartunun hediyesi."

Kadın Bartuya döndüğünde kaşlarını kaldırdı.

"Zevkli bir seçim."

Bartu memnuniyetle başını kaldırıp kadına baktı.

"Sadece bir kadına ne yakışır iyi bilirim."

Özgüven dolu sözleri kadının dikkatini çekmişe benziyordu. O sırada Sinemin kolundaki morluğu fark eden Ali kendine hakim olamayıp tuttu, baktı ve sordu.

"Koluna ne oldu?"

Sinem bu ani hareketine şaşırsa da kırgınlığını böyle bir zamanda belli etmemek için cevap verdi.

"Dans dersinde yanlışlıkla çarptım."

Kolunu Alinin elinden kurtarırken kadın heyecanla konuştu.

"Dans mı öğreniyorsun?"

Sinem başını salladı.

"Evet."

Kadın durumdan memnun olmuşçasına sırıttı ve eğilerek Çınara baktı.

"Çınar harika dans eder. Fazla ilgilidir."

Çınar gerçekten de ilgilenmişti. İlgisini göstermek isteyerek yaslandığı sandalyesinden doğrularak meydan okuyan yeşil gözlerini Korellerden çekip Sineme dikti.

"Öyle mi? Hangi dansı öğreniyorsunuz?"

Sinem üzerindeki heyecanı atmıştı. Rahat bir hareketle Çınara baktı.

"Viyana valsı."

Çınar kaşlarını kaldırarak ellerini önünde birleştirdi.

"Tam da size yaraşır bir seçim. Ne kadardır ders görüyorsunuz?"

Bu mesafeli sohbetten Çınarın gerçekten kibar bir çocuk olduğu anlaşılıyordu. Sinem düşündü.

"Bir ay kadar olacak..."

Çınar başını sallayarak "Güzel..." diye mırıldanıp devam etti.

"O zaman tamamiyle öğrenmişsindir, alıştırma yapıyor musun?"

Sinem gözlerini Aliye çevirdi. Onu geçiştirdiğini hatırladı. Ondan sonra diğer Korellere de sormuş hiçbirisi Sinemin dans isteğine cevap vermemişti. Çınara döndü.

"Maalesef... -Korelleri işaret ederek- ne kadar yalvarsam da hiçbiri dans etmek istemedi."

Çınar bir kez daha Korellere baktı. Ardından Sineme tekrar döndü.

"O zaman önce sizin, sonra Akın beyin rızası olursa sizinle dans etmekten büyük bir mutluluk duyarım."

Sinem şaşırmıştı. Koreller anında kaşlarını çatarken hepsi babasına doğru eğildi ve baktı. Hiçbirinin gözleri onaylamıyordu. Üstelik Ali kalkıp Çınara bir yumruk geçirmemek için kendini zor tutuyordu. Akın oğullarına baktı. Demek Sinemin isteğini göz ardı ederek onu baştan savmışlardı. Özellikle Aliye bakarken 'hakettin' der gibi bakıp başıyla onayladı. Çınar aldığı onayla Sineme döndüğünde ayağa kakıp ceketinin bir düğmesini ilikleyerek bir elini ona doğru uzattı. Şekil verilmiş kabarık olmayan kıvırcık açık kumral saçları alnına dökülmüştü. Sinemi kabul etmesi için dürten Esmayla kendine gelen Sinem uzatılan eli tuttu ve ayağa kalktı. Kadın alkışlamaya başladığında tüm ailesi ona katılmış yalnız Ali, Bartu, Çağan ve Barlas sinirli bakışlar göndermişlerdi. Geniş boş alanın ortasına geçtiklerinde aralarında istişare edip birbirlerinin tarzlarını anlamaya çalıştılar. Ardından Çınar elini kaldırıp garsona işaret ettiğinde garson koşarak yanına gelmişti. Garsonun kulağına bir şeyler fısıldadığında garson emir almış bir edayla başıyla onaylamış koşarak içeri gitmişti. Esma kardeşlerine eğilerek sinsice güldü.

"Ya işte böyle ham yaparlar."

(Elimden geldiğince betimlemeye çalıştım ama mutlaka izleyin.)

Tom Jones - Delilah şarkısı restorantı doldurduğunda bütün uğultular kesilmiş herkes sahneye dönmüştü. Müziğin başlamasıyla Sinem elini Çınarın göğsünden yukarı çıkarırken Çınar bileğinden kavramıştı. Ardından ani bir hareketle birbirlerinden uzaklaşıp tekrar birleştiler ve tekrar uzaklaşırken Sinem kendi etrafında çevikçe döndü. Çınarın onu çekmesiyle birleşirken Sinem bir elini Çınarın göğsüne koydu. Çınarsa bir eliyle Sinemin bileğinden tutarken bir elini geriye doğru uzatmış birlikte bir sağa bir sola giderek dansa başlamışlardı. Sinem tekrar geri çekildiğinde Çınar iki elinden tutarak onu döndürmüş ve kollarıyla sarmıştı. Sinem bir bacağını kaldırıp ona yaslandı, tekrar doğruldu ona döndü ve bir elini Çınarın eline diğer elini de omzuna koydu. Çınar da hemen koltuğunun altından sırtına yerleştirmişti elini. Ve valsın en can alıcı noktasına basarak dönmeye başladılar. Dönerek ilerliyorlar birbirlerine bakıyorlardı. Etraftan yükselen alkış sesleriyle Sinem keyiflenirken adeta uçuyormuş gibi hissediyordu. Çınar da onun bu mutluluğuyla gülerek ona bakıyordu. Dönmeyi bırakıp bir kez daha birbirlerinden uzaklaşarak Çınarın kaldırdığı kolunun altında Sinem dönerek sırtını Çınarın göğsüne yaslamış kafasını geri iterek başını omzuna koymuştu. Yüzünü hafifçe ona döndüğünde Çınar da başını, başına yaslamış ona üzünü ona doğru çevirmişti.

Ali duyduğu kıskançlıkla yumruklarını sıkarken fazla yakın bulduğu bu danstan bir kez daha nefret etmişti. Bade oğluna doğru eğilip uyarıcı bir bakış attıktan sonra Ali dişlerini sıktı. Gömleğin içine sığamadığını fark etti. Gömlek gittikçe daralıyormuş gibi onu sıkıyor terletiyordu. Zeynep hanım büyük bir hayranlıkla dansı izliyor arada kocasına eğilip bir şeyler söylüyordu. Yiğit bu dağılan ilgiden faydalanıp Esmaya doyasıya bakıyordu. Samet bıyık altından gülerek Çınarı izlerken Alp sıkılmış bir ifadeyle sandalyesinde kıpırdadı. Bir yandan Alinin öfkesini sezmiş ani bir harekete hazır bekliyordu.

Danslarına devam eden Çınar ve Sinem tekrar dönmeye başladıklarında başını yana çevirmiş asilce kendini geriye itmişti. Dönmeyi kesip tekrar birbirlerinden uzaklaştılar. Çınarın çekişiyle dönerek koluna sarınan sinem çevik bir hakaretle bedenleri çarpıştığı an bir elini Çınarın yanağına koyup geri çekmiş birkaç kez daha dönerek şarkının sonunda Çınar Sinemi yere doğru eğmişti. Sinem de kendini geriye iterek hızlı hızlı nefes almıştı. Alkışların ardından doğrularak Korellerin ve Arslanların masasına dönerek selam vermişlerdi. Onlar da keyifle alkışlamıştı. Hatta Çağan bile kendine hakim olamayıp çok beğendiği bu gösteriyi alkışlamış Barlasın sinirle ona bakmasıyla anında keserek ciddi bir tavır bürünmüştü.

Masaya gelen Sinem ve Çınar tekrar otururken Çınar gülümseyerek Korellere bakmış konuşmuştu.

"Harika bir partner, çok şey kaçırmışsınız."

Sinem de gülerek kendi fikrini sundu.

"Kesinlikle siz de öyle. Kollarınızda adeta uçtuğumu hissettim."

Esma, Sineme 'Aferin kız.' der gibi bakarken Çınar cevap verdi.

"O sizin zarafetinizden dolayı..."

Ahmet bey kaşlarını kaldırdı ve kibarca söyledi.

"İkiniz de harikaydınız."

O sırada konuşma fırsatı bulan Esma araya girdi.

"Bende tango öğreniyorum."

Çınar bu kez Esmaya döndü.

"İnanın sizinle de dans etmeyi çok isterdim ama Yiğitle yalnız kaldığımda bana büyük sıkıntı çıkacağından eminim."

Gülerek Yiğite baktığında, Yiğit şarabını yudumlayarak başıyla onayladı ve güldü.

"Kesinlikle."

Yiğitin verdiği cevapla gülüştüklerinde Alinin çalan telefonu adeta onun kurtarıcısı olmuştu. Şükrederek ayağa kalktı.

"Afedersiniz, izninizle."

Masadan ayrılıp dışarı çıkarken telefonunu açarak konuştu.

"Efendim teyze."

Arayan Didem teyzeydi. Merakını yenememiş sonunda aramıştı.

"Heh oğlum, Nasıl geçti tanışma, nasıl geçti?"

Merakla sorduğu sorusuyla gözlerini deviren Ali soğuk havanın yüzüne çarpmasıyla biraz olsun kendine gelmişti.

"Daha ayrılmadık teyze, bana sorarsan cehennem gibi onlara sorarsan gayet güzel geçiyor."

Teyzesi ardı ardına sıraladığı soruları sorarken Ali telefonu açtığına pişman olmuştu.

"Teyze bilmiyorum sonra annemle konuşursunuz."

Didem teyze onu sinirlendirmek istemeyerek konuştu.

"Tamam paşam tamam hadi görüşürüz."

O sırada mekandan çıkan Barlas, Alinin yanına geldi. Ali telofonu kapatıp cebine koyarken Barlas derin bir nefes aldı.

"Kötü bir haberim var."

Ali kaşlarını çattı.

"Annem ısrar etti bu gece bizde kalacaklar."

Ali sakinleşmeye çalıştıkça daha da öfkeleniyordu. Yanda duran çöp kutuna bir tekme savururken sinirle mırıldandı.

"Siktir!"

Ellerini saçlarına daldırırken Barlas konuştu.

"Abi bi gece daha sabret be."

Ali öfkeyle söylendi.

"Yeterince tahammül ettim!"

O sırada mekandan çıkan iki aile yüzlerinden eksik etmediği gülümsemelerle ilerlerken Barlas abisinin omzunu sıkarak uyarıcı bir bakış attı. Hepsi arabalara doluşarak eve gittiklerinde Bade misafirperverlikle etrafta koşturuyor gecenin uykuları getirmesiyle odaları ayarlamaya çalışıyordu. Akına döndü.

"Esma, Sinem, Çağan ve Barlasın odasını onlara verelim. Boş odamız yok."

Akın düşündü. Sanırım en mantıklısı buydu. Ama bir koşul koydu.

"Esma bunlar gidene kadar yanı başımda yatacak."

Bade güldü. Kafasını salladı.

"Tamam peki bizimle yatsın da Sinem ne olacak?"

Akın bir süre düşündü ardından aklına gelen fikirle muzip bir gülüşle karışıma baktı.

"Aliyle kalacak. Bu kadar küslük fazla. Bizim salağa bir şans daha verelim."

Bade kocasının koluna vurup uyardı.

"Salak deme çocuğuma. Sinem kabul etmez."

Akın kaşlarını kaldırdı.

"İtiraz da edemez."

Bade aceleyle düşündü. Aklına başka fikir gelmiyordu. Odadan çıkarken Akına döndü.

"Git tembihle kıza yanaşmaya falan kalkmasın. Babanne olmaya hazır değilim."

Akın güldü ve ellerini iki yana kaldırdı.

"Ben hazırım."

Bade gözlerini devirip odadan çıktı, Esma, Çağan ve Barlasa haber verdiğinde Sinemin odasına ilerledi. İçeri girip aceleyle konuştu.

"Kızım oda yetmedi. Senin odanı onlar gidene kadar onlara versek olur mu?"

Sinem anlayışla hiç düşünmeden başını salladı.

"Elbette tabi."

Bade onaylayarak kapıya yöneldi.

"Tamamdır geceliklerini al hemen."

Sinem aceleyle geceliklerini, makyaj temizleme suyunu, pamuğunu aldı.

"Duş alma şansım yok mu?"

Bade kapıyı açarak konuştu.

"Daha fazla bekletmeyelim havlunu al orda yıkanırsın."

Sinem banyoya gidip havlusunu aldığında Badeyle birlikte dışarı çıktı. Onu takip ederken Alinin odasının önünde durduklarında Sinem durumu çakozladı.

"Bade abla lütfen."

Bade sıkıntıyla nefes alıp iki kolundan tuttu.

"Lütfen idare et. Barlas, Çağan ve Bartuyu tek odaya yatıracağım, Esma da bizimle yatacak. Başka çaremiz yok."

Sinem sıkıntıyla ona bakarken Bade onaylamasını beklemeden yanağına bir öpücük kondurmuş geri dönerek salonda bekleyen misafirlerinin yanına inmişti. Sinem ne yapacağını bilemeden öylece ortada kalırken içinden küfrederek döndü ve kapıyı tıklattı. Ali içerideydi. Girmesini onaylayınca kapıyı açan Sinem hâlâ ayaklarında olan topuklu ayakkabısının tıkırtılarıyla içeri girdi. Kapıyı kapatırken Ali şaşkınlıkla bu beklemediği misafire ayağa kalktı.

"Odama el konuldu. Onlar gidene kadar burada kalmak zorundayım."

Ali duyduğu mutluluğu gizlemeden güldü. İki dakika önce eve ayak bastıklarına lanet ederken şimdi geldiklerine şükretmişti.

"Tabi, geç."

Candan davetiyle Sinem ona doğru yürüdü. Yanından geçerken bacağı hafifçe eline sürtmüş, saten elbisenin yumuşaklığının altındaki sıcaklığı hissetmişti. Çınarın ona dokunduğunu hatırlayarak tekrar sinirlenirken Sinem aynalı masanın üzerine eşyalarını koyarak derin bir nefes aldı. Yorgun yüzüne öylece bir süre baktıktan sonra elini ensesine götürdü ve kolyesini çıkardı. Fazlasıyla yorulmuştu. Garip olansa Alinin varlığından rahatsız olmayışıydı. Aynadan onu izlediğini gördüğünde o an onu özlediğini hissetti. Ona sarılmak, kokusunu duymak istemişti. Farkında olmadan uzun süre Aliye baktığında Ali, rahatsız olduğunu düşünerek gözlerini ondan çekti ve çekingenlikle konuştu.

"Afedersin, ben çıkayım."

Ama Sinem gitmesini istemedi. İçinde hissettiği tedirginliklr geri dönüp kapıya ilerleyen Alinin peşinden koşar adımlarla yürüdü ve kolundan tuttu. Ali ona doğru döndüğü sırada parmaklarının ucunda yükselerek dudaklarını dudaklarına götürdü. Neye uğradığını şaşıran Ali öylece kaldığında yelkenlerini suya indirdi. Huzurla gözlerini kapadığında onu çok özlediğini fark ederek karşılık vermişti. Ellerini sevdiği kadının bedenine götürdüğünde yumuşacık değen saten elbisesi onu fazlasıyla etkilemişti. Onu üzdüğüne bir kez daha pişman oldu ama içini yakıp kavuran ateş pişmanlığını dindiriyordu. Ensesinde ve saçlarında hissettiği elleri doyasıya kadar öpmek isterken duyduğu kokusu tüm sinirlerini anında yatıştırmış onu gerçekten sevdiğini kendine itiraf etmişti. Sinem yavaşça geri çekildiğinde Ali gözlerini açtı. Mahçup, özür dolu yangın gözlerini ona diktiğinde derin arzusunu bastırmaya çalışarak alnını alnına yasladı ve tekrar gözlerini kapatarak içtenlikle fısıldadı.

"Özür dilerim..."

Sinem sevgisine yenilmişti. Gururunu anında bir köşeye atarken birkaç damla süzüldü yanaklarına. Onu affetmek istiyordu ama çok zoruna gitmişti. Cevap vermeden çekilip tekrar aynaya doğru yürüdüğünde Ali bu gece her şeyi toplamak, kırık bir kalp bırakmak istemeden peşinden giderek birden sıkıca arkasından sarıldı ona. Güçlü kollarıyla onu kendine hapsederken yanağını kafasına yaslayarak konuştu.

"Annem, sarılınca geçeceğini söyler."

Ardından saçlarından öpmüş aynadan ona bakmıştı. Öylece kolları arasında duran Sinem titreyen göz yaşlarını Alinin ellerine akıtırken başını sallayarak gülümsedi. Ardından elini Alinin yanağına götürerek kendine yasladı.

Ayrıldıklarında Sinem masaya ilerleyip saçlarını mümkün olduğunca toplayıp lastikle tutturdu ardından makyajını çıkardı. Ali de hâlâ üzerinde olan takım elbisesinin ceketini çıkardı ki kapı tıklatıldı. Esmanın sesi kapının arkasından duyuldu.

"Giyinmeniz için size beş saniye veriyorum, çabuk giyinin. Bir, iki, üç, dört, beş!"

Diye sırıtarak içeri dalan Esma yatakta Sinemle, Aliyi ararken masanın başında şaşkınca ona baktıklarını gördüğünde yüzünü buruşturdu. Aliyse gülerek yaka iğnesini çıkardı ve masaya öylece attı.

"Böldün ama."

Esma tam bir şey söyleyeceği sırada diğer Koreller de içeri girdiğinde kısa bir aile konseyi yapıldı. Bade ellerini çırpıp konuştu.

"Sakın bir aksilik çıkarmayın. Çağan, Barlas siz ikiniz Bartuyla birlikte kalacaksınız. Esma da bizimle kalacak. Anlaşıldı mı?"

Hepsi onayladığında Sinem araya girdi.

"Şey, Çağan benim için bilet ayarlar mısın?"

Hepsi yeniden gerildi. Ali, Sineme döndü ve kaşlarını çattı.

"Nereye?"

Sinem Aliye döndü.

"Biyolojik ailemin yanına."

Yine aynı sorular ve cevaplar dönmeye başladı.

"Neden?"

"Ne demek neden? Misafir olarak geldim yaklaşık bir ay kaldım. Artık gitsem iyi olur."

Ali yeniden sinirlenmişti.

"Hiçbir yere gitmiyorsun."

Yükselen sesi Sinemi germişti. O da sesini yükseltti.

"Kalmam için hiçbir sebep yok!"

Ama beklenmedik bir sebep sunan Ali öfkeyle bağırdı.

"O zaman evlen benimle!"

Herkes bir anda şaşkınlığa boğuldu. Esma ellerini ağzına kapatarak sevinçle çığlık atarken Badenin gözleri kocaman olmuştu. Akın genişçe gülümserken, Çağan donmuş kalmıştı. Bartu ve Barlas ise yumruklarını tokuşturarak sessizce gülüştüler. Sinemin çatık kaşları düzeldi.

"Ne?"

Şaşkınca dudaklarından dökülen sorusuyla Ali yutkunarak kararının arkasında durdu. Bu kez sesini alçattı ve tekrar söyledi.

"Evlen benimle."

"Hiç gitme."

"Hep burada kal."

Veeee bölüm sonu!
Umarım beğenmişsinizdir. Sizleri çok sevdiğimi unutmayın. Bir an önce yeniden kavuşmak dileğiyle, yorum ve oylarınızı bekliyorum! ♥️🥰💞😘

Bu arada karakterlerin instagram parodi hesaplarını merak edenler için;

@bade.korel6
@akin.korel6
@ceydadurgun_
@emir.korel
@berke.korel

Continue Reading

You'll Also Like

728K 31.3K 39
Kiralık Aşk'ın 2.Sezon'unu unutun. Bir rüzgarın çıktığını hayal edin. Tatlı bir şarkının içine beraber girelim.
597K 18.1K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.7M 99.8K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
2.2M 135K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...